Dr. Ömer Uluçay
Dewrêşê Evdî Destanı, Mem û Zîn ve Sîyabend û Xecê Destanları kadar Kürtlerin bilinen ve her yerde söylenen, en yaygın ve ünlü destanıdır. Dewrêşê Evdî Destanı’nda, başat olarak gerçek olaylar önplandadır. Diğer iki destanda ise mitolojik unsurlar daha fazladır.
Dewrêşê Evdî Destanı iki bölümden oluşmaktadır:
A) Birinci bölümde; aşiretler ve yapısı, ilişkileri, töreler, yiğitler, yerel çatışmalar, coğrafya, göçerlik, olaylar, aşklar, yaşam tarzı anlatılır. Esas olay; Kürt aşiret sınırını ihlal ederek Milî Kürt Aşiret Konfederasyonuna ait su ve otlaklara elkoymak isteyen Arap Şemar ve Gesan +Türkmen Aşiretler Birliği ile Milan Konfederasyonu arasında Viranşehir dolaylarında bir savaş olmuştur. Milan kuvvetlerinin komutanı Dewrêşê Evdî, bu büyük savaşta şehit düşmüş ve fakat Arap-Türkmen aşiret birliği yenilip dağılmıştır. 1780-1800(?) tarihlerinde vuku bulan bu savaşla güneyde Kürt Dağı (Çiyayê Kurmênc-Suriye) ile Musul hattındaki Kürdistan sınırı çizilmiş ve süreç içinde varlığını korumuştur.
Düşman aşiretler tarafından tehdit mektubu gelip, onlar savaş konumunu alınca, Zor Temir Paşa, zora düşer. Bu savaşta komutan olacak kişiye; kızı Edul’u vereceğini, otağının yanında ona 16 direkli bir otağ açacağını, dünya malına doyuracağını, savaş için istediklerini temin edeceğini ilan eder. Bu amaçla yapılan toplantılarda Edul, Kürt geleneğine göre tüm güzelliğiyle süslenir, takılarını takar. Bu haliyle Edul, yere inmiş bir peri gibidir.
Edul; Paşanın/babasının divanında “Şart Kahvesi”ni, farfuri (seramik) fincanı, altın tepsi üzerinde, divandakilerden her birinin önünde tutmakta, almayınca yanındakine sunmaktadır. Ama ne çare, fincanı alacak yiğit meydana çıkmamaktadır.
Bunun üzerine Zor Temir Paşa, Yezidi Şarki aşiret Reisi Dewrêş ile Sadun’un babası Evdê Milhım’a mektup gönderir, her iki oğlunu ve Şarki yiğitlerini Milan Divanına yardım için göndermesini ister.
Dewrêş, kardeşi Sadun ve diğer Şarki yiğitleri, Paşanın Divanına geldiler. Evdê Milhım, Omer Ağayê Şerki yiğitlerinin ardından divana girdiler.
Dewreş ile Edul arasındaki aşk ilişkisi açığa çıkınca ve babası Evdê Milhım, Dewrêş için Edulê’yi Paşadan isteyince, Milan içinde huzursuzluk olmuştu. Şarkiler Yezidi ve Milanlar müslümandı. İnançlara göre böyle bir evlilik kabul görmemişti. Tehlikeyi haber alan Şarkiler, Sincar Dağları’na çekilmişlerdi. Buna rağmen, Paşanın daveti ve mektupta belirtilen Milan toplumunun ve topraklarının tehlikede olması üzerine, Milan Reisi Zor Temir Paşanın Divanına gelmişlerdi. Zor Temir Paşa, kahveciyi çağırdı, ağır/okkalı üç kahve yapmasını istedi, “birisi bana, ikisi de Şarki kardeşlerime, Evdi ile Omer Ağayê Şerki için” dedi. Bunlar kahvelerini içtiler, konuşmalar oldu.
Çok geçmedi Edul, elinde altın tepsi üzerinde “Şart Kahvesi”yle divana girdi. Önce Milanlara sundu, alan olmadı. Edul Dewrêş’in önünde durdu, kalbinin çarpıntısı, göğsünün üstündeki altınların ses vermesiyle işitiliyordu. Dewrêş Divana karşı konuştu, ayağa kalktı ve “Şart Kahvesi”ni bir dikişte içti, Edul’ü yanağından öptü. Bir kıyamettir koptu, Dewrêş Edulê’nin ardından Divandan çıktı.
Milan komutanı, Paşanın halifesi, Edulê’nin nişanlısı belli olmuştu.
Dewrêş için Divan’ın yanında hemen otağ kuruldu, yiğitler toplandı, savaş hazırlıkları tamamlandı.
Edul, ölümün mukadder göründüğü bu savaşa Dewrêş’in katılmasını istemez, ama Dewrêş bunu kesinlikle red eder. Kürt topraklarının işgale uğrayacağına dövüşerek ölmenin daha doğru, daha üstün ve buna mecbur olduğunu söyler. Dewrêş, Edulê’yi selamlayarak atını-Hedbanı savaşa gitmek üzere berriye-ovaya sürer.
Destanın bu bölümünün sonunda; “Şart Kahvesi”ni içip Milan Paşasına damat ve vekil olacak yiğit/komutan Dewrêşê Evdî, savaş meydanında, atının ayaklarının köstebek tarlasında kırılmasıyla ağır yaralanır ve sonra şehit düşer.
B) Destanın ikinci bölümünde konu; Dewrêşê Evdî ile Milan Reisi Zor Temir Paşanın kızı Edulê arasındaki âşk/ağıt’tır.
Milan hawarı/destek kuvvetleri, savaş alanına geldi. Kıyametin koptuğunu gören karşı güçler, savaş alanını terk ederek bölgeden kaçmışlar ve kalanlardan direnenler kırılmışlardı, gerisi teslim alınmışlardı.
Edulê, babası Zor Temir Paşa’nın kuvvetleriyle birlikte savaş meydanına geldi. Edul, Dewrêşi ağır yaralı olarak gördü ve başını dizinin üzerine koyarak ona ağıt yaktı.
Destanın bu bölümünün adı “Delal”, “Delalê Mala Bavê min”, “Delalê Dewrêş”tır.
***
İki Dewrêş figürü vardır
Destanın her iki bölümü, yüksek ve akıcı bir Kürtçe ile söylenmekte, yaşamın tüm halleri ve toplumun tüm renkleri, savaş oyunları ve sevgi halleri, edepli bir anlatımla, makamla söylenmektedir.
Dewrêşê Evdî; milli bilince ermiş, bu uğurda şehit düşmüş, örnek, birincil bir Kürt yiğididir. Kendisi Kürdistan için, Kürt ve Kürdistani’ler için şehit olmuştur. Dillere destan ve gönüllere sultan olmuş bir kahramandır. Kürt bilinçlenmesinde ve mücadelesinde Dewrêş bir ışıktır. Bilinç düzeyi, Kürt Mirliklerinin önünde ve üstündedir. Onların rekabetleri ve kavgaları, farklı inançların olması Dewrêşi engellememiştir. Kürt olmanın bilinci, bunu yaşamanın heyecanı ve kararlılığı, Dewrêşin ruhunu sarmış ve onu ölümsüz kılmıştır.
***
Ben mesleğim gereği anatomi biliyorum, farklı bakış açılarından görünümü algılıyorum. Ama ben ressam ve heykelci değilim. Fakat kafamda, gönlümde birçok Dewrêş ve bu destanın görüntüleri yer alıyor. Kürt kültüründe büyüdüm ve yaşıyorum, destanı da biliyorum. Hayalimdeki görüntüleri aktarmak istiyorum.
Dewrêş, destan kahramanıdır, birlik, kararlılık ve sebatın, azmin adıdır. Dewrêş, kendi değerleri ve inancı kadar, milli unsurlara da sahiptir. Bu nedenle Kürt mücadele tarihinin bir sembolüdür. Dewrêş bir avluya, bir köye sığmaz. Onun yeri ve heykelin kaidesi tüm Kürdistan’dır. Milli bilince varmış, bunun için savaşmış, şehit düşmüş bir yiğittir.
İki Dewrêş figürü vardır. Birincisi egit/kahraman bir savaşçıdır. İkincisi de Mıli Paşasının kızı Edulê’yi seven bir genç. Edulê, babasının komutasındaki yardım kuvvetleriyle savaş meydanına gelmiştir. Savaş meydanında Dewrêş’i ağır yaralı bulmuş ve başını dizinin üzerine koyarak, “Baba evimin Delalı”, “Delalê mala bavê mın”, Delalê dilê min” diyerek, ona ağıt yakmıştır.
Asıl olan, cengâver, Dewrêş figürü/karakteridir.
***
Bu nedenle; “Dewrêşê Evdî” için, park içinde heykel yarışma projesinin açılmasını, bir müteşebbis heyeti ile jürilerin oluşmasını, yarışma koşullarının saptanmasını ve ilanını öneriyorum. Dewrêş’in, Kürt mücadele tarihi içindeki yeri nedeniyle Diyarbakır, Urfa, Viranşehir belediyelerini bu projeye talip olmaları için favori görüyorum.
Zaman içindeki gözlem ve duyumlarımızla bu yönde bir ihtiyacın olduğu anlaşılmıştır. Dewrêş’ın Malbatı (ailesi) olan Pêpan Ailesi’nin ileri gelenlerinin böyle bir projeye meyilli oldukları bilinmektedir.
***
Dewrêşê Evdî Heykeli
“Dewrêşê Evdî Heykeli”nin unsurları bence şöyle olmalıdır:
1. At-Hedban/Luman/Noman: At mitolojiktir, erkek, beyaz veya kumêt’tir (koyu kırmızı-siyah). Atın kuyruğu uzun ve kalındır, nerdeyse yere değecektir. Savaşta ve çamurlu zamanlarda atın kuyruğu yüksekte bağlanır. Koşarken, meydan isterken, kafası süvarinin göğsüne yaslıdır. Akıtması alnını doldurur, Tavus motifli bir takısı vardır. Yelesi sık, uzun ve diridir. Atın bedeni uyumludur, baş ölçülü gözler açıktır, sese ve harekete duyarlıdır.
At, tam besili ve iridir. Başında yuları ve ağzında gemi vardır. Atın yuları, gem ipi gül tomurcukları ile süslüdür. Ayrıca belbağı ile eğere bağlı olan ve boynun her iki tarafından gelen ve göğüs önünde birleşen süslü üçayaklı bir kayış vardır ve bunun birleşme yerinde de süslü bir metal düğme bulunur. Bu bağ, aynı zamanda eğeri önden atın bedenine bağlamaktadır. Buna mukabil öne doğru kaymayı önlemek üzere eğerin arkasından atın kuyruk sokumuna bağlanan enli bir kayış vardır.
At savaşır, terlidir. Süvari, ancak özel durumda onu yönlendirir ve zorlar, böğrüne özengiyi basar ve dizgine asılır, at uyar. Atın koşumu özeldir, mîrî ve sultanidir. Eğerin ön kısımlarında serbest duran askı halkaları vardır. Eğerin kaşı gümüşten/tunçtandır. Özengi enlidir, ayak tarağını kavrar. Her iki özengide, mızrağı üzerinde dik tutmak için özel bir dayanma yeri vardır. Eğerin önünde, orta kısımda vites kolu gibi yan yana iki topuz vardır. Bunlara silahlar ( gürz, kılıç, kalkan vb.) asılır.
At devetabanlıdır, yani ayak tırnak kısmı çok geniştir(sımkodî). Ayak tabanı çanak gibidir, yere sağlam basar, sanki vakumludur. Atın nalları hilal şeklindedir.
2. Dewrêş – Beden ve Giyim: Kişi olarak atletik yapıda, 25-30 yaşlarında, 175-185 cm boyundadır. Saçı, kaşları gürdür, siyah-kahverengidir. Bıyıklıdır, üst dudağı doldurur ve biraz aşağı doru sarkar yani ağzı mühürler, uçları sivri, yanak ortasına kadar gelir, yukarı doğru oval kıvrımlıdır. Favorisi kalındır. Sakalı tıraşlıdır, alnı açık ve geniştir. Dudakları iri ve etlidir, tam kapanır. Hafif açık olması halinde dişleri görünmez. Yüzü uzun-yuvarlak arasındadır. Gözleri iri ve ceylanîdir/sihirlidir. Kolları etlidir, elleri iri, parmakları uzundur. Üzerinde zırh vardır, zırhın düğmeleri-kopçaları polattandır. Başında miğferi vardır. Miğferin etrafı Gevezî (kahverengi, kurmay kırmızısı renkler karışımı, önderlerin başlık rengi)bir şar/puşi ile sarılıdır. Puşinin akıtmaları(rêşi), kaşlarının üzerine kadar iner, ötesi enseye ve omuzlara, giyilmiş orta uzunlukta toprak rengindeki kaftanın yahut varsa yüz-boyun zırhının üstüne düşer. Kaftan, atın sağrısını kapatır ve kuyruğa kadar gelir. Kaftan geniş durur, kolları geniştir, boyun- göğüs kısmında-kol ağzında biyesi vardır. Üzerinde yukardan aşağıya bir cm eninde çizgiler bulunan bir şalvar giymiştir. Şalvarın cepleri biyelidir. Şalvarın paçası çizmenin içindedir. Çizmenin ucu sivridir. Dewrêşin belinde, geniş enli renkli bir kuşak sarılıdır, önde işlemeli bir hançer kabzası görünmektedir.
Dewrêş; at üstünde dik, heybetli, kararlı, ileriye bakan bir duruştadır. At-eğer üstünde değil de sanki hükümdar kürsüsünde oturmaktadır. At ve Dewrêş birbirini tamamlar.
Dewrêşin kol ve gövde duruşu ile elindeki silahlar, davranmasına göre değişir, renklenir.
3. Silahları: Rım-mızrak, gürz-şeşper, kalkan, kılıç:
Mızrak oniki boğumludur, yaklaşık oniki karış. Üç kısımdır, her kısım ayrı renge boyanmış da olabilir. Mızrağın kulpunda üç kızın saç lüleleri asılıdır, onlarla süslüdür. Bunlar yiğidin şanıdır, onun flamasıdır. At üstünde mızrak; sağ elde, hançer gibi kavranır, istinadı ve özengideki yeridir. Mızrak dik durur, hafif öne dışa eğiktir. Bu yürüyüş halidir. Saldırı zamanında atlı ata kapaklanır, başını atın başı hizasında – üstünde tutar, mızrak atın kulakları arasından yukarda ve ileri doğrudur, sağ elle tutmuştur ve koltuk altındadır. Elde vuracağı veya savuracağı zaman duruş alınır. Ata kapaklanarak hedef küçültülür.
Mızrak uçları sert metalden yapılmıştır ve sivridir, çeşitlidir. Saplamak veya balta gibi kullanmak üzere çeşitleri ve ekleri vardır.
Gürz-Şeşper: 50-70 cm uzunluğunda, bilek kalınlığında, baş tarafı topuz şeklinde ve üzeri dikenlidir, kabzası ve kayışı vardır, bu kayış bazen uzun tutulur ve bileğe sarılır, böylece düşmesi önlenir. Buna ek olarak gövde(şaft) kısmı keskin bir şekilde uzunlamasına altı parçaya bölünmüştür(6 kanatlı gürz). Gürze zincirlerle bağlanmış, yumurta büyüklüğünde 3-5 gürz daha olabilir. Eğerin sağ-ön tarafına asılıdır.
Kılıç: Klasik bir savaş aletidir. Boy, en, şaft bakımından farklı şekilleri ve adları vardır. En enlisine pala denilir, bunun yanında eskrim kılıcı gibi olanlar da vardır. Şaft düz veya kavislidir. Kılıfı içinde atın sol yanına ve genellikle kalkan üzerine asılıdır (şurê Şamê, şurê kose-Misrî).
Kalkan: Klasik bir savunma aletidir. Yaya ve atlılar için, şekil ve boyutları farklıdır, değişik maddelerden yapılmıştır. Bunların üzeri motiflerle süslüdür ve bu kıvrımlarla direnci arttırılmıştır. Dewrêşin kalkanı polattır, Hedban’ın sol ön tarafına asılıdır. Ortasında güneş motifi vardır, yuvarlaktır.
Miğfer: Başa giyilen klasik, kubbe şeklinde ortası sivri bir korunma aracıdır, ortası koniktir (Laleşî). Etrafı püsküllü şar ile sarılıdır, renk, örgü, desen, bağlama Kürdidir (sergevez). Yüzü ve boynu korumak üzere zincir örmeli ek zırh parçası olabilir ve çelik halkalarla miğfere bağlanır. Bir yakalık gibi omuzlara düşer, boyun hareketlerini engellemez (Eyyubî).
Zırh: Bir yelek gibi giyilir. Ön kopçaları, düğmeleri vardır. Dewrêş bunu giymiştir. Dewrêşin atı zırhlı değildir, ancak süslü takıları vardır.
4. Kaide: Dewrêşin heykel kaidesi Kürdistan’dır. Üçayağı yerdedir. Her bir ayak, bir Kürt boyuna işarettir. Biri Milan, diğeri Zilan ve öbürü de Soran’dır. Havadaki tek ayak Kürdistan’ın tekliğine-birliğine işarettir. Bir tesadüftür ki bugünün koşullarında, her ayak Kürdistan’ın bir bölgesine denk gelmektedir. Hareket halindeki atın durumundan, havadaki ayaklardan bir-ikisinin devamlı direnişte ve diğerlerinin yerde onlara destek olduğu görülmektedir.
Kaide; dağı, bağı, çeşmesi, ırmakları, çiçekleri ve tüm zenginlikleri, renk ve çeşitleri, uyum ve folkloruyla, âlim ve velileriyle, aydın ve dengbêjleriyle, din ve itikatlarıyla, govend ve ibadetleriyle birlikte, barış içinde yaşayan Kürdistanî’lerdir. Kaide, geniştir, sağlamdır.
***
Onur heykeli
Hayalimdeki Dewrêşe Evdi heykelini yapabildiğim kadar anlatmağa çalıştım. Bu renkleri görmek üzere bölgede ve Suriye’de incelemelerde de bulundum. Daha önce de Dewrêşê Evdi Destanı adıyla bir de kitap yayınladım.
Bu heykel, Kürtler için “onur heykeli” olacaktır. Çünkü Dewrêş modern bir Gılgameştir. Yakın dönemdeki Kürt ulusal önderlerinin öncüsüdür. Aşiret, din, mezhep, lehçe farklarının üstesinden gelmiş, dargınlık ve husumetleri bir yana bırakmış, milli şuura ermiş, farklılıkları gönlünde birleştirmiş bir kahramandır, bir örnektir.
Nitekim bu şuur ve birlik ruhu içinde, bir asır sonra aynı toprakların önce İngiliz (24 Mart 1919) ve sonra da Fransız işgaline (30 Ekim 1919) girmesi üzerine, Milan Aşiret Konfederasyonu; Fransızlara karşı birlik olmuş, Urfa’da direnmiş ve şehri işgalden kurtarmışlardı (11 Nisan 1920). Türkiye’nin kurtuluş örgütlenmesi “Kuvvayı Millîye” henüz etkin değildi, her bölge kendisi direniyordu. Milan yiğitlerinin torunları (Cudi Paşa, M. Emin Bey, Sait Bey, Bozan Bey-Bozanê Zılfıqêr, İbrahim Paşa komutasında), bir asır sonra yine aynı kahramanlık destanını yazmışlar, memleketlerine sahip çıkmışlardı. Artık Kurtuluş Savaşı başlamıştı. Urfa, Antep, Maraş kendilerini kurtarmıştı.
Destan diyor ki; “Pêpan/Evdi ailesi öğle yiğit ve şanlı, sorumlu bir ailedir ki, Kürdistan sınırlarını mızrakla, kanla çizmiş ve korumuşlardır. Bunların mızraklarının altı yerde, ucu göklere doğrudur. Kürdistan bize yar olmayıp da başkalarına mekân olacaksa ve onlar; Ayşelerin, Fatmaların kolundan tutup götüreceklerse, buna razı olmak mümkün müdür? Bana ‘gitme ölürsün’ diyenlere sorarım, bu hale katlanmak insanlık ve yiğitlik midir? Ben diyorum ki, ölmüş yaşamaktansa, yaşamak için ölmek daha yücedir. Ben öleceğim, ama gönüllerde/dillerde yaşayacağım. Bana düşen ve yakışan budur”.
Bu ulu kaide ve üzerindeki değer; parkın yerini, çevre düzenlenmesini, sorumlu ve isabetli seçimi, zorunlu kılmaktadır.
Bu konudaki görüşlerin belirtilmesiyle, kamuoyu bilinçlenecek ve konu netleşip zenginleşecektir.
Dewrêş, dediğini yaptı, öldü ama destanlaştı ve yaşıyor. Ona selam olsun.
(gundem)
Yoruma kapalı.