PİRHA- Araştırmacı – Yazar Esat Korkmaz ve Ağuçan Ocağı Piri İnanç Dolu, hükümetin açılacağını duyurduğu ‘Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’na tepkilerini dile getirerek, “Yaşadığımız koşullarda, devlet ırkçılığı, kültürel ırkçılık uygulamalarını üstlenmiş durumda; bu kapsamda Alevilik, devletleştirilmeye başlandı. Ocakzade pirlerin, sağduyulu Alevi kurumlarının, inançlı yol taliplerinin kabul edeceği bir durum değildir” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İstanbul’daki Şahkulu Sultan Dergahı’nda duyurusunu yaptığı ‘Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’ projesine tepkiler sürüyor.
Araştırmacı – Yazar Esat Korkmaz ve Ağuçan Ocağı Piri İnanç Dolu da kaleme aldıkları yazılarda hükümetin Alevilere yönelik politikalarını eleştirdi.
“BU BAŞKANLIK ARACILIĞIYLA ALEVİLİK, DEVLET ALEVİLİĞİNE DÖNÜŞTÜRÜLECEK”
Araştırmacı – Yazar Esat Korkmaz Piryol sitesinde yayınladığı yazısında, devletin kendi Alevisini yaratmaya çalıştığını vurgulayarak şunları ifade etti:
“Yaşadığımız koşullarda, devlet ırkçılığı, kültürel ırkçılık uygulamalarını üstlenmiş durumda; bu kapsamda Alevilik, devletleştirilmeye başlandı: Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı, bir tür kayyum niteliğinde, Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurulacak. Bu başkanlık aracılığıyla Alevilik, devlet Aleviliğine dönüştürülecek: Devletsiz Alevilik, devletli duruma taşınacak, devletin Alevisi olmak itibar kazanacak… Ne olması gerekiyordu: Alevilik, olmazsa olmaz ilkeleriyle, yaşama müdahale edecek, ürettiği toplumsallık ve siyasetle devlet denilen aygıtın siyasetini terbiye edilecek, terbiye edilen siyaset yaşama dönecekti. O zaman -Gel bizi tanı, diye feryat edilmeyecek, tam tersine -Bizi tanımak zorundasın, tersi durumda bunu toplumsal bedeli ağır olur, denilecekti. Terbiye edilen resmi siyaset, bu bedeli ödemekten kaçınacak ve Aleviliğin isteklerini kabul etmek zorunda kalacaktı.
“BU BİR KÜLTÜREL IRKÇILIK UYGULAMASIDIR”
Böyle olmadı ya da olamadı: -Gel bizi tanı, diye devlete sürekli çağrı çıkarıldı. Devlet, çağrıldığı yere ayak bastığında, ayak bastığı yer, devletleştirilmiş olur, bu gerçek unutuldu. Zaten, cemevlerinde ve Alevi örgütlerinin bir kesiminde, yaşanmakta olan içerik, bu devletleştirmeye yatkındı. Yaşanan gelişmelerin adını doğru koymak gerekir: Bu bir kültürel ırkçılık uygulamasıdır. Devlet, şimdi, devletleştirdiği Alevi yaşam üzerinde, devletleştirme hakkını kullanmak istiyor, hepsi bu. Irkçılık, başlangıçta, kapitalist üretim ilişkisi içinde köle emeği kullanmayı meşru kılmanın ideolojisi olarak ortaya çıktı. Günümüz ırkçılığı ise bu ırkçılığı kullananlar tarafından, kendileriyle ortak bir geçmişe sahip olmayan insanlara dayatılan bir ideoloji olup çıktı; ulusal sınırlar içinde, dışlanan etnik ya da farklı kültürel gruplara karşı uygulanan baskı ve egemenliğin, gerekçesi olarak yaşama taşındı.
“DEVLETLEŞTİRME DIŞINDA KALAN ALEVİLER, GELECEĞİN ALEVİLİĞİNE İÇERİK VERECEKTİR”
Artık daha aşağı bir ırkın varlığından söz edilmiyor. Irkçılık kapsamında biyolojik gösterenlerin yerine, kökenlerinden dolayı bir başka kültür dünyasına bağlı insan gruplarının varlığı geçti. Belirleyici anlamda, öne çıkarılan bu kültürel özelliklerin aşılamaz olduğu yargısıyla farklı kültürlerden gelen insanların, benzer olmadıkları ve olamayacakları bir bakıma ortak kabule bağlandı. Özetle ırkçılık ideolojisindeki biyolojik gösterenlerin yerini, kültür kavramıyla ilişkilendirilen belirlemeler aldı: Ve yeni ırkçılık, kültürler arasındaki farklılığa dayanarak temellendirildi. Artık, ırkların kana bağlı olarak değil de kültüre bağlı olarak tanımlandığı bir dönemi yaşıyoruz. Artık, devleştirme dışında kalan Aleviler, geleceğin Aleviliğine içerik verecektir: Mücadele hem devletin resmi siyasetine hem de devletin Alevisine karşı verilecek…”
“DEVLET İNANÇLARI TANIR, TARİF EDEMEZ”
Ağuçan Ocağı Piri İnanç Dolu ise PİRHA için kaleme aldığı yazısında şunları dile getirdi:
“Aleviler için yeni bir açılım lütfu var. Cemevleri Kültür Bakanlığı’na bağlanarak Alevilerin yasal statü sorunu çözülmüş olacak. Ebetteki bunu böyle kabul edenler var. Ve var olacaklar. Aleviler cemevlerimiz tanınsın derken kültür evleri olarak değil, anayasal olarak Alevi inancı tanınsın istiyorlar. Dedeleri maaşa bağlayarak memurlaştırmasınlar. Eğer samimi bir durum söz konusu olacaksa anayasal bir düzenleme ile bu ülkenin insanlarının inançları tanınır. Ve özgür bırakılır. Tarif edilmez. Bütün inançlara eşit mesafede durulur.
“DİYANET KAPATILSIN BÜTÜN İNANÇLAR ÖZGÜR KALSIN”
Ocaklarımız, türbelerimiz, ziyaret ve nişangelerimiz yıkım talan tehlikesi ne maruz bırakılmaz. Doğamız maden ve baraj tehdidiyle yüz yüze kalmaz. Aleviler için Alevileri bağlamak için bakanlık kurum aramayın. Diyanet kapatılsın bütün inançlar özgür kalsın. Dedeleri maaşa bağlamayın, imamlarda gönüllü calışsın. Zira maaş alacak dede rızalığı olmayan toplumun hakkını gasp etmiş olacaktır. Toplumumuz bu müdahalelerle özünden uzaklaştırılıp ocaklarımızdan koparılmak istenmektedir.
“SORUNLAR DERİNLEŞECEK, ÇÖZÜM NOKTASINDAN UZAKLAŞILACAK”
Cemevleri üzerinden başlatılan bu polemik ocak mı cemevi mi tartışmalarının başlangıç noktası ve yeni gündem olacaktır. Böylelikle sorunlar derinleşecek, çözüm noktasından uzaklaşılacak, ana damar yani ocağı söndürme planları başarılı olacaktır. Çünkü Alevilik ocaklarla değil cemevleri ile cemevleri ise kültür evi olarak kabul görecektir. Buda ocakzade pirlerin, sağduyulu Alevi kurumlarının, inançlı yol taliplerinin kabul edeceği bir durum değildir. Tıpkı Mahsuni Şerif’in dediği gibi;
‘Gücenme hey sofu baba
Gücenme hey sofu baba
Biz aşığız kör değiliz
Ver bir selam al merhaba
İkiliğe yar değiliz’”
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.