PİRHA-Belgeselci Medet Dilek, 100. yılında Koçgiri Katliamı’na dair “1921’de yaşananlar Dersim Katliamı’nın ayak sesleriydi. Birçok demokratik kitle örgütü sanki 1921 yokmuş gibi direkt 37-38 Katliamı’na geçiyor. Oysaki her ikisi de çok büyük yara, çok büyük travmadır” dedi.
Notasyon, Guan-Di’nin Düğünü, Limonlu Kahve, Narkolepsi gibi filmlerin yönetmeni ve aynı zamanda Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB) üyesi olan Medet Dilek İle Koçgiri Katliamı üzerine konuştuk.
Kürt ve Alevi toplumu nezdinde 100. yılında Koçgiri nasıl anılıyor, Sinemacı Medet Dilek’ten dinledik.
HEM İSYANIN HEM DE KATLİAMIN ADI KOÇGİRİ!
Koçgiri’nin hem katliam hem de isyan yönü olduğunu ifade eden Dilek, bir tarihçi olmadığına vurgu yaparak şunları dile getirdi:
“Bu konuyla ilgim iki sebepten dolayı; biri Koçgiri’nin 100. Yılı. Her şeyden önce Taş Düğmeler filminde Koçgiri Katliamını, Koçgiri hadisesini işleyen bir belgesel yaptım. İkincisi de o bölgenin insanıyım, Koçgiriliyim, bu sebepten dolayı kabul ettim.
Tarihçi olmak iddiasında değilim ama bölgenin insanı olduğumdan dolayı 1920 ve 1921 üzerine söyleyeceklerim var. Taş Düğmeler belgeselini çekmemle birlikte o bölgeyi yakından tanıyorum.
‘1920-1921 nedir?’ sorusu bir tartışmadır. 1921 tarihine ilişkin çok çeşitli isimlendirmeler yapılır. ‘Koçgiri Hadisesi’ ya da ‘İmraniye Hadisesi’ derler. Mecliste de bu isimle anılır. O dönemde ‘İmranlı’ Mecliste ‘İmraniye’ ismi ile ifade edilir. ‘Koçgiri Hadisesi, İmraniye Hadisesi, Koçgiri Vurgunu, Koçgiri Kırımı, Koçgiri İsyanı, Koçgiri Halk Hareketi’ gibi isimlendirmeler bunlardır. Bu konuda halen ‘İsyan mıdır? Katliam mıdır?’ tartışması sürer.
Bu konu her mevzu olduğunda bütün isimlendirmeleri kullanırım. Ama ne isyanı reddedebilirim, ne de katliamı. Hatta iki ismin bir arada kullanılabileceğine yakın duruyorum. Orada hem bir katliam hem de bir yanda isyan olmuştur.
O yıllarda Ankara Hükümetine gönderilen mektuplarda dönemin merkez hükümetine, Kürt-Alevi halkının bir hak talebi olmuştur. Bu konuda yayınlar da vardır. Kürdistan Teali Cemiyeti ile diyalogları mevcuttur. Koçgiri liderlerinin, İstanbul’daki Kürdistan Teali Cemiyeti’ne de bağları vardır. Bundan dolayı direk isyanı reddetmeyen birisiyim. Katliam da zulüm de orada mevcuttur. Topal Osman üzerinden sürdürülen, merkezi ordunun Giresun’dan başlayan ve Ankara tarafından da harekete geçen, bir abluka altına alınma durumu vardır.”
BÜYÜK KATLİAMLARIN SORUMLU İSMİ: TOPAL OSMAN
Medet Dilek, Koçgiri’de yaşananların nedenlerine de değindi. 1920’de ağır bir travmanın yaşandığını ifade eden Dilek, “İsyanın başlangıcı Mart ayında oldu. 3,5 ay kadar süren bir kalkışma var. Ardından ordu ve çeteler tarafından bastırma süreci yaşanıyor. Topal Osman öncülüğündeki 47. ve 48. alaylar tarafından oluşturulan bir çete grubuyla merkez ordunun birlikteliği ile 3,5 ay sonra bu katliamın sonlandırıldığını biliyoruz” dedi.
Medet Dilek, Topal Osman öncülüğündeki çetenin, 47. ve 48. Giresun alayının niteliği üzerinde durarak şu bilgileri paylaştı:
“Bu çete yapılanması genellikle adli suçlulardan; ırza geçme, adam öldürme, çalma noktasında olan kişilerin bu isyanı bastırmak için cezaevinden çıkarıldığını biliyoruz. Aynen IŞİD vari bir yapılanma oluşturulmuş. Kesinlikle bu dönemde de o tarz yönelimler tarihsel olarak yaşanmıştır. O sebeple Topal Osman örgütlenmesi çok özel ve büyük katliamları gerçekleştiren bir kadrodur. Çete, Topal Osman öncülüğünde evleri yakıp yıkarak Erzincan’dan İmranlı bölgesine gelmiştir. Hem insan teşkilatıyla hem de toplarıyla… O toplar dağlara, tepelere, mağaralara yönelik kullanılmıştır. Bu mağaralar bir anlamda da kurtuldukları yer olduğu için şu anda ise ziyaret yerleridir. Çünkü kurtulmalarına vesile olmuş olan yerlerdir. Benim de yaşadığım, doğduğum bölgenin mağarası Topal Osman’ın hedef aldığı mağaralardan ve köylerden bir tanesidir. O bölgeler tümüyle topa tutulmuştur.
3 köyün o mağarada sığındığı ve kuşatıldığı söylenir. Mağaranın ağzının taşlarla kapatıldığı, ateşler yakıldığı, dumandan ölmeleri amaçlanmıştır.
Savaş esnasında merkezi ordu, çeteler, yıllarca katliam ve zulüm yapmıştır ama şöyle bir şey var; 3 köy kurtulmak için o mağarada iki ay kalmışlar. Ordu o bölgeyi merkez tutmuş ama başaramayınca çekilmiş.”
ASKERDEN İÇME SUYUNA ZEHİR İTİRAFI!
“O bölgeden bir su geçiyor. İçilen suyun kaynağına asker ve çete üyeleri zehir karıştırıyor. Askerlerden bir tanesi içeri seslenerek suyun içilmemesi gerektiğini söylüyor. Burada vicdan devreye giriyor. Anlatılması ve ihmal edilmemesi gereken bir noktadır. Askerin tavrının, vicdanının kayda geçmesi gerekir.
Daha ötesine gitmek gerekir. İsyan 3 ay sonra bastırılıyor. Öncüleri İstanbul ve Erzincan’a sürgüne gönderiliyor. Haydar Bey Erzincan’a, Baytar Nuri Suriye’ye çıkış yapıyor. İdamla aranan Alişer ve Zarife Hatun da arananlar arasında. Onlar da Dersim dağlarına sığınıyor. Seyit Rıza dönemlerinden bahsediyorum…
Alişer ve Zarife, 16 sene Dersim’de dağlarda kalıyor. Devletin bir organizasyonuyla Alişer ve Zarife katledilerek başlarının kesildiği fotoğraflar dergilerde çıkıyor.”
“KOÇGİRİ, DERSİM KATLİAMI’NIN AYAK SESLERİYDİ”
Sinemacı Medet Dilek, Koçgiri’ye dair belgesel çalışması sürecinde bölge halkı üzerindeki travmaya da değindi. “Çok gezdim ve insanlarla diyalog kurdum. Yaşanan travmaları gördüm” diyen Melek, Koçgiri Katliamı’nın aydınlatılması hakkında yeterli özenin gösterilmediğini şu sözlerle anlattı:
“Şu anda o tanıklar hayatta değil. Canlı tanık bulma noktasında bir eksiklik yaşandı. Oysaki 37- 38 Dersim Katliamı’nın böylesi bir avantajı oldu. Üzerine daha düzenli gittiklerinden dolayı çok canlı tanık yakaladılar.
Benim konuştuğum iki tanıktan dolayı da mutlu olduğumu düşünüyorum. Onların anlatımları özeldi. Orada yaşanan travmayı, baskıları, zulümleri, insanların öldürülmelerini, uçurumdan atmaları vb. yaşananları anlattılar. Dersim Katliamı’nda yaşananlarla Koçgiri’de yaşananlar arasında benzer yöntemler var. Çünkü Koçgiri’de yaşananlar Dersim 37-38’e giden katliamın ayak sesleriydi.
Tabi burada bir eleştiri yapmak gerekir. 1921 Koçgiri çok konuşulmuyor, anlatılmıyor, değerlendirilmiyor. Birçok demokratik kitle örgütü sanki 1921 yokmuş gibi direk 37-38 kanallarına geçerek, ondan önce 1921 yokmuş gibi davranıyor. Oysaki her ikisi de çok büyük yara, çok büyük travmadır. 1921 Koçgiri mevzusunun dernekler tarafından da çok tartışılmadığını ve ihmal edildiğini düşünüyorum.
Koçgiri Katliamı konusunda İmranlı bölgesi çok bölünmüş durumda. İçerisinde bu konunun tartışılmasını istemeyen gruplar var. Özellikle yaşlılar ‘niye tartışıyorsunuz, eskileri niye karıştırıyorsunuz’ diyebiliyor. Bölgede yaşayan ama korku nedeniyle konuşmayan insanlar da var. Travma, kendileriyle birlikte hayatta olan torunlarına da yansımış. Bir korku mevzusu var. Yani bir Stockholm Sendromu dediğimiz bir duygu gizliden gizliye yaşanıyor. Bir güce benzeme, kendini ona benzetmek, ona itaat etme Stockholm sendromu olayı…”
KOÇGİRİ’NİN TARTIŞILMASINA İZİN VERİLMİYOR
Medet Dilek, katliam ile yüzleşilmesi gerektiğine vurgu yaparak şu yorum ile sözlerine son verdi:
“Bir asır geçmiş ama alınan yol çok kısa, hatta neredeyse yok. Çünkü halen insanlar tarihle, katliamla yüzleşmek istemiyor. neden? Çünkü demokratik bir ortamın olduğunu düşünemediğinden dolayı. Bırak bari Koçgiri bölgesinde insanlar bu dönemi tartışsın. Hiç olmazsa travmasını üzerinden atsın. Bu bile gerçekleşmiyor. Çünkü özgürlükçü bir ortamın eksikliğinden kaynaklı tartışacak, yüzleşebilecek durum mevcut değil.”
Eren GÜVEN-Cebrail ARSLAN/ANKARA
Yoruma kapalı.