PİRHA – Akademisyen Fikret Başkaya, ülke genelinde süre giden maden faaliyetlerine tepki gösterdi. İliç’te 9 kişinin yaşamını yitirdiği kazaya işaret eden Başkaya, “İliç’teki olay ortalama vasat bir ülkede olsa hükümeti götürür. Ama burada unutuldu, insanlar yerin altında kaldı. İnsanlarda galiba utanma duygusu azalmış” dedi. Başkaya, Göle’de açılmak istenen maden ocağına da değinerek “Aklımızı başımıza almamız gereken bir zamandayız” uyarısını yaptı.
“Büyüme ve kalkınma” iddiasıyla ülke genelinde yıldan yıla maden faaliyetlerinde artış yaşanıyor. AKP hükümeti döneminde sayıları ciddi oranda yükselen madenler nedeniyle çevresel tahribatla birlikte iş cinayetlerinde de gözle görünür artış söz konusu.
Söz konusu maden faaliyetleri gerçek anlamda ekonomiye ne oranda katkı sağlıyor; bunu ve daha fazlasını Yazar/Akademisyen Fikret Başkaya ile konuştuk. Madencilik ve doğa talanındaki büyük artışın nedenlerine dikkat çeken Başkaya, “Kapitalist dünya sistemi, kendini üretmekte zorlanıyor, geleneksel sektörlerde yeteri kadar değer yaratamıyor ve çareyi doğayı yağma ve talanında görüyor” dedi.
“YAĞMA VE TALAN VAR!”
Maden faaliyetlerinin dünya genelinde artış gösterdiğini söyleyen Fikret Başkaya, konuya dair şu değerlendirmeyi yaptı:
“Türkiye’de AKP’nin niteliğinden dolayı iş zıvanadan çıkmış durumda. Doğaya verilen bu aşırı zarar, bu ekolojik yıkım, tamamen sermayenin değerlenmesiyle ilgili bir mesele. Örneğin kamuya ait olan müşterekler tanımına giren şeyler gasp ediliyor. Fakat Türkiye’de ikili bir yağma ve talan var. Bir tanesi bütçenin, hazinenin yağmalanıp talan edilmesi, bir tanesi de doğanın yağma ve talanı… Mesela bir adam geliyor, kredi alıyor, sonra gidiyor bir yerde maden çıkartıyor, bir sürü kolaylık sağlanıyor. Yani beş para harcamadan herkesin olana sahip oluyor. Yeraltı ve yerüstü kaynakları, müşterekler tanımına giren şeyler. Herkesin olan, herkesin kullanımına sunulması gereken varlık ve zenginlikler, bunlar böyle bir amaç için yağmalanıyor.
“HERKESİN OLANA EL KONULUYOR”
Madenlerin bu kadar çok olmasının bir nedeni daha var. Emperyalist ülkelere doğal kaynağın transfer edilmesi gerekiyor! Altın falan bu açıdan çok önemli değil, çünkü bir sürü kritik maden var. Yeni teknolojiler için mesela kullanılan lityum gibi… Bunlar Türkiye’den, Ortadoğu’dan, Afrika’dan, Latin Amerika’dan o tarafa doğru götürülüyor. Ama şöyle; mesela İngiltere’de, Amerika’da elektrikli araba üretiyor ama bataryayı üretmek için buralardaki madenleri çıkartıp oraya taşıması gerekiyor. Yani Türkiye’deki ekonomik model, değer üretemiyor ve doğayı yağmalayarak herkesin olana bu vurguncu kapitalistler tarafından el konularak bir sermaye birikimini sağlıyorlar.
“ÖZELLEŞTİRİLMEYEN HİÇBİR ŞEY KALMADI”
Onun için sorun kapitalizmin içinde bulunduğu durum ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu durum. Şimdi ne yaptılar? Mesela özelleştirilmeyen hiçbir şey kalmadı. Özel sektöre devredersek daha verimli çalışacak, yük olmaktan çıkacak, enflasyon düşecek deniliyordu. Bunların hiçbir karşılığı yok, saçma. Sermaye değerlenmek için bunlara el koyması gerekiyor Bir de tabii bunların bir değeri de yok, mesela Türk Telekom’un bir fiyatı mı var? Böylece bir yağma olayı var. Şimdi bu yağma müştereklere doğru, yani herkesin ihtiyacına sunulması gerekenlere yönelik bir yağma. Bunları peşkeş çekiyorlar. İşte bu doğa ve yağma talanı böyle bir mantığın sonucu.”
“DOĞAL ZENGİNLİKLER EMPERYALİST MERKEZLERE TAŞINIYOR”
Yazar/Akademisyen Fikret Başkaya, yabancı şirketlerin Türkiye’de uyguladıkları maden faaliyetlerini kendi ülkelerinde bu denli yoğun hayata geçiremediklerinin de altını çizdi. Başkaya, “Bu talanı Fransa’da, İngiltere’de yapamazsın. Oralarda da bizdeki gibi hamleler var tabii ama ekolojik hareket buraya göre çok daha güçlü ve bu şirketler püskürtülebiliyor. Netice itibarıyla ‘yeryüzünün lanetlilerinin’ yaşadığı yerlerde bu tahribat, sömürü, yağma, talan yapılıyor. Bidayetten itibaren batının zenginliği, dünyanın geri kalanını sömürü ve yağma talanı ile mümkün oldu. Yani buralardaki doğal ve beşeri zenginlikler emperyalist merkezlere taşınıyor. Bu da gerektiği gibi tartışılıp anlaşılmıyor ve gündeme gelmiyor” diye konuştu.
“KAPİTALİSTLER, İŞÇİYİ İNSAN OLARAK GÖRMEZ”
Akademisyen Fikret Başkaya, madenlerde yaşanan kazaların her sene artacağına da dikkat çekti. İşçi sınıfının örgütsüz ve bilinçsiz olması nedeniyle ölümlerin de çoğalacağına vurgu yapan Başkaya “Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bu dalgayı şu an itibarıyla kıracak bir örgütlü bilinç yok” diye konuştu.
Başkaya, iş güvenliği konusunun neden önemsenmediğine de değinerek şunları söyledi:
“1980 yılından sonra dünyaya ‘neoliberal’ denilen politikalar hakim oldu. Neoliberal politikanın 3 sloganı vardı. Bunlardan biri ‘liberalleşme’ yani sermayenin hareketini engelleyen ne varsa ortadan kaldırmak. Yani bütün dünya sermayenin korunmuş gül bahçesi olacak demek.
İkincisi; ‘özelleştirme’. Kamuya ait kurumların özel sermayeye peşkeş çekilmesi.
Üçüncüsü de ‘kuralsızlaştırma’. O da ezilen sınıfların, işçi sınıfının lehine kazanımları tasfiye etmektir. Böyle üçlü bir saldırının sonucudur şu andaki manzara.
Mesela 19. yüzyılın ikinci yarısından 20. yüzyıla işçi hareketi sürekli örgütlendi ve sendikalar güç kazandı. İşçi sınıfı, sistem içinde önemli mevziler kazanmıştı. 1980’deki neoliberal saldırı ile işçi sınıfının kazanımlarına da saldırı oldu. Bir şey daha oldu; 1990’da Sovyet sisteminin çökmesi ile sosyalist ütopyada zaafa uğradı. Bu ikisinin diyalektiği, yani küresel işçi sınıfının mücadele ve pazarlık gücünü zayıflattı. Örgütsüzlük daha yaygınlaştı. Türkiye’de 1980 öncesinde sendikalar gayet güçlüydü. Mesela bir işçi, memurdan çok daha yüksek ücret alıyordu.
“SÜRECE MÜDAHALE ETMEK LAZIM, GEÇ KALMAMAK LAZIM”
Yani sendikalar anlamında alan tamamen boşalmış durumda. Sermayenin saldırısına açık bir alan var. Bir de tabii işçi sınıfı örgütsüz olduğu sürece, bu patron için bulunmaz bir nimet. Sermaye sahibi için işçi de o üretime dahil olan araçlardan biri, yani onu insan olarak görmez. Görse zaten insanca muamele eder. Yani yapılması gereken, global olarak bir bilinç devrimine ihtiyaç var. İnsanlık ve uygarlık kritik bir kavşağa gelmiş bulunuyor Hiçbir şey eskisi gibi değil. O zaman iki şık var, ya insanlık aklını başına alacak, bu sürece bilinçli bir müdahalede bulunacak ya da bu iş karakolda bitecek! Yani uygarlık paradigmasının değiştirilmesi gereken bir zaman geldi çattı. Çünkü ikili bir sorun var. Bir; sosyal sorunlar; bütçe derinleşiyor. Bunlar işsizlik, açlık, yoksulluk, sefalet, aşağılanma… Bir taraftan da ekolojik yıkım var; canlı türleri hızla yok oluyor. Bir taraftan iklim krizi var ve atmosfer ısınıyor, bunu yaşayarak da görüyoruz. Dolayısıyla şu anda insanlık ve uygarlık, kritik bir kavşakta. Bir, sürece müdahale etmek lazım. İki, geç kalmamak lazım.”
“RADİKAL BİR KARŞI DURUŞ ÖRGÜTLEMEK GEREK”
Fikret Başkaya, Koza Holding tarafından Ardahan’ın Göle ilçesinde yapılması planlanan maden faaliyetlerini de yorumladı. Sürece müdahil olunması gerektiğini söyleyen Başkaya, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bu yıkım vakitlice durdurulamazsa bunun ekolojik tahribatı akılalmaz boyutlara ulaşacak. Orada yaşamı yok eden bir süreç olacaktır ve bu göz göre göre yapılan bir şey. Mesela şimdi burada yapılanı kaç kişi biliyor? Dolayısıyla burada çok radikal bir karşı duruş örgütlemek gerekiyor. Mesela bir yere saldırı oluyor, oradaki insanlar buna haklı olarak tepki gösteriyor ama ufak bir tepkiye karşı dahi jandarma, polis ile karşılaşılıyor. Yani bu akıl almaz bir vahşet. Dayanılır gibi bir şey değil. O cennet yöreyi bir kapitalistin çıkarı için talan edecekler. O işi yapan kapitalistin ortakları, kamusal zenginliği yağmalayarak oraları yaşanmaz hale getirecekler. Bir de artık İliç’te yaşananlardan sonra bu yönlü duyarlılığın artmış olması gerekiyor. Mesela bu İliç’teki olay ortalama vasat bir ülkede olsa hükümeti götürür. Ama burada unutuldu, insanlar yerin altında kaldı. Aslında global olarak insanlarda galiba utanma duygusu azalmış. Mesela böyle bir duruma tepki bu kadarcık mı olması gerekirdi? Oradaki vahşet nedeniyle insan gece uyuyamaz. Çünkü doğa yok ediliyor. Bir kere bu yapılanların geri dönüşü yok. Bu ataletten kurtulmak lazım. Sürece müdahale etmek lazım. Aklımızı başımıza almamız gereken bir zamandayız.”
Eren GÜVEN/ANKARA
Yoruma kapalı.