Alevi Haber Ajansi

Başkaya: Alevilere yapılan ayrım bir devlet kini haline dönüşmüş-VİDEO

PİRHA – Akademisyen-Yazar Fikret Başkaya, mevcut devlet anlayışının, Sünni ve Türk olmayanları dışladığına vurgu yaptı. Alevilere yapılan ayrımın “devlet kini” haline dönüştüğünü söyleyen Başkaya “Alevilerin rejimi değiştirmeye yönelik faaliyet göstermeleri gerekiyor. Bu rejim dahilinde onlara hayat olmaz” yorumunda bulundu.

Akademisyen-Yazar Fikret Başkaya, ‘Çıkış Buradan’ isimli yeni kitabı ile ilgili PİRHA’nın sorularını yanıtladı.

Fikret Başkaya, Yordam Kitap’tan çıkan son eserinde yaşanabilir bir toplumsal düzenin nasıl kurulacağı sorusuna cevap arıyor. Diğer eserlerinde olduğu gibi ‘Çıkış Buradan’ kitabında da kapitalizm eleştirisine devam eden Başkaya ile gündeme dair konuştuk.

“KRİZDEN DEĞİL ÇÖKÜŞTEN SÖZ ETMEK GEREKİYOR”

PİRHA: Özetle ‘Çıkış Buradan’ isimli kitabınızda hangi konulara odaklanıyorsunuz?

FİKRET BAŞKAYA: Bu kitap aslında ‘Mevcut durumdan nasıl çıkılabilir?’ sorusuna odaklanıyor. Fakat bunun gerisinde de 9 kitap daha var. Onun da evveliyatında doktora döneminde yaptığım çalışmalar var.
Yazdığım ‘Paradigmanın İflası’ kitabı iki şey söylüyor. Bir; ‘bu kafayla olmaz, bu yol bir yere çıkmaz’. Ondan sonra ‘Çığırından Çıkmış Bir Dünya’yı yazdım. O da dünyadaki durumun sürdürülemezliğine dair bir kitap… Bu da o dizinin sonuncu kitabı. Bu kitap daha çok ‘Türkiye’deki mevcut durumdan nasıl çıkılabilir?’ sorusuna odaklanıyor. 4 bölümden oluşuyor. Birinci bölüm; ‘Kapitalizmi nasıl bilirsiniz?’
Maalesef kapitalizmin ne olduğunu kimse bilmiyor merak da etmiyor. Hayalî, 16. yüzyılın ilk yarısında yaşamış bir divan şairi. Diyor ki;
‘Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler’.
İnsanlar da kapitalist bir toplumda yaşıyorlar ama kapitalizmi bilmiyorlar. Dolayısıyla bu kapitalizm nasıl bir sistem, onunla ilgili bir bölüm var.
İkinci bölüm ‘Çöküş tablosunun gerisinde ne var?’. 1920’lerden bugüne uygulanan politikaların niye iflas ettiği tahlil ediliyor.
Üçüncü bölüm ‘Bir ülkenin tarımı nasıl çökertilir?’
Dördüncü bölüm de kitabın başlığı olan ‘Çıkış buradan – Perspektif ve paradigmayı değiştirmek’.
Yani burada tartışma konusu yapılan sorun şu; bu mevcut paradigma dahilinde mevcut yaklaşım ve anlayışlarla buradan bir çıkış yok. Dolayısıyla bu paradigmayı değiştirmek gerekiyor. Çünkü şu anda Türkiye’nin içinde bulunduğu durum artık ‘kriz’ kavramı ile karşılanabilir değil. Çünkü kriz dediğin zaman, denge durumundan sapmayı ifade edersin ama geri dönüşü de ima eder. Mesela kalp krizi geçirirsin, taş düşürürsün, masaj ya da baypas yaparsın vesaire. Fakat kriz geri dönüşü de ima eder. Çöküş artık geri dönüşü olmayan, sınırın aşıldığı anlamına geliyor. Türkiye’deki durum bu. Eğer bir sistem toplumun temel ihtiyaçlarını; su, ekmek, barınma, giyinme, eğitim, sağlık hizmetlerini asgari düzeyde bile karşılayamıyorsa artık orada krizden değil çöküşten söz etmek gerekiyor. Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu durum böyle ama global olarak da durum aynı aslında. Ama farklı derecelerde bir çöküş tablosuna hapsolma durumu var. O zaman yapılacak şey belli; paradigmanın dışına çıkmaktır. Bu durumdan çıkmak için bir kere bu siyaset tarzının değişmesi gerekiyor. Profesyonel politikacılar var ve politika yapmak bir meslek haline gelmiş. Sen, politika yapma hakkını ona devretmişsin. Onlar da manipüle ediyor vesaire. Politikanın herkesin işi haline gelmesi gerekiyor. Yani siyaset bir uzmanlık konusu olmayacak, herkesin işi olacak. İkincisi ne var ne yok her şeyi gasp ettiler, yağmaladılar, talan ettiler, özelleştirdiller. Yani doğayı yağmalayıp, yaşamın temelini aşındırdılar. O zaman yapılacak şey; toplumdan çalınmış ne varsa onları tekrar topluma mal etmek; yani kamulaştırmak, yani sosyalleştirmek.

“AÇLIKLA YÜZLEŞMEK DURUMUNA GELMİŞ SİSTEM İLE KARŞI KARŞIYAYIZ”

-Bir önceki kitabınız ‘İklim Krizi ve Ekolojik Yıkım’da da kapitalizm eleştirisi ve sermayenin doyumsuzluğuna işaret ediyordunuz. Bugün kıtlık krizi çokça konuşulur oldu. Nasıl bir dünya yarattık sizce?

Tarımı piyasaya terk edersen sonu açlık ve sefalet olmak zorunda. Çünkü piyasaya terk ettiğin zaman dışarıyla olan ilişkiye göre tarımsal üretim belirleniyor. Yani gıda güvenliğini ortadan kaldırıyor. Şu an Türkiye’nin durumu bu, fakat bir şey var; burası Mezopotamya ve tarımın ilk keşfedildiği yer. Ama durum ne? Dikkat edin buğday, mısır, saman; her şey ithal ediliyor. Burada üretilenin girdisi de zehirler, yapay gübreler… Yani tarım neo-liberal politikalara teslim edildiği için şu anda bir çöküş tablosu var. Yani gıda güvenliği ve egemenliği tamamen ortadan kalkmış durumda. Bu ne demek oluyor? Her an açlıkla yüzleşmek durumuna gelmiş bir sistem ile karşı karşıyayız.

“YIKIM, YAŞAMIN TEMELİNİ AŞINDIRMA PROJESİ”

-Marx, kapitalizmin dünyada canlı yaşamını riske attığını ifade ediyordu. Türkiye’de durumlar nasıl peki? ‘Beşli çete’ denilen grubun olumsuz denecek faaliyetlerini nasıl yorumlarsınız?

Bu kapitalist sistem artık yeni değer üretemiyor. Fazla değer üretemediği için de zorlanıyor. Fakat sermaye, büyümek zorunda olan bir şeydir. Büyümeden var olamaz. O zaman çareyi canlıyı metalaştırmak ve doğayı yağmalamakta buluyor. Bu büyük projelerle yapılan doğa yağması, doğanın metalaşması; yani bu büyük projeler ihtiyaç olduğu için yapılmıyor. Birilerini iş alanı açmak, zengin etmek için yapılıyor. Yani şöyle bir soru sorulmuyor: Buraya böyle bir köprü gerekiyor mu? Ya da Şu anda uygun mu?
Mesela benim memleketim Denizli. Denizli ile Aydın arasında duble yol var. Buna rağmen bir de otoyol yapıyorlar. Şimdi orada bir otoyol yapımı demek, binlerce hektar tarım alanının tarım dışına atılması demek. Bu sadece mantıksız bir durum değil aynı zamanda utanılacak bir durum. Yani bunlara bir de hastane ise hasta garantisi veriliyor yol ise geçiş garantisi, havaalanı ise uçuş garantisi veriliyor. Yani yapacakları kar önceden belli ama bunlar normal ker değil, abartılı. Bunlar yıkım projesi. Yaşamın temelini aşındırma projesi. Bir takım adamları zengin etme projesidir. Yalnız niye bu beşliye öylesine çok veriliyor sanıyorum ki aralarında bir anlaşma var. Paranın bir kısmını herhalde partiye aktarıyorlar ki yoksa bu akıl alır gibi değil.

“ALTILI MUHALEFETİN PARADİGMASI ESKİ”

-Güncel siyasete bakışınız nasıl? Altılı muhalefet, iktidara gelir mi sizce?

İktidarı potansiyel olarak almaları mümkün fakat taşı yerinden oynatmaları o kadar mümkün değil. Çünkü bunların paradigması eski. Yani bunlar, geleneksel siyaset dahilinde şu andaki profesyonel politikacılar. Geleneksel politika dahilinde meselelere yaklaşıyorlar. Bunlar iyice gemi azıya aldılar. Asgari hukuk düzeyine gelindi ve her şeyi tamamen düzlediler. İktidar değiştiğinde kısmı bir rahatlama olsa da taşı yerinden oynatmaları; yani patinaj yapan aracı oradan kurtarmaları bana mümkün görünmüyor. Bir kere toplumdan çalınanı ona geri vermek gerekiyor. Programlarında öyle bir şey yok. Yani kamuya ait olması gereken ne varsa bunları topluma mal edeceksin. Radikal bir planlama uygulayacaksın.
Bu altılı muhalefetin dışında kalan veya sağ muhalefet unsurlarının dışında kalan ne kadar varsa onların ortak hareket etmeleri gerekiyor. İkirciksiz olarak bir ittifak dahilinde ama örgüt düzeyinde bir ittifak değil, fiilen arazide de radikal bir muhalefet yürütmeleri gerekiyor. Aralarındaki saçma sapan ayrılıkları falan bir yere bırakmaları gerekiyor. İşte o zaman öbür tarafı da etkileyebilir, denkleme yeni bir unsur olarak katılabilirler ve sürecin ileriki döneminde rotasının belirlenmesinde etkili olabilirler.

– Peki ezilenler; Kürtler, Aleviler, kadınlar ve daha nice kesimler… Onlar nerede birleşmeli dersiniz?

Muhalefet deyince akla HDP ya da yanındaki unsurlar geliyor. Dolayısıyla bir kere şu anda Kürtlere yapılan muamele ortadayken Tabii ki HDP’nin desteklenmesi gerekiyor.

“ZATEN HİÇBİR ZAMAN LAİK OLMAMIŞ BİR REJİM, SON DÖNEMDE GEMİ AZIYA ALDILAR!”

-Milli Eğitim de ülkemizin bir diğer sorun yumağı. Şimdi de Diyanet Akademisi kuruluyor. Ne anlam ifade ediyor sizce?

1945 sonrasında toplumu adım adım dincileştirdiler. Bunda NATO’nun da rolü var ama o süreç 1971 ve 1980 darbesinde hızlandı. 1980’den sonra gericileşmenin önü sonuna kadar açıldı. Bu 20 yıldır da dinci bir iktidar var. Türkiye zaten hiçbir zaman laik bir ülke olmadı. Devletin göbeğinde, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurum olan yerde laiklikten söz edilemez. Çünkü siyasetle dinin ayrılması gerekiyor ama devletin göbeğinde koskocaman Diyanet var ve birçok bakanlıktan daha çok bütçeden pay alıyor. Fakat dine harcanan sadece Diyanetin bütçesi değil, imam hatip okulları, ilahiyat fakülteleri yani 25-30 milyarlık bir kaynak Sünni unsurların finansmanına harcanıyor. Bir kere hiç laik bir ülke olunmadı ama son dönemde gemi azıya aldılar. Yani ölçü kaçmış bulunuyor. İşte mesela yakın zamanda yapılan eğitim şurasında anaokulu çağındaki çocuklara din eğitimi kararı alındı. Radikal olarak laik bir ülke için harekete geçmek gerekiyor. Bu Diyanet Akademisi falan bu saldırının son aşaması. Bu Diyanet Akademisi ile yani toplumu olabildiğince dincileştirmek istiyor. Amaç ise şu; çocukların bilincini köreltmek, köleleştirmek. Ne kadar köleleştirirlerse o kadar yöneteceklerini düşünüyorlar. Onun için ‘Türkiye laiktir laik kalacak’ sloganının bir karşılığı yok. Eğer demokrasi istiyorsan laiklik olmadan olmaz. Demokrasinin olmazsa olmazı laikliktir. Laiklik de kimsenin dini, imanı ile uğraşmak değil. Siyasetle dini tamamen ayırmak gerekiyor. İşte o zaman laiklikten söz edilebilir. Türkiye’de bir sürü kavram var ama içi boş. Yani ideolojik netleşme gerekiyor. Zaten hiçbir zaman laik olmamış bir rejim şu anda da tamamen gericileşmiş durumda.

“ALEVİLERE YAPILAN AYRIM BİR DEVLET KİNİ HALİNE DÖNÜŞMÜŞ”

-Mevcut iktidarın, Alevi toplumuna yaklaşımını ve toplumun, baskıcı politikalara karşılık mücadelesini nasıl yorumlarsınız?

Rejim için muteber olan insan; Türk, Müslüman, Sünni ve Hanefi olacak. Bu dört yoksa onu dışlıyor ve kendinden saymıyor. Sonra da laiklikten bahsediyorlar vesaire. Yani Alevilere yapılan ayrım bir devlet kini haline dönüşmüş. Alevilerin rejimi değiştirmeye yönelik faaliyet göstermeleri gerekiyor. Bu rejim dahilinde onlara hayat olmaz. Yani kapitalist toplumu aşmak, bu rejimi değiştirmek… Yoksa Alevilere huzur asla vermezler. Çünkü ırkçı bir rejim bu. Bir de tabii dinde bu kadar Sünni damar, bu kadar gemi azıya aldığı bu ortamda Alevilerin oradan olumlu bir şey beklemesi düşünülemez. Radikal olarak resmi ideolojiye karşı çıkmaları gerekiyor. Şu anda resmi ideolojiye karşı çok radikal bir mücadele ettiklerini söyleyemem. Yani bu resmi ideoloji, bu rejimin, insanların bilincini dumura uğratıyor. Resmi ideoloji ile mücadele etmeden, ondan kurtulmadan sadece Alevilere değil kimseye rahat bir durum yok.”

Eren GÜVEN/ANKARA

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak