PİRHA –Dersim’in dağ kokulu köylerinden biri olan Pülümür’ün Kırkmeşe köyünde, bir çocuk eline kalemi alıyor…
O gün, köyün eteklerinde bir trajedi yaşanmıştı. Kurtlar bir keçiyi öldürmüş, yavrusu annesini beklerken gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Küçük çocuk bu sahneye dayanamadı. Kağıdı önüne koydu, kalemi eline aldı ve hayatının ilk resmini çizdi: İki kurt, bir keçi ve ağlayan yavrusu.
O çocuk bugün 60’lı yaşlarında bir sanatçı: Daimi Arslan, nam-ı diğer Aşık Daimi.
“RESİM İÇİMDEKİ SESSİZ TÜRKÜ”
Küçük yaşlardan itibaren içindeki duyguları resimle ifade eden Daimi Arslan, bugün hem ressam hem de cemevlerinde zakirlik yapan bir halk sanatçısı.
“Resim yapmak benim için dua etmek gibi” diyor.
“Bazıları saz çalar, bazıları şiir yazar, ben de fırçamla konuşurum. Her resmimde bir türkü vardır.”
Kışları İstanbul’un kalabalık semtlerinden Alibeyköy’de, yazları ise çocukluğunun geçtiği Kırkmeşe köyünde geçiriyor hayatını.
Tıpkı göçmen kuşlar gibi…
“Bahar gelince köye dönerim, sonbaharda İstanbul’a. Orada resim, burada doğa; ikisi de beni besliyor,” diyor gülümseyerek.
BİR RESSAM, BİR ZAKİR, BİR HALK HİKAYESİ
Yıllar içinde Arslan’ın resimleri sadece tuvallerde değil, insanların yaşam alanlarında da yer bulmuş.
“Evlere, restoranlara, düğün salonlarına, cemevlerine resim yapıyorum,” diyor gururla.
Her mekâna kendi ruhundan bir parça bırakıyor; kimi zaman dağ siluetleri, kimi zaman Dersim’in köylerinden esinlenmiş manzaralarla duvarları hikâyelere dönüştürüyor.
Bir dönem portre resimleri de yapan Arslan, bir süre sonra bundan vazgeçmiş:
“Portre yapıyorsun, ama bazen o kişi kendine benzemiyor. Yaptıran beğenmiyor, ben de üzülüyorum. Sonra dedim ki: Herkesin yüzünü değil, duygusunu çizeyim. Manzara resimleri bana huzur veriyor. Gökyüzü kimseye benzemez ama herkese iyi gelir.”
Aşık Daimi için sanat sadece bir meslek değil, yaşam biçimi. Cemevlerinde zakirlik yaptığı zamanlarda sazı, evinde ya da köyde eline fırçayı alıyor.
Renkler, notalarla birleşiyor onun dünyasında.
“Bir resim yaptığımda, içine hep bir türkü koyarım,” diyor. “Çünkü ben hem görsel hem işitsel bir hikâyeciyim.”
Küçük yaşta bir keçinin gözyaşında başlayan bu hikâye, bugün binlerce insanın evine, kalbine ve duvarına renk katıyor.
Dersim’in dağlarından İstanbul’un sokaklarına uzanan bu yolculukta Aşık Daimi, hem sazıyla hem fırçasıyla yaşamı anlatmaya devam ediyor.
PİRHA/DERSİM
Yoruma kapalı.