PİRHA- Cumartesi Anneleri, birkez daha gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sordu. 28 yıl önce gözaltında kaybedilen Mehmet Özdemir dosyasının hatırlatıldığı eylemde kızı Sozdar Özdemir’in de mektubu okundu. “Galatasaray Meydanı sadece bir meydan değil. Bu meydan, babasını arayan bir çocuğun büyümüş halidir. Çünkü bu meydan yüzleşmekten kaçanların hakikatleri inkar edenlerin ifşa olduğu meydanıdır” ifadelerine yer verildi.
Cumartesi Annelerinin hakikat mücadelesi 1083. haftada da sürdü. Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Cumartesi Anneleri, bir kez daha kayıp yakınlarının akibetini ve faillerini sordu.
Ellerinde karanfillerle Galatasaray Meydanına gelen Cumartesi Anneleri, polis bariyerleriyle çevrili alan önünde basın açıklamasını yaptı.
1083. Hafta basın açıklamasını İkbal Eren okudu. Mehmet Özdemir dosyasına dikkat çeken Eren, “28 Yıldır inkar ve cezasızlık sürüyor, Mehmet Özdemir nerede?” sorusuyla basın açıklamasına başladı.
İkbal Eren, Türkiye’de zorla kaybetmelere ilişkin yürütülen soruşturmaların zamanaşımı, delil yetersizliği ya da failin tespit edilememesi gibi gerekçelerle sistematik biçimde sonuçsuz bırakıldığının altını çizdi.
“ADALET İSTEMEKTEN VAZGEÇMEYECEĞİZ”
İkbal Eren, Özdemir dosyasının AİHM tarafından da “yaşam hakkının ihlali” şeklinde karara bağlandığını hatırlatarak şu açıklamayı okudu:
“44 yaşındaki Mehmet Özdemir, Diyarbakır’da yaşıyordu. Biri henüz doğmamış olmak üzere sekiz çocuk babasıydı. Daha önce defalarca gözaltına alınmış, ağır işkenceye maruz kalmış ve son gözaltısında kendisine ‘Bir daha seni alırsak öldüreceğiz’ denilmişti. Bu tehdit, sonraki süreçte gerçekleşen zorla kaybetme fiilinin önceden öngörülebilir olduğunu göstermektedir.
Mehmet Özdemir, 26 Aralık 1997 tarihinde Diyarbakır’da bir kahvede otururken, çok sayıda tanığın gözleri önünde telsizli ve uzun namlulu silahlar taşıyan kişiler tarafından zorla beyaz bir Toros araca bindirilerek götürüldü. Bu olay, kamu görevlilerinin bilgisi ve kontrolü dışında gerçekleşmiş gibi gösterilemeyecek niteliktedir.
Eşi Tenzile Özdemir, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı’na dilekçe ile başvurarak eşinin akıbetine ilişkin bilgi talep etti. Savcılık dilekçeye, ‘Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınmıştır’ ibaresini taşıyan bir damga vurdu.
Gözaltı süresi dolmasına rağmen Mehmet Özdemir mahkemeye çıkarılmayınca Tenzile Özdemir, İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şube Başkanı ile birlikte yeniden savcılığa başvurdu. Bu kez savcı, Özdemir’in gözaltına alınmadığını, gözaltına alındığına dair belgenin ‘yanlışlıkla’ verildiğini ileri sürdü.”
Ailenin ve İnsan Hakları Derneği’nin tüm başvurularına rağmen Mehmet Özdemir’den bir daha haber alınamadığını söyleyen İkbal Eren, şu cümlelerle devam etti:
“Cumhuriyet Savcılığı 19 Aralık 2003 tarihinde, olayın tanıklarını dahi dinlemeden takipsizlik kararı verdi. Bu karara yapılan itiraz da Siverek Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi.
Girişimleri sonuçsuz kalan Tenzile Özdemir AİHM’e başvurdu. AİHM, 8 Ocak 2008 tarihli kararında Türkiye’nin Mehmet Özdemir’in kaybolmasından ve kuvvetle muhtemel ölümünden sorumlu olduğuna oy birliğiyle hükmeti; ayrıca Tenzile Özdemir bakımından işkence yasağının ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme, savcılık makamlarının soruşturmada ciddi ihmallerde bulunduğunu ve etkili bir soruşturma yürütülmediğini açıkça kayıt altına aldı.
Kaç yıl geçerse geçsin, Mehmet Özdemir ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.”
“YÜZLEŞMEKTEN KAÇANLARIN İFŞA OLDUĞU MEYDAN”
Eylemin devamında Mehmet Özdemir’in kızı Sozdar Özdemir’in gönderdiği mektup okundu.
Sebla Ercan’ın okuduğu mektupta ise şu ifadelere yer verildi:
“Bedenen yanınızda değilim ama sözüm, acım ve babamın adı bu meydandadır. Bu mektubu okuduğunuz için, sesim olduğunuz için, babamın adını bu meydanda yaşattığınız için hepinize teşekkür ediyorum.
Babam Mehmet Özdemir defalarca gözaltına alındı işkenceye maruz kaldı, son gözaltısında bir dahaki sefere seni alırsak seni kaybederiz, ailen kemiklerini dahi bulamaz dediler. 26 Aralık 1997 yılında gözaltına alındı ve o günden sonra babamdan bir haber alamadık. Ben o gün henüz bir buçuk yaşında bir bebektim. Adını söyleyemiyordum, yokluğunu tarif edemiyordum ama babamı benden aldılar. Sen kaybolmadın baba, seni kaybettiler.
Ben babamı hiç tanıyamadım. Yokluğuyla büyüdüm. Babalarından söz eden çocukların arasında hep sessiz kaldım. Bu dünyada koca bir yük omuzlarımızda; bizi babasız bıraktılar. Galatasaray Meydanı sadece bir meydan değil. Bu meydan hakikat ve adalet arama yeridir. Bu meydan, babasını arayan bir çocuğun büyümüş halidir. Çünkü bu meydan yüzleşmekten kaçanların hakikatleri inkar edenlerin ifşa olduğu meydanıdır.
Evet soruyorum:
Babam nerede?
Onu kim aldı?
Kim emri verdi?
Kim sustu?
Kim korudu?
Bu soruların cevabını almadan hiçbir zaman bu hak arayışımız bitmeyecektir.
Bu mektup bir ağıt değil; adalet talebidir.
Bu meydandan anlattığımız kayıp hikayelerine yargı gerekeni yapmalıdır.”
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.