Alevi Haber Ajansi

DEM Parti Sözcüsü Doğan: Komisyon ana muhatap olan Öcalan’ın görüşlerini almalı-VİDEO

PİRHA- DEM Parti Süzcüsü Ayşegül Doğan, Meclis’te kurulan komisyonun Abdullah Öcalan’ı dinleme zamanı geldiğini vurgulayarak, “Silahların devre dışı bırakılması, bunun kalıcı hâle getirilmesi, bir arada eşit bir yaşamın inşa edilmesi ve Türkiye’nin hukuk devletine dönmesi için en çok inisiyatif alan ana aktörü dinleme vakti; onun önerilerini komisyona ulaştırma vakti” dedi.

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, güncel gelişmelere ve MYK gündemimize ilişkin Genel Merkezimizde basın toplantısı düzenledi.

Ayşegül Doğan, gazetecilere yönelik gerçekleştirilen soruşturma kapsamında emniyete götürülmelerine tepki göstererek, “Halkın haber alma hakkını ve demokrasiyi savunmaya devam edeceğiz” dedi.

“Kobani Kumpas Davası’nda yıllardır süren hukuksuzluğun artık son bulmasını istiyoruz” diyen Ayşegül Doğan, şunları dile getirdi:

“Tabii ki bir yandan da tahliye haberleri bekleniyor kamuoyunda, biz de bekliyoruz. Yıllardır süren bu hukuksuzluğun artık son bulmasını istiyoruz. Kobanî Kumpas Davasından bahsediyorum tabii ki. Bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı daha çıktı. Demirtaş kararı biliyorsunuz. Bu kararla birlikte de 4 Kasım 2016’dan bu yana bizim söylediğimiz şey bir daha tescil edilmiş oldu. Nedir o? 4 Kasım 2016’da bu operasyonlar başladığından beri dedik ki bu bir siyasi rövanş davasıdır. Bu bir intikam davasıdır dedik. Bunun hukukla, yargıyla izah edilebilecek herhangi bir tarafı yok. Burada suç yok, makul şüphe yok, hiçbir şey yok. Neticede bugün geldiğimiz noktada hem iç hukuk hem dış hukuk hem toplumsal kanaat neyi gösteriyor? Bizim söylediğimizin adeta bir teyidi çıktı ortaya. Peki, ne oldu? Kaybedilen zaman, onlarca insan, çalınan hayatlar, bu sürede yaşananlar… Tüm bunların muhakemesi yapılmalı. Nasıl yapılabilir bu muhakeme? Hukukla yapılabilir, adaletin sağlanmasıyla yapılabilir.

TÜRKİYE’NİN NORMALLEŞMESİ VE TOPLUMSAL BARIŞIN TESİSİ DE HUKUKA UYMAKTAN GEÇER

Yalnızca Kobanî Kumpas Davası değil, o günden bugüne sürdürülen tüm rövanş davalarındaki yaklaşım artık değişmeli. Stratejik olarak bir değişim ve dönüşümse Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey; o halde bu stratejik değişim ve dönüşümün demokrasi lehine, adalet lehine, hukuk lehine, eşitlik ilkesi lehine olduğunu gösteren adımlar atılmalı. Gazeteciler sordular Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a: “Tahliyeyle ilgili ne bekliyorsunuz?”. Tunç, “AİHM kararının buraya ulaşmasını bekliyoruz” dedi. Bunu söylediği andan bu ana saatler, günler geçti. Ne bekleniyor daha bu tahliyeler için? Onlarca yıldır haksız hukuksuz bir biçimde hapsedilenler niye tahliye edilmiyor? Bu konuda siyasetçiler de o dönem tam karşısında yer alanlar da görüşlerini ifade ettiler. Yani siyaseten de verilmesi gereken talimat verildi. Açık söyleyeceğiz, bunu gizlemeyeceğiz. Ne yazık ki bu ülkede yargı siyasi talimatlarla işliyor. Bugüne kadar böyle oldu. Bunca saat, bunca gün bir mahkeme kararının tebliği nasıl ulaşamıyor buraya? Artık beklenen tek şey adaletin tesis edilmesidir. Buna dair umudun büyütülmesi ve demokratik siyasete yapılan darbelerle yüzleşmedir. İşte bu yüzleşmeyi adaletle sağlayabiliriz. Kaybedilen bu zamanı nasıl onarabiliriz? Hukukun gereğini yerine getirerek. Türkiye’nin normalleşmesi ve toplumsal barışın tesisi de hukuka uymaktan geçer.

ARKADAŞLARIMIZ AYM VE AİHM KARARLARI GEREĞİ SERBEST BIRAKILMALIDIR

Bir an önce karşılamak istediğimiz, sevdiklerine kavuşmalarını istediğimiz, kendilerini dört gözle bekleyen insanlara bir an önce sarılmaların istediğimiz insanların isimlerini tek tek anarak ve onları selamlayarak devam etmek istiyorum. Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, Ali Ürküt, Nazmi Gür, Alp Altınörs, Günay Kubilay, Aynur Aşan, Bülent Parmaksız, Dilek Yağlı, İsmail Şengül, Pervin Oduncu, Zeynep Karaman, Zeynep Ölbeci. Tabii ki yalnızca Kobanî Kumpas Davası tutsakları da değil. Leyla Güven, Selçuk Kozaağaçlı, Osman Kavala, Can Atalay, Selçuk Mızraklı, Sıddık Akış, Cihan Kahraman, Bekir Kaya, Ayşe Gökkan, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater ve adını sayamadığımız siyasi nedenlerle hapsedilmiş daha yüzlerce insan. Yalnızca demokratik siyaset yaptıkları için, yalnızca yazdıkları için, yalnızca konuştukları için, yalnızca düşüncelerini açıkladıkları için, yalnızca örgütlenme özgürlüğünü savundukları için hapsedilen herkes artık AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uygun bir şekilde serbest bırakılmalıdır.

Komisyon tarihsel önemde bir işlev üstlendi; sıra şimdi asıl dinlemeyi yapıp raporu hazırlamasında!

Çok merak edilen bir başka konu da komisyon ve komisyonla ilgili gelişmeler. Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu Ağustos ayında kuruldu. Kurulduğu zaman dedik ki önemli bir kavşaktayız ve kurulması çok önemli. Hukuk ve demokrasi yoksunluğundan kaynaklı tüm sorunlarımızı bir komisyonun tek başına çözemeyeceğini o günlerde de ifade etmiştik. Ayrıca tek bir komisyona böyle bir sorumluluk yüklemenin de haksızlık olacağını söylemiştik. Ancak yine çok önemli bir şeyin altını çizdik. Ağustos’ta söyledik bunu. Dedik ki bu komisyon çok önemli bir yol açabilir, hukuk ve demokrasi yoksunluğundan kaynaklı sorunları gidermeye dönük yolu açabilir. Diğerleri hepimizin birlikte yan yana gelerek ortak mücadelesiyle sağlanabilir dedik. Komisyon tarihsel önemde bir işlev üstlendi. Şimdi bunu, asıl dinlemeyi tamamladıktan sonra hazırlayacağı rapor ve yeni düzenleme teklifleri ve önerileriyle nihayete erdirebilir.

Meclis’in en zengin temsiliyeti komisyona yansıdı

Geçen süre zarfında toplumun farklı kesimleri dinlendi. Sivil toplum örgütleri, akademisyenler dinlendi. Çatışma çözümü deneyimlerine dair insanlar fikirlerini anlattılar. Bugüne kadar çatışmanın yarattığı neden-sonuç ilişkilerine ilişkin pek çok siyasetçi de dinlendi. Yine bunun ekonomik, sosyolojik, tarihsel boyutlarına ve etkilerine ilişkin isimler komisyon tarafından dinlendi. Bugüne kadar tüm eleştiri ve itirazlarına rağmen yapıcılığa özen gösteren, her şeye rağmen komisyonda yer almayı bir sorumluluk olarak gören, bunun önemini vurgulayan tüm siyasi partilerin çabası çok anlamlıydı. Bu konuda ortaya konulan gayrete Türkiye’nin ihtiyacı olduğunu defalarca ifade ettik. Tarihsel açıdan baktığımızda da Meclis’in en zengin temsiliyeti bugün o komisyona yansımış vaziyette. Bu çok değerli.

PKK’nin çekilme açıklamasının üzerinden iki hafta geçti, henüz tek bir somut adım atılmadı.

Yine süreç boyunca adım atmanın ne kadar kritik bir değeri olduğundan bahsettik. Komisyon dinlemeler yaparken bir yandan da beklentimiz neydi? Hukuksal altyapı çalışmalarının bir yandan sürmesiydi. Çünkü biz, DEM Parti olarak, bu çalışmaları bir yandan sürdürdük. Türkiye bir geçiş sürecinde ise bu geçiş sürecine uygun birtakım hukuki düzenlemelere ihtiyaç var. Neticede ne oldu? 27 Şubat’ta Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı yapıldı. O günden bu yana 9 ay geçti. Ardından PKK’nin örgütsel varlığını ve silahlı mücadele stratejisini sona erdirdiğini ilan ettiği, kongresini topladığını söylediği ve fesih kararı verdiği duyuruldu. O günden bu yana, yani Mayıs ayından bu yana ne kadar zaman geçti? Altı ay. Sonra örgüt Süleymaniye’de silahlarını yaktı. O günden bugüne, yani 11 Temmuz’dan bugüne 5 ay geçti. En nihayetinde çok önemli bir başka kavşağa gelindi. 26 Ekim’de yeni bir açıklama geldi ve bu açıklamayla da Türkiye’den tüm güçlerini geri çekeceğini ifade etti örgüt. Günler geçti, 2 hafta oldu. Henüz tek bir somut adım atılmadı.

Sürecin ivme kazanması için cesur adımlar atılmalı ve komisyon ana muhatap Sayın Öcalan’ın görüşlerini almalı

Geçenlerde, tüm bunlar oluyor ancak yaprak kımıldamıyor dedik. Bunun aksini ancak somut bir eylemle, adımla gösterebiliriz. Oysa ne oluyor, hukuksal altyapıya ilişkin çalışmalar nelerdir? Kamuoyu bunu bilmiyor. Bizler bilmiyoruz. Komisyon bu hafta toplanamadı. Dinlenmesi gereken bakanların programları dolayısıyla ertelendiği söylendi. Böyle bir gerekçe açıklandı. Elbette bu gerekçeye inanmak durumundayız. Ancak daha fazla ertelemek yerine söylenen sözlerin gereğini yerine getirmek gerekiyor. Şu anda ihtiyaç duyulan şey bu. Yalnızca son birkaç günde yapılan açıklamalara bakalım. MHP lideri Sayın Bahçeli defalarca komisyonun İmralı’ya giderek Sayın Öcalan’ın görüşlerini mutlaka dinlemesi gerektiğini ifade etti. Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna hazır olduklarını söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Taraflar dinlensin” dedi. Bundan epey bir süre önce de bu konuda yine muhalefet partileri görüşlerini açıkladılar. Peki, komisyon neden herkesin konuştuğu ve bu kadar önemli gelişmelerin olduğu bu gündemi hala değerlendirmiyor, bu gündemle toplanmıyor? Bunu sormamızın, bunda bu kadar ısrar etmemizin nedenini tekrar ifade edelim. Kaç kez buradan anlattık. Sayın Öcalan yalnızca PKK’nin kurucu önderi değil, aynı zamanda etkili bir liderlik gücü olduğundan bahsediyoruz. Sınırlı koşullarda, sınırlı imkanlarla devasa bir sorunu eşit bir kardeşlik hukuku temelinde çözmeye çalışıyor. Silahları tümden ve kalıcı bir biçimde devre dışı bırakarak stratejik bir değişim ve dönüşümle bir süreci yürütmeye çalışıyor. Şimdi asıl aktörü, ana muhatabı duymadan, onun görüşlerini komisyona ulaştırmadan, ona doğrudan iletişim olanakları sağlamadan patinaj yapmaya devam mı edilecek? Yoksa sürecin ivme kazanması için cesur adımlar mı atılacak? Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey çok açık. Siyasetin cesur davranması ve cesur adımlar atmasıdır.

ŞİMDİ ARTIK SAYIN ABDULLAH ÖCALAN’I DİNLEME ZAMANI

Komisyonun kuruluşu esnasında, herkesin üzerine düşeni ciddiyetle yapması ve cesur olması gerektiğini söylemiştik. Bu çağrıyı yineleme ihtiyacı hissediyoruz. Meclis Komisyonunun, toplumun çeşitli kesimlerinin tartıştığı bu konuyu artık gündeme almasını öneriyoruz. İktidar partisi bu konudaki tutumunu herhangi bir tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde net bir biçimde ifade etmeli, açıklamalı. Aksi, başka tartışmalara neden oluyor. Siyasi irade burada cesurca davranmaya dönük gayretini göstermeli. İhtiyaç duyulan ses de tam olarak bu. Yani şimdi artık Sayın Abdullah Öcalan’ı dinleme zamanı. Silahların devre dışı bırakılması, bunun kalıcı hâle getirilmesi, bir arada eşit bir yaşamın inşa edilmesi ve Türkiye’nin hukuk devletine dönmesi için en çok inisiyatif alan ana aktörü dinleme vakti; onun önerilerini komisyona ulaştırma vakti.

Süreci demokratik bir Türkiye için daha ileriye taşımak istemeyenler de en azından gölge etmesinler

Bir yandan komisyonun adaya gitmesi tartışmaları sürerken, “Komisyon İmralı’ya gitmesin” manşetleri atanlar da şunu bilsinler. Manşet atmak kolay olabilir, ancak atılan manşetlerin vebalini taşımak kolay değildir. Buradan uyarıyoruz. Çok kritik ve tarihi gelişmelerin orta yerindeyiz. Bu sürece katkı koymak istemeyenler, bu süreci desteklemek istemeyenler olabilir. Ama sürece karşıtlık yapmak ve buradan da başka tür siyasi ikballer ummak Türkiye’ye kaybettiriyor, hepimize kaybettiriyor. Sözünü ettiğimiz konu insan hayatı ve herkes bu sorumlulukla yaklaşmalı. Ucundan tutup bu süreci demokratik bir Türkiye için daha ileriye taşımak istemeyenlere de şunu söylüyoruz. En azından gölge etmesinler bu sürece.

2026 yılı bütçesi çok kazanandan hiç almıyor, az kazanandan çok alıyor

Yine tabii bir yandan da bütçe görüşmeleri var. Milyonların gözü kulağı bütçe görüşmelerinde. Ne yazık ki bu bütçenin de öznesi kadınlar değil, çocuklar değil, engelliler değil, yaşlılar değil, asgari ücretliler değil, emekliler değil, emekçiler değil, gençler değil. Yani bu bütçenin öznesi, asıl olması gerekenler değil. Bu bütçe halkın bütçesi değil. 2025’in bütçesinin tekrarıyla adeta karşı karşıyayız. Oysa bambaşka gelişmelerden bahsediyoruz. Hem Ortadoğu’daki gelişmeler hem Türkiye’deki yeni gelişmeler düşünüldüğünde tasarımı farklı olabilirdi bu bütçenin. Çünkü bütçeler aynı zamanda siyasal iktidarların tercihleridir, yol haritalarıdır. Önümüzdeki döneme dair projeksiyonlarıdır. Gönül isterdi ki bu bütçe tasarımı bambaşka olsun, Türkiye halklarına yaraşır bir bütçe olsun, ihtiyaca uygun bir bütçe olsun. İhtiyaç ne? Toplumun yüzde 76’sı ülke ekonomisinin kötüye gittiğini söylüyor. Bir o kadarı da adaletsizlikten şikayetçi ve bunun ekonomi üzerindeki etkilerinden bahsediyor. Ama bu iki hayati parametre de ne yazık ki dikkate alınmamış bu bütçede. Bu bütçede patronlara ve holdinglere vergi muafiyetleri var, trilyonları aşan istisnalar var. Yani bütçe yine onların vergi yükünü de açlık sınırının altında hayata tutunmaya çalışanlara yüklüyor. Gelir nereden? Yine küçük esnaftan, işçiden, emekliden. Dolayısıyla 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi çok kazanandan hiç almıyor, az kazanandan çok alıyor. Adaletsizliği sürdürmeye devam ediyorlar. Bir de “İstikrar ve Refah Bütçesi” diyorlar. Şu haliyle buna “İstikrar ve Refah Bütçesi” diyemeyeceğimizi herkes biliyor.

Bütçe boyunca “Ekmek ve Barış için Bütçe” diyerek alanlarda, meydanlarda olacağız!

Partimiz, Kasım ortasından başlayarak Aralık ayının sonuna kadar sürmesi planlanan bir kampanyaya hazırlık yapıyor. Merkezi Örgütlenme Komisyonumuz, Emek Komisyonumuz, Ekonomi Komisyonumuz ve diğer komisyonlarımızın ortaklaşa çalıştığı bir kampanya bu. “Ekmek ve Barış İçin Bütçe” diyoruz. Yalnızca Meclis’teki komisyon ya da genel kurul görüşmeleriyle sınırlı kalmayacak konular bunlar. Hayatın içine dayanan konular. Cebimizi yakan, ekmeğimizi küçülten konular. O yüzden bunlar bizim için temel meseleler. Çünkü herkesin eşit, özgür ve adil bir şekilde yaşayabileceği, bütün kaynakların bu şekilde üleştirilebileceği bir toplum tahayyülünden bahsediyoruz. O yüzden biz bu bütçe boyunca yine alanda, yine sokakta, yine mahallelerde olacağız. Yine bir yürüyüş planlamamız var. Barışın, emeklilerin, asgari ücretlilerin, emekçilerin, kadınların, esnafın, engellilerin, çiftçilerin, öğrencilerin, gençlerin, çocukların, kadınların, doğanın bütçesi olacağı zamana kadar barış ve ekmek için mücadelemizi sürdüreceğiz.”

Açıklama sonrası gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ayşegül Doğan, bir gazetecinin “Selahattin Demirtaş ve diğer Kobanî tutsakları ile ilgili bir gelişme var mı?” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Bu haberi vermeyi, bunu müjdelemeyi çok isterdik. Keşke şu dakikalarda olsaydı ama henüz olmadı. Artık gecikmesin. Bir an önce arkadaşlarımız özgürlüklerine kavuşsunlar. Şu dakikalara kadar bize ulaşmış herhangi bir bilgi yok. Ama gönlümüz, eli kulağında olsun istiyor. Artık bu hukuksuzluk son bulsun istiyoruz. Bugüne kadar haksız hukuksuz bir biçimde Türkiye hapishanelerinde tutulan herkes için bu çağrımızı tekrar yineliyoruz. Onların yolu açılsın. Komisyon İmralı’da Sayın Öcalan’la görüşebilme cesaretini göstersin. Bu böyle çok büyük bir cesaret gerektirmiyor. Bu Türkiye’de yeni bir tarih yazımının yolunu açacak. Bunu yapabilecek olan yine bizleriz. Mücadelemizle, yan yana gelişimizle ve bu ortak mücadeleyi büyütmemizle de bunu sağlayabiliriz. Barış ve demokrasi mücadelesi, onun için mücadele edenlerin omzunda yükselir. Buna inanıyoruz ve bunu başaracağımızı da biliyoruz.”

PİRHA/ANKARA

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.