PİRHA-Cumartesi Anneleri, 881’inci hafta buluşmasında 2 Şubat 1984 tarihinde İstanbul’da yaralı bir şekilde gözaltına alındıktan sonra daha sonra kaybedilen Maksut Tepeli için bir araya geldi. Maksut Tepeli’ nin eşi Şehriban Tepeli, İstanbul Emniyeti’nde siyasi şube başkanı olan Mehmet Ağar ve ekibinin eşinin kaybından baş sorumlu olduğuna dikkat çekerken, Tepeli ailesinin avukatı Gülseren Yoleri de, Maksut Tepeli’yi kimlerin gözaltına aldığı ve dolayısıyla onla ilgili işlemleri kimlerin takip ettiği bilinmesine rağmen failler hakkında bir ceza verilmediğinin altını çizdi.
Cumartesi Anneleri ve insanları, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin cezalandırılması talebiyle her hafta düzenledikleri eylemlerinin 881’incisi online yaptı. Bu hafta, 2 Şubat 1984 tarihinde İstanbul’da yaralı bir şekilde gözaltına alındıktan sonra daha sonra kaybedilen Maksut Tepeli için adalet istendi.
Maksut Tepeli’nin eşi Şehriban Tepeli, eşinin 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından polisler tarafından arandığına işaret ederek, “İstanbul’da 2 Şubat 1984 yılında Küçük Bakkalköy‘de iki arkadaşı ile yaralı olarak gözaltına alındı. Çok kan kaybı olmasına rağmen hastane yerine emniyete işkenceye alınmış. Arkadaşlarının anlattığına göre iki polis konuşurken adama yaralı olarak bu kadar işkence ettik hala ismini bile söylemiyor diye konuşuyorlarmış. Tam 38 yıl oldu. 38 yıldır biz Maksut’ un mezarının yerinin belirlenmesi ve işkence eden polislerin yargılanması için hukuk mücadelemize devam ediyoruz” dedi.
“ADALET MÜCADELEMİZDEN ASLA VAZ GEÇMEYECEĞİZ”
Maksut Tepeli’nin gözaltına alındığı dönem İstanbul Emniyeti’nde siyasi şube başkanlığı yapan Mehmet Ağar ve ekibinin eşinin kaybından baş sorumlu olduğunu belirten Şehriban Tepeli, şunları ifade etti:
“Dava şu an Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde. Bununla ilgili size bir anımı anlatmak isterim. Henüz kızım 7-8 yaşlarındayken babası ile ilgili ‘Anne tamam babamı kaybettik. Mezar yerini bulabilecek miyiz?’ diye sorduğunda, kızıma, Türkiye’deki mahkemelerin pek olumlu olmayacağını söylemiştim. Kızım, ‘Peki ne olacak?’ diye sorduğunda davanın AİHM’e gideceğini söyledim. Kızım ‘Peki, babamı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bulabilecek mi ? diye sorduğunda, ‘hayır kızım AİHM Türkiye’ye para cezası verecek. O zaman kızım ‘Anne ben o pis parayı istemiyorum, ben babamı istiyorum’demişti. Maksut ve kızımı Diren Solmaz arasında çok güzel bir ilişki vardı, birbirlerine çok düşkünlerdi. Maksut Diren Solmaz için iki şiir yazmıştı her ikisinde de ayrılık teması vardı.
Şiirinin birinde sadece sana mı has bu olgu, yüzlerce çocuk var senin gibi, yüzlerce baba var benim gibi, yüzlerce anne var diyordu, ayrılık için. Bir şiirinde ise bir akşam Maksut kızımızı görmeye gelmişti ayrılırken kızımız arkasından çok ağlamıştı gittikten sonra bir şiir yazmıştı o şiiri ben de bir parça okumak istiyorum.
Az sonra gelip çatmıştı ya ayrılık/Unutmuş olduğum bu ayrılık/Gelmişti çökmüştü üzerime olanca ağırlığıyla/Çocuğumu sezmiş de ayrılıp koşarak annesine gidiyor annen gidiyor anne/Bilirim bu hüznü benzemez kara saplı bıçak yarasına/Gelir konar bazen iki ciğerine, bazen de yüreğine/Tüketecektir seni yavaş yavaş/Dayanacaksın o yumuşak yüreğini/Sertleştirip katı tutacaksın/Ne güç yeter kaçınılmaz ise ayrılık/Henüz on metre uzaktayım evin/Kulaklarında çınlayan çocuğumun sesi/Gidiyor anne gidiyor anne”
“27 Ekim 1983 ne yazık ki bize mezar yerlerimizi göstermeyen zihniyet Galatasaray meydanında bir araya gelmemizi de yasaklamıştır” diyen Şehriban Tepeli, “Biz kayıp yakınları kayıplarımızı aramak ve Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelerek hak ve adalet mücadelemizden asla vaz geçmeyeceğiz” diye konuştu.
“MÜCADELEDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ, AİLESİNİN YANINDA OLACAĞIZ”
Tepeli ailesinin avukatı Gülseren Yoleri de, Maksut Tepeli’nin 2 Şubat 1984 tarihinde yaralı olarak gözaltına alındığını, hastaneye götürülmek yerine emniyet müdürlüğü siyasi şubeye götürüldüğünü ve işkence altında sorgulandığını gören tanıkların olduğunu aktararak, şunları dile getirdi:
“Daha sonra Maksut Tepe’den bir daha haber alınamıyor. Nerede olduğuna dair yapılan bütün girişimler maalesef herhangi bir olumlu cevap verilmiyor. 2003 yılında eşi, avukatı aracılığıyla Kadıköy Cumhuriyet Savcılığına tekrar bir başvuruda bulunuyor ve Maksut‘un bulunmasını ve akıbetinin açıklanmasını istiyor. 2003 yılından 2006 yılına kadar devam eden bu soruşturma sırasında savcılık ısrarla adli tıp kurumundan, hastaneden, emniyet müdürlüğünden, birtakım sorulara cevap istiyor, birtakım belgeler talep ediyor. Ancak 2006 yılına kadar neredeyse ölü muayene tutanağının bile saklandığını görüyoruz bu dosya kapsamında. 2006 yılına gelindiğinde nihayet bütün ısrarlarla Maksut’ un 5 ya da 6 Şubat tarihinde hastanede vefat ettiği ve defnedildiği yazıyor. Yakını çıkmadığı için belediye tarafından kimsesiz olarak defnedildiği yazıyor. Ve buna ilişkin de bir mezar yeri, bir mezar adı tespit ediliyor ancak cenazenin kendilerine teslimini isteyen aileye maalesef negatif cevap veriliyor. Dolayısıyla da Maksut’un mezarı halen kayıp.
FAİLLERİN KİMLER OLDUĞUNA İLİŞKİN BELGEYİ DE BU DOSYADAN GÖRMEK MÜMKÜN
Bu sürede bu soruşturma dosyasında ölümünü takiben sıkıyönetim savcılığı tarafından da aslında bir soruşturmanın açıldığını görüyoruz. Bu savcılık soruşturmasında tabii ki takipsizlik kararı veriliyor ve failler aklanıyor, ama aynı zamanda da faillerin kimler olduğuna ilişkin belgeyi de bu dosyadan görmek mümkün. Maksut’u kimlerin gözaltına aldığı ve dolayısıyla onla ilgili işlemleri kimlerin takip ettiği bilinmesine rağmen failler hakkında bir ceza verilmiyor.
MAKSUT’UN AKIBETİ ORTAYA ÇIKARILANA KADAR BU MÜCADELEDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ
2003 yılında açılan soruşturmada da failleri ceza vermek ya da Maksut’ un nerede olduğunu bulup ailesine teslim etmek noktasında bir noktaya getirmeden savcılık dosyayı zamanaşımı gerekçesiyle kapattı. Bu karara yapılan itiraz reddedildi, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan itiraz yine zamanaşımı nedeniyle reddedildi ve AİHM önünde açık ve bir karar bekleniyor. Maksut’u kaybetmek ya da gözaltında kaybetme olaylarında kaybetmenin mezarın dahi kaybedilmesi ile devam ettiğini göstermesi bakımından cezasızlığın on yıllarca devam ettiğini göstermesi bakımından önemli bir dosya. Biz Maksut’un akıbeti ortaya çıkarılana kadar bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz, ailesinin yanında olacağız.”
“HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ ENGELLEMEKTEN VAZGEÇİN MAKSUT TEPELİ ‘NİN AKIBETİNİ AÇIKLAYIN”
881’inci basın açıklamasını Türkiye Uluslararası Af Örgütü’nün Bölge Koordinatörü ve Cumartesi İnsanlarından Fatma Görür okudu.
Görür, adil bir sisteminde yargı, yasama organı tarafından oluşturulan yasaların yürütme organı tarafından doğru uygulanıp uygulanmadığını denetlediğini vurgulayarak, “Dolayısıyla bireyin hak ve özgürlüklerinin güvencesidir. Ancak Türkiye’de sağlıklı çalışmayan kendisinden beklenenleri yerine getiremeyen yargı sistemi adalete uygun sonuçlar üretmekten uzak. Hak arama merci olmaktan çıkmış olan bu sistem hakları ihlal edilenlere adil ve nitelikli bir hizmet sunma işlevini yerine getirememektedir. Oysa devlet hak arama özgürlüğünü daraltan bütün sınırlandırmaları kaldırma ve yargı denetimini yaygınlaştırarak adaletin gerçekleşmesini sağlamakla yükümlüdür” diye belirtti.
- haftada 38 yıldır hakikate ve adalete ulaşma haklarının engellendiği Maksut Tepeli dosyasıyla kamuoyuna seslendiklerini söyleyen Fatma Görür, şunları aktardı:
“28 yaşındaki Maksut Tepeli öğretmendi tüm öğretmenler birleşme ve dayanışma derneği TÖB-DER üyesiydi. 4 Şubat 1980 tarihinde bir haftalık evli iken görev yaptığı Erzincan’da tutuklandı, dört ay hapishanede kaldı. Hapishaneden çıkarıldıktan sonra da eşiyle birlikte İstanbul’a taşındı. 2 Şubat 1984 tarihinde İstanbul Küçükbakkalköy‘deki arkadaşının evine giden Maksut eve yaklaştığında kapının kırık olduğunu fark etti oradan uzaklaşmaya çalışırken içerde karakol kuran polislerin açtığı ateş sonucu yaralandı. Yoğun kan kaybetmesine rağmen hastaneye değil, battaniye içeresinde Gayrettepe siyasi şubeye götürüldü. Aynı dönemde gözaltında bulunan 3 sanığın beyanlarına göre Tepeli 5 Şubat 1984 tarihinde Gayrettepe Siyasi Şube de gördüğü ağır işkence sonucu koma halinde hastaneye kaldırıldı ve kendisinden bir daha haber alınamadı.
Gözaltına alındığı inkAr edilen Maksut’un izini süren ailesi ve avukatları olaydan 22 yıl sonra onun 6 Şubat 1984 tarihinde Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde öldüğüne dair resmi belgelere ulaştı. 3 yılık ısrarlı girişimleri sonucunda da resmi makamlar Maksut Tepeli’nin Helvacıdede Kimsesizler Mezarlığına defnedildiğini kabul etti, ancak defin yeri bilgisi açıklanmadığı için Maksut Tepeli’nin mezarı bulunamadı.
Maksut Tepeli’nin gözaltında kaybedilmesi ile ilgili bugüne kadar etkin bir soruşturma yürütülmedi. Tanıklıklara ve belgelere rağmen ailenin şikâyeti üzerine açılan 3 soruşturmada takipsizlikle sonuçlandı. Maksut Tepeli’nin yaralanması ve işkence ile sorgulanmasında görevli polislerin kimlikleri tespit edildi, ancak haklarında takipsizlik kararı verildi. Adalet arayışı ile tekrar yargı önüne getirilen dosya ise 2014 yılında zamanaşımı kararıyla kapatıldı, karara yapılan itiraz reddedildi.
Aile bu seferde Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. AYM 2017 yılında başvuruyla ilgili zaman bakımından kabul edilemezlik kararı verdi. İç hukuk yollarının tüketen aile AİHM’e başvurdu.
GALATASARAY’DAN VAZGEÇMEYECEĞİZ
Zamanaşımını öne sürerek kayıp yakınlarının hak arama özgürlüğünü etkisiz kılmaktan vazgeçin. 38 yıl önce Gayrettepe siyasi şubede göz altındayken kaybedilen Maksut Tepeli için hukuku işletin, onun akıbetini açığa çıkarma tespit edilen faillerinin yargılama yükümlülüğünüzü yerine getirin. Kaç yıl geçerse geçsin Maksut Tepeli için, tüm kayıtlarımız için adalet istemekten, adaletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan 182 haftadır bize yasaklanan kayıtlarımızda buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz.”
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.