PİRHA – Cumartesi Anneleri 669. haftasında, 22 yıl önce gözaltında kaybedilen Abdullah Canan dosyasındaki cezasızlığın son bulmasını talep etti. Abdullah Canan’ın oğlu Tayyüp Canan ise babasını öldürenlere “Katiller, korkaksınız ve katilsiniz” diye seslendi.
Haberin Videosu
Cumartesi Anneleri 669. haftada İstanbul Galatasaray Lisesi önünde bir araya geldi. Eylemde açılan “Failler belli, kayıplar nerede?” pankartının üzerine 22 yıl önce gözaltında katledilen Abdullah Canan’ın fotoğrafı, kırmızı karanfiller ve barışı temsilen beyaz tülbent bırakıldı.
“KATİLLER; KORKAKSINIZ, KATİLSİNİZ!”
Eylemde ilk konuşmayı Abdullah Canan’ın oğlu Tayyüp Canan konuştu. Canan, anne ve babasının sağlık sorunlarından dolayı katılamadıklarını belirtti.
Tayyüp Canan “Bazen bir insan bir asır yaşar, ölür ve gider; ardından bir süre yas tutulur ve unutulur” diyen Canan, kimi insanların ise mücadelesiyle tarihe adını yazdırdığına dikkat çekti ve ekledi: 17 milyon kayıp gibi.
Abdullah Canan’ın ardından güçlü olmaları gerektiğini söyleyen Canan, “Hesap sormak için güçlü olmalıydık, boyun eğmemiz beklenemezdi. Babam son nefesinde bile katillerin yüzüne tükürecek yiğitlikteydi” dedi.
Yürüttükleri adalet mücadelesini aktaran Canan, “Evet babam Abdullah Canan fiziken aramızda değil ama babamın onurla yaşamını, onurlu duruşunu anlatmak görevimiz” ifadesini kullandı. Yüksekova kayıp yakınlarıyla aile olduklarını dile getiren Canan, defalarca meydanlarda babasını katledenlere “katil” diye haykırdığını söyledi ve hakkında kimsenin soruşturma dahi açmaya cesaret edemediğini belirtti. Zaman zaman duygulanan Canan, Cumartesi Anneleri’nin şahit olmasını istedi ve şöyle haykırdı: “Katiller; korkaksınız, katilsiniz!”
OHAL: ÖLÜM, İŞKENCE, KAYIP…
Canan’dan sonra Cumartesi Kayıpları’nın Avukatı ve CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu konuştu. Tanrıkulu, 17 aydır OHAL’in devam ettiğini belirtti. OHAL’in, ölüm, işkence, kayıp demek olduğunu söyleyen Tanrıkulu, “Milletvekillerinin, gazetecilerin hapse atıldığı yargının ve parlamentonun olmadığı bir dönemdir OHAL” dedi.
Türkiye’de hiçbir yargı kararının olmadığı bir dönem yaşadıklarının altını çizen Sezgin Tanrıkulu, “Savaşa karşı barışı, ölüme karşı yaşamı ve umudumuzu hiçbir zaman kaybetmeden mücadeleye devam edeceğiz” vurgusunda bulundu.
“ABDULLAH CANAN SEVİLEN BİRİYDİ”
Cumartesi Annelerinin 669. hafta basın açıklamasını Cumartesi İnsanlarından Leyla Kaya okudu. Kaya, Geçmişin OHAL hukuksuzluğunda işlenmiş ve 22 yıldır iç hukukta cezasız bırakılmış bir insanlığa karşı suçu hatırlatmak için buluştuklarını söyledi.
43 yaşındaki Abdullah Canan’ın Yüksekova’da yaşayan bir iş insanı olduğu ve sevilen sözüne itibar edilen biri olduğu belirten açıklamada, 1995 yılında Yüksekova Dağ Komando Taburu’na bağlı askerler tarafından Abdullah Canan’ın köyü olan Befircan’a (Karlı) operasyon düzenlendiğini aktardı.
Operasyonda Abdullah Canan’ın evi dâhil 10 evin tahrip edildiği ve bunun üzerine Abdullah Canan ve köyde evleri tahrip edilen 7 akrabası ile birlikte savcılığa, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında suç duyurusunda bulunduğu ve mahkemede hasar tespiti yaptırdığı belirtilen açıklamada, şöyle denildi:
“Binbaşı Yurdakul, Abdullah Canan ve şikâyetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağırdı. Onlardan kendisi hakkındaki şikâyetlerinden vazgeçmelerini istedi. Abdullah Canan şikâyetinden vazgeçmeyeceğini söyleyince, Binbaşı Yurdakul tarafından tehdit edildi.”
“GÖZALTINA ALINDIĞI İNKAR EDİLDİ”
Açıklamada yapılan tehditlerden bir kaç gün sonra 17 Ocak 1996 yılında Abdullah Canan’ın gözaltına alınma sürecine dair ise şunlar belirtildi:
“17 Ocak 1996 sabahı Abdullah Canan, Hakkâri’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldı. Yolda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı ve askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu’na götürüldü.
Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurdu. 80 yaşındaki anne Bınevş Canan “ Oğlumu siz aldınız, onu istiyorum!” diyerek Yüksekova Hükümet Konağı ve askeri tabur önünde çocukları ve akrabaları ile oturma eylemi yaptı. Ancak tüm girişimler sonuçsuz kaldı. Abdullah Canan’ın gözaltına alındığı inkâr edildi.
21 Şubat 1996 günü Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni, köylüler tarafından Yüksekova-Esendere Karayolundaki bir menfezde bulundu. Canan, yakın mesafeden atılan 7 kurşunla öldürülmüştü.”
“AHİM OY BİRLİĞİYLE MAHKUMİYET KARARI VERDİ”
Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddialarının yeterli ve inandırıcı bulunmadığı belirtilen açıklamada, “12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar hakkında beraat kararı verildi ve 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin beraat kararını onadı” denildi.
Açıklamada şunlar dile getirildi:
“AİHM’e taşın davada mahkeme “Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere, Abdullah Canan’ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır” tespitinde bulundu ve Türkiye’nin yaklaşımı şaşkınlık verici olarak bulundu ve oy birliğiyle mahkumiyet kararı verdiği ifade edildi.”
Son olarak açıklamada Abdullah Canan’ı gözaltına alanların ve işkence ile sorgulayanların, savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, AİHM kararında TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda isimlerinin yazılı olduğu ifade edildi. Abdullah Canan’ı katledenler ve kaybedenlerin yargılanarak cezalandırılması istendi. (HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.