PİRHA- Alevi inancına yönelik devlet baskısı yoğun şekilde devam ederken, asimilasyonun bir ayağı da cemevleri içerisinde yapılmakta. İnanca yönelik saldırılar karşısında ‘Aleviler, kurumlar ne yapmalı?’ sorusunu Araştırmacı Yazar Piri Er’e sorduk. Aleviliği doğru temsil eden liderlere ihtiyaç duyulduğunu belirten Piri Er, “Mutlaka bilimsel çalışmalar yapmak lazım. Alevi örgütleri belli aralıklarla sempozyumlar, konferanslar, paneller gerçekleştirmek zorunda. Yoksa sadece anma günleri ile Aleviliği yeniden inşa edemezsin. Aleviliği günümüzün ihtiyaçları doğrultusunda yeniden şekillendirmeye de ihtiyacımız var” dedi.
Alevi inancı hala devlet tarafından tanınmıyor. Alevi toplumu ise taleplerini yıllardır dile getiriyor. Zorunlu din dersinin kaldırılması, cemevine ibadethane statüsü verilmesi, eşit yurttaşlığı içeren yeni bir anayasanın yapılması, Alevilere karşı işlenen nefret suçlarının açığa çıkarılması, Alevilere yapılmış kıyım, katliam ve asimilasyon uygulamalarıyla yüzleşilmesi, gerek kamu kaynaklarının ve gerekse kamu kadrolarının liyakat, adalet ve eşitlik ilkelerine göre dağılımının sağlanması, temel taleplerin başında geliyor.
Tüm bunlara karşın Alevilerin açtığı davalarda lehte verilmiş mahkeme kararları dahi tanınmıyor. AKP, Alevilere rağmen Alevi inancını tanımlıyor, Alevi örgütlerini muhatap almıyor.
9 Kasım 2022 tarih ve 32008 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 112 numaralı cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kuruldu. Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı ve yönetimi, Alevi inancından uzak bir bakış açısına sahip. Bu başkanlık da aynı hükümet gibi Alevi örgütlerini yok sayan bir yerde duruyor.
Alevi toplumunu en çok rahatsız eden sorunlardan biri de eğitim-öğretim sisteminin dinselleştirilmesi, okullarda tarikat ve dinci vakıfların etkili olması.
Alevilerin temel sorunlarının çözümü konusunda ve eğitim sistemindeki gericileşmeye karşı, Aleviler/Alevi örgütleri ne yapmalı? Nasıl bir yol izlenmeli? Bu soruları Araştırmacı Yazar Piri Er’e sorduk.
“ALEVİLİKLE YAKINDAN UZAKTAN BİLGİLERİ YOK”
PİRHA – AKP hükümeti, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nı kurdu. Bu başkanlık temsilcileri pek çok ilde birçok cemevine gidip görüşmeler yaptı/yapıyor. Görüşmelerde hala cemevinin ihtiyaçları soruluyor ve başkanlığı tanımaları isteniyor. Alevilerin temel talepleri ve asıl sorunları konuşulmuyor, bir çözüm üretilmiyor. Bu konudaki görüşünüz nedir?
PİRİ ER: Bu başkanlığın kurulmasına hiç şaşırmadım. Nedeni ise şuydu: Daha önceden Diyanet İşleri Başkanlığı ‘Cemevlerimiz kırmızı çizgimizdir, bunun başka bir inancın ibadethanesi olarak gösterilmesine razı gelmeyiz’ mealinde bir açıklama yapmıştı. Ardından Tayyip Erdoğan’ın yine buna bağlı olarak yaptığı bir açıklama vardı. O da diyordu ki ‘Cemevleri kültürel mekanlardır. İslam’da ibadet yeri mescittir, camidir. Yani siz bunu alternatif bir şey yaratamazsınız’ diyor. Aslında Tayyip Erdoğan, Kültür Bakanlığı bünyesinde bu yapının oluşturulması ile birincisi Diyanet İşleri Başkanlığı’nı memnun ediyor; kızdırmıyor yani. İkincisi ise Alevileri memnun ediyor. Yani aslında Alevilik bir farklı kültürdür diye düşünüp cemevlerini de ibadethane değil de bir yer olarak görüyorlar. Şimdi Kültür Bakanlığı bünyesinde oluşturdukları bu yapı içerisinde sanıyorum 52 civarında merkezi kadro var. Bu kurumun başına atanan kimliklere de baktığımızda bunların Alevilikle yakından uzaktan bilgileri yok. Farklı bir Alevilik anlayışları var. Yani bizim bildiğimiz Aleviliği tarif etmiyorlar.”
“GÖZLERİ DÖNMÜŞ; GELENEKSEL ANMAYI DAHİ SABOTE EDİYORLAR”
– MHP destekli AKP hükümeti, Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nı kurarken Alevi örgütlülüğünü muhatap almadı. Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı da bu ciddiyetsizliği, dışlamayı devam ettiriyor. Başkanlığın başındaki Alirıza Özdemir ülkücü-MHP geleneğinden geliyor. Hiçbir şekilde Alevi örgütleriyle iletişim kurmadı. Zaten kurumlar da bu başkanlığı asimilasyon merkezi olduğunu beyan ederek tanımadıklarını ilan etmişti başından beri. Dolayısıyla Alevilerin temel sorunları bu şekilde çözülebilir mi? Siz bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?
Cemevi Başkanlığı’nın kendini dayattığının en güncel örneği şu anda 16-18 Ağustos arasında Hacıbektaş’ta yapılacak olan Hacı Bektaş Veli’yi Anma etkinlikleridir. Bu başkanlık, bakanlığın diğer birimleri ile birlikte devletin bünyesinde bu işe bakan farklı kurumların da desteğiyle Hacı Bektaş anma etkinliklerini alternatif bir programla kutlamayı planlıyor. Bu konuda belediyeye de bir baskı olduğunu biliyoruz. Siz yapmayın, biz yapalım ama bu etkinlik 25-30 yıldır belediyenin bünyesinde yapılıyor. Ondan öncesinde de yerel derneklerin gerçekleştirdiği bir etkinlikti. Bunların gözü şimdi öyle dönmüş ki 30 yıllık geleneksel olarak belediyenin yaptığı bir etkinliği dahi sabote etme noktasına gelmişler. Geçmiş yıllarda yapılan etkinliklerde gerek Kültür Bakanlığına bağlı oradaki Kültür Merkezi gerek diğer alanlar tahsis edilir ve kullanılırdı. Hatta şimdi belediyeye tahsis edilmiş olan amfi tiyatro bile eskiden Kültür Bakanlığının iken sonradan belediyeye devredilmişti, orayı bile kullanma izni vermedikleri yönünde bilgiler ulaşıyor. Buna karşı belediyenin bir direnci var. Çünkü Alevi örgütleri daha önceden bir basın açıklamasıyla bunu duyurdular ve dediler ki ‘Eğer Kültür Bakanlığının düzenleyeceği bir etkinliğe dönüşürse biz katılmayız’. Belediye de şimdi direnç göstererek kendi programını oluşturmaya çalışıyor ve özellikle büyükşehir belediyelerinden destek bulmaya çalışıyor. Geçmiş yıllarda gerek Kültür Bakanlığının gerek TİKA’nın ekonomik olarak destek verdiğini biliyoruz ama yine verecekler mi emin değilim. Son gelişmeler üzerine bu desteği vermeyeceklerini de düşünüyorum. Alevi örgütlerinin, belediyenin arkasında durması ve bu etkinlikleri güçlü bir biçimde gerçekleştirilmesi gerekir. Ama devlet de elinden geleni yapacaktır ve ne kadar zayıflatırsak o kadar biz güçleniriz mantığıyla hareket edecektir diye düşünüyorum.
“ALEVİLİĞİ ALEVİCE ANLATAN KAYNAKLAR ORTAYA KOYULMALI”
– Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı, aralarında bir iki kendi belirledikleri Alevi olsa da ağırlıklı olarak İslamcı akademisyenlere ve ilahiyatçılara Alevi Bektaşi Ansiklopedisi hazırlatıyor. Buna Alevi örgütleri yazılı bir açıklamayla tepki verdi. Sizce Aleviler/Alevi örgütleri ne yapmalı? Nasıl bir yol izlenmeli bu çalışmaya karşı?
Daha önceden Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaptığı bir çalışma geldi şimdi aklıma. Alevi kaynaklarını incelemiş, çevirmiş ve yayınlamıştı. Bu çalışmayı yapan kimliklerden birisi de Hitit Üniversitesi’nden Osman Eğri diye zat-ı muhteremdi. Daha sonra FETÖ’nün okulunda yükseldiği anlaşıldı. Bu arkadaş, Çorum’un bir köyünden ve Alevi kimlikli. İlahiyat Fakültesi dekanlığına yükselmiş, Aleviliği, İslam çerçevesinde değerlendirenlerden biriydi. Onun ‘Alevi kaynakları’ diye ortaya koyduğu eserler daha etkisini yitirmeden böyle bir çalışma yapılması Aleviliği aslında nereye yönlendirmek istediklerini açıkça gösterir.
Ansiklopedinin maddelerinden birini bana hazırlatmak isteyeceklerini hiç sanmıyorum. Kimlere hazırlatacaklarını da tahmin edebiliyorum. Ama bu tamamen Türk-İslam ya da Alevi-İslam çizgisinde olan, yani bizim içimizde olan kimlikler de var, bu konuda yazan çizen, kendini Aleviliğin önünde niteleyen kimlikler de var. Muhtemelen bunlar üzerinden böyle bir çalışma yapıp Alevilere yutturmaya çalışacaklar. Bizim kınalı kekliklerden de bu suyu içmek isteyenler mutlaka olacaktır. Ama çok sağlıklı sonuçlara ulaşacaklarını sanmıyorum. Ansiklopedinin içeriğinde ne olacağını gördüğümüzde oturup eleştirilerimizi yapacağız. Şu ana kadar yaptıkları bundan sonra yapacaklarının da ne olacağını aslında bize ifade ediyor. Peki Aleviler bu konuda ne yapmalı? Alevi örgütlerine burada büyük görev düşüyor. Kişisel olarak hepimiz bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Ben de yazıp çiziyorum ama bu benden ibaret. Bunun daha öteye taşınması gerekir. Örgütlerin bu konuda gerçekten Aleviliği Alevice anlatan, açıklayan kaynakları ortaya koyması gerekir. Eski dönemlerde kaleme alınmış, Aleviliğin yazılı kaynakları olarak bilinen kimi kaynakların çevirisi ile olacak iş değil. Yani Hacı Bektaş’ın makalatıyla ya da İmam Cafer buyruklarıyla Aleviliği anlayamaz ve anlatamazsınız. Muhtemelen hazırlanacak ansiklopedi kaynakları olarak bunlardan besleneceklerdir ama Aleviliğin bunun dışında, günümüzde yetişen bir Alevilik var. Hacı Bektaş’ın makalatını Hacı Bektaş’ın yazmadığını biliyoruz. İmam Cafer hakkında yazılanları İmam Cafer’den çok sonra kaleme alındığını ve Anadolu’ya 16. yüzyılda getirildiğini de biliyoruz. Sözüm ona halen ona bağlılığın ifade edildiğini de görüyoruz ama baktığımızda bunlarda yer alan bilgiler bugünkü Aleviliği bağlayan bilgiler değil. Aleviliği o yüzyıllara götürmek istiyorsanız doğrudur ama Aleviliği bugün yaşamak istiyorsanız bu kaynaklar yetersizdir, eksiktir, sıkıntılıdır.”
“ÇEDES, MÜSLÜMAN OLMAYAN KİTLEYİ DE RAHATSIZ EDİYOR”
– Okullarda “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi kapsamında imamlar, müftüler ders vermeye başladı. Çocuklar camilere götürülüyor. Ayrıca okullarda mescitler açılıyor. Dini faaliyetler anaokullarına kadar indi. Dinci vakıflarla ve cemaatlerle yasa dışı şekilde protokoller imzalanıyor ve öğrenciler kontrolsüz bir şekilde dini faaliyetlere götürülüyor. Laik eğitim öğretim tamamen yok edilmiş durumda. Alevi çocukların ve ailelerinin pek çok zorluğu yaşadığını biliyoruz. Ancak Alevi kurumları bu konuda bir tepkiyi örgütleyemedi. Eğitim sistemindeki bu gericileşmeye karşı neler yapılabilir, önerileriniz nelerdir?
ÇEDES projesinin şöyle bir özelliği var; ÇEDES sadece Alevileri ilgilendiren bir proje değil. Yani bu ülkede çocuğuna zorunlu din dersi vermek istemeyen milyonlarca insan vardır. Bunların büyük bir kısmı Alevi. Çünkü Aleviliğin zaten orada yeri yok. ÇEDES projesinin ilk meyvelerini verdiğini görüyoruz! Çocuklara sınıfta mezar maketi başında ağlama pratikleri yaptırıldı. Bir Kabe maketi yapılarak çocuklara şeytan taşlaması pratiği de gerçekleştirildi. Duvarlara taş attırıldı. Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı işbirliğinde bu yapılıyor. ‘Çevreme duyarlıyım’ diyorlar ve duyarlılığı böyle arttırmaya çalışıyorlar! Şeytan taşlatarak, ağlamayı öğreterek çocuklara eğer çevreye duyarlılık arttırılacaksa bu bir sorun.
İkinci bir sorun ise bunu imamların yaptırıyor olması. Dini bilgi dışında genel bilgiye ne kadar hakimler? O dini bilgiyi ne kadar sağlıklı bir biçimde anlatıyorlar? Bir de İslam, şeytanı taşlamak, mezar başında ağlamaktan mı ibaret? Ve bu Alevi çocuklarına da dayatılıyor. Oysa Alevilik açısından öte dünya inancı yoktur. Onun için cennete gideceğim diye şeytan taşlama ihtiyacı hissetmez. Mezar başında ağlayarak Hakk’a yürüyen kişinin öte dünyada rahat edeceğini düşünme gibi bir anlayış Alevilerde yok. Demek ki bu Alevilere hitap eden bir şey değil. Bu şimdi Müslüman olmayan kitleyi de rahatsız eden bir şey.
“ŞERİAT DEVLETİ ARZULUYOR”
Yakın zamanda bir vatandaş, Aydın’ın bir ilçesinde okula müracaat ediyor ve ‘çocuğuma zorunlu din dersi aldırmak istemiyorum’ diyor. Tabii bu zorunlu olduğu için okul da diyor ki ‘Hristiyan ve Yahudiler azınlık kabul edilir, diğer gruplar bu dersi almak zorunda’. Bu canımız Alevi mi Sünni mi bilmiyorum ama din değiştiriyor. Yani bizde dinden uzaklaştıran bir içerik var. Belki de bu vatandaş Sünni, bilemiyorum. Ama Aleviler açısından zaten bu derslerde anlatılanlar Aleviliği bağlamıyor. Gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gerekse Anayasa Mahkemesi kararları da var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin din derslerinin zorunlu olamayacağı yönündeki kararını ortadan kaldırmak için bunlar her türlü hileyi yapıyorlar. Örneğin Alevilikle ilgili birkaç madde koydular, kendilerine göre Aleviliği tanımladılar ve dediler ki ‘Biz sadece Sünni’lere yönelik ders vermiyoruz, Aleviler de bu işin içinde var’. Şeriat Devleti arzuladığını söyleyen bir başımız var. Hedeflerinin ne olduğu da belli.
Bu durumda Aleviler ne yapmalı? Aleviler, Aleviliği bir kere Alevi gibi algılamalı. Yani Alevi-İslam anlayışıyla, ‘Aslında ben de Müslümanım’ anlayışıyla bir yere varılamayacağı anlaşılmalı. Yoksa Dersim’de 12 Eylül döneminde yapıldığı gibi çocukları imam hatip liselerine gönderen aileler bir süre sonra karşılarında kendi çocuklarını imam olarak buldular. Ya da Ordu’nun Akkuş ilçesinde 1950’lerde Alevi çocukları götürülüp imam eğitimi verildi ve sonrasında köylerine imam olarak atandılar. O dönemde 25 olan Alevi köy sayısı şu anda 3’e düşmüş durumda. Yani neyin nereye gideceği belli. Kısa süre önce Eskişehir’den geldim, orada Alevilikle ilgili bir çalışma yaptık. Yöredeki Alevilerle görüşüp Alevi köylerini tespit etmeye çalıştık. Söyledikleri hep şu; ‘Bu bu köyler Alevi idi ama bugün Alevi değiliz’. Yani geçmişte 50 ise bugün 5’e düşmüş durumda. Onun için Aleviler kendini, yani Aleviliğin ne demek olduğunu anlarsa buna karşı bir direnç elbette gösterir. Ama genel İslam anlayışı açısından doğuracağı sonuçlar belli, bir şeriat devletine doğru yavaş yavaş götürülmeye çalışılıyoruz. Ha olur mu onu zaman gösterecek. Olmaması için de Alevilerin bu konudaki direnci önemlidir.”
“ASİMİLASYON HER YÖNDEN ALEVİLİĞİ KUŞATMIŞ DURUMDA”
– Aleviler yıllardır çocuklarının zorunlu din dersine girmemesi için mücadele ediyor. Mahkemelere taşındı. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidildi ve davalar kazanıldı. Hükümet kararları uygulamadı. Öte yandan, zorunlu din dersi mücadelesini boşa düşürecek bir sorun var. Bazı cemevlerinde yıllardır Kuran kursu veriliyor. Bunlardan biri Kartal Cemevi. Ne yazık ki hem mahkeme kararlarının uygulanması için hem de Kuran kursu veren cemevi/derneklere yeterli baskı, tepki, örgütlenme yapılamadı. Cemevlerinde Kuran kursu verilmesinin önüne nasıl geçilebilir?
Yanlış hatırlamıyorsam yakın bir zamanda Kartal Cemevi’nde ‘Türkçe Kur’an eğitimi’ diye bir duyuru vardı. Yani ‘Kur’an’ı Türkçe’ye çevirirsek Aleviler açısından sorun biter’ anlamı çıkıyor. Türkçeye çevirdiğinde de ya da çevirip sana verildiğinde Kur’an’ın içeriği değişmeyecektir. Mesele Aleviler Kur’an’da kendini bulabiliyor mu?
‘Başımız Kur’an’a bağlı’ derler. Mesleğim gereği 30 yıl alan araştırması yaptım. Sorduğum sorulara birçok Alevi ‘Biz Müslümanız, başımız Kur’an’a bağlı’ diye cevap verir. Ama Kur’an’dan bir tek ayet bilmez. Hakk’a yürüme erkanlarında Fatiha’yı mutlaka kulakları arar. Yakın zaman öncesinde köyümüzden bir canımızın Hakk’a yürümüştü. Gittiğimde ‘dede’ diye bir vatandaşla tanıştırdılar. Kişi, ‘Aleviyim ama dede değilim. Hizmet yürütüyorum’ dedi. Biraz sonrasında başladı Kur’an okumaya. ‘Fatiha’ deyince herkes elini kaldırdı. Yanımda da bir köylüm oturuyordu. Dönüp ona baktım o da okuyor. Kendisine ‘Sen Fatiha okumayı biliyor musun?’ diye sordum. ‘Yok dede bilmiyorum’ dedi. ‘O zaman ne yapıyorsun? diye sordum, ‘okumuyorumki, onlar ne yapıyorsa ben de aynısını yapıyorum’ diye cevap verdi. Yani içeriği bilip bilmemenin bir önemi yok. Dönüştürülüyoruz. Mesela ablamın Fatiha bildiğini duyduğumda ‘Sen bunu nereden öğrendin?’ diye sordum. ‘Bizim köye gelen öğretmen öğretti’ dedi. Ablam 1955’lerde köyde eğitim alırken okulumuzdaki öğretmen okutmuş. Ama ben öğrenmedim. Çünkü benim eğitim aldığım öğretmen fatiha öğretmedi. İki kuşak arasında bile bunu yaşadık. Bu eğitim, yeni asimilasyonun bir boyutu. Bir de Alevilerin kendi kendine işlettikleri bir asimilasyon var ki işte daha dün gördüm iki zat-ı muhterem, cumhurbaşkanının yanında durmuşlar, sözüm ona Alevilerin sorunlarını konuşmuşlar ve sayın cumhurbaşkanından sorunların çözüleceğine dair bir güvence almışlar. Ama bunların Alevi kimliklerini kimse kabul etmiyor! Yani akrabalarına ‘Bunlar Alevi mi?’ diye sorsan ‘hayır o Alevi değildir’ der. Muhtemelen de düşkünlükleri vardır yönünde güçlü fikirlerim var. Şimdi bu durumda siz nereye varabilirsiniz? Alevilerin bir sürü örgütlü kurumları var. Niye sorunları bunlar çözmüyor da bu iki kişiyle sorun çözülmeye çalışılıyor? Çünkü o iki kişiyi de bu devlet yarattı. Kendi ideolojileri paralelinde ‘bunları Alevi kimliği olarak topluma lanse edelim’ denildi. İyi de onların anlattıklarından Alevilik çıkmaz. Meselemiz bu. Onun için asimilasyon hem dini eğitimde hem genel eğitimde hem imamlar vasıtasıyla hem de kamu kurumları vasıtasıyla her yönden Aleviliği kuşatmış durumda ve Alevilik bir değişim ve dönüşüm sürecine girmiş durumdadır. Aleviliğin Alevilik olarak korunmasının yolu da Aleviliği anlamaktan geçiyor.
“CİDDİ ANLAMDA ALEVİLİKTE BİR KAYMA VAR”
– Alevi nefretinin, Alevi asimilasyonunun yükseldiği bir dönem yaşıyoruz. Kurumların geleceğe dair projeler üretmesi, kalıcı hukuk komisyonları kurulması, kararların çabuk alınması, hızlı refleks gösterilmesi, cemevlerinin ibadetin yanında birer okula çevrilmesi, asimilasyonun önüne geçilmesi gibi pek çok konuda toplum Alevi örgütlülüğünden çok şey bekliyor. Kurumlara neler önerirsiniz? Önermekle kalmayıp birlikte neler yapılabilir?
Alevi örgütlülüğünün şu anda geldiği nokta elbette geçmişe göre ileri bir noktada ama Alevi örgütlülüğünün daha profesyonelce yürütülmesi gerekiyor. Yani bakıyorsunuz bir genel merkeze bağlı 80 cemevi var; bu 80 cemevinde kendi merkezinin oluşturduğu düşünceyi bile uygulayamıyorlar. Yani oturup örneğin bir Hakk’a yürüme erkanı oluşturuyorsunuz, size bağlı olan ocakları çağırıp diyorsunuz ki ‘ben böyle bir şey oluşturdum, bu Hakk’a yürüme erkanı Alevicedir. Bundan sonra bunu uygulayacaksınız’. Bunun üzerine mesela Urfa’dan gelen bir cemevi sorumlusu diyor ki ‘hayır öyle şey olmaz’. Hazırlanan erkanı okuyamayacaklarını, toplumun kabul etmeyeceğini dile getiriyor. Ama zaten toplumun bir değişim yaşaması zorunlu. Mesela biz bir dede ailesiyiz, benim ailemde bile eğitim ya da farklı yol yöntemlerle Alevilikten uzaklaşma yaşanmış. Şimdi bunu ben kendi ailemde düzeltmekte zorlanırken bana gelen bir emirle bunu yapmam çok zor. Ama yapmak zorundayız. Yoksa baskın inanç dediğimiz, Aleviliği yok etmeye çalışan inanç dediğimiz, 16. yüzyılda fetvalar verip ‘bunları katledin’ diyen yapının bugün farklı bir biçimde, zihniyette çeşitli devletin kurumları tarafından devam ettirilmeye çalışıldığı, Alevilerin değil Aleviliğin katledildiğinin gündeme geldiğini görüyoruz. O zaman buna karşı direnmenin yolu da Alevi örgütlülüğünün çok daha sağlıklı yapıya kavuşturulmasından geçiyor.
“ÇATI ÖRGÜTLERİ MUTLAKA GÜÇLENDİRİLMELİ”
Birincisi örgütler kendi içerisinde birlikteliği sağlayacak. İkincisi, çatı örgütleri mutlaka güçlendirilecek. Örneğin 80 cemevi var ancak genel merkezin oturacak yeri yok! Böyle şey olmaz. Örgütlerin ekonomik olarak güçlü olması gerekiyor. Çünkü her şey para ister. Ayrıca örgütlerin, kendi içlerindeki çatışmaları mutlaka sonlandırmaları gerekir. Üçüncü olarak Aleviliği mutlaka Alevi gibi anlayan, algılayan ve ifade eden liderlere ihtiyacımız var. Yoksa ‘Onu biz de biliyoruz ama bunu şimdi söylemenin zamanı değil, biraz daha beklememiz gerekir’ zihniyeti bana göre doğru değil. Ben bazı şeyleri çok sert ifade ettiğim için bu tür tepkiler alıyorum. ‘Aman dede daha zaman var. Bu toplumu ürkütür’ deniliyor. Toplumu ürküteceksin. Toplumu ürkütmezsen kendine geleceği yok. Toplum şu anda uyum sağlamış durumda. Kurban Bayramı yakın bir zamandaydı, gördük ki birçok Alevi kurban kesti. Alevilikte kurban var mı? Sen zaten bu zihniyete kurban vermişsin, oturup bir de bir hayvan keserek cennete Gitme düşüncesindeysen, öte dünya anlayışın varsa o zaman burada bir sorun var demektir.
Alevilik bu dünyaya ilişkin bir inanç, ne varsa burada çözeceksin. Onun için örgütlerimizin bunları anlayıp aktarması gerekiyor. Ancak örgütlerin biri Alevi-İslamcı biri tamamen şeriatçı biri Şiacı biri Alevice olmaya çalışıp ama olamamış, tamamlayamamış bir yapı… Şimdi bunları bir araya getiremezsiniz. Yani ben Cem Vakfı ile bir araya gelip ‘Alevi İslam anlayışı’ diyen bir yapıyla birlikte hareket edemem. Çünkü ben Aleviliği İslam içinde olduğunu düşünmüyorum. Alevilik kendi başına bir inanç. Aleviliğin kendi değerleri var. Başımı Kuran’a bağlayarak beni Müslüman yapamazsınız. Eğer bu söylediğim aşamaları geçebilirsek daha bilimsel bakmaya çalışabilirsek olur. Daha önceden birçok bilim kuruluna davet edildim. Her gittiğimde yapacağız edeceğiz deniliyordu. Hala yapacağız, -acak, -ecek eklerini artık bırakmak gerekiyor. ‘Yapıyorum, yaptım’ ifadelerinin yerleşmesi gerekiyor. Yoksa ciddi anlamda Alevilikte bir kayma var. Özellikle bu açılan Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı taşrada geziniyor. İhtiyaç listesini sağlayanlar paralelinde sizden bir şey isteyecektir. Şimdi kadro tahsis etmeye çalışıyorlar. Düşünebiliyor musunuz bir cemevinin kadrosu Kültür Bakanlığı’na bağlı devlet memuru! Peki bu kişi ne yapacak? Oranın temizliği, dedelik hizmetleri, başkanlığı; hangi birini yapacak? Bunlar hep sorun. Ama bu tik tak çok tehlikeli bir biçimde işliyor. Biz de o kınalı kekliklerden çok var. Mutlaka bilimsel çalışmalar yapmak lazım. Alevi örgütleri belli aralıklarla sempozyumlar, konferanslar, paneller gerçekleştirmek zorunda. Yoksa sadece anma günleri ile Aleviliği yeniden inşa edemezsin. Aleviliği baştan, sıfırdan yapalım anlamında söylemiyorum ama Aleviliği günümüzün ihtiyaçları doğrultusunda yeniden şekillendirmeye de ihtiyacımız var diye söylüyorum. Aşk ile…”
Eren GÜVEN/ANKARA
İLGİLİ HABERLER:
1-‘İktidar manevralar yapıyor; bir duruşumuz olmalı, belirleyici olmamız gerekiyor-VİDEO
2-‘Alevi örgütleri mücadeleyi toplumsallaştırmalı, Alevi ailelerle ortaklaşılmalı’- VİDEO
3- ‘Alevi kurumları ortaklaşa bir enstitü kurabilirler; bir hukuk birimi kurulabilir’ – VİDEO
4-‘Mutlaka hukuk komisyonu kurulmalı, sorunlara çözüm üreten bir örgütlülük olmalı’-VİDEO
5-‘Alevilerin sorunu siyasetle, hukuk mücadelesiyle çözülür; ciddi çalışmalara başlanmalı’
6- ‘Cemevlerini ibadetin yanında sosyal, kültürel merkeze dönüştürmeliyiz, insana dokunmalıyız-VİDEO
7-‘Sünni ulema zihniyetinin inancımızı bize anlatması mücadele etmemiz gereken bir durum’- VİDEO
8- ‘Alevi kurumlarının bünyelerinde siyasi birimler oluşturulmalı, ortak akılla hareket edilmeli’
9-‘Aleviler sokakta, hukuksal alanda mücadele etmeli ve sivil itaatsizlik örgütlenmelidir’
10-‘Alevi enstitüleri kurularak inançtaki resmi ideolojinin yarattığı deformasyonlar ayıklanmalıdır’- VİDEO
11-‘Alevi örgütlenmesinin yeni bir inşaya ihtiyacı var; dernekler yasasından çıkılmalı’-VİDEO
12‘Asimilasyonla mücadele ilk olarak devletle değil cemevlerinde başlamalı’-VİDEO
Yoruma kapalı.