PİRHA- Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Genel Merkezi Madımak Katliamı’nın yıldönümüne dair basın açıklaması gerçekleştirdi.
DAD Madımak Katliamı’nın 25. yıldönümünde yaptığı açıklamada katliamı lanetleyerek, “Şehitlerimizin huzurunda dara duruyor, zulümatın zalimlerini lanetliyoruz” dedi.
“2 Temmuz; Sivas’ta Hakikat ve özgürlük arayışında bulunan Reya Heq Alevilerine karşı, tekçi ulus devlet anlayışının Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı’dan devraldığı sistematik katliam politikalarının devamı niteliğindedir”denilen açıklamada şunlar belirtildi:
“ALEVİ HALKLAR ŞİDDET SARMALINDA SOLUKSUZ BIRAKILMAK İSTENDİ”
Bilindiği gibi bu toprakların kadim halklarından ve kültürlerinden olan Alevi halklara karşı birçok insanlık suçu işlenmiştir. Bu insanlık suçlarının halkalarından biri olan Sivas katliamının 25. yıldönümündeyiz. Bu vesileyle bir kez daha şehitlerimizin huzurunda dardayız. 2 Temmuz; Sivas’ta Hakikat ve özgürlük arayışında bulunan Reya Heq Alevilerine karşı, tekçi ulus devlet anlayışının Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı’dan devraldığı sistematik katliam politikalarının devamı niteliğindedir. Bilindiği gibi doksanlı yıllarda yaşanan gelişmeler bölgedeki Reya Heq Alevi mensuplarını da etkilemiş, hali hazırdaki duruşlarını sorgulayarak dayatılan manipülasyonları ret etmelerine, bu ret edişle beraber kendi tarihsel toplumsal hakikatleriyle yeniden buluşmalarına, yeniden konumlanmalarına yol açmıştır. Alevi halklar tüm sürek ve etnik bileşenleriyle beraber süreklilik arz eden sistematik bir şiddet sarmalında soluksuz bırakılırken; bölgedeki şiddet politikaları doruk noktasına varmış, Rèya Heq Alevi mensupları topraklarından sürgün edilmiş, köyleri, kutsal mekânları yakılmış yıkılmış, Hakk’ın varlığının en büyük delili olan dilleri yasaklanmış, gençleri zindanlara doldurulmuş, devletin bütün zor ve ideolojik aygıtları Kürtlere karşı topyekûn bir savaş konsepti halinde harekete geçirilmişti.
“İDEOLOJİK ETKİLENME ALEVİLERİ DÜŞÜNSEL ÖĞRETİDEN KOPUŞA SÜRÜKLEDİ”
Tekçi zihniyetin oluşturduğu ittifak, bu ‘savaş konsepti’ dahilinde Sivas’ta katliamlar zincirine bir yenisini ekledi. İttihatçı gelenek ile Emevi İslam anlayışının işbirliğiyle Rèya Heq Alevi toplumsallığı kültürel ve fiziki olarak bir kez daha çarmıha gerildi. Bu yönelim ve sonuçları, süreklilik arz eden sistematik şiddet politikalarının halkalarından sadece biriydi. Osmanlı ve öncesinde Hak Yol süreklerine “din dışı” denilip katliamlar meşrulaştırılırdı. Ulus devlet sürecinde ise Cumhuriyet, Türk İslam sentezi denen ideolojik bir temel üzerine inşa edildi. Hegomonyanın merkezileşmesini ve tahakkümün daha sıkı örülmesini amaçlayan bu yeni oluşum, siyasallaştırılarak araçsallaştırılmış bir İslam anlayışıyla, yine hakikatinden koparılarak yeniden tarif edilen bir Türklük anlayışını sentezleyerek “tek tip iktidar alanı” yaratmaya koşullu bir yapılanmaya gitmiştir. Bu toprakların gerçeği olan bütün farlılıkları yok etmeyi esas alan bu ideolojik motivasyon ve politikaların kaynağının İttihat terakki geleneği olduğu ise bilinmektedir. Yüzyıllarca Osmanlının tazyiki altında olan Hak Yol sürekleri, modernist bir söylemle ortaya çıkan Cumhuriyet süreciyle bir şeylerin değişebileceği umuduna kapılmış, yeni rejimin özellikle Laiklik vurgusuna önem vermiş ve beklenti içine girmişlerdir. İlerici, laik, devrimci olarak propaganda edilen yeni oluşum Alevi halklarda yanılgıya yol açmış, bu ideolojik etkilenme ve yanılgı asimilasyona kapıyı iyice aralamış, Alevi halkları karakterize eden düşünsel gelenekten-öğretiden bir kopuşa sürüklemiştir. Bu yanılgı Alevileri Cumhuriyet modernitesinin saldırılarına daha bir açık hale getirmiştir. Çünkü yeni rejim 1924 anayasası ile kendine yeni bir din oluşturmuş, “makul” vatandaşın tanımını yapmıştı; Türkçe konuşan, Türk olan, mezhebul Hanifi içtihatına göre yaşayan vatandaşlardan oluşan homojen bir toplum! Bu tanımın içinde Aleviliğe yer yoktu.
“SİVAS VAHŞETİ İLE ALEVİ HALKLARA ‘TÜRK-İSLAM ALEVİLİĞİ’ DAYATILDI”
Bir kıyımlar zincirinin halkalarından olan Sivas vahşetini ve hali hazırda gündemleştirilip Reya Heq-Alevi halklara dayatılan “Türk İslam Aleviliğini” bu bağlamda bilince çıkarabiliriz. Doksanlarda cumhuriyetin Tekçi muhtevası Maraş, Adıyaman, Malatya, Erzincan, Elazığ ve Sivas’ta yoğun bir şekilde tartışmaya açılmıştı. Sivas katliamıyla hedeflenen amaç ise bu tartışmalarının önüne geçmek, Alevilerin İttihatçı/Kemalist düşünsel manipülasyonu aşarak kendi tarihsel-toplumsal gerçeklikleriyle buluşmasını engellemekti. Olayı sadece bir mezhep tartışmasına indirgemek katliamın gerçek sahipleri tarafından hakikati karartma amacıyla yaratılan bir manipülasyondan ibaretti. Katliamdan sonra Aleviler ve demokratik kamuoyu manipüle edilmiş, başta mahkeme süreçleri olmak üzere; yapılan etkinliklerin çoğunda, Aleviliği yok sayan, kültürel ve fiziki soykırıma uğratan bir rejimi sorgulamaktansa, olay “Alevi/Sünni, ilerici/gerici, cumhuriyetçi /cumhuriyet karşıtları, laik/şeriatçı” karşıtlığına indirgenmiştir.
Sivas katliamıyla beraber, Alevilerin ufku sınırlanarak Reya Heq-Alevi toplumsallığını bütün yönleriyle bilince çıkarıp kavramalarını, meseleyi ve sorunları bütünlüklü bir şekilde görerek ele almalarını engellemekte hedeflenmişti. Yaşananları ve meseleyi tarihsel bütünlük ve süreklilik bağlamında değerlendirdiğimizde sorunun basit bir mezhep çelişkisinden kaynaklanmadığını görebilmekteyiz. Rızasız yolun köleleri, yani nefsinin kulları olup tahakküm peşinde koşan muktedirler pençelerini halkların yakasından çekerlerse tüm farklılıkların barış içerisinde yaşayabileceğini biliyoruz.
“DARA DURUYOR, ZULÜMATIN ZALİMLERİNİ LANETLİYORUZ”
Buradan bakarak diyoruz ki; Rèya Heq /Alevi Yolunun Kemaleti tüm hakikati kapsar. Bu manada iktidara bulaşmayıp toplumsal ahlakı esas alan Zerdüşt peygamberin “erdemli insan ” arayışı, Musa’nın “on emri”, İsa’nın ” Hak söz sevgidir” ilkesi, Muhammed Mustafa’nın ” komşusu açken tok yatan bizden değildir” düsturu ortak hakikatimizdir. Devlet, Rèya Heq /Alevilere yönelik zihniyeti ve siyaset anlayışı ile hesaplaşmalı, ayrıştırmaya ve ötekileştirmeye yönelik bütün uygulamaları ile yüzleşmelidir. Bu manada başta Koçgiri, Dersim ve Sivas olmak üzere bütün Alevi katliamları ile yüzleşmelidir. Her ne sebeple olursa olsun Sivas katliamını yapanlar açığa çıkarılıp yargılanmalı, devlet korumasına alınmamalı, yapılan zulüm insanlığa karşı işlenmiş suçlar kategorisine alınarak zaman aşımı uygulanmamalıdır. Sorunlarımız ortak vatanda ve rıza toplumu paradigması ile çözümlenebilir sorunlardır. Yeter ki nefis iktidarları ‘farklılıklar hakkın emri rızasıdır’ hakikatini kabul edecek kemalete ersinler.
Dünden bu güne Hakk derken düşen, çerağ olup karanlıkları dağıtarak yüreklerimizi mekan tutan cümle şehitlerimizin huzurunda dara duruyor, zulümatın zalimlerini lanetliyor, Sivas’ta uyandırdığınız çerağ her zaman yolumuzu aydınlatan bir ışık olacak diyoruz.
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.