PİRHA- KHK ile kapatılan TV1o’un Yönetim Kurulu Başkanı Veli Büyükşahin, tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden PİRHA’ya gönderdiği mektupta, “Ben veryansın ediyorum, çığlık atıyorum, bağırıyorum, Alevilere ayrımcılık yapılıyor. Bunu bilin, bunu duyun, bunu not düşün, bunu anlatın” dedi. Büyükşahin, Alevi kurumlarının, laiklik derdi olan herkesin bunu gündemlerine almaları ve çalışma yürütmeleri gerektiğini kaydetti.
Yaklaşık bir yıldır Silivri Cezaevi’nde tutulan KHK ile kapatılan TV10’un Yönetim Kurulu Başkanı Veli Büyükşahin, PİRHA’ya bir mektup göndererek, cezaevi koşullarını ve yaşadıklarını dile getirdi.
Silivri Cezaevi’nde programcı Veli Haydar Güleç ve kameraman Kemal Demir ile birlikte kalan Büyükşahin, “Çıraları yakalım, laikliği haykıralım. Çıra aydınlıktır, gönül gözünü açan ışıktır” dedi.
Muharrem orucu boyunca hiçbir talepleri karşılanmayan TV10 çalışanları görüşçüleri aracılığıyla sıkıntılarını aktarmışlardı. Muharrem orucu bittikten sonra da Alevi dedesiyle görüşme taleplerini yineleyen Tv10 çalışanlarının dilekçelerine ise hala resmi bir cevap verilmedi.
Tv10 Yönetim Kurulu Başkanı Veli Büyükşahin mektubunda, cezaevinde bulunan Alevilerin inançlarından dolayı nasıl bir ayrımcılığa ve yok saymaya maruz kaldıklarını anlattı. Taleplerinin temel insan hakkı olduğunu ifade eden Büyükşahin, “Evrensel hukuk, temel insan hakları, uluslararası sözleşmeler ve anayasaya göre herkes inancını yaşamakta özgürdür. Devlet onları baskı altına almak şurada dursun onların en güvenli bir şekilde bunu yaşamalarının imkanlarını sağlar. TC. Anayasası ve Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası sözleşmeler gereği bu taleplerimizin karşılanması gerekir” şeklinde belirtti.
Büyükşahin, cezaevinde bulunan Alevilerin inançlarının gereklerini yerine getirebilmeleri için Alevi kurumlarının Adalet Bakanlığı ile görüşüp bu konuyu gündeme getirmeleri ve bunu talepleri arasına almaları gerektiğini, burada Alevi milletvekillerine de büyük görevler düştüğünü yazdı.
Veli Büyükşahin’in PİRHA’ya gönderdiği mektubu şöyle:
“BİR AN ÖNCE ÇERAĞ YAKMAZSAK ÇOK GEÇ OLACAK”
Çıraları yakalım, Laikliği haykıralım.
Çıra aydınlıktır, gönül gözünü açan ışıktır.
Toplumumuzu büsbütün kuşatan karanlık insanların içine doğru sinmeye başlıyor artık. Sadece dışımızda değil karanlık. Kuşatan karanlık öyle bir hal alıyor ki bırakın toplumun genel geçer yapısını ele geçirmeyi, tek tek bireyleri bile ele geçirmeye başlıyor. Önemsemiyor bana ne diyoruz. Sonra bir bakıyoruz bizi de teslim almış karanlık. En tehlikelisi de bu karanlığa tüm benliğimizle teslim olup ‘ne olduysa oldu artık yapacak bir şey kalmadı’ noktasına gelmektir.
“MUTLU DEĞİLİZ HİÇBİRİMİZ”
Alevi toplumunun bin yıllardır yaktığı çerağlar her daim karanlıklara karşı çıkışın biricik umudu oldu. Şimdi de yine böylesi bir dönemden geçiyoruz.
Aydınlık bir toplumda aydınlık bir ülkede aydınlanmış insanlar mutluluğun en büyüğünü yaşarlar. Ancak mutlu değiliz hiçbirimiz. Ne ülkemiz ne toplumumuz aydınlık değil. Her gün biraz daha karanlıklara gömülüyoruz. Bu karanlıklara bir an önce bir çerağ yakmazsak çok geç olacak.
Hapishaneler her dönem zifiri karanlığın merkezi oldular. Ancak bir ışık, bir umut büyütenler de her zaman var oldular. Şimdi de bu karanlığın hem de zifiri karanlığın içinde bir çerağ yakmak için çırpınıyoruz.
“TALEPLERİMİZ TEMEL İNSAN HAKLARI”
Ülkemizde maalesef artık laikliğin adından bile bahsetmek çok az rastlanır bir durum oldu. Yıllarca başta Aleviler ve demokrasiye inanmış kesimler bunun için mücadele ettiler. Laikliğin sadece adı vardı farkındaydık ama şimdi o da yok. Bu anlayış yavaş yavaş toplumun gündeminden çıkarıldı.
Alevi toplumunun kendi taleplerinin başında laiklik geliyor. Elbette bunun dışında başka başka talepleri de var. Bu talepleri daha yüksek sesle ifade etmek aynı zamanda Türkiye’nin demokrasi mücadelesinin gelişmesine büyük katkılar sağlayacaktır.
Bizim taleplerimiz karşılanmadığı gibi geçmişten daha da gerilediğimiz gerçeğini de görmemiz gerekiyor.
Bizim taleplerimiz aslında temel insan haklarıdır. TC Anayasası ve Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası sözleşmeler gereği bu taleplerimizin karşılanması gerekir.
Hapishanelerde yaşananlar aslında Türkiye’nin kendi yasalarını ve uluslararası hukuku nasıl ihlal ettiğini görmemiz açısından oldukça öğreticidir.
“AÇMAYA ÇALIŞTIĞIM KİMSENİN ÖNEMSEMEDİĞİ ŞEYLER”
21. yy’da yaşadığımız dünyada herkesin din, inanç, vicdan hürriyeti vardır ve tüm devletler buna uymak zorundadır. Aynı zamanda devletlerin her birisi ve toplumun bu anlamda ihtiyaçlarını karşılamak görevi ile karşı karşıyadır.
Türkiye’de bunlardan bahsetmek mümkün değil elbette. Yüz binlerce insanın kapatıldığı hapishaneler çok ayrı karanlık bir durum. Buralarda yaşanan hak ihlallerini açmayacağım buradan. Bunlar öyle ya da böyle bilinen şeyler.
Açmaya çalıştığım şimdiye kadar hiçbir şekilde gündemleşmemiş kimsenin önemsemediği şeyler.
Kimsenin gündeminde değil belki haberiniz yoktur. Belki çoğunuz için önemsiz gelir belki ama öyle değil.
“BAĞIRIYORUM, ALEVİLERE AYRIMCILIK YAPILIYOR”
Hapishanelerde insanlar inançlarından dolayı ayrımcılığa maruz kalıyorlar. En çok da Aleviler bu ayrımcılığın hedefindedirler. Belki bugüne kadar kimse bunun için veryansın etmedi fakat ben veryansın ediyorum, çığlık atıyorum, bağırıyorum, susmuyorum, kabul etmiyorum. Alevilere ayrımcılık yapılıyor. Bunu bilin, bunu duyun, bunu not düşün, bunu anlatın.
Evrensel hukuk temel insan hakları, uluslararası sözleşmeler ve anayasaya göre herkes inancını yaşamakta özgürdür. Devlet onları baskı altına almak şurada dursun onların en güvenli bir şekilde bunu yaşamalarının imkanlarını sağlarlar.
“BİZ ALEVİLER SİSTEM DIŞI KABUL EDİLİYORUZ”
Hapishanelerde ne ben ne de benim gibi olanların kendi inançlarını özgürce yaşama koşulları yok. Çünkü bizler yani Aleviler yok sayılıyoruz. Sistem dışı kabul ediliyoruz. Hapishanelerde hemen hemen herkes otomatikman Sünni İslam kabul ediliyor. Öyle yaklaşılıyor, ihtiyaçlar öyle karşılanıyor. Mesela her koğuşta yeteri kadar Dinayet’in kuranları var. Ramazan orucu gibi özel günler ve ibadetler ve din adamları konusunda gerekli düzenlemeler yapılıyor ve bir sıkıntı yaşanmıyor. Bu konularla hemen hemen her talebimiz karşılanıyor. (Karşılanmasın demiyorum. Elbette insanların bu ihtiyaçları karşılansın) Ancak bize gelince durum değişiyor. Bin dereden su getiriliyor. Görmezden geliniyor, verdiğimiz dilekçeler kayboluyor, ‘böyle bir uygulamamız yok’ deniliyor. Zaten bu yaklaşım bilindiği için genelde Alevi yurttaşlar çok fazla bu taleplerini gündemleştirmiyorlar.
“BİR AYRICALIK İSTEDİĞİMİZ YOK”
Biz mesela TV10’dan arkadaşlar Hızır orucumuzu da Yas-ı Muharrem orucumuzu da buruda tuttuk ama bir kolaylık, ‘dikkate alma hiçbir şekilde olmadı. Ama durum basına yansıyınca ‘ne istiyorsunuz’ demeye başladılar. Sorun burası ya da biz değiliz. Hiç önemli değil. İmam Hüseyin Kerbela’da 10 Muharrem’de yoldaşlarıyla susuz bırakılarak büyük vahşetle katledildi. Bunun farkındayız. Bir ayrıcalık istediğimiz yok aslında.
“BU AYRIMCILIĞA DUR DEMEK GEREKİYOR”
Sorun bu ayrımcılığa dur demek. Bu sorun tüm hapishanelerde yaşanan bir sorundur. Bu ayrımcılığı sona erdirmektir mesele. Yoksa zaten Alevi canların oruçları da mütevazi, gösterişsiz, kimseyi rahatsız etmeden, kimsenin gözüne sokmadan ‘işte biz oruç tutuyoruz, duyun bizi, sofra donatın bize’ gibi bir anlayış kesinlikle yoktur, olamaz da. Mesele aç kalmak da değil, içsel olarak ve tüm benliğiyle onu hissetmektir.
Hapishanelerde yaşanan bu ayrımcılığa dur demek gerekiyor. Bu elbette başta Alevi toplumunun aynı zamanda da tüm Türkiye’nin sorunudur.
Madem Anayasa’ya koymuşsun, maden uluslararası sözleşmeye imza atmışsın, madem demokrasi ve laiklik demişsin o zaman bunun gereğini yapacaksın. Bizim bunu istemeye hakkımız var.
“ALEVİ KURUMLARI GÜNDEMİNE ALMALI”
Birkaç öneri yaparak bitireyim artık. Alevi toplumu ve onların kurumlarının, örgütlerinin kendi taleplerine ilişkin gündemleştirdikleri var. Bu istekleri halen güncelliğini korumaya devam ediyor.
Bu taleplere bir yenisini daha eklemek gerekiyor.
Ben bir Alevi yurttaş olarak, bir ocakzade olarak Alevi kurumlarımızın bunu gündemlerine almalarını istiyorum.
Talebim çok açık ve net. Hapishanelerde tam bir laiklik uygulanmalıdır. İnançlar arasında ayrımcılık yapılmamalıdır. Alevi yurttaşların başta Hızır ve Muharrem oruçları ile diğer inançsal ihtiyaçları için gerekli kolaylıklar sağlamalıdır. Yine inançsal ihtiyaçlar için gerekli durumlarda pirler, ulular, rehberler, mürşitler ile biraraya gelmenin koşulları yaratılmalıdır. Bunlar daha da geliştirilebilir.
Bu ve benzeri taleplerimiz için Adalet Bakanlığı ile Alevi kurumlarımız görüşüp gereğinin yapılmasını sağlamalıdır. Varsa yasal eksiklikler bunlar gündemleştirilmelidir. Artık taleplerimizin arasına bu da eklenmeli ve gerekirse iç ve uluslararası hukuk yolları kullanılmalıdır.
“BU TALEP GÜNDEMLEŞMELİ VE ÇALIŞMA YÜRÜTÜLMELİ”
Mecliste siyasi partiler ve özellikle de Alevi milletvekilleri başta olmak üzere laiklik derdi olanlar bu talebi gündemleştirmeli ve çalışma yürütmelidir.
Aydın, yazar, gazeteci, akademisyenler bu konuyu kamuoyuyla tartışabilmelidir.
Cemevlerinde bu durum gündemleştirilebilir.
Adalat Bakanlığı ve yönetim bu konuda bir çözüm üretemez ise teşhir edilmeli, demokrasi ve laiklik anlayışı masaya yatırılmalıdır.
Bu bir mücadele gerekçesi olacaktır. Bu konuda elde edilebilecek en küçük bir ilerleme önemli bir kazanım olacaktır. O yüzden küçümsenmemelidir.
“BİR ALEVİ OLARAK YOKUZ ORADA, BİZİ YOK SAYIYORLAR”
Belki bazı çevreler ‘Hapishanelerde Alevilere özel bir baskı mı uygulanıyor, yok öyle bir şey’ diyecekler. ‘Sırf Alevi diye sormuyoruz ki’ diyecekler. Doğru, sormuyorlar, yok sayıyorlar. Yani bir Alevi olarak yokuz orada. Zaten bizi kendilerine göre bir kalıba sokmak, yok saymak, kimliğimizle kabul etmemek ayrımcılık oluyor.
Evet ayrımcılık var, bizi yok sayıyorsunuz.
Buradan; hapishanelerde bir çerağ yakalım. Toplum, ülke, insanlar aydınlansın, ışıklı geleceğe bir adım daha yaklaşalım.
“Hapishanelerde dini ve inançsal ayrımcılık son bulsun”
“Laiklik uygulansın”
“Aleviler vardır Alevilik Haktır”
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.