PİRHA- “Anakök” anlamına gelen ‘Ji/Mother-Root’ ile köklerine doğru yolculuğa çıkaran Sanatçı Burcu Yankın ile söz ve müziğinin kendisine ait olduğu ilk solo albümü üzerine konuştuk.
Kardeş Türküler’de uzun yıllar perküsyon çalan ve solistlik yapan Burcu Yankın ilk solo albümünü çıkardı. Yankın, “anakök” anlamına gelen ‘Ji/Mother-Root’ ile köklerine doğru yolculuğa çıkarıyor dinleyicilerini. Azeri ve Kürt bir ailede büyüyen Yankın, Kürtçeyi üniversite yıllarında öğrenmiş. Albümdeki Kürtçe şarkıların tüm sözlerini kendisinin yazmış olmasının da bu nedenle ayrı bir önemi var.
Şarkılarında göçü, ayrılığı ve hasreti dile getiren Yankın, ilk klibini ise albümdeki ‘Meryem’ adlı şarkıya çekti. Yayınlanması için var olan tüm medya organlarının kapatılmasından dert yansa da “Alternatif ağlar kurarak, dayanışarak bir şekilde sesimizi duyurmaya çalışacağız. Sonuçta illaki bir alternatif üretiliyor” diyor.
Birol Topaloğlu, Mikail Aslan, Erkan Oğur, Miraz gibi birçok sanatçı ile farklı müzik projelerinde yer alan Burcu Yankın ile yıllardır müzik ve edebiyatla birikmiş bir deneyim öyküsü olan albümü ‘Jî’ üzerine konuştuk.
Seni biraz tanıyabilir miyiz?
1980 İstanbul doğumluyum, sonra Aydın’a taşındık. Ortaokul liseyi orada okudum, sonrasında Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili Edebiyatı bölümünü kazandım. Bir yandan da Boğaziçi Folklor Kulübü ile çalışmalar yürüttük. Böylece müzik hayatım farklı bir boyut kazanmış oldu. Orada kulüp çalışmaları yürüttük, vokal yapıyordum vurmalı çalgılarla ilgileniyordum. Bir dönem biraz akustik gitar ile uğraştım. Mezuniyetten sonra da Kardeş Türküler projesine girdim. Uzun yıllar orada çaldım. Vokal yaptım. Bunun dışında çalıştığım başka müzisyenler de oldu. Gülistan Perver, Mikail Aslan, Birol Topaloğlu gibi farklı sanatçılara çalıştım. Sonrasında ‘Miraz’ adında bir ekip kurduk. Eşim Fırat Alkış, kardeşim Fuat ve ben. Bir yandan da müzik projesi oluşturduk, onun bir albümü oldu ‘Çeber’ adında. Sonrasında da bir sola albüm hikayesi başladı.
18 Mayıs’ta da bu albümünüz dinleyicileriyle buluştu. Öncelikle albümden, albümün çıkış noktasından bahsedelim. Böyle bir albüm yapma fikri nasıl oluştu?
Albüm benim için ayrı bir değer taşıyor, çünkü genellikle benim şarkılarımdan oluştu. Besteleri ve müzikleri bana ait oldu. Bir tane Fırat Alkış’ın Zazaca şarkısı bir de Vedat Yıldırım’ın katkısının olduğu bir şarkı var. Benim kendi yolculuğum gibi de oldu bu. Çünkü albüm Kurmanci dilinde. Benim anadilim değil. Köklerimde taşıdığım bir kültür ama kültürel bağlarım aslında oluşamadı. Sonradan öğrenmeye çalıştım ve yazmaya çalıştım. Çevremin de desteği oldu, arkadaşlarımın. Kendi hayatımdan, İstanbul’daki yaşamdan biraz daha şehirli temalar yer alan bir albüm. Göçün alt metinde yer aldığı bir albüm. Geleneksel değil ama geleneksel unsurları taşıyan, gerek sözler gerek ezgiler açısından öyle bir albüm oldu.
“JÎ, DÜNYA KADINLARI İÇİN MÜCADELEYİ İFADE EDİYOR”
Albümün adı ‘Jî’. Ne demek? Neyi ifade etmek istediniz ‘Jî’ diyerek?
Jî, anakök demek. Hem kendi köklerime bir gönderme yaptım hem de albümde ‘Jî’ adında bir kadın şarkısı var. Orada da ‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’ı okumuştum. Bir esin kaynağı olmuştu benim için. Aslında kadınların psişesinde taşıdığı o vahşi kadın imgesi bizi koruyan fakat unuttuğumuz çoğu zaman kadın imgesini anlatan bir çalışmaydı. O biraz etkilemişti. ‘Jî’ biraz aslında Kürt kadınlar özelinde bütün dünya kadınları için mücadeleci ve direngen ruhu ifade ediyor.
Nasıl bir yolculuğa çıkaracak bu albüm bizi?
Herkes farklı bir şeyler yaşayacak tabii ki. Benim için kimi zaman göçün, ayrılığın olduğu, kimi zaman aşk temasının işlendiği, bazen yalnızlık bazen şehrin kalabalığı bazen avarelik o tip temaları oldu albüm şarkıları. Yani herkes ne hisseder, farklı hikayeler çıkacaktır muhtemelen.
Şarkıları oluştururken belli kurgular yapıyorsunuz. Bir şarkı örneğin gurbette kalmış iki sevgilinin hikayesi gibi oldu. Aslında alt metninde yine bir göçün olduğu, yağmurun buluttan ayrıldığı bir hikaye oldu. Aslında alt metinde yine göçün olduğu. Büyük şehir zaten göç hikayelerinin çok fazla olduğunu gördüğümüz yaşadığımız ortamlara sahip. Aslında böyle esintilerin olduğu fakat Kürtçe olmasını özellikle istedim.
Kardeş Türküler’de de Kürtçe şarkılar seslendirdiniz ama bu albümünüzde Kürtçeyle olan ilişkiniz başka bir noktaya evirildi.
Üniversitede folklor kulübüne girdikten sonra orada Kürt müziğiyle daha fazla tanıştım. Çünkü ailemde Azerilik ile Kürtlük eşit oranda olmasına rağmen kültürümüz daha çok Azerilikti. Kürtçeyle çok kültürel bağımız yoktu. İnkar edilen bir kimlik değildi ama bağ yoktu. Üniversitede hem müzikle ve geleneksel ezgilerle sözlerle tanıştık hem de farklı çalışma alanlarımız da oldu. Örneğin Edebiyat kulübünde başladık çalışmaya Kürt Edebiyat Komisyonunu kurduk. Orada bir yandan da dil çalışmaları yapıyorduk. Aslında benim o kimliği edinmemle ilgili süreç üniversite yıllarında oluştu. Kürtçe anadilim değil. Fakat en azından belli kitaplar okuyarak şiir okuyarak o açığı kapatmaya çalıştım. Zaten işimiz müzik olduğu için sürekli Kürtçe ile haşır neşir oluyorsun. Benim çalışma alanım da doğa müziklerine dönüktü. Dolayısıyla illaki hatalar ve eksikler olacak, benim için önemli bir adım oldu.
Zor olmadı mı peki sonradan öğrendiğin bir dilde beste yazmak?
Tabii ki anadil gibi üretemem. O dille düşünmüyor ve hissetmiyorum. Ama yılların getirdiği bir bağ bir birliktelik de var. Dolayısıyla albümde de belirttiğim aslında mütevazı bir buluşma çabasıydı bu benim için. Dolayısıyla çekingen bir çalışmaydı. Kafiye yaratmanız derdinizi anlatmanız lazım. Yapmaya çalıştım ama bilmiyorum Kürtçesi iyi olan arkadaşlarım da bakıp yardımcı oldular.
ALEVİLİK İMGELERİ TAŞIYAN BİR ŞARKI DA BULUNUYOR
Alevi deyişleri var mı albümünüzde?
Fırat Alkış’ın bestesi ‘Şiliya Usari’ yani ‘Bahar Yağmuru’ var. Orada aslında bir aşk şarkısı var. Sevdiğini bekleyen birinin yakarışı gibi. Orada kutsal ziyaretlerde bekleme var. ‘Kemera spî’ Varto’nun özellikle Alevilerin ziyaret yerlerinden. Pepuk gibi beklemek. Alevilik imgeleri de taşıyan bir yanı var. Fakat Alevi deyişi diyebileceğimiz bir şarkı yok.
Türkiye koşullarında müzikle var olurken zorlanıyor musunuz?
Zorluk yaşıyoruz tabii. Özellikle son dönem bir farklılaşma yaşandı. Genelde ülke koşulları öncelikle müzik alanını etkiler. Birçok çevrede müzisyen arkadaşım yaşamsal sıkıntılar çektiler. Bizler de gördük. Tek başına icra üzerinde geçim sağlamak kolay değil. O yüzden ekonomik koşullarımızı ders vererek oluşturmaya çalıştık. Bir yandan albüm yapmak bu anlamda üretim içinde olmak da bir anlamda birikim getiriyor. Çünkü her şey parayla oluyor artık. Ben de ritim dersleri veriyorum. Erbane, darbuka öğretiyorum. Yıllardır ‘Miraz Erbane Topluluğu’ olarak oluşturmuştuk onu. Öğrencilerimiz vardı onlar da ders vermeye başladılar. Ekonomimizin temelini biraz dersler, zaman zaman konserler oluşturuyor.
Kardeş Türküler’de uzun yıllar hem perküsyoncu hem de solist olarak yer aldınız. Perküsyonla ilişkiniz nasıl?
Kardeş Türkülerde vurmalı çalgılardı. Ben lisede akustik gitar çalıyordum. Vurmalı çalgılar çalan çok fazla kadın yok. Dolayısıyla kız çocuklarının hayalinde ‘ben perküsyon çalayım’ imgesi çok oluşmuyor. Ben akustik gitar ile başladım. Üniversitede folklor kulübünde kadın arkadaşlarım vardı ve ritim çalıyorlardı. Ve ben de çok sevdim o dönem böylece başladım. Orada bir gelenek oluştu aslında. Kadın perküsyoncu birçok arkadaş var artık.
Hayatının tamamını müzik ile sürdürmek nasıl bir duygu?
Yani biz şanslı insanlarız. Sonuçta uğraşmak isteyen ama ekonomik koşullardan dolayı uğraşamayan birçok insan da var. O anlamda sevdiğimiz işi yapıyoruz.
Üniversiteden mezun olduktan sonra bir sene yayınevinde çalıştım. Yayıncılık ile uğraştım. O da çok güzel bir işti. Bir noktada seçme durumu olduğunda müziği tercih ediyorsun. Ben de öyle bir seçim yaptım. Dolayısıyla memnunum. Sıkıntıları var ama. Bizim var olduğumuz yer orası.
Albümünüzde ‘Meryem’ adlı bir şarkıya da klip çektiniz. Neden ‘Meryem’?
Aslında Meryem geleneksel bir şarkı idi. Botan bölgesinden. Biz 2007’de Eruhlular Derneği ile bir çalışma yaptık. Harbiye Açıkhava’da sahneye çıkarmıştık. Meryem’i de belli bir kalıbı vardı bunu açmak istedik. Ve biz zorunlu göç hikayesi ekledik. Meryem aslında göçle İstanbul’a gelmek zorunda kalan bir kızın hikayesi oldu. Vedat Yıldırım’ın katkısı oldu. Biz sözler yazdık. Üçüncü bir bölüm ekledim. Klipte de kadın arkadaşlarım oynadı. Farklı Meryem’leri sembolize ettik. Onun hayatlarından kesitler görüyoruz. Finalde bu kadınlar bir araya geliyor. Ortak paydaları, dertleri olan kadınlar. Onların buluşması gibi oldu.
Şarkıların genel teması nedir?
Ben üreten bir kadın olduğum için kadın dili ile üretiyorsunuz. Kadın temalı demek bile doğru olmayabilir. Kadın hikayeleri bundan dolayı baskın.
Üretimin içinde yer alıyor olmak nasıl bir duygu?
Benim için çok heyecanlı oldu. Çünkü yıllardır müzikle uğraşıyorum ama mahremiyeti var. Yani kendin yapıyorsun bir şarkı. Ve bunu kamuya açıyorsun, paylaşıyorsun. Belki insanlar başka şeyler hissedecekler, farklı hikayelerini paylaşacaklar. Benim için de yeni olacak bu süreç. O anlamda heyecanlı ve mutluyum.
Ne kadar sürelik bir çalışmanın ürünü?
Bazı temalar ezgiler ufak ufak kenarda duruyordu. Aklımızın bir tarafında biriktiririz onları. Eşimin çok desteği oldu. Barış Yerli albümün eli ayağı oldu. İcradan düzenlemeye, kayıttan mikse çalıştı. O süreçte benim için çok önemli oldu. Çıkan işin çok iyi olup olması değil de hazırlık aşaması güzel oldu. Belli bir dayanışmayla oldu. Yer alan arkadaşlarım da memnun ayrıldı. Dolayısıyla güzel hatırlayacağım bir süreç benim için.
“BU KOŞULLARDA ‘NEREDE YAYINLAYACAKSINIZ’ DİYE SORUYORLAR”
OHAL koşullarındayız. Televizyon ve gazeteler kapatıldı. Kendinizi duyurabilecek yerler bulabiliyor musunuz?
Sizin gibi alternatif kurumlar sayesinde sesimizi duyurabiliyoruz. Birkaç yıl önce daha çeşitli kanallar vardı. Albümümdeki ‘Meryem’ adlı şarkıya klip çektik. Soruyorlar çevreden; “Nerede yayınlayacaksınız?” diye. Ancak internetten yayınlanabilir. Alternatif televizyon kanalları yok. Zaten şarkı Kürtçe olduğu için yayınlanma şansı da yok. Ama biz de diğer taraftan alternatif ağlar kurarak, dayanışarak bir şekilde sesimizi duyurmaya çalışacağız. Sonuçta illaki bir alternatif üretiliyor. Mesela şu an seninle söyleşi yapıyoruz…
“ÇOK FAZLA MÜZİSYEN YURT DIŞINA ÇIKMAK ZORUNDA KALDI”
Son olarak ülke bir seçim atmosferine girdi. Bu siyasi ortamı müzisyen bir kadın olarak nasıl görüyorsun?
Gözaltılar, tutuklamalar sürüyor. Bizim çevremizden müzisyen çok fazla arkadaşımızın yurt dışına çıktığını biliyorum. Orada kendilerine bir hayat kurmayı düşünüyorlar. Sonuçta bir mücadele tarihimiz var. Biz de üretimlerimizde bir şekilde buna katkı sunmaya çalışıyoruz. Kürtçe yasaklanıyor, biz de Kürtçe işler yaparak en azından buradan ses vermeye çalışıyoruz. Dolayısıyla biz şarkılarımızı söylemeye devam edeceğiz. İllaki bir şeyler değişecek…
Röportaj: Sevim KAHRAMAN
Kamera: Kamil Murat DEMİR
İSTANBUL
Yoruma kapalı.