PİRHA- Saz ustası Hüseyin İmir, 1955’ten bu yana bağlama yapımıyla uğraşıyor. Gözünü üç telli sazla açan Hüseyin Amca, “Ama o zamanlar ne tel vardı ne de perde. Ben de yengemden çaldığım dikiş ipliğinin birini tel yerine birini de perde yerine koydum” diyerek anlatıyor hikayesini.
Haberin Videosu
Yüzlerce yıl Anadolu’nun her köşesinde çeşitli boy ve formlarda, farklı teknik ve şekillerde çalınan bağlamanın yapımı da en az çalınması kadar ustalık istiyor. Maraş’ın Elbistan ilçesindeki bağlama atölyesinde, “Bir insan yaptığı işin pirini bilmezse onun yaptığı iş randımansızdır” diyen Hüseyin Amca için de öyle.
77 yaşındaki Hüseyin İmir, ilçenin en eski bağlama yapım ustası.
İmir, önce elindeki sazın pirlerinden bahsediyor bize:
“Davut Peygamber demircilerin piri. Demir işiyle uğraşır. Demir işiyle uğraşanın piridir Hz. Davut. Ağaç işiyle uğraşan da Habib-i Neccar, o da ayrı bir Peygamber. Benim iki tane pirim var. İcat eden esas Hz. Davut’tur. O zamanın tekniğiyle bu teli çekmiş. Habib-i Neccar’la da birleşmiş bunu meydana çıkarmışlar.”
“Gözümü bununla açtım” dediği elindeki üç telliyi göstererek, ‘sazın anası budur’ diyor. Sazların ince işlerini kendisinin, kaba işlerini ise yeğeninin yaptığını söyleyen İmir, bu işe 1955 yılında başlamış.
DİKİŞ İPLİĞİNDEN SAZA PERDE
“Ne tel vardı ne perde” dediği o yıllarda yengesinden çaldığı dikiş ipliğini saza perde yapmış. Bu yüzden babasının elindeki sazı alarak kendisini dövdüğünü söyleyen İmir, “Sazı da yere vurdu. Ondan sonra sazcı oldum” diyor.
” O günlerde yevmiyesi 11 liraya çalışıyordum… güzel bir saz buldum ve 120 lira verdim” diyen İmir, ilk sazını böylece Adana’da almış.
“BANA EKMEK GETİRDİN EKMEK, EKMEK…”
Aşık Perişan Ali, Aşık Meçhuli gibi bir çok sanatçının kendisinden saz aldığını gururla söyleyen İmir, saz yapım sürecinde yaşadığı duyguyu şöyle anlatıyor:
“Bir hevesle başlarım sonra da ağaçlar benimle konuşur. Her insanın nasıl ki ayrı bir ses tonu duygusu varsa saz da öyle diyerek o noktada çok değerli. ‘Ben bir kuru ağacım beni canlandırdın’ der; ben de, ‘bana ekmek getirdin ekmek, ekmek’ derim.”
“KIŞIN ÇALIŞIR YAZIN YATARIZ”
İmir bağlama için ağacı nasıl bulduğunu ve ağacın ne zaman kesilmesi gerektiğine ilişkin de şu bilgileri veriyor:
“Giderim dağı, taşı, köyü, kenti gezer bir tane bulurum. Diyelim ki bugün buldum, adama acil para lazımsa pazarlığını yaparım, dut ağacının parasını veririm. O bekler, dut ağacı ne zaman yaprağını dökerse o zaman keserim yoksa olmaz. Çünkü, daha su var o ağaçta. Su olduğunda onu oyup incelttiğimiz zaman kimi yeri içe kaçar, kimi yeri dışa çıkar, yani fiziki durumu bozuk olur. Onun için bunun bir zamanı var. Yaprak dökümünden Mart’a kadar kesilir. Dört ay içinde kesilir. Başka bir sürü ağaç var kullandığımız. Mavon, Kelebek, Dış budak, Akasya, Ardıçözü gibi.”
İmir, “Herkes yazın çalışır kışın yatar, biz kışın çalışır yazın yatarız. Atölyede bekleriz müşteri gelirse satarız, gelmezse otururuz. Eskiden darlık vardı. Sazcı yoktu, el üstünde tutuluyordum ama saz alan yoktu. Şimdi sazcı çok, saz alan da çok” diyor.
“USTANIN SONU İYİYE GİTMİYOR”
Yine de bu işi yapanların çok olduğunu bundan dolayı da ustalarının sonunu iyi görmediğini belirten İmir sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bu işi yapan çok insan var. Ama bu işin sonu, ustanın sonu iyiye gitmiyor. Küçük çırak benim işime yaramaz. Eline verirsem mesuliyet kaldırmaz. Büyük çırak çok para ister. Öyle zaman oluyor ki bir ayda bir kuruş para almıyorum. Öyle zaman da oluyor ki bin bereket. Onun için kendine bir ay bir şey almadan yaşayabilirsin ama bir işçiye bir şey vermeden durduramazsın.”
İmir, sözlerini “Emekli olunca da bu işi bırakmayacağım” diyerek sonlandırıyor. Söyleşinin ardından eline aldığı üç telli ile Kürtçe Türkçe ezgiler seslendiriyor. Sonra da seslendirdiği türkülerin manasını anlatıyor.
Sevim KAHRAMAN/Semra ACAR
Yoruma kapalı.