Alevi Haber Ajansi

‘Devletin kullandığı şiddet politikası çok içselleştirildi’ – VİDEO

PİRHA – İnsan Hakları Derneği(İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, hiyerarşinin en üstünde olan iktidar gücünün topluma yaşattığı her şeyin bir şiddet biçimi olduğunu söyledi. Keskin, devletin kullandığı şiddet politikasının çok içselleştirildiğini de belirterek “Bir gün bile daha barış için genel grev yapılmadı bu coğrafyada. O nedenle evet bizim bir iktidar sorunumuz, iktidarın şiddeti sorunumuz var ama bizim bir muhalefet sorunumuz da var” dedi.

Şiddet; kavramsal bir alandan çıkıp yaşamın her alanına nüfus etmiş durumda. Kadına, çocuğa, ağaca, suya, toprağa, hayvana, iktidarlar tarafından öteki görülen kimliklere, Aleviye, mülteciye, işçiye, emekçiye, emekliye, gence, öğrenciye, öğretmene, doktora yönelik şiddet tırmanmış durumda. Peki şiddet neden bu kadar arttı ve toplumun önemli bir kısmı tarafından normalleştirildi? Bu normalleşmede iktidarın payı nedir? Muhalefet neden şiddete karşı ses çıkarmıyor, toplumsal muhalefet neden alternatif üretmiyor?

Konuya dair İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Avukat Eren Keskin sorularımızı yanıtladı.

“ŞİDDET DEYİNCE AKLIMA İLK GELEN İKTİDARLARIN ŞİDDETİ”

PİRHA: Şiddet nedir? Şiddetin “iktidar” olgusuyla ilişkisini nasıl okumalı?

EREN KESKİN: Aslında bunu hiyerarşi ile tanımlayabiliriz. Bu dünyada da örneklerini çok sayıda gördüğümüz gibi hiyerarşinin, militarizmin, emperyal güçlerin ve sömürgeci güçlerin kullandığı ve esas olarak tüm dünyaya yayılan bir şiddet var. Ama maalesef esas sorun kendi yarattıkları hukukla bu şiddetin üzerini örtüp hatta bu şiddeti meşrulaştıran bir yapının varlığıdır. Bana göre şiddet deyince aklıma ilk gelen iktidarların şiddetidir. Ve iktidarlar, bu şiddeti kullanırken kendilerince bir ‘normal’ yaratıyorlar. Bu normali yaşamın tüm alanlarında bize dayatıyorlar. Bu da bir şiddet. Örneğin ırkçılık, homofobi, transfobi, erkek egemenliği bütün bunlar bu şiddeti araç olarak kullanıp ve yarattıkları hukukla da bu şiddetin üzerini örten, hukuku bir kılıf olarak kullanan bu güçler, bize aynı zamanda nasıl davranmamız gerektiğini de öğretiyorlar. Ve tüm toplumlara yayılıyor. Ki bunun örneklerini kendi coğrafyamızda da genel olarak tüm dünyada çok net görüyoruz. Bir şiddet var ve bu şiddetin meşrulaştırılması var. Devletler tarafından kullanılan şiddetin, bu meşrulaştırılan şiddet de her toplumda önce kadınlara, çocuklara ve LGBTİ+’lara dönüyor. Hiyerarşik ilişkilerden, hiyerarşinin en üstünde olan iktidar gücünün topluma yarattığı her şey bir şiddet biçimi.

“COĞRAFYAMIZDA ŞİDDET ÇOK İÇSELLEŞTİRİLMİŞ”

-Şiddet olgusunun sıradanlaşması ile karşı karşıyayız. Yaşam alanından, doğayı koruyana, kadından çocuğa yönelik ortaya çıkan bir şiddet sarmalı içindeyiz. Bundan yola çıkarak şiddetin sosyal, toplumsal ve ekonomik yansımaları var mıdır?

Şiddetin meşrulaştırılmasının en yoğun olduğu bir süreci yaşıyoruz. Aslında Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşundan öncesine gitmek gerekiyor. Çünkü bu devletin kuruluşunun hemen öncesi büyük bir şiddet olayına dayanıyor. 1915 Soykırımı ve bu soykırımı gerçekleştiren zihniyetin, kurduğu bir cumhuriyetten söz ediyoruz. Yani ittihatçı anlayışın kurduğu bir cumhuriyetten söz ediyoruz. Daha sonra birçok katliamlar ve bir soykırım daha yaşandı. 1938 Dersim Soykırımı, o arada meydana gelen Kürdistan’daki katliamlar, ardından askeri darbeler, 12 Eylül ve bugüne kadar yaşadığımız her şey şiddetin meşrulaştırılması ve devlet tarafından kullanılan bu şiddetin hem ‘meşrulaştırılması’ hem de konuşulmasının yasaklanması aslında bütün toplumu biçimleyendir. O nedenle bizim Türklük Sözleşmesi diye tabir ettiğimiz de bu. Çünkü bu coğrafyada kuruluşla birlikte iki kimlik sadece kabul edilmiş. Türklük ve Sünni Müslümanlık. Bunun dışındaki tüm etnik kimlikler, inanç kimliği, cinsel kimlikler ya yok edilmiş ya da yok edilmeye çalışılıyor, asimile ediliyor. Bu da bir şiddetin türü zaten. Ve maalesef coğrafyanın halkı tarafından çok içselleştirilmiş bir şiddet bu. Yani bugün kendilerine ‘sağdayım ya da soldayım’ diyenlerin de bir kısmı dahil olmak üzere devlet gibi düşünüyorlar aslında. Çok içselleştirilmiş bir resmi görüş var. Bizim coğrafyamızda şiddetin, toplumsallaşması böyle gelişmiş.

Bugün siz devletin bize dayattığı kırmızı çizgiler ki bu Kürdistan meselesidir, Ermeni Soykırımı’dır, Kıbrıs’ta yaşanan durumdur, Türkiye’nin oradaki varlığıdır. Bütün bu konularda farklı bir görüş ileri sürdüğünüzde hem devlet tarafından suçlanırsınız hem de toplumun büyük bir bölümü tarafından suçlanırsınız. Ki bu şiddeti en ağır yaşayan kesimlerden biri de LGBTİ+ bireyler. Onlar da bu şiddet çok meşrulaştırıldığı için sadece heteroseksüel cinsiyet kimliği normal kabul edildiği için bu homofobik ve transfobik şiddetin çok yoğunlaşmasına sebep oluyor. Devletin kendi kullandığı dil ve uygulamalarıyla meşru hale getirdiği şiddet, toplumun büyük bir bölümü tarafından satın alınmış durumda. O nedenle zaten karşı tarafa büyük bir tahammülsüzlük var ve hemen şiddetle karşı koymak var. Bu gerçekten çok sosyolojik bir durum.

“YAŞANAN ŞİDDET EKONOMİNİN DE FELÇ OLMASINA NEDEN OLUYOR”

-Son yıllarda artan şiddeti -kadınlara, çocuklara, ekolojistlere, işçilere- nasıl değerlendirirsiniz?

Bu coğrafyada biz her zaman şiddetten şikayet ettik. Eskiden sosyal medya diye bir şey yoktu ve yaşadığımız şiddeti herkes görmüyordu, herkese ulaşmıyordu. Ama artık sosyal medya diye bir şey var ve burada yaşanan şiddet, dünyanın öbür ucundan da anında öğrenilebiliyor. Ama maalesef buna karşı çıkış noktasında eksik ve yetersiz bir toplumsal yapı var. Mesela bu şiddet, aynı zamanda ekonominin de felç olmasına neden oluyor. Çünkü Türkiye’nin son derece güvenlikçi ve savaşçı, çözüme yaklaşmayan bir Kürt politikası var. Bu Kürt politikası nedeniyle hem savaş devam ediyor hem de Türkiye, Suriye’nin bir bölümüne girmiş durumda. Ve orada birçok cihatçı yapı, Türkiye tarafından besleniyor. Çok büyük bir para aktarılıyor oraya. Ve çok ilginçtir ki genel olarak sendikalar bile bunu dile getirmiyorlar. Şimdi bugün işçi ve emekçinin bu kadar kötü durumda olması, ekonominin bu kadar berbat durumda olmasının en büyük nedeni Türkiye’nin yürüttüğü savaş politikasıdır. Ama bu coğrafyanın içinde konuşulmuyor. İşçiler bile bunu söylemiyorlar. Tam tersine hiç gündemlerinde yok. Yine aynı yere geliyoruz. Devletin kullandığı bu şiddet politikası çok içselleştirilmiş durumda.

“BİR GÜN BİLE BARIŞ İÇİN GENEL GREV YAPILMADI BU COĞRAFYADA”

-Şiddetin önüne geçmek için toplumsal muhalefet ne yapmalı?

Toplumsal muhalefet derken kendilerine muhalifim diyenler arasında da çok büyük farklar var. Mesela Kürt meselesi, Ermeni Soykırımı, Kıbrıs’ta yaşanan durum söz konusu olduğunda devlet gibi düşünen ama solcuyum diyen de var. Muhalefetin ne olduğunu önce konuşmak gerekiyor. Tabii ki bana göre muhalefet, Türkiye devletinin resmi politikalarının bütün kırmızı çizgilerine muhalif olmak demek ama bu bizim coğrafyamızda çok zor. O zaman yapmamız gereken şu, bütün bu şiddete karşı çıkabilmek için uzun vadede tabi ki resmi ideolojiye tavır almak ama kısa vadede de ortaklıklarımızı ön plana çıkararak bir mücadele geliştirmek. Ben bunun da Türkiye’de çok eksik olduğunu düşünüyorum. Çünkü Kürt meselesi bir turnusol gibi orada duruyor. Yani siz Kürt meselesi konusunda farklı bir fikir ileri sürdüğünüzde başka konularda sizinle yan yana olanlar hemen farklı bir tavır içerisine maalesef girebiliyorlar. Onun için bizim coğrafyamızda muhalefet gerçek anlamda gelişmiyor. Yani böyle bir sorunumuz var. Mesela bugün İsrail-Filistin meselesinde İsrail’in korkunç bir şiddet üreten devlet politikasına karşı İsrail’de yüzbinler yürüyüş yapabiliyor ama bizim coğrafyamızda böyle bir yürüyüş yapılmıyor. Yani bir gün bile daha barış için genel grev yapılmadı bu coğrafyada. O nedenle evet bizim bir iktidar sorunumuz, iktidarın şiddeti sorunumuz var ama bizim bir muhalefet sorunumuz da var.

Devrim FINDIK/İSTANBUL

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak