PİRHA- Kemal Akgül, her günün yaklaşık 14 saatini simit satarak geçirip İstanbul’da geçim mücadelesi yürütüyor. Aynı zamanda ocakzade olan Akgül, her perşembe günü cemevine gidip posta oturuyor. Kemal Akgül, ekonomik mücadelesinin yanında kentlerdeki inançsal yozlaşmaya da dikkat çekerek “Hakkullah’ın ne anlama geldiğini buradaki dedeler ne yazık ki unuttular. Çıkar, menfaat olursa cem de ibadet de olmaz” diye konuştu.
Dersim’in Ovacık İlçesi’nin Kozluca Köyü’nde dünyaya gelen Kemal Akgül, 20 yaşına dek köyünde yaşam sürdü. 1983 yılında Dersim’den İstanbul’a göç eden Akgül, çeşitli işlerin ardından simitçilik yapmaya karar verdi. 2007 yılından günümüze dek simit tezgahının başında olan Sarısaltuk Ocağı’na mensup 62 yaşındaki Kemal Akgül’ün yaşam öyküsünü dinledik.
İstanbul’un Küçükçekmece İlçesi’ndeki metrobüs durağının yakınlarında simitçilik yapan Kemal Akgül, 18 yıldır güne sabah 05:00’te uyanarak başlıyor. Akgül, simitlerin fırında hazırlanması ardından 05:30 civarında tezgahının başına geçiyor. Hava şartları her ne olursa olsun Akgül, her gün ortalama 14 saat boyunca simit satıyor.
Kentte yaşam mücadelesi vermenin bir hayli güç olduğunu söyleyen Kemal Akgül, sohbetimiz arasında “Aslında İstanbul’a gelerek büyük hata yaptık” diye de ekliyor. Yoğun yağış sebebiyle Garip Dede Dergahı’nda yaptığımız röportajda Akgül, yaşam hikayesine dair şu detayları paylaştı:
“Geçmişte bir krediye girip ev satın aldım. Tam da o süreçte eşim kansere yakalandı. Eşimin tedavisi ile ilgilenirken kredileri ödeyemedim. Sonrasında çevremdeki insanlardan sağ olsunlar borç aldım. Ayrıca emekliyim ancak aldığımız aylık hiçbir şeye yetmiyor, mecburen çalışmak zorunda kalıyoruz.
Biz eğer Dersim’de burada çalıştığımızın yarısı kadar çalışsaydık bey gibi yaşardık. Oralarda kendi işimiz olduğu için pek çalışmadık ama burada fabrikalara geldiğiniz zaman beş dakika dahi duramazsınız, bir yemek paydosunu dahi doğru düzgün yapamıyorsun. İşte bu şekilde çalışarak emekli olduk.”
KENTTE DEDE TALİP İLİŞKİSİ!
Dersim’den uzak kalması sebebiyle büyük üzüntü yaşadığını da ifade eden Kemal Akgül, “Oradaki ilişkilerle buradakiler çok farklı. Resmen dağılıyorsun burada. Talipler ilişkisini burada kuramıyorsun. Çalıştığın için talibine de gidemiyorsun. Ne yazık ki büyük şehirlere gelindiğinde talip ilişkisi bitiyor” diye konuştu.
“HAKKULLAH GELENEĞİNİ BİTİRDİK”
Kemal Akgül’ün eleştirdiği bir diğer konu da kentlerde hizmet yürütüp lüks yaşantısı olan dedelere dönük oldu. “Bu konudan ötürü çok üzülüyorum” diyen Akgül, şunları söyledi:
“Hakkullah’ın ne anlama geldiğini buradaki dedeler ne yazık ki unuttular. Talibin verdiği hakkullahın üçte biri dedenin, üçte biri dul ve yetimlere, üçte biri de ‘Kara kazan payı’ olarak Pir Hünkar Hacı Bektaş’a veriliyordu. Büyükşehirlere gelerek o geleneği bitirdik. Şimdi dedeler hepsini cebe indiriyor. Bana aktaranlar oluyor; mesela bir dede, gidip sofrada dua veriyor, ona verilen 150 lira ve bir sigara üzerine dede dönüp ‘ 250’den aşağı olmaz’ diyor. Bu acı bir durum. Sen eğer hakkullahın nereye gittiğini bilmez ve hepsini cebe indirirsen altında son model arabalar da olur. Bana da birçok kez teklif geldi ancak ‘Acaba ben de bozulacak mıyım’ diyerek gitmedim. Sadece perşembe günleri posta oturup dua veriyorum. Birçok vakıf ve cemevlerinden teklif aldım ancak ‘Ben böyle iyiyim’ dedim. Onlarla aynı duruma gelip bozulacağım düşüncesiyle teklifleri kabul etmedim.
Çıkar, menfaat olursa cem de ibadet de olmaz. Önce kendi yüzünü pak eyleyeceksin. Bilgi sahibi olabilirsin, insanları oraya çekmek için konuşuyorsun ancak sen bu işin neresindesin? Onun için inanç bazında çıkar menfaat olduğu zaman inanç da inançlığından çıkıyor. Cemevleri de işte bu şekilde oldu. Köylerimizde gördüğümüz cemler ise çok farklıydı. Mesela semah dönüldüğü zaman dedeler semaha kalkıyor, tevhide düşüyordu. Onlar oturana kadar herkes hüngür hüngür ağlıyordu.”
“DEDELER DİK DURMALI”
Alevi inanç merkezlerinin işleyişi konusunda en büyük sorumluluğun kurum yöneticilerinde olduğunu söyleyen Kemal Akgül, şu eleştirisini de dile getirdi:
“Başkanlar, dedeleri kendi işçisi olarak görüyor. Daha doğrusu dedelerde de sorun var. Çünkü dedeler dimdik dursalar, ‘Yol’un kuralları, gerekleri budur, bunun dışına çıkmam. Aksi halde atalarımın kemikleri sızlayacak’ diye düşünmeleri gerekiyor.”
VERESİYE SİMİT!
Kemal Akgül, son sözlerinde ülkedeki ekonomik krize bir kez daha vurgu yaptı. Simit satış oranlarında düşüş olduğunu belirten Akgül, kimi yoksul insanların veresiye simit talep ettiğini belirterek şunları söyledi:
“14.500 lira emekli aylığı alıyoruz. Bu para ancak faturalarımıza yetiyor. Simitçilik yaparak da evi geçindirmeye çalışıyorum. Durumumuz iyi olsaydı hiç olmazsa ayda bir kere et alıp yerdik. Sadece ben değil bütün ülke sıkıntı içerisinde. Ben kira vermediğim ve emekli olduğum halde böyle sıkıntı çekiyorum.
Cebinde bir simit parası olmadığı için vatandaş gelip ‘ücretini sonra versem olur mu?’ diyor. Maddi durumu iyi olanlar ‘simit de veresiye olur mu?’ diyor. Biz de fakiriz ve bu durumu iyi bildiğimiz için veriyorum. Hatta bazı insanlar o bir simidin dahi borcunu ödeyemiyor.
Kışın saat 5.30’da tezgahı açıp akşam 8’de kapatıyorum. Bazen işi bırakayım, gidip bir kurumda dedelik yapayım diye düşünüyorum sonra ‘bu şekilde iyiyim, boş ver, bozulmayayım’ diyorum.”
Eren GÜVEN/İSTANBUL
Yoruma kapalı.