PİRHA – 1937 Dersim Katliamı’nın hayatta kalan az sayıdaki tanıklarından biri olan Demananlı Haydar Kaya, 37-38’i PİRHA’ya anlattı. Ailesinden kurtulan tek kişi olan Kaya, “Zor mesele, çok acı var. Uykum gelmiyor akşamları. Gözlerimin önüne geliyor her şey” diyerek acıyı hala derinlerde hissediyor. Kaya ekliyor: Ben kimsesiz, yapayalnız kaldım. Orada burada, onun bunun kapısında. Hiç kimsem yoktu. Herkesi kırmışlardı. Tek başıma kalmıştım.
Dersim’de 1937-38’de korkunç bir kırım yaşandı. Yer de duydu, gök de duydu ancak yer-gök, dağ-taş ya da Türkiye ve dünya kamuoyu sağır dilsiz kaldı. Çünkü dillerin kurabileceği cümleler büyük bir kabul gerektiriyordu, kulakların da duyup kaldırabileceği türden bir şey değildi yaşananlar. Bir tek tanıklar vardı, onlar da aradan geçen bunca yıla meydan okuyamadıkları için sayıları neredeyse birkaç kişiye düşmüştü.
1937’de henüz 6 yaşında olan Haydar Kaya da, sayıları birkaç kişiye düşmüş bu tanıklardan biri. Dersim merkeze bağlı Borgini, şimdilerde de ismi Kırmancki’de (Zazaca) Bor olarak anılan, Türkçe’siyle Çıralı köyünden. Hese Geve’nin oğlu Haydar Kaya, yine Kırmancki olarak anlattı, Demenan aşiretinin yaşadıklarını, babasının öldürülmesini, dağlarda çektikleri açlığı, Dere Laçi’de olanları.
Sohbete başlarken, “38’de büyüktüm, kırımda büyüktüm” diyor 6 yaş çocukluğuna. Haksız da değil, anne karnında çocukların bile süngülenebildiği bir coğrafyada 6 yaş büyük!
Konuşurken ara sıra “Zor mesele, çok acı var” diyor. Bunu ama yaşamış birinden tekrar duymak yeniden dokunuyor insana… Dönemin hanedan ailelerinden biri olan Hesê Gewe ailesinden kurtulan tek kişi. Foterini ve kravatını takan, dimdik yürüyen, tavrı ve edasıyla, bütün yorgun acılarına rağmen hala ‘biz buradayız’ diyen biri!
“BİZ LAÇ DERESİNDEN KURTULDUK”
Kırmancki konuşan Haydar Kaya şunları anlattı:
“Biz Laç Deresi’nden kurtulduk. Aşağı mağaradan diğerleri çıkıp gidince, babamların tayfası ve Khalulular (Kalan aşireti) kaldılar orda. Sonra asker o mağaranın çevresini sardı. Babam, Qemeré Meleke gil yanındakilerle birlikte aşağıya, nehir kenarına indiler. Oradaki mağara kaya da, yüksek bir yerde. Bilmeyen orada kimse olduğuna inanmaz. Ağaç verip mağaranın önüne hepsini yukarı çektiler. Annem de bizimleydi. Biz yedi kardeştik. Bir de kız kardeşimiz vardı. O kız kardeşim biz ilk gün mağaradan çıkarken babamın omuzlarındaydı. Orada Khalulular hep teslim ettiler. Esirler mağaradan çıkınca, silahlar atıldı. Böyle aklıma geliyor. Geldiler ki o kız yok. O anda ateş edip üç dört askeri öldürmüşler. Aşağıda Laç Deresi’nde soruyorlar ‘askerleri kim öldürdü?’ diye. Budur diye babamı söylüyorlar.
“ASKER MAĞARANIN ETRAFINI SARDI”
Meğer Yivisé Seykali’nin annesi mağaranın önüne geliyor, içeri almıyorlar. Çünkü kadınları almıyorlardı. Qemeré Meleke ile yeğeni, bir grubu ayrıca karşı yakada bir yerde saklıyorlar. Yivis’in annesi gelip Laç Deresi’nde oğlu Yivis’in üzerinde ağlarken asker sorup sorguluyor. O söylüyor. Yoksa kimse yol götüremezdi o mağaraya. Asker sardı mağaranın etrafını. Aşağı indirdiler. Silahını atma dediler. Babam silahını attı aşağı kırdı. Sormuşlar çatışmalarda kim vardı, kim askere ateş etti diye. Hesené Gewe ve Hemedê Cıvrayil’dir (Dönemin önemli isimlerinden Hemê Cıve Kheji) diyorlar.
“BABAMA SORDULAR, NEDEN ASKER ÖLDÜRÜYORSUN”
Daha gelmeden, yukarıda Anavar tarafından soruyorlar; kim var mağarada diye. Diyorlar Hesené Gewe ile Hemedê Cıvrayil’dir. Orada çatışmalarda artık yirmi mi, otuz mu, kırk mı, ne kadar asker vuruluyorsa, onlardır diyorlar. Diğer Demananlılar orada yoklar o anda. Yaralanan bir subay oluyor. Babam üzerine gidiyor. Qalulu biri vardı, daima babamla gezerdi. Diyor bu Hesené Gewe’dir. Soruyor babama; neden askeri öldürüyorsun. Diyor ne işiniz var bu kayalarda, bu dağlarda. Senin askerin açlıktan ölüyor. Öylece herkesi mağaradan çıkarıp teslim aldılar. Yukarı dağa, Kırmızıdağ’a götürdüler.
Babamın adı çıkmıştı Demananlılar içinde, savaşçıdır, yüklü silahla cephaneyle dönüyor diye. (Aslını sorarsan öbür yakadaki Demananlar bize çok hainlik ettiler. Hem askerin gelmesi konusunda hem Laç Deresi’nde. Kimse silahına davranmadı. Üç kişi, o üç kişi sebep oldu aşiretin kırılmasına.)
“BABAMI YAKALAYIP AĞIR EZİYETLER EDEREK ÖLDÜRDÜLER”
Babamı getirdiklerinde çok dövmüş, perişan etmişlerdi. Eli ayağı bağlıydı. Ben ve bir kardeşim dere boyu kaçıp kurtulmuştuk. Kardeşim sonra yakalanıyor. Babam o haldeyken, Qalululara zaten her şeyi söylemişsiniz, bari oğlumu söylemeyin diyor. Alıp çocuğu gözlerinin önünde parçalara ayırıyorlar. Sonra yukarı Kırmızıdağ’a sorguya götürüyorlar. Orada babamı sorgularken, ‘kim sana yardım etti’ diyorlar. Bana Hakk yardım etti diyor. Kalın bir giysi falan yok üzerinde, ince şeyler. Küçük bir tabancayı gizlice kendine bağlamış. Sorguda fırsatına getirip çekip tabancayı vurup kaçıyor. Asker, subay kim varsa peşine düşüp ateş ediyorlar. Bacağından vuruluyor. Bacağı kırılınca düşüp kalıyor. Orada yakalayıp ağır eziyetler ederek öldürüyorlar. Direnen, silah atan kimse kalmıyor artık. Dersim düşüyor. Kalan Demananlıların her biri bir yerde kaldı. Doğrusunu istersen Demenanlılar biraz eksik akıllılardı, uyanık değillerdi. Öyle olmasa kendilerini böyle öldürtürler miydi?
“ÇOK YAMAN ADAMLAR VARDI AMA HEPSİ TELEF OLDULAR”
38’den sonra da, gerçeği sorarsan çok yaman adamlar vardı. Dağda kalanlar da oldu. Ama hepsi kapı arkalarında, yol yolaklarda telef oldu gitti. Cıvé Qéj’in çocukları Hemed ve Wuşen eşi bulunmaz adamlardı. Hatta Wuşen Hemed’den de üstündü.
“KATLİAMDA ÖLÜLERİN ALTINDAN ÇOK KURTULAN OLDU”
Bana gelince, ben kimsesiz, yapayalnız kaldım. Orada burada, Onun bunun kapısında. Hiç kimsem yoktu. Herkesi kırmışlardı. Tek başıma kalmıştım.
Katliamdan, ölülerin altından çok kurtulan oldu. Bana Baki Devletli’nin amcaoğlu anlattı. Haydar dedi, ölülerin altından çıkan belki 50 çocuk geldi Ağdat’a. Çavuş bunları götürüp teslim edin dedi. Yok dediler. Kurt eniği kurt olur. Deré Hagi’de de yine öyle. Çünkü 37 de köyleri boşaltıp oralara yerleştirdiler. Çocuklar Bor tarafını bilmiyorlar. Hepsi yerleştirildikleri köylere dönüyorlar. Hepsinin kökünü getirdiler, yok ettiler. Şimdi devran değişmiş kime ne diyelim.
“BİLİYORDUM Kİ KİMSEMİZ KALMAMIŞ HEPSİNİ KIRMIŞLAR”
Ovacık taraflarında başkalarının yanında kaldım. Kimsesizdim. Milletin kapısında Irgatlık yaptım, ahırlarını temizledim. Demenanlılar da yoktu. Ya yanına alsın ya evine götürüp bir parça ekmek versin. O da yoktu. Onlardan da sahip çıkan olmadı. Beş altı yıl Qırğanlıların arasında, Ğeribu’da kaldım. Ondan önce Qonce’de kaldım iki yıl. Sonra Demenanlılar geldi, ben yüz vermedim, küfür ettim, çocuktum tabii. Gözümüz kör olsun dediler, haberimiz yoktu, bilmiyorduk. Sıncık dağı var bilir misiniz? Oraya çıkar bu dağlarımıza bakar ağlardım, seller gibi yaş giderdi gözümden. Biliyordum ki kimsemiz kalmamış, hepsini kırmışlar.
“UYKUM GELMİYOR GECELERİ, GÖZLERİMİN ÖNÜNE GELİYOR HER ŞEY”
Sonra kaçıp Harput’a gittim. Bir zaman orada kaldım. 47’de aşağıdan sürgünler gelince, Qemeré Meleke gil Demenanlılar beni de alıp getirdiler. Getirmez olsalardı. Zor mesele, çok acı var. Uykum gelmiyor geceleri. Gözlerimin önüne geliyor her şey.”
Nuray ATMACA-Şahin ÇİÇEK-Eyüp HANOĞLU/DERSİM
Yoruma kapalı.