Alevi Haber Ajansi

Reklam

Eğitim Sen Antalya Şubesi: Eğitim sistemindeki sorunlar hala çözüm bekliyor

PİRHA- Eğitim Sen Antalya Şubesi, 2021/2022 eğitim öğretim yılının ilk yarısına ilişkin hazırladıkları raporu yayınladı. Kamuoyuyla paylaşılan raporda, son 6 ayda eğitim emekçilerinin, öğrencilerin ve eğitim sisteminde ki sorunlara dikkat çekilerek çözüm önerileri sunuldu. 

Eğitim Sen Antalya Şubesi 2021-2022 eğitim-öğretim yılının ilk yarısına ilişkin hazırladıkları raporu kamuoyuyla paylaştı. Kamuoyuyla paylaşılan raporda, son 6 ayda eğitim emekçilerinin, öğrencilerin ve eğitim sisteminde ki sorunlara dikkat çekilerek çözüm önerileri sunuldu.

Raporda, geçtiğimiz dönem 1 milyon 171 bin 891 öğretmen ve açık öğretim öğrencileri dâhil olmak üzere 17 milyon 436 bin 532 öğrenci ile eğitim ve öğretime devam edildiği bilgisi paylaşıldı.

Reklam

“EĞİTİM SİSTEMİNİN BELLİ BAŞLI SORUNLARI VARLIĞINI SÜRDÜRÜYOR”

İki yıla yakın süredir devam eden Covid-19 salgını koşullarının eğitim öğretime olumsuz etkilerinin bütün ağırlığıyla sürmekte olduğu belirtilen raporda; ” Bununla birlikte eğitimin niteliğinde yaşanan gerilemenin sürmesi, son yıllarda belirgin şekilde artan eğitimde ticarileşme ve eğitimi dinselleştirme uygulamaları, okulların fiziki altyapı ve donanım eksikliklerinin sürmesi, kalabalık sınıflar sorunu, ikili öğretim, taşımalı eğitim, çocuk ve gençlerin dini cemaat ve vakıfların kreşlerine ve yurtlarına yönlendirilmesi, çocuklara yönelik taciz ve istismar vakalarının artması, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulamasının sürmesi, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu vb. gibi çok sayıda sorun eğitim sisteminin belli başlı sorunları olarak geçtiğimiz öğretim yılında da varlığını sürdürmüştür” denildi.

“EĞİTİME ERİŞİM KONUSUNDA CİDDİ SORUNLAR YAŞANIYOR”

Eğitimde yaşanan ve yapısal hale gelen sorunların, ekonomiden sonra halkın en öncelikli gündemi olmayı sürdürdüğü ifade edilen rapora şu cümleler yer aldı:

“Çocuklar eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamamakta, çocuk yaşta evlenmenin önüne geçen adımlar atılmamaktadır. Yoksul, emekçi ailelerin çocukları başta olmak üzere kız çocukları ve kırsal kesimde yaşayan çocuklar açısından eğitime erişim konusunda ciddi sorunlar yaşanmaktadır.

Türkiye’de çeşitli nedenlerle eğitime erişimde, kız çocukları, mülteci çocuklar, anadili farklı olan çocuklar, engelli çocuklar ve geçici koruma altındaki çocukların dezavantajları günden güne artarak devam etmektedir. Türkiye’de milyonlarca çocuk ve gencin eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanmasını engelleyen, Covid-19 salgını koşullarında gerekli önlemleri almayarak milyonlarca çocuk ve gencimizin eğitime erişim hakkını ihlal eden uygulamaların ısrarla uygulanması dikkat çekicidir.”

“YÜZ YÜZE EĞİTİME GEÇİŞ SÜRECİNDE GEREKLİ ÖNLEMLER ALINMAMIŞTIR”

6 Eylül 2021’de okulların açılması ve yüz yüze eğitime başlanmasının öncesi ve sonrasında Covid-19 salgınının etkilerinin en aza indirilmesi için gerekli önlemlerin alınmadığı vurgulanan raporda; “Bu süre zarfında sendikamızın tüm çağrılarına rağmen okullara ek bütçe sağlanmamış, fiziki altyapı sorunları giderilmemiş, ders saatleri salgın koşullarına göre düzenlenmemiş, derslik sayısı ihtiyaç oranında arttırılmamış, öğretmen ve yardımcı hizmetli istihdamındaki eksiklikler giderilmemiştir. Sınıfların düzenli olarak havalandırılması, okul içinde ortak kullanım alanlarının temizliği, bahçe ve açık alan düzenlemelerinin yapılması, öğrenci giriş çıkışlarının düzenlenmesi ve sınıf mevcutlarının azaltılması konusunda ciddi yetersizlikler gözlenmiştir. Nüfus yoğunluğu fazla olan bölgelerde kalabalık sınıf sorunu sürerken, seyreltilmiş eğitim uygulamaları hayata geçirilmemiştir” ifadeleri kullanıldı.

“MEB VE YATIRIM BÜTÇESİ ZORUNLU İHTİYAÇLARI KARŞILAMAKTAN UZAKTIR”

Eğitime ayrılan bütçenin yetersizliğine de değinilen raporda şu bilgiler paylaşıldı:

“2022 Eğitim bütçesinin, eğitim sisteminin, öğrencilerin ve eğitim ve bilim emekçilerinin yaşadığı sorunlara çözüm üretmekten uzak bir yaklaşımla hazırlanmıştır. Ülkenin içinde bulunduğu salgın koşullarını dikkate almayan, okullarda, üniversitelerde ve diğer eğitim kurumlarında yaşanan eşitsizlikleri ve en temel ihtiyaçları görmezden gelen ve sadece zorunlu harcamaların dikkate alındığı bir bütçedir.

2022 MEB bütçesi 189 milyar 11 milyon lira; yükseköğretim bütçesi ise 57 milyar 740 milyon lira olarak belirlenmiştir. Eğitim bütçesinin her yıl oransal olarak arttığı söylense de MEB bütçesinin milli gelire oranı yüzde 2,6’dan yüzde 2,4’e; yükseköğretim bütçesinin milli gelire oranı ise yüzde 0,8’den, yüzde 0,73’e gerilemiştir.

Covid-19 salgını 2021 bütçesinde olduğu gibi, 2022 yılında da MEB tarafından görmezden gelinmiştir. MEB bütçesinde eğitimde giderek artan eşitsizlikleri azaltacak ve eğitime erişim sorununa çözüm üretecek bir politika yoktur.”

“EĞİTİMDE DİYANET-DİNİ VAKIF VE DERNEKLERİN KUŞATMASI SÜRMEKTEDİR” 

Eğitimde dinci vakıf ve derneklerin çok fazla etkili olduğuna dikkat çekilen raporda; “MEB’in merkezi olarak Diyanet İşleri Başkanlığı, yerellerde ise il müftülükleri başta olmak üzere, büyük çoğunluğu dini cemaatlerin uzantısı olan kimi vakıf ve derneklerle çeşitli konularda imzaladığı iş birliği protokolleri, okullarımızın dini grupların temel faaliyet alanları haline getirilmesine neden olmuştur. Bu uygulamayla, dini vakıf ve derneklerin devlet okullarında başta ‘değerler eğitimi’ olmak üzere, tamamına yakını dini içerikli çeşitli konularda ders ve seminer verebilmesi, kendi yayınlarını dağıtabilmesi gibi faaliyetlerin yolu açılmıştır. Geçmişte yapılan yanlış adımlar sürdürülmekte, dini cemaatler eğitim sistemine dâhil edilerek ‘paralel’ eğitim uygulamaları hayata geçirilmektedir.

MEB’e bağlı il ve ilçe müdürlükleri ile çok sayıda okulda eğitim yöneticileri öğrencileri dini içerikli dersleri seçmeleri yönünde yönlendirmeye çalışmakta, hatta fiilen zorlamaktadır.

“20. MİLLİ EĞİTİM ŞURASI ÇOCUKLARIN SAĞLIKLI GELİŞİMİNE AYKIRI KARARLAR ALMIŞTIR”

Siyasi iktidarın yıllardır bilinçli ve programlı bir şekilde hayata geçirmeye çalıştığı ‘dindar nesil yetiştirme’ stratejisinin son hedefi 4-6 yaş grubunda yer alan çocuklarımız olmuştur. “Cumhurbaşkanı himayesinde” Saray’da yapılan 20. Milli Eğitim Şurası’nda, Okul Öncesi İhtisas Komisyonu’nda kabul edilmeyen okul öncesi eğitime din eğitimi eklenmesi yönündeki tavsiye kararı, 46 eğitimcinin şerh koymasına rağmen oy çokluğuyla kabul edilmiştir. Pedagoji bilimine aykırı olan, çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimi üzerinde telafi edilmesi mümkün olmayan zararlara yol açacak olan bu tavsiye kararını kabul etmek ve onaylamak mümkün değildir.

MEB’in görevi iktidarın dindar nesil yetiştirme hedefini gerçekleştirmek için çalışmak değildir. MEB’in görevi, çocukları ve gençleri insanlığın ortak evrensel değerleri doğrultusunda yetiştirmek, çocukların üstün yararını gözeten, çocuk ve gençlerin kendini gerçekleştirebilmesi ve eleştirel düşünce becerisini kazanabilmesine olanak sağlayacak somut adımlar atmak olmalıdır. Laik bir ülkede devletin, zorunlu din dersi uygulamasıyla bireylerin kişisel inanç alanına girmesi doğru değildir. Bu noktada en hassas yaş grubu gelişim çağının başında olan okul öncesi eğitim çağındaki çocuklardır. Eğitim Sen olarak çocukların sağlıklı gelişimini olumsuz etkileyen her türlü adım karşısında olduğu gibi, bu tür kararlar ve uygulamalara karşı da tüm gücümüzle mücadele edeceğimizin bilinmesini istiyoruz” denildi.

“HAKLARIMIZI VE TALEPLERİMİZİ İÇERMEYEN BİR MESLEK KANUNU İSTEMİYORUZ”

Eğitim emekçilerinin sorunlarının ve çözüm önerilerinin sıralandığı raporda son olarak şu ifadeler aktarıldı:

“Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), bugüne kadar eğitim sisteminde yaşanan her sorunda olduğu gibi, eğitim emekçilerinin ekonomik, sosyal, mesleki ve özlük sorunlarına tamamen piyasacı ve rekabetçi bir mantıkla yaklaşmıştır. Bu yaklaşımın son örneği, muhataplarının bilgisi dışında, kapalı kapılar ardında hazırlanan ve 31 Aralık 2021’de TBMM’ye sunulan Öğretmenlik Meslek Kanunu tasarısıdır. TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’ndan geçirilerek TBMM Genel Kurulu’na getirilen tasarı yasalaşmıştır.

Bu kanun öğretmenlerin haklarını geliştirme yerine kısıtlamaların, öğretmenler arasında rekabetin ve eşitsizliğin yaşanacağı bir yasadır. Özel okul ve kurslarda öğretmenlik yapan meslektaşlarımızın ekonomik ve sosyal hakları ile ücret ve çalışma koşulları hakkında hiçbir düzenleme yer almamıştır. Yapılan düzenleme bir meslek kanunu niteliği taşımamaktadır.

“HUKUKSUZ KHK İHRAÇLARI SORUNU HALA ÇÖZÜM BEKLEMEKTEDİR”

OHAL sürecinde ihraç edilen kamu emekçileri çok ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmış, aralarında eğitimci ve akademisyenlerin de olduğu 60’ı aşkın KHK’li yaşadıkları haksızlığa dayanamayarak intihar etmiştir. KHK ihraçları ile eğitim ve bilim emekçilerinin sadece işleri ellerinden alınmamış, uzun uğraşlar sonucunda kazandıkları mesleklerini yapmaları engellenmiş, kendilerinin ve ailelerinin yaşamları adeta kâbusa dönüştürülerek, eğitim ve bilim emekçileri açlığa mahkûm edilmiştir.

Barış akademisyenleri Anayasa Mahkemesi’nin kararının ardından yargılandıkları mahkemelerde beraat ettikleri halde, OHAL Komisyonu’nu akademisyenlerin başvurularına ‘ret’ kararı vererek suç işlemiştir.

Türkiye’nin hukuk sistemi içinde mevzuatça belirlenmiş bir yargı mercii olmayan OHAL Komisyonu derhal lağvedilmeli, haklarında herhangi bir yargı kararı bulunmayan, hukuken suç olmayan gerekçelerle ihraç edilen tüm kamu görevlileri bütün haklarıyla birlikte derhal görevlerine iade edilmelidir.

“EĞİTİMDE GÜVENCESİZ İSTİHDAM VE ATAMALARDA MÜLAKAT ISRARINA SON VERİLMELİDİR”

Geçtiğimiz yıllarda sözleşmeli öğretmenlik mülakat sınavında sorulan sorular üzerinden ortaya atılan iddialar, mülakat uygulamasının siyasi kadrolaşma amacıyla nasıl kullanıldığını açıkça göstermiştir. Geçtiğimiz kasım ayında 15 bin sözleşmeli öğretmen alımında yapılan sözlü mülakat sonuçları açıklandığında yazılı sınavdan yüksek puan almasına rağmen çok sayıda öğretmenin düşük sözlü sınav puanı verilerek elendiği görülmüştür. Mülakat sonucunda elenenler arasında kendi alanında doktora yapan ve KPSS’de birinci olan bir meslektaşımız da bulunmaktadır.

Türkiye’de mülakat sınavına dayalı tüm uygulamaların ‘siyasal kadrolaşmanın önünü açarak sayısız haksızlığa neden olduğu, aldıkları puanlara bakılmaksızın iktidarın dünya görüşüne uygun olanlar sürekli başarılı olurken, iktidarın dünya görüşüne yakın olmayanların taraflı ve kasıtlı değerlendirmeler sonucunda elendiği çok iyi bilinmektedir.

Kamu hizmetlerinin sürekliliği, düzenliliği ve halka daha nitelikli olarak sunulması için eğitimde her türlü güvencesiz istihdam uygulamasından derhal vazgeçilmeli, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu kalıcı olarak çözülerek herkese kadrolu ve güvenceli istihdam sağlanmalıdır.

2021-2022 Eğitim Öğretim Yılı birinci döneminde yereldeki uygulamalar geneldeki uygulamalardan farklı olmamıştır. Okullarda yardımcı personel eksiklikleri, kantin ücretlerinin yüksekliği, hijyen sorunu, son dönemde karantinaya alınan sınıf sayılarındaki artış, vaka sayılarındaki artış, sınıfların seyreltilmemiş olması, ikili eğitim yapılan okullarda çok erken saatlerde ve geç saatlerde ders giriş ve çıkış saatlerinin olması, öğretmenlere yüklenen angarya görevler gibi pek çok konu yerelde yaşadığımız sorunlardandı.

Eğitim sisteminde yaşanan sorunların ülkedeki ekonomik, toplumsal ve siyasal alanda yaşanan gelişmelerden ayrı ve bağımsız olmadığı açıktır. Eğitim sen, her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okul öncesinden üniversiteye kadar bilimin ve laikliğin değil, milliyetçiliğin, ayrımcılığın ve inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelesini kesintisiz sürdürmeye kararlıdır.”

PİRHA/ANTALYA

 

 

 

 

Reklam

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak