PİRHA- Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından düzenlenen ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’ ikinci gününde. Bugün konferansın ilk oturumunda “2. Yüzyıla girerken: Demokrasi ve Cumhuriyet” başlığı konuşuldu. Prof. Dr. Nilgün Toker, “Şu an ülkede ne cumhuriyet ne de demokrasi var” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından düzenlenen ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’ ikinci gününde devam ediyor. Bakırköy’de bulunan Cem Karaca Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen konferansın ikinci gününün ilk oturumu Faruk Alpkaya moderatörlüğünde gerçekleştiriliyor. “2. Yüzyıla girerken: Demokrasi ve Cumhuriyet” başlıklı oturumda Prof. Dr. Nilgün Toker, Araştırmacı Bekir Ağırdır, Elçin Aktoprak, Füsun Üstel ve Cengiz Çiçek konuşmacı olarak yer alıyor.
Prof. Dr. Nilgün Toker, “2. yüzyılda Cumhuriyet fikri” başlıklı konuşmasında “Demokrasi deyince liberal bir şey mi anlıyoruz?” diye sordu.
TOKER: ŞU AN NE BİR CUMHURİYET NE DE DEMOKRASİ VAR!
Toker şöyle konuştu:
“HDP’nin mevcut siyasal ortama bir meydan okuma olarak algılıyorum bu konferansı düzenleyerek. Birileri eski cumhuriyeti geri çağırmak isterken, bizim şunu dememiz gerekiyor: Onarılacak bir cumhuriyet yok. Ortada bir şey kalmadı. Yeni bir şey yapmak gerek. Yeninin ne olacağı üzerine düşünmek gerekiyor.
Cumhuriyet bir egemenlik formu. Halk egemenliğinden cumhuriyetin algıladığı şey halk özel bir biçim almış başka bir şey. Yurttaş kavramının içine yerleştirdiği kamusallık kavramı cumhuriyetin alameti farikasıdır. Bizdeki cumhuriyet kamu ile devleti özdeşleştirdi. Demokratik olmamasının nedeni yurttaşı aktif bir özne olarak tanımaması. İradesinin önüne sürekli engeller koymasıdır. Toplumu devlete yerleştirmek isteyen liberal bir tarihimiz var. Bunu yapmaya çalışanlar toplumu yurttaşlar ortaklığı değil ahali yaptılar.
Türkiye’de 2010’lara kadar kamusallığın sınırını devlet çizdi.
Tarihimiz yurttaş iradesinin devletten bağımsızlaştırarak kendi karar alma gücünü her aldığında bir müdahale tarihidir. Liberalizmin sivil iddiasının çok demokratik bir iddia olmadığını söyleyebilirim.
Şu an ne bir cumhuriyet ne de demokrasi var. Ne de yurttaşımız kaldı. Yurttaş dediğimiz haklarla donatılmış ve haklarını icra eden kişidir. Devletin tanıdığı yurttaş yok. Yurttaş yoksa cumhuriyet de yok. İkisi yoksa demokrasi de yok. Hesaplaşmamız gereken şey sadece cumhuriyet ve sağ liberalizm tarihi değil.
Yeni rejimler ortaklık fikrini de taşımıyor. Asimilatif de değil. Düşmanlaştırıcı ve yok edicidir. Baya faşizmin önemli bir karakterini taşıyorlar.
Demokratik cumhuriyet derken çoğulcu bir toplumsallığı mümkün kılacak bir kamusallıktan bahsediyoruz. Eşitliği de tartışacağımız şey karar mekanizmalarının önündeki engellerin kaldırılması meselesidir.”
AĞIRDIR: UZLAŞMA SAĞLANIRSA YENİYİ İNŞA ETME FIRSATINI YAKALAYABİLİRİZ
Araştırmacı Bekir Ağırdır da, “Cumhuriyet’in demokrasiyle imtihanı” başlıklı konuşma yaptı. Ağrıdır, “Sanırım hepimiz umut yorgunuyuz. Devlet seçimlerin yapılıyor olmasını demokrasi için yeterli gördü. Demokrasi tam olarak böyle bir şey değil. Demokrasiden anladığım şey bana dair kararlara katılabilmeli, bilgim olmalı. Kimliğimden dolayı avantaj ya da dezavantajım olmamalı” dedi.
Ağırdır şöyle devam etti:
“Siyaset zeminimizde birbirimizle tartışmak, uzlaşmak ne yazık ki yok. Devlet gibi partiler de demokrat değil. Önümüzde tarihi bir fırsat var. En geniş uzlaşmayı sağlayabilirsek yeniyi inşa etme fırsatını yakalayabiliriz. Parlamentoda maksimum temsiliyeti sağlayabilirsek yeniye müdahale edebiliriz. Temel olarak zihni kopuşa ihtiyaç var. Ulvi bir demokrasi lafı kendi başına yetmiyor. Herkesin kendimizi var hissedebileceğimiz yeni bir hayat istiyoruz. İtiraz siyasetini yeterince yaptık. Demokrasi için başka bir siyaseti örmek zorundayız. Birbirimizi ikna etmek ve uzlaşmak zorunayız. Türkiye’de demokrasi kavramı eksik. Ama kendi deneyimi var. Siyasal kutuplaşma ya da kimliğine, partisine, liderine aşık olma meselesinde hararetin sönmesi var. Artık sınıfsal gerilim yükseltiliyor. Kimlikleri aşan meseleler üzerine tartışmalar yaşanıyor. Bunu örgütleyecek siyasetler ne yazık ki eksik kalıyor. Geleneksel siyasetin dışına çıkamıyoruz. Bu nedense hepimiz hala kaygılıyız. Bunu aşmamız lazım. Bugün karşı karşıya kaldığımız şey sadece Kürtlerin meselesi değil. Ortak duyguyu el birliğiyle başka bir siyaset üretebiliriz. Önümüzdeki fırsatı örgütlemeye ihtiyacımız var. Sadece itiraz eden yerden değil, yeni dillerini bularak yapmalıyız. Umutlarımızı miras bırakmak istemiyoruz artık. Yolumuz uzun gözükebilir ama bir o kadar da yakın.
ÜSTEL: CUMHURİYET REJİMİYLE ÖZDEŞLEŞMİŞ BİR YURTTAŞLIK KAVRAMI YOK
Siyaset Bilimci, Yazar Füsun Üstel ise “2. Yüzyılda eşit yurttaşlık mümkün mü?” konulu bir konuşma yaptı. Üstel, “Eşit yurttaşlık mümkün mü?
Cumhuriyet rejimiyle özdeşleşmiş bir yurttaşlık kavramı yok. Yurttaşlık cumhuriyeti bile gerektirmiyor olabilir. Eşit yurttaşlık mümkün değil. Karamsar bir bakış açısının ötesinde yurttaşlığın karakterinden kaynaklanan bir husus” diye konuştu.
Üstel şunları kaydetti:
“Yurttaşlığın ikili bir doğası var. Hem içeren hem de dışlayıcı bir aidiyet. 18. yüzyıldan itibaren yurttaşlık ikili bir işleve sahip. Herkese açık olan bir kimlik değil. Ayrıcalıklı bir statü. Bir sınır fikri var. Kimlerin hak taşıyıcısı olacağına karar veren bir kurum. Bu durum özellikle modern ulus devletle beraber yeni bir aşamaya geliyor. Yurttaşlık ve milliyet eş anlamlı hale geliyor. Milliyet meselesi de yurttaşlığın sınır koyuculuğunu daha da pekiştiriyor.
Evrensel eşitlik idealinden kaynaklanan bir problem daha var. Birbirine benzer bireyler anlayışından hareket ediyor ve tüm bireylerin aynı haklara sahip olması gerektiğini kurguluyor. Oysa reel hayatta insanlar farklılar. Bireylerin konumlarını, sınıflarını, farklı hallerini dikkate almıyor. Yurttaşlık dinamik bir olgu. Zaman içinde yurttaşlık farklı hak ve eşitlik mücadeleleri ile gelişiyor. Yurttaşlık mücadeleleri içinde önce sivil haklar daha sonra siyasal haklar ve en sonra sosyal haklar tanınıyor. Yurttaşlığı bir kimlik ve aidiyet olarak bize dayattığı bir tarih de var. Yurttaşlaşmadan söz etmemiz gerekiyor. Yurttaşlık ölçek değiştirdi. Yurttaşlık artık yersiz, yurtsuzlaştı. Bunun sonucundan ilki kamusal alan eski kamusal alan değil. Ama yeni bir alan ortaya çıktı. Özellikle neoliberalizmle beraber ulusal kamusal alandan daha çok parçalı kamusal alana doğru bir giriş var. Bunun yurttaşlık üzerinde de çok etkisi var. Yurttaşların politik özneleşme süreçleri de değişti. Siyasal katılım biçimleri değişti. İçinde bulunduğumuz sorunlardan çıkış için barış ortamı sağlanmalı. Onarıcı adalet mekanizmalarının tüm yönleri harekete geçirilmeli. Yeni bir yurttaşlık anlayışı olmalı.”
HDK Eş Sözcüsü Cengiz Çiçek de, “Cumhuriyet ve Demokratik Ulus” başlıklı konuşmasında, “Sınıflı bir toplumda yaşıyoruz. Yeni bir zihniyetin içine girmemiz gerekiyor. Özgür yaşam formunu nihayete erdirmemiz gerekiyor. Devletçi, iktidarcı güçlerin karşısında farklı kimliklerin tarihten bugüne getirdiği eşitlikçi, özgürlükçü değerler var. Sonradan öğrendiğimiz bir şey değil. İçimizde olanı güçlü kılmak da bizim ödevimizdir” ifadelerini kullandı.
Çiçek konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Cumhuriyet kendi içinde başarılı bir ulus devlet formu. Ulus devlet formunun kendisi halkları devletle buluşturan bir tarihsel aralığa denk geliyor. Bizim aynı ulus devlet formuyla özgürlüklerin peşinde gitmemiz başka düşmanlıkları, sorunları yaratacaktır.
Demokratik ulus başka bir şey öneriyor. Ulus devletçi kapatma karşısında sınır tanımamayı, dayanışma ve özgürlük bilinciyle mevcut sistem karşısında kendi mücadele alanlarını yaratmayı öneriyor. Kürtlere hala “ayrılıkçısınız, bölücüsünüz” dayatması var. Kürtler “Demokratik ulus çözümü istiyoruz” diyor. Kürt sorunu sadece kendi zoruyla çözülmeyecektir. Halklar ortak sorunları yan yana gelerek çözmek zorundadır. Devletin alanını daraltmak, toplumsal alanı genişletmek gerekiyor.”
AKTOPRAK: MİLLİYETÇİLİK YENİ DİNAMİKLERLE KENDİNİ YENİDEN ŞARJ ETTİ
Yardımcı Doç. Dr. Elçin Aktoprak da, “Yerel demokrasi ve ulus-devlet” başlıklı bir konuşma yaptı. Aktoprak, “200 yıldır milliyetçiliğin küresel anlamda sistemin yapısal bir ideoloji olduğundan bahsediyoruz. Milliyetçilik kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda öncelikle ulus devletlerin ideolojisi olarak karşımıza çıkıyor. İçinde olduğumuz dönemde milliyetçilik yeni dinamiklerle kendini yeniden şarj etti” dedi.
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.