PİRHA- Baba Mansur Ocağı dedelerinden Süleyman Metin, günümüz cem erkanlarının doğru yapılmadığını söyleyerek, “Cemlerin kuruluşu, ibadet şekli, okunan dualar uygun değil. Ana olmazsa yapılan cemler eksik kalır. Layıkıyla cem yapılmıyor. Cemin sadece adı var” dedi.
PİRHA’ya konuşan Baba Mansur Ocağı’dedelerinden Süleyman Metin, Aleviliğin kendine özgü bir yaşam biçimi olduğunu söyleyerek, “Alevilikte önce ilim sonra iman gelir. Yani Dört Kapı Kırk Makama dayalı bir yaşam şeklidir” yorumunu yaptı.
“ÖNCE İLİM, SONRA İMAN, ARDINDAN İBADET”
‘Anadolu, Alevi/Bektaşi Erkân Namesi’ adlı kitabı hakkında da bilgiler paylaşan Pir Süleyman Metin, “Aleviliği bir şeye benzetmek, ‘şuradan veya buradan aldı’ yorumları tamamen yanlıştır” diyerek şunları söyledi:
“Alevilik kendine özgü bir yaşam şeklidir. Aleviliğin genel felsefesinde kim olursa olsun haklı bir kelam söyleyene ‘doğru’ diyor. Yani Hıristiyan’dan gelmiş, dinliden gelmiş, dinsizden gelmiş, ona bakmaz. O sözün doğru olup olmadığına bakar. Onun için tüm evrendeki olayların iyilerini takdir etmiş, ancak kendine özgü bir yaşam şekli var. Bu yaşam şekli Dört Kapı Kırk Makama dayalıdır. Dört Kapı Kırk Makam dediğimiz şey Alevi şeriatının on şartı var. O şart genellikle öğreti amaçlıdır. İlk önce ilim, sonra iman, sonra ibadet diyor. İlim ne? Eğer bir konuya iman getiriyorsa, inanıyorsa, o konu hakkında eğitim göreceksin. Eğitim gördükten sonra ancak ibadetini yapabilirsin. Ancak Dört Kapı Kırk Makam dediğimiz zaman, mesela Yunus Emre, Dört Kapı Kırk Makam için ‘Şeriat bir kiraza benzer, albenisi çoktur, güzeldir, çıkışı insanı cezbeder ama kısa zamanda kurtlanır bir şeye yaramaz’ diyor. Şeriat da bir şeye yaramaz diyor aynı kiraz gibidir diyor. Ancak ‘tarikat eriğe benzer’ Yaş yersin, kuru yersin, marmelat yaparsın 2- 3 sene gider. Tarikat daha üst makamdır’ diyor. ‘Marifet ise üzüme benzer. Üzüm yaş yenir, kuru yenir, şarap yapılır, asırlarca gider’ diyor. Marifet de öyledir. ‘Sırrı hakikat ise cevize benzer. Cevizin dış görünüşü insanı cezbetmez ama içini açtığınız zaman binbir derde deva vardır’ diyor.
Alevi toplumu Dört Kapı, Kırk Makama göre cem yapıyor. Şeriat cemleri tamamen öğretidir. Yani nasıl oturacak, nasıl kalkacak, edep, erkan nedir? İkrar nedir? İkrar nasıl verecek? Kime ikrar olacak, bunu öğretemezsen öğretiyi ileriye götüremezsin.
Tarikata girmek için de her dede bir taliptir, Önce dede bir yere talip olacak, kendini ispat edecek, orada el alacak ki dedelik yapsın. Çünkü İmam Cafer bir buyruğunda ‘Dört Kapı Kırk Makamdan habersiz bir dedenin dedelik yapması caiz değildir’ diyor. Kitabımda da yazdığım gibi Dört Kapı Kırk Makam’ın sırrına ermek için en az dört fakülte bitirmek lazım. Sadece ilimle olmuyor, bunu yaşantıya da dökmemiz lazım ki oradaki sırrı kavrayasınız. Çünkü 38. makamda ‘Cenabı Hakkın varlığı, insanın ruhunda tecelli eder’ Tecelli makamı nedir? Ruhun, kişinin Allah ile bütünleşmesi… Çünkü ondan geldi, onunla bütünleşecek. Bunu kaldırabilmek için kişinin ilim, kemalet, marifet ve hakikat bakımından da buna yakın olması gerekir.”
“DUA YERİNE İNSANLIĞI, KEMALETİ ÖĞRETMEK LAZIM”
Günümüz cem erkanlarının doğru yapılmadığına da değinen Süleyman Metin, “Cemlerin kuruluşu, ibadet şekli, okunan dualar uygun değil” diyerek sözlerini şöyle devam etti:
“Çünkü esas cemlerimiz görgü ve sorgu cemleridir. Görgü, sorgu cemlerinde tüm aileler, mesela ben bir ceme katılıyorsam çocuklarımla, eşimle, hatta müsahip kardeşimle beraber ikrarda olduğum insanlarla beraber katılmam lazım. Cemaatin huzurunda da aile, müsahip, kardeş olarak birbirimizden razı olduğumuzu beyan etmemiz lazım. Aynı zamanda cemaatin de bizden razı olması lazım ki cem olsun. Tüm aile sorgulandıktan sonra en sonunda cem olunur. Kul kuldan razı ise Hakk da ondan razı diye. Eğer siz birbirinizden razıysanız ‘Enel hak vücudumuzdan sağlığı, gönlünüzden sevgiyi, ailenizden birliği, Halil İbrahim bereketi eksik etmesin. Hızır Aleyhisselam Hakk Muhammet Ali sizin varlığınızla beraber olsun’ diye duası okunur. Bunu yapmadan önce sadece dua okumak bir çözüm değil. Hakikat makamında dua okumak günahtır. Haketmemiş birisine dua okuyorsan yanlış iş yapıyorsun, dua ederim ama başımıza bela da olabilir. O zaman dua yerine dürüstlüğü insanlığı, kemaleti öğretmek lazım.
“CEMLERDE KADIN ERKEK AYRILMAZ, HERKES CANDIR”
Olmazsa olmazımız; cemlerimizde herkes candır. Kadın-erkek diye ayrılmaz, ayriyeten erkek denilmez. Ancak tarikat cemlerimiz görgülü sorguludur, marifet cemlerimizde kişi marifetini meydana dökmek mecburiyetindedir. Marifetiniz de ‘buyrun sizi dinleyelim’ dedikleri zaman o kişi o kulun hakkındaki marifetini beyan etmek durumundadır. Çünkü marifet cemine her ikisi de giremez. Tarikatcı da giremez çünkü daha ağır sorunlarla karşılaşıyor.”
“ANA OLMAZSA CEM OLMAZ”
“Hazreti Muhammed’in de dahil olduğu Sırrı Hakikat Cemi için şunu söylüyorlar: ‘Cemde 17 kadın 23 de erkek vardı’ diyorlar. Bunun tersi doğrudur. 17 Kemerbest erkek 23 de kadın vardı. Kadının çoğunlukta olmasının sebebi; yaratılışta kadının ön planda olmasıdır. Birinci vasıf kadına veriliyor. Mesela yer su, gök duman iken bir yeşil kandil vardı. Kandile Cebrail geldi kondu deniliyor. Kandildeki figür Hz. Fatma’nın figürüydü. Orada bir tartışma oluyor. 14.000 yıl sonra geldi, kandile tabii oldu, ‘başımızdaki taç ne?’ diye sordu. Baş, akıl anlamında, Muhammet’i temsil ediyor. Kulaklar, duyum ve öğretim anlamında Hasan ve Hüseyin’i temsil ediyor, belindeki kemer Ali’dir ve kocasını temsil ediyor. Varlık kadınlardan geliyor, onu nasıl anlıyoruz? ‘Bunu Sünni alemi de, Alevi alemi de söylüyor.’ Diyorlar ki ‘Hazreti Muhammet demiş ki Cenabı hak ya da Cebrail, kainatı sizin yüzü suyu hürmetine yaratıldı. Ancak Ali olmasaydı siz de yaratılmazdınız, Fatima olmasaydı, ikiniz de yaratılmazdınız. Çünkü kaynak kadındır, annedir. Var eden annedir. Marifet cemine kadar kadın mutlaka dedenin yanında olması lazım. Ana olmazsa cem olmaz. Dedenin eşi ile beraber, razı olarak posta oturması lazım. Toplum ona göre örgütlensin. Mesela kadın, bir sorunu varsa, dedeye söyleyemez ama anaya söyler. Ana da dedeye söylemek şartıyla…Maksat o cemlerde her türlü sosyal ve kültürel olayların çözülmesi lazım. Varsa kadın ile koca arasındaki bir sorun onun karara bağlanıp barışın sağlanması lazım.”
“DEDENİN, PİRLERİN YANINDA ANANIN OLMASI ŞART”
Süleyman Metin Dede, Ana olmazsa yapılan cemlerin eksik kalacağını söyleyerek dedelere de şu çağrıyı yaptı:
“Dedenin beraberinde ana da olması şart. Aksi halde cem bir nevi yarım yamalak olur. Yani o hale de dönüştü. Bu konuları bütün dedelere de izah ettim. Örneğin Kırklar Meclisi’nde Hazreti Fatima ‘bir dolu geldi sundu’ diyor. Cümle kırklar meclisi ona secde kıldı. Varlığını hakkı tüm varlığını onda gördüler, o varlığı dışlarsan kendini de dışlamış olursun. Analık önemlidir. Erkeğin nasıl ki Dört Kapı, Kırk Makamdan haberi olması lazım ise kadının da haberdar olması gerek. Yani Yol Erkan’dan haberi olması lazım. Anadolu’da ve gittiğim birçok Avrupa ülkesinde şu anda layıkıyla cem yapılmıyor sadece adı var. Mesela cem dediğimiz zaman herkesin klasik tarifi var. Bir araya gelmek, toplanmak, beraber hareket etmek. Halbuki ‘cem olmak’ demek önce kendi özünde cem olacaksın, toplumla cem olduğu zaman her şeyden Allah’ın varlığını hazır görmek demektir ve siz Allah’ın varlığını hazır gördüğünüz zaman bir şüphe kalmıyor. Sizin de benden şüpheniz kalmıyor. O zaman bir can, bir öz, bir ruh oluyoruz.”
“DÖRDÜNCÜ KUŞAK ALEVİLİĞİ BİLMİYOR”
Dede Metin’in dikkat çektiği bir diğer nokta da Alevi inancından uzaklaşma konusu oldu. “Son yaptığımız çalışmalarımızda, köyden şehre dağılma olunca bütün o cemevlerimizi kaybettiğimizi gördük” diyen Dede Süleyman Metin “Cemaatlerimizi kaybettik. Burada Sünni baskısı altında Alevi olduğumuzu dahi korkarak söyleyemedik. İkinci, üçüncü, dördüncü kuşak yetişti. Dördüncü kuşak da Aleviliği bilmiyor. Çünkü birinci kuşaktan da alamadılar. Yarım bildikleri ve bilinçsiz oldukları için bir şeyler etkiliyor. Bilinçsiz olduğu için gidiyor” ifadelerini kullandı.
“ALEVİLİK EN ÖZGÜR DÜŞÜNCEDİR”
Hacı Bektaş’ın ‘Bizden ayrılanlar hiçbir yerde karar kılmasın, her yerden ayrılan biz de karar kılar’ sözünü hatırlatan Süleyman Metin, “Çünkü Alevilik en üst özgür düşüncedir, hiç bir yere benzemez, hiç kimse de Alevilikte üstün bir noktada değildir. Çünkü sen buradan kaçarsan, gideceğin yer daha tehlikeli, çok daha bağnaz, çok daha fanatik şeylerdir” dedi.
“DEDE HİZMETÇİ DEMEKTİR”
Yoldan uzaklaşanlar konusunda en büyük sorumluluğun Alevi önderlerinde olduğuna işaret eden Dede Süleyman Metin, sözlerine şöyle devam etti:
“Sünni ve Şiiliğin içine girenleri gördüm, durumları yürekler acısı. Çok fazla memnun da değiller. Bir şey bilmedikleri için zavallı durumdalar. Ancak bunun da en büyük sebebi biz dedeleriz. Çünkü hep kendimize tabii adam yetiştirmeye çalıştık. Halbuki dede hizmetçi demektir. Makbul olan, kıymetli olan taliptir. Kuran mı üstün, insan mı? İnsan üstün ki Kur’an geldi. O zaman biz eğer taliplerin beylikle üstüne gidersek en büyük hatayı işleriz. Biz taliplerin hizmetkarıyız. Dedelere çok önemli görevler düşüyor. Dede hiçbir zaman kendine varlık vermeyecek, ‘ben şuyum, buyum, evladı resulum, söyleyim, böyleyim, babam, dedem keramet gösterdi’ bunun tamamen silinmesi lazım. Eğer bir varlık varsa, hizmetle alınan bir varlıktır ve siz o hizmeti yapıyorsanız eyvallah, yapamıyorsanız babanız keramet göstermiş bana ne.”
“ZÜLFİKAR DİYE BİR KILIÇ HİÇ KULLANMAMIŞTIR”
Süleyman Metin, ‘Anadolu, Alevi/Bektaşi Erkân Namesi’ adlı kitabında da kadının hep önde tutulduğuna dair somut kanıtların olduğuna işaret ederek sözlerini şu cümlelerle sonlandırdı:
“Hazreti Fatma’nın, Hazreti Ali ile olan gönül birliğinden dolayı bir söz söyledi. 70.000 kişi ikna oldu. Çünkü Zülfikar demek Fatima demektir. Ayrıca bir kılıç da yok. Hiç öyle bir kılıç kullanmamıştır. Sadece yazarlar onu kahramanlaştırmak için o kılıcı kullanmışlardır.” (HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.