PİRHA-AKP-MHP iktidarının Alevilere yönelik politikasını değerlendiren Alevi aktivist Çilem Küçükkeleş, geçmişten günümüze iktidarların her zaman Aleviler ile çeşitli ilişkiler kurduğuna, her iktidarın da kendine göre yöntemleri ve muhatapları olduğuna dikkat çekerek, “Güçlü bir demokrasi istiyorsak önce kendi hakikatimizi doğru inşaa etmemiz gerekmez mi?” diye sordu.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’li üst düzey yöneticilerin Alevi kurumlarını ziyaretlerini arttırmalarını yeni bir seçim yatırımı olarak görenler olduğu gibi, iktidarın/devletin asimilasyon politikalarının bir parçası olarak değerlendirenler de var.
İçişleri, Kültür ve Turizm ile Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından finanse edilerek yapılacağı duyurulan Hacıbektaş Gençlik Kampı ve 300 dedenin Kerbela’ya götürülmek istenmesi Alevi toplumu tarafından devletin asimilasyon politikalarının bir parçası olarak tanımlanırken, art arda Alevilere ve kurumlarına yönelik saldırıların da paralel bir şekilde yükselmesi kuşkuları beraberinde getiriyor.
AKP-MHP iktidarının Alevilere yönelik politikasını Alevi aktivist Çilem Küçükkeleş’e sorduk.
PİRHA-İktidar inancını ve ibadet merkezlerini tanımadığı Alevilere neden bu kadar ilgi gösteriyor?
ÇİLEM KÜÇÜKKELEŞ: Bu sorunun elbette birden çok cevabı var. İktidar bugüne kadar yaptıklarında asla tek bir noktaya odaklanmadı, hedef tek gibi görünse de çoklu sonuçlar elde etti. Biz bu sonuçlardan çoğu zaman en can alıcısı ile ilgilendik ama küçük gördüğümüz kimi sonuçlar bazen çok daha büyük etkiler yarattı. Bir süredir Alevi oldukları iddia edilen kimi İçişleri Bakanlığı çalışanı ya da temsilcisi kişiler Türkiye genelinde Alevi kurumlarını ziyaret edip çeşitli çalışmalar yürütüyorlardı. Kurumların ekonomik sıkıntılarını çözmek üzerinden gelişen diyalogların çeşitli amaçları olduğu Alevi kamuoyunda birçok yönü ile tartışıldı. Kimi zaman kurumlarımız ortak açıklamalarla bu ilişkilenme haline eleştirilerini ifade ettiler.
Çatı örgütlerimizi dışında bırakan bu tek tek ilişkilerin amacının büyük resmi parçalayıp Alevi kurumlarını parçalı hale getirmek olduğu hepimizin hemfikir olduğu yerdi ki Hüseyin Gazi Cemevi ziyareti bunun aynası oldu. Aynı kurumun yöneticilerinin bile parçalandığı, mekanın ekonomik destek adı altında nasıl aslından çıkarıldığı esasında iki yıldır yürütülen çalışmanın nereye bağlanacağının da resmi oldu.
Elbette bu ilişkilerin iki yıl öncesi de, bu cesaretin, bu yöntemlerin bir yol göstericisi, bir yol açıcısı vardı. İktidarlar her zaman Aleviler ile çeşitli ilişkiler kurdular, her iktidarın da kendine göre yöntemleri ve muhatapları oldu. Hepsine tek tek değinme fırsatı olmadığından 15 Temmuz sonrası kurulan iktidar koalisyonu ile sınırlı kalırsak bugüne ilişkin bazı cevaplar verebiliriz. Elbette Alevilere dönük politikalar Cumhuriyet’in başından bugüne bir bütünlük arz eder.
Bu süreç içinde Alevi cephesinden iktidar muhatapları hepimizce malumdur. Kurumların kapılarını iktidara açan, İçişleri Bakanını misafir eden, gittiği her kentte ilk valiliği ziyaret edip sosyal medyada paylaşan, iktidardan aldığı güçle kabadayılık yapıp, korumalarla dolaşanları hepimiz tanıyoruz. O günlerde “ben olmasam, bu ilişkileri kurmasam tek bir Alevi kurumu kalmaz hepsi OHAL kararnamesi ile kapatılır” diyenler bugün başka inkar mecralarında rollerini oynamaktalar. Elbette bahsi geçen tek bir kişi değildi, yol arkadaşları, yanında duranları vardı. Alevi hareketi bu süreci doğru tartışabilmiş olsa idi sonraki ilişkilerde çok daha sağlıklı yol alınabilirdi.
Siyasi partiler ile kimse ilişkilenmesin demiyorum. Elbette bu ilişkilerin toplumsal sonuçları olmalı diyorum. Kişisel ilişkiler ancak kişisel sonuçlar doğurur. En büyük sorun da budur. Bir cemevinin tadilatını yaptırmak toplum faydasına değildir. Birçok yönetici buradan savunuyor kendini. Oysa ekonomik ihtiyaçlar temelinde kurulan her ilişki görülüyor ki parçayı bütünden koparan bir hale dönüşüyor. Buna en iyi örnek olarak Isparta Cemevini verebiliriz.
Toparlarsak, Cumhurbaşkanının çok tartışmalı Hüseyin Gazi Cemevi ziyareti bir başlangıç değil, bir süredir adım adım örülen bir sürecin sonucudur. Seçimlerle elbette ilgisi vardır ancak sadece buradan okumak eksik olur. Alevi kurumları ile bir süredir yürütülen tek tek ilişkilenme bütünü parçalayan, toplumu birbirine düşüren, siyaseti, mekanı, zamanı, yolu kirleten bir yere bilinçli ve kasten dönüştürmektir asıl hedef.
İktidarın Alevilere olan ‘ilgisini’ iyi okumak lazım. Özellikle son yüzyıldır sürdürülen kavim kırım politikalarının en kirlisiyle karşı karşıya olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Biz burada sadece bir boyutunu değerlendirme imkânı bulduk ama atılan taşın ürkütmeye çalışacağı çok kuş olduğunu düşünüyorum.
“TOPLUMSAL OLMAYAN YOL, YOL DEĞİLDİR”
-Aleviler bu “ilgiye” karşı nasıl bir yol izlemeli?
ÇİLEM KÜÇÜKKELEŞ: İzlenecek çokça yol var elbette ama bu yolların ortak noktası toplumsal olabilmesidir. Toplumsal olmayan yol, yol değildir. Türkiye de özellikle son yıllarda siyasi partilerden, sivil toplum kuruluşlarına, demokratik kitle örgütlerinden, inanç örgütlerine yaşanan en büyük eksiklik toplumsallıklarını kaybetmeleri ya da bazılarının zaten toplumsuz yol yürümeyi tercih etmeleridir. Uzundur muhalefet de (sadece siyasi partiler değil) iktidar gibi dikey örgütlendi. Kimi zaman siyasi konjonktür bu yola zorladı, kimi zaman da bilinçli olarak bu yol tercih edildi. Ama görüldü ki toplumdan kopmak büyük bir yozlaşmaya da yol açtı. Alevi kurumları yönetici kadro bulmakta hiçbir zaman zorlanmadı, hatta bu makamlara gelebilmek için büyük yarışlar yaşandı ancak bu yöneticiler hizmet edecekleri topluma çokta ulaşamadı. Kurumlarımızın cemevleri Alevilerle dolup taşıyor ancak kurum yöneticilerimiz bu toplumla birlikte yeterince yol eyleyemiyor. Aleviler cemevlerinde ya cem izliyor ya da panel dinliyor. Katıldığı cemde semah dahi dönemiyor. Bu izleyici pozisyon, kurumlarımızı dikey ve eril kıldığı gibi toplumu da edilgen kılıyor. Güçlü bir demokrasi istiyorsak önce kendi hakikatimizi doğru inşaa etmemiz gerekmez mi?
Bir diğer konu da dışımızdan bize dayatılan “tek ses olun çok parçalısınız” halini biz niye kendi kendimize dayatıyoruz anlamış değilim. Aleviler de Alevi örgütlülüğü de çoklu yapılardan oluşuyor, bir olmaya çalışabiliriz ancak tek olmayı reddetmeliyiz. Birliğimizi çoğaltacak yol ve yöntemler geliştirmeliyiz. Derin bir kaosun yaşandığı bu ülkede bizler de farklılıklarımızı daha fazla öne çıkaran, ayrıştığımız yerleri daha fazla derinleştiren, çatışmaları güçlendiren bir dönem yaşıyoruz. Bir siyasi partiye oy verme eğilimimiz bile birbirimizin Aleviliğini unutturan, karşı kamplara ayrıştıran bir yere dönüşebiliyor. Oysa siyasi bir tercih elbette önemlidir ama yarın değişebilir ancak Aleviliğimiz bakidir. Belki artık ortaklıklarımızı daha fazla konuşmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Mesela Hüseyin Gazi Cemevinde duvardan kaldırılan her resimde ortaklaşmayabiliriz ama Ali’nin ve Hünkar’ın resminin kaldırılmasına göstereceğimiz tepki duygu dünyamızda ortak yerdedir. Bu ve benzer ortak değerlerimiz etrafında birleşebiliriz.
AL-VER DEĞİL DEMOKRATİK BİR CUMHURİYETİN OLABİLMESİ İÇİN KATKI SUNMAMIZ GEREKİR
Türkiye siyaseti belli ki yeni bir döneme giriyor. Bizim de bu döneme birleştiğimiz yerden bir söz söylememiz gerekiyor. Var olanı böyle kabul etmeyeceğimizi Hüseyin Gazi Cemevine yapılanlar üzerinde iyi ifade ettik, etmeye de devam etmeliyiz. Çıkardığımız sonuçlardan yeni yollar kurmalıyız. Ancak şunu gözden kaçırmamak lazım ilk defa bu iktidarla bu sorunları yaşıyor değiliz. AKP gidecek her şey bitecek ya da CHP gelecek her şey çok güzel olacak da değil. “Cumhuriyetin 200. yılına girerken 100 yıllık bagajlarımızdan kurtulacağız” vaatleri ortada dolaşır, henüz Alevilerin adının geçtiği bir vaat ortada yokken cemevi ziyaretleri üzerinden bu sürecin geçiştirilmesine izin vermemeliyiz. Eskiye talip olmayacağımızı mutlaka ifade etmenin yollarını bulmalıyız. Çünkü eskidir bugünün kurucusu, bugün de eskinin devamcısıdır.
Demokratik bir cumhuriyet olsun istiyorsak inkarcı cumhuriyetten kurtulmak gerekir. Aleviler olarak madde madde sıraladığımız taleplerimizin bize verilmesi bu toprakların demokratikleştiği anlamına gelmez. Verme yetkisi olanın alma yetkisi olduğunu da unutmamak gerekir. Al-ver değil, demokratik bir cumhuriyetin olabilmesi için katkı sunmamız gerekir. Tüm bunları tartışacağımız meydanları kurup bugüne de yarına da sözümüzü kurmak, oy pusulasını bir kâğıt parçası olmaktan çıkarmamız lazım.
Diren KESER/PİRHA
>Seçim öncesi AKP’nin Alevilere ve cemevlerine ilgisi artıyor!-ANALİZ
>Yazar Hüseyin Ozan: Aleviliğe ve Alevilere yönelik sistematik politika devrede
>Kete: Aleviler Hakk meydanında bir araya gelip, haklarını en üst düzeyde dile getirmeliler
Yoruma kapalı.