PİRHA-PSAKD Yenimahalle Şube Batıkent Cemevi hizmet Babası Cemal Şahin, Hızır’a ilişkin görüşlerini paylaştı. Şahin, “Hızır karanlığa karşı ışık, zorbalığa karşı kurtarıcı, umutsuzluğa karşı umut, her gönülde aşk olan; kimsesizleri darda bırakmayan, gönüllerimizde filizlenen umudumuz, güneşimiz, yıldızımız, dolun ayımızdır. Hızır, sazımızın sırma telinde türkü söyleyen, dilimizde gönlümüzün en sıcak yerindedir” dedi.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Batıkent Cemevi hizmet Babası Cemal Şahin, Hızır ve Muharrem ayına ilişkin görüşlerini paylaştı.
‘Hızır kimdir, nasıl tarif edilir?’ sorularını yanıtlayan Cemal Şahin, “Hızır, Alevilikte simgesel anlamda doğuran, doğanın doktoru, yeniden dirilmenin, canlanmanın, gelişen, dönüşen zamanın simgesidir” dedi.
“HIZIR SAZIMIZIN SIRMA TELİNDE TÜRKÜ SÖYLEYENDİR”
Cemal Şahin, her inancın kendine has kutsal değerlerinin olduğunu söyleyerek, “Kadim bir inanç olan Aleviliğin kutsal değerlerinin başında Hızır inancı gelmektedir” dedi. ‘Boz atlı Hızır’ olarak da bilinen Hızır’a dair Cemal Şahin şunları söyledi:
“Ayrıca kendisinden el alınan Abu hayat içmiş, ölümsüz mürşit olduğuna inanılır. Hızır Yoldaş’ın ola, Yetiş ya Hızır, Kul bunalmayınca Hızır yetişmez… Halk arasında kullanılan bu deyimlerden de anlaşılacağı gibi Hızır, yardıma muhtaç olanların, darda kalanların yardımına koşan bir kurtarıcı olduğuna inanılır.
Hızır, Alevilerin inancına göre değişik donlarda görünen ‘nur yüzlü, bilge ve darda kalanın darına, zorda kalanın zoruna yetişen biri’ olarak bilinir. Onu kendisinin yardımına çağıran herkesin boz atıyla uçarak yardımına yetiştiğine inanılır. Bastığı ve gezdiği yerlerde güllerin, çiçeklerin açtığına, çayırların, çimenlerin yeşerdiğine, kuşların şakırdamaya başladığına, elini sürdüğü kişilerin dertlerden, hastalıklardan, uğursuzluklardan arındığına, ömür boyu sürecek mutluluk sırrına ulaşacağına inanılır.
Hızır karanlığa karşı ışık, zorbalığa karşı kurtarıcı, umutsuzluğa karşı umut, her gönülde aşk olan, kimsesizleri darda bırakmayan, gönüllerimizde filizlenen umudumuz, güneşimiz, yıldızımız, dolun ayımızdır. Hızır sazımızın sırma telinde türkü söyleyen, dilimizde gönlümüzün en sıcak yerindedir.
Bir yavru yolladım gurbet ellere,
Emaneti sana boz atlı Hızır.
Seni bekçi derler bunca yerlere,
Emaneti sana boz atlı Hızır diye.”
“HIZIR İÇİMİZDEKİ İYİLİĞİ BESLEYEN AŞKTIR”
Cemal Şahin, Alevi öğretisinde anlatılan Hızır’ın bir doğma ya da hurafe olmadığına vurgu yaparak sözlerine şu cümlelerle devam etti:
“Hak ve adalet için yola çıkmışlara, kimler yardım ediyorsa o kişiler, onların Hızır’ıdır. Çünkü Hızır içimizdeki iyiliği besleyen ve uyandıran aşktır. Hızır, darda, zorda kalanlara uzanan eldir. Hızır, mazlumun acısına ortak olandır. Hızır, yaraya merhem olandır. Hızır, yardır, yarendir yoldaştır. Hızır, içimizdeki sevgidir, aşktır, bitmez tükenmez sevdadır, aşkın adıdır. Kim kime yardım ediyorsa o onun Hızır’ıdır.
HIZIR CEMİ NASIL OLUŞUR?
Şubat ayının 13’ünde başlayıp 21 Mart’a kadar olan zaman diliminin ‘Hızır Ayı’ olarak anıldığını söyleyen Cemal Şahin, Hızır Orucunu tutma tarihlerinin yöreden yöreye değişiklik gösterdiğini de belirtti. Cemal Şahin, Hızır Orucunun eski Rumi takvime ve ayların hesabına göre 31 Ocak ile 2 Şubat arasında üç gün tutulduğunu, ancak o ayların günümüzde kullanılmadığı için Miladi takvime göre 13-14-15 Şubat günlerine denk geldiğini ifade etti.
Cemal Şahin, Hızır Orucunun bitiminde Hızır Cemi yapıldığını da belirterek şöyle devam etti:
“Köyümüz olan Saraç’ta Hızır geleneği nasıl olur, kısaca bahsetmek istiyorum. Saraç köyü, Sivas ili Şarkışla ilçesine bağlı bir köydür. Köyümüzde değişik ocaklara bağlı insanlar vardır. Hubyar Sultan Ocağı’na bağlı olanlar Hızır orucunu 7 gün tutarlar. İnanca göre Hubyar Sultan yörenin valisi tarafından kızgın fırına atılır. 7 gün sonra sakalı buz tutmuş olarak fırından çıkar gelir. Fırına girerken de yanında beraber bir çocuk götürür ve çocuk da elinde bir gül demeti ile gelir. Hubyar Sultan’ın fırına atılışı Hızır orucu ile aynı güne denk geldiği için birleştirilir. Bu nedenle Hubyar Ocağı’na bağlı insanlar 7 gün Hızır orucu tutarlar.
Köyümüzde Hızır orucunun sonunda müsait olan birinin evinde köyün ileri gelenleri toplanır. Hızır Cemini ne zaman ve kimin evinde yapacaklarını kararlaştırırlar. Kararlaştırılan günden önce görevli kişilerce köylülerden para, bulgur gibi şeyler toplanır. Onlar paraya çevrilerek şeker alınır. Her ev bir gün önceden buğdayı sac üzerinde kavurup el değirmenlerinde değirmen taşlarında çekerek kavut unu yapar. O günün akşamında evlerinin en temiz ve ıssız bir yerinde siniler ve tepsiler içerisine kavut unu koyarak üzerini temiz bir örtüyle örterler. O gece Hızır, gelip kimin kavutunun üzerine el basarsa o eve bereket geldiğine ya da geleceğine inanılır. Ertesi gün akşamı kavut ve lokmalarını cem yapılacak eve getirirler, alınan şekerler kazanlarda şerbet yapılır. Genç kız ve gelinler tarafından kavrulmuş buğday unuyla karıştırarak kavut top haline getirilir. Cem’in sonunda orada bulunan herkese nüfus oranlarına göre eşit şekilde dağıtılır.”
“TARİH SAHNESİNDEN YOK OLMAYALIM”
Eski dönemlerde Hızır Orucu tutulurken saat kullanımının olmadığına işaret eden Cemal Şahin, “Büyüklerimiz, bize şöyle derlerdi; ‘Akşamdan sabah saatlerine kadar; beyaz iplik, siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yenip ve içilir. Akşam ise, siyah iplik, beyaz iplikten ayırt edilemeyecek duruma gelince de oruç açılır’ derlerdi” ifadelerini kullandı.
‘Alevi kurumları, pirleri, Hızır Orucu hakkında toplumu yeterince bilgilendiriyor mu?’ sorusuna ise Cemal Şahin’in yanıtı şu şekilde oldu:
“Evrenin temel yasası der ki; evrende hiçbir şey olduğu gibi olduğu yerde kalmaz. Her şey değişir. Hiçbir şey kesin son şeklini almaz. İnsanlar da evrenin bir parçası olduğu için, insanların doğa ve evreni algılayışları ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal algılayışları değişiyor ve olduğu gibi kalmıyor. Eğer bu gibi değişiklikler algılayıştaki ilişkiler değişmiyor ise o toplumda gelişme ve ilerleme olmaz. Zaten evrenin temel yasalarına göre değişmemesi mümkün değildir. O nedenle bazı kurum ve pirler çağın koşullarına göre öğretiyi uyarlayarak gereken bilgiyi insanlarla paylaşıyor diyebiliriz.
Halklar arasında etkileşim sürekli olduğu için yeni gelenek ve görenekler yaratamayan halklar, kendilerinden daha güçlü geleneklere sahip halkların inançları karşısında yok olup giderler. İnsanların beklentilerini ya da ihtiyaçlarını karşılayan gelenek ve görenekler yaratan halklar, tarih sahnesinde her zaman var olmaya devam ederlerken, bu geleneklerden ya da inanç sistemlerinden yoksun olan halklar yok olup gitmişlerdir. Bu bir yanıyla da halkların kendi kimliğinden, değerlerinden arındırılması anlamına gelir.
Tarih sahnesinden yok olup giden halkların durumunu bu şekilde açıklamak gerekir. Alevi toplumu da bugüne kadar ayakta tutan en önemli öge; yarattıkları gelenekler ve göreneklerdir. Bu açıdan bakıldığında Alevilerin tarih boyunca yarattıkları gelenek ve görenekleri iyi anlamakta yarar vardır. Bu nedenle gelenek ve göreneklerimize sahip çıkalım ki tarih sahnesinden yok olup gitmeyelim. Hepinize aşk-ı muhabbetimle…”
Cebrail ARSLAN-Eren GÜVEN/ANKARA
Yoruma kapalı.