Alevi Haber Ajansi

DAD Mamak Şube’de ‘Kuşatılmış Alevilik’ konuşuldu-VİDEO

PİRHA-Demokratik Alevi Derneği’nin düzenlediği “Kuşatılmış Alevilik” panelinde cemevlerinin asmilasyonun kıskacında olduğu, bu tekçi zihniyet karşısında direnişçi yapıya uygun bir örgütlenme modeli oluşturmak gerektiği vurgulandı.

Demokratik Alevi Derneği (DAD) Mamak Şubesi Ana Fatma Cemevi tarafından, “Kuşatılmış Alevilik” konulu panel düzenlendi. Moderatörlüğünü Serpil Köksal’ın yaptığı panele konuşmacı olarak Sinemilli Ocağı pirlerinden Süleyman Deprem, Şıx Çoban Ocağı pirlerinden Zeynel Kete, DAD Eş Genel Başkanı Selda Güneş katıldı.

Panele DAD Ankara Şubesi Eş Başkanı Murat Işık, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Mamak Şube üyeleri,  HDP Mamak ilçe temsilcileri, HDK Mamak Yürütmesi ve Tuzluçayır halkı katıldı.

Süleyman Deprem’in gülbangıyla birlikte çerağ uyandırılarak başlayan panelde açılış konuşmasını DAD Mamak Şubesi Ana Fatma Cemevi Eş Başkanı Hasan Altun yaptı.

HÜSEYNİ DURUŞ VE DİRENİŞÇİ YAPIYA UYGUN BİR ÖRGÜTLENME MODELİ

Alevi inancına ve değerlerine çok yoğun saldırıların olduğu bir dönemden geçildiğini vurgulayan Altun, “İnancımız üzerinde süre gelen inkar, red ve asimilasyon gibi tüm tahribatlara, yıkımlara karşı bireysel ve kurumsal olarak kendimizi dara çekmezsek, var olan sorunların çözümüne kalıcı, ileriye taşıyan bir çözüm üretemeyiz. Ancak doğru bir tarz, doğru bir üslup ve doğru bir temelde yaratacağımız örgütlülüklerle dost ve musahip kurumlarla koordinasyon içerisinde kolektif bir çalışmayla ifade ettiğimiz sorunları aşabiliriz. Öncelikle bütün kurumsal ilişkilerimizde birbirimize destek ve güç veren bir anlayışı oturtmalıyız. Bu zulümatın tekçi, katliamcı (fiziki ve kültürel), asimilasyon politikalarının önüne geçmenin yolu; bu öğretinin özüne, Hüseyni duruş ve direnişçi yapısına uygun bir örgütlenme modelini önümüze koymaktır” şeklinde konuştu.

“HER İKTİDAR KENDİ ÖTEKİSİNİ YARATTI”

Altun’dan sonra söz alan DAD Eş Genel Başkanı Selda Güneş, bu ülkede kadın olmanın başlı başına sorun olduğunu, Kürt Alevi kadın olmanın ise sorunun katmerleşerek devam etmesini beraberinde getirdiğini kaydetti. Her iktidarın kendisini var etmek için bir öteki yarattığını belirten Güneş, halklar arasındaki farklılıkların olmasının yaradılış esası olduğunu söyleyerek şöyle devam etti:

“Hepimiz doğduğumuz haneyi seçemeyiz, doğduğumuz hanenin dilini seçemeyiz, doğduğumuz hanenin inancını seçemeyiz. Bunların her bir tanesi bizim doğuştan getirdiğimiz haklardır. Bunlar tartışma konusu değildir aslında. Tıpkı ceylanın hakikati gibi, tıpkı tırtılın hakikati gibi, tıpkı bir çamın hakikati gibidir bu. İnsanın hakikati de insanın doğduğu coğrafyayla, doğduğu toprakla, bir hak yasası olma halidir. Ama ne yazık ki iktidarlar kimlik adı altında kendilerini var etmek adı altında da işte bu farklılıkları öteden beri kaşıyor, bir öteki kavramı üzerinden halkları birbirine kırdırıyor. Öngördükleri, kendilerinin belirledikleri anlayış çerçevesinde de yaratmak istedikleri toplum modeline uygun insan yetiştirmek istiyorlar.”

“HANELERİMİZ PİR GÖRMEZ OLDU”

Türkiye’de yaşayan Kürt Aleviler olarak bu coğrafyanın en ötekisi olduklarını kaydeden Güneş, “Defalarca katliamlardan geçirildik, defalarca toprağımızdan edildik, yaşadığımız coğrafyalardan sürüldük. Her şeye rağmen bugün Ankara’da Mamak’ta bir apartmanın giriş katında gene cem olmayı becerebiliyoruz” dedi. Kentleşme ve göçlerle birlikte yaşanılan asimilasyon sonucu Aleviliğin olmazsa olmazı olan talip-pir-rehber ilişkisinin ortadan kalktığına vurgu yapan Güneş, “Hanelerimiz rehber görmez oldu, hanelerimiz pir görmez oldu. Yolumuzu nasıl yaşayacağımıza dair rehbersiz kaldık” diye ifade etti.

“KENTLER BİR HAFIZASIZLAŞTIRMA TOPLUMU”

Kente geldikten sonra yolun yegane yürütücüsü olan kadının kent hayatı içerisinde kendisini var etme, hane kültürünü geçmişten getirdiği tarihsel birikimi aktarma konusunda bir hafıza kırılması yaşadığını belirten Güneş, kentleri bir hafızasızlaştırma toplumu olarak tanımladığını ekledi.

“İKRARLAŞMA VE RIZALIĞA BAĞLI BİR İLİŞKİ”

Şıx Çoban Ocağı pirlerinden Zeynel Kete de Alevi inancında her klan, kabile ve aşiretinin bir ocağa bağlı olduğun belirtti. İlişkilerde ikrarlaşma ve rızalığın olduğuna dikkat çeken Kete, şöyle devam etti:

“İlk kavim dönemlerde insanoğlu sapiens olup ayakları üzerine kalkıp alet kullandı, doğayı tanımaya başladı, kendi kendine kemalete erdi, doğayı tanıdı, kendini tanımaya başladığından itibaren bireyle, evrenle ve doğayla ilişki geliştirdi. Bu ilişki tahakküme bağlı, zora bağlı, baskı altına almaya bağlı, bir ilişki tarzı değil, ikrarlaşmak ve rızalığa bağlı bir ilişki. Toprakla da rızalık ve ikrarlık vardı, bitki ile de ilişkiye geçerken tarzı buydu.”

“HİYERARŞİ VE İKTİDAR YOK” 

Bu örgütlenme tarzının ana kadın etrafında oluştuğunu söyleyen Kete, “Gelişen süreç içerisinde her aşiret mutlaka bir ocağa bağlıdır. Bazı aşiretler Alevi aşiretleridir ve bir ocağa bağlılar. Bir ocağa niyaz etmişler. O ocağın bir piri var, bir mürşidi var, bir rehberi var. Rehber Kızılbaş Alevi inancında babadan oğula devam ediyor. Ama bu değildir ki ne olursa olsun pirin oğlu da posta oturacak, böyle bir şey yok. Yol buna bir çare bulmuş ve yol demiş ki ‘Yol taliple başlar. Talip hak kapısıdır. Aynı zamanda talip odur ki pirini ateşin içinden alır.’ O ocak içerisinde herhangi bir aile erkan yürütüyorsa, pir postuna oturmuşsa yanlış yaptığında o ocaktan başka birine niyaz edilir. Bu yönüyle pirler dokunulmaz değildir. Yanlış yaptığında çok rahatlıkla talibi pirini dara kaldırabilir. Niye? Pirin de piri var, o da mürşittir. Pir de ona taliptir. Sonuç itibariyle bu üçü yola taliptir. Biz buna el ele el hakka diyoruz. Kimse kimseden üstün değildir. Bu ilişki tarzında bir hiyerarşi ve iktidar yoktur” şeklinde konuştu.

Ocakların devlet ve iktidar dışı oluşumlar olduğunu kaydeden Kete, gelinen aşamada Alevi ocaklarının bitirilmeye çalışıldığını belirtti. Ayrıca Kete, Diyanet İşleri Başkanı’nın Dersim Cemevi’ne gitmesini de eleştirdi.

“DÖRT DUVARA SIKIŞTIRILMIŞ BİR İBADET MEKANI YOK”

Sinemilli Ocağı pirlerinden Süleyman Deprem ise 20-30 yıla yakındır ülkede yaşanan kaos ortamıyla birlikte talan, sürgün, imha ve inkar politikalarının dayatılması sonucu mülteci konumuna düşen Alevilerin ülkenin varoşlarına sığınarak yaşamlarını sürdürmeye başladıklarını ancak inançlarını yaşama noktasında sıkıntılar çektiklerini kaydetti. Alevilerin şehirlerde inançlarını sürdürebilmek için devletten ve yerel yönetimlerden cem yapabilecekleri alanlar istediklerini ifade eden Deprem, “Gerçek anlamda kadim Alevilikte statü olarak cemevi diye bir ev yoktur. Cami gibi, kilise gibi, havra gibi kutsanmış dört duvara sıkıştırılmış bir ibadet mekanı Alevilerde yoktur” dedi.

“CEMEVLERİ ASİMİLASYONUN KISKACINDA”

Alevilerin ibadet mekanının bütün yeryüzü olduğunu söyleyen Deprem, şöyle devam etti:

“Günün 24 saati ve dünyanın her yeri bir Alevi’nin hakla hak olabilmesi, hakkın huzurunda ikrar verebilmesi, hakkın huzurunda özünü dara çekebilmesi için her yer ve her saat müsait. Bu anlamda statü olarak bir cemevine ihtiyacı yoktur. Ancak toplumsal olarak bir araya gelmek için bir alana ihtiyacı vardır. Buradan kaynaklı olarak devletin kendisine vermiş olduğu dünya insan haklarının da imza altına aldığı ilkeler doğrultusunda hakkı olan bir toplanma alanı talep etmiştir. Ancak bu talep resmi olarak verilmemiş son dönemde Alevlerin kendileri kendi paralarıyla  köylerinde ve kendi mahallelerinde yaptıkları cemevlerini cemevi olarak isimlendirmelerine müsaade edilmemiş, kültür evi adı altında bunlara izin de verilmemiş, ses çıkartılmamış. Ancak devlet boş durmamış cemevi dediğimiz yerlere el altından pir ya da dede kılığında imam göndermiştir. Şu anda bütün cemevleri bu anlamda bir asimilasyonun kıskacındadır.”

Panelin ardından Yoldaşça Türküler grubunun katıldığı bir müzik dinletisi gerçekleştirildi.

Cebrail ARSLAN/ANKARA

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak