PİRHA-Ana İlkin Yüksel Çağlayan, günümüzde “reiki” olarak bilinen enerji aktarım tekniğinin Alevi inancının temelinde olduğunu belirterek, “Pirlerimiz, dedelerimiz bizlerin enerji merkezleriydi. Kendimi uzun yıllar dara çekerek enerji kanallarımı açtım” dedi.
Dersimli olup Almanya’da yaşayan Ana İlkin Yüksel Çağlayan, uzun yıllar, Lufthansa hava yolu firmasında çalıştı. 20 yılın ardından işinden istifa eden Yüksel Çağlayan, sonraki sürecini ise ‘derviş gibi gezdim’ sözleri ile anlattı.
İlkin Yüksel Çağlayan, analık vasfına nasıl eriştiğine ise “Hiçbir zaman ‘ocakzadeyim, anayım’ demedim. Fakat bir şekilde hizmet halindeydim. Halk bana, ‘ana’ sıfatı ile hitap etmeye başlayınca ben de bir süre sonra bunu benimsedim” sözleriyle açıklık getirdi.
“BİZLER DOĞARKEN SEVGİ İLE YOĞRULMUŞUZ”
Aynı zamanda Reiki (enerji aktarım tekniği) ile ilgilenen Yüksel Çağlayan, Alevi inancında olan enerji-şifa aktarımının nasıl tariflendiğini anlattı. Çağlayan, söz konusu enerjinin insan bedeninde saklı olduğuna işaret ederek şu aktarımda bulundu:
“Yapmakta olduğum işe bugün ‘Bioenerji, Reiki, Kuantum’ gibi isimlendirmeler yapılıyor. Ama bana göre bu çok sade, sıradan bir olay. Doğduğum bölge itibariyle bizler, doğa ile iç içeyiz. Var olan sonradan bölünmüş, kısıtlanmış ve inkar edilmiş. Fakat bugün yeni bir çağ başladı ve insanlar enerji ile ilgili konuşmakta. Benim dedemi inkar eden, bize karşı gülen o insanlar şimdi ‘Reiki ustası olduk. Enerjistiz’ diyorlar.
Bizler zaten doğarken sevgi ile yoğrulmuşuz. Sevgi bizim içimize hapsedilmiş ve o hapsedilen duyguyu patlatmak, o şifreleri kırmak gerekiyor. Biz de atadan, dededen dokunmayı, acıyı hissetmeyi biliyoruz. Çünkü bizler hep ezilmiş, saklanmışız. Bizleri buna mecbur bırakmışlar. Çünkü yeryüzüne gelirken insan, göğüs kafesine hapsolmuş halde gelir. Asıl hapsedilen de ruhtur. Ruh nedir? Bir enerji kütlesidir. Beden bir kafestir. Ben felsefeyi de deyişlerde, şiirlerde ozanlarda aradım. Uzun süreler boyunca seslendirilen o deyişlere kulak verip, ne anlatılmak istendiğine odaklandım. Ruhumuz, ‘misafirhane’ dediğimiz gönül kafesidir.”
“KENDİMİ DARA ÇEKİP ENERJİ KANALLARIMI AÇTIM”
İlkin Yüksel Çağlayan, enerji-şifa aktarımına tanıştığı bir Yunanistanlı kadının sebep olduğunu belirterek şöyle devam etti:
“Kendimi bildim bileli hep karşımdaki insanın gözlerinin içerisine bakıp, anlamaya çalışıp ona dokunurdum. Ama şifa yönünü çok ileri yaşlarda, Avrupa’da bir kadın ile tanıştıktan sonra keşfettim. O kadınla tanışmam algılarımı açtı. Bana reikiyi, bioenerjiyi anlatıp yüzleşmeme aracı oldu. Ardından bunun üzerine düşündüm ve dedelerimde de olan bir enerji olduğunu fark ettim.
Bir süre sonra nerede bir hasta var onun evine gidiyordum. Kaç kilometre uzakta oldukları sorun değildi. Bir arayış içerisindeydim. Fakat aradığımın da tam ne olduğunu bilmiyordum. Örneğin içimden gelen bir ses ile migren rahatsızlığı olan bir insanın sorununu iyileştirebileceğim, söylüyordu. İnsanlar buna inanmıyordu ve ben rica minnet ile kişilerin sorunlarına odaklanıyordum. Mıknatıs gibi elimi kişinin ağrısı olan eklem bölgelerine götürüyordum. Ardından bana iyi yönlü geri dönüşler oldu. Ve ben potansiyelim ile yüzleştim. Fakat o süreçte kendimi olabildiğince çok sorguluyordum. Ve yıllar sonra anladım ki bu insanın kendini bir anlamda dara çekmesiymiş.
Bir süre sonra yaptığım işi benimseyip Dersim’e yolculuklarımı çoğalttım. Nereden geldiğimi birebir görmek istedim. Şunu gördüm ki herkeste bir enerji potansiyeli var. Fakat ben bunun üzerinde azmederek o kanallarımı açtım.”
“PİRLERİMİZ, ENERJİ MERKEZLERİMİZDİR”
Reiki tekniğinin artık piyasalaşıp maddiyat amacı taşıdığını söyleyen İlkin Yüksel Çağlayan, “Dünyanın olandan vazgeçeli çok oldu” diyerek şöyle devam etti:
“Ben, yaşam tarzı olarak mütevaziyim. Örneğin pirlerimiz aynı zamanda bizlerin enerji merkezleridir. Ama ne oldu? Zaman içerisinde o pirleri yerle bir ettik. Onları aşağıladık. ‘Onlara niyaz yapmayacağız, kurban kesmeyeceğiz’ dedik. Yani kendi kendimizi kör ettik. Pirilerimiz bize gelirken atları, araçları yoktu. Yürüyerek gelirlerdi. Kar, kış, kıyamet dinlemezlerdi. Neşelendirmek, insanlara huzur vermek, bolluğun ve bereketin kanallarını o köye akıtmak için gelirlerdi. ‘Pir kimdir ki?’ dediler.
Halkımız, gelen pirlere biraz çökelek biraz yufka ekmek gibi besinler verirlerdi. Bu bir al ver döngüsüydü. Ama uyanık insanlar, bu inancı, yolu kırmak için ‘Ona kurban kesmeyeceksin. Pir de senin gibi insandır’ deyip o yolları kestiler.
Ben eğer reiki uyguluyorsam evet kanallarım açılmıştır. Hiçbir şey bizim olmayabilir ama yeryüzündeki vakit bizimdir. Çünkü ben de her insan gibi sinemaya gidebilir, çoluk çocuğumla zaman geçirebilirim. Ama ne yapıyorum? Senin rahatsızlığından dolayı senin huzuru bulman için vaktimi sana harcıyorum. Vaktimin karşılığına ben, senden almalıyım. Fakat bunu servet boyutuna gitmesi çok ayıp. Hiçbir zaman kimseden para talep ettiğim görülmemiştir. Örneğin gittiğim yerlerde bana patik, eşarp, fular verdiler.”
“DEYİŞLERE ODAKLANDIĞIM ZAMAN ENERJİ BOYUTU OLUŞUYOR”
Ana İlkin Yüksel Çağlayan, tıp biliminin önceliğine de değinerek şifa aktarımı konusunda deyişlerden, ozanlardan beslendiğini de söyledi.
“Günümüzde artık önceki gibi derin sözler yok” diyen Çağlayan, “Ozanların deyişlerde ne demek istediklerine odaklandığım zaman fiziksel bedenin dışında bir de enerji boyutu oluşuyor. Gidiyorsun ve gittiğin zaman da ‘evet işte şu demek isteniyor’ diyorsun. Anlamak için yoğrulmak gerekiyor. Sorgulanmayan hiçbir varlık senin doğrun olmuyor” ifadelerini kullandı.
Eren GÜVEN-Cebrail ARSLAN/ANKARA
Yoruma kapalı.