Cumartesi Anneleri 778’inci haftada da bir araya geldi. Anneler bu hafta Murat Yıldız’ın akıbetini sordu: “Ey adalet sarayında adalet teslim etmek için oturanlar bu anaların sesini duyuyor musunuz?”
İçişleri Bakanlığı ve Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından Galatasaray Meydanı’ndaki oturma eylemleri 700’üncü haftadan beri yasaklanan Cumartesi Anneleri adalet talepleri için 778’inci kez bir araya geldi ve gözaltında kaybedilen Murat Yıldız’ın akıbetini sordu. Bu hafta İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde yapılan açıklamaya CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve HDP Milletvekilleri Oya Ersoy ile Musa Piroğlu katıldı.
“BÖYLE BİR SİYASİ İRADE YOK”
Gazete Duvar’dan Hacı Bişkin’in haberine göre bu haftaki açıklamayı gözaltında kayıp yakını Sebla Arcan yaptı. Arcan şunları söyledi:
“Geçmişteki travmatik etkiye sahip yaşanmışlıklar yalnız bireysel bellekte değil, toplumsal bellekte de derin izler bırakır. Biliyoruz ki gözaltında kaybetme gerçeğinin devlet tarafından kabul edilmesi ve lanetleme iradesi Türkiye’de toplumsal barışın ve demokratikleşmenin önünü açacaktır. Ancak Türkiye’de böyle bir siyasi irade yok. Bizim hakikate ve adalete ulaşma hakkımızı engelleyen bir iktidar var. 79 haftadır ifade özgürlüğü ve barışçıl toplanma hakkımızı kullanmamız bile engelleniyor.”
“ÖLÜ MÜYÜM DİRİ MİYİM, NE YAŞIYORUM BİLİYOR MUSUN?”
Kendi elleriyle oğlu Murat Yıldız’ı karakola götürdükten sonra bir daha kendisinden haber alamayan Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız da şunları söyledi: “Oğlumu en son arabayla iş yerime getirdiklerinde gördüm. O kadar dövmüşlerdi ki gözleri kan çanağıydı. Düşünün ki bir anne adaletinize güveniyor ve kötülük bir daha yaşanmasın diye oğlunu size getiriyor ve 25 yıldır da kendisinden haber alamıyor.”
Yıldız şöyle devam etti:
“Bir bakın ne Müslümanlığa ne de insanlığa sığacak bir şey mi? Buradaki insanların hepsi tertemiz ama sizin yüzünüz kara, elleriniz kanlı. Şimdi bunlar bu ülkeyi birbirleriyle paylaşıyorlar; bize ise Galatasaray Meydanı’nı yasaklıyorlar. Bize bir mezar yerini layık görüyorlar. Burada polis Şah İsmail Öztürk’e sesleniyorum; hani bana bir şey dedi ve o hep içimde yara oldu, dedi ki ‘keşke benim yanımda olsaydı burnu bile kanamazdı’ peki savcılar neden harekete geçmiyor? Ben 25 yıldır bir savcının bana el uzatmasını bekliyorum. Şimdi de utanmadan beni arayıp güvenliğimi almak istediğinizi söylüyorsunuz. Ya Allah aşkına ben 19 yaşında gözlerimden dahi sakındığım, bir tokat bile atmadığım bir evladımı size getirdim güvenliğini sağlamanız için. Şimdi sen benim güvenliğimi sağlasan ne olur, sağlamasan ne olur. Zaten ölü müyüm diri miyim, ne yaşıyorum biliyor musun?”
“BENİM İÇİMDEKİ ATEŞİ GÖZYAŞLARIMLA SİLME DERDİM VAR”
Yıldız sık sık fenalaştığı konuşmasını, Cumartesi Anneleri’ni polis ablukasına aldırtanlara “Biraz insan olun” diyerek şu şekilde tamamladı: “Adınız büyük, isminiz büyük ama benim önümde siz küçüksünüz. Benim önümde insan değilsiniz. Bunu iyi bilin. 19 yaşında bin bir emekle büyüttüğüm evladıma ne yaptınız? Mezarı nerede? Onun akıbetini bana açıklamak gibi bir derdiniz yok mu? Ama benim sorma derdim var. Benim içimdeki ateşi gözyaşlarımla silme derdim var” dedi.
“ASIL ACI, ANALARIN ACILARINI YARIŞTIRMAK”
Gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır da, Diyarbakır’da HDP binası önünde oturarak çocuklarını arayan annelerle Cumartesi Anneleri’ne aynı yaklaşımın sergilenmediğini söyledi. Kırbayır, “Bugünümüz dünümüzden beter. Keşke anneme, ‘Cemil’in mezarını getirdik, kucağına verdik’ diyebilseydim. Ama diyemiyoruz. Asıl acı anaların acılarını yarıştırmak. Diyarbakır anaları da evlatları için oturdu. Ne yazık ki Diyarbakır analarının gözyaşlarını siliyorlar. Bu ne yaman çelişkidir. Gözyaşının rengini değiştirdiniz. Ey adalet sarayında adalet teslim etmek için oturanlar bu anaların sesini duyuyor musunuz?” dedi.
Yoruma kapalı.