PİRHA- Son süreçte yükselen işçi direnişlerini değerlendiren Umut-Sen Örgütlenme Koordinatörü Başaran Aksu, Ocak ayından bu yana gerçekleşen eylem dalgasının ekonomik krizin derinleşmeye devam etmesiyle birlikte yayılacağını söyledi. Aksu, “Siyasi iktidar ve sermayedarlar, artan direnişler karşısında ya daha da otoriterleşecek ya da seçime gidecek” dedi ve ekledi: Direnişlerin arkasında 40 yıl boyunca yürütülen vahşi sömürü ve vahşi çalışma rejiminin etkisi var.
2022 yılına girilmesiyle birlikte her kaleme fahiş oranlarda zamlar gelirken var olan ekonomik kriz giderek derinleşiyor. Buna bağlı olarak birçok iş yerinde işçiler hem ücretlerin arttırılması hem de çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle direnişler gerçekleştiriyor.
Migros, Yemek Sepeti, Banabi, Farplas, Scotty, Hepsi Burada, Yurtiçi Kargo, Trendyol, Digiturk, Çimsataş, Divriği Maden, Uzel, Tüvtürk, Lila Kağıt… Ve daha nicesi…
Bazı iş yerinde eylemler kazanım ile sonuçlanırken diğer yerlerde ise direnişler hala devam ediyor. Genel olarak sendikaların olmadığı alanlarda gerçekleşen işçi eylemlerinin hayat pahalılığı, ücret yetersizliği ve olumsuz çalışma koşulları ile birlikte artacağı öngörülüyor.
Umut-Sen Örgütlenme Koordinatörü Başaran Aksu, son süreçte yükselen işçi direnişlerini değerlendirdi. Ocak ayından bu yana gerçekleşen eylem dalgasının ekonomik krizin derinleşmeye devam etmesiyle birlikte yayılacağını söyleyen Aksu, siyasi iktidar ve sermayedarların artan direnişler karşısında ya daha da otoriterleşeceklerini ya da seçime giderek halkın öfkesini kontrol altına alacaklarını dile getirdi.
“İŞÇİ ZEMİNLERİNDE DİRENİŞ DİNAMİĞİ HER ZAMAN VARDI”
Türkiye’de hem sol hem de sağ örgütlerin toplumun işçi ve emekçi kesimiyle irtibatının oldukça zayıflamış durumda olduğunu ifade eden Aksu, sol ve sağ örgütlerin işçileri, emekçileri uzaktan gözlemlediğini söyledi.
İşçi sınıfının dinamizminin dünden bugüne kesintisiz devam ettiğini dile getiren Aksu, “2008 krizinden sonra Anadolu’daki Organize Sanayi Bölgeleri’nde enerji havzaları ve hizmet sektörü zeminlerinde direniş görmeyen il, bölge kalmadı. 2015 yılında metal işçileri Türkiye’nin en büyük ağır sanayi işletmelerini işgal etmişlerdi. ‘Metal Fırtına’ dediğimiz bir direnişe imza atmışlardı ve ardından da OHAL koşullarında ve pandemi sürecinde kesintisiz bir şekilde yine direnişler devam etti. Türkiye’nin dört bir tarafında sendikalaştıkları için işten atılma, ücretler, haysiyet talepleriyle başlayan direnişler çoban ateşi gibi birbirine seslendiler, birbirleri ile iletişim içerisinde var oldular. Yani işçi zeminlerinde direniş dinamiği her zaman vardı” şeklinde konuştu.
“DİRENİŞLERDE 40 YILDIR DEVAM EDEN VAHŞİ SÖMÜRÜ DÜZENİNİN ETKİSİ VAR”
Bugün yaşanan işçi direnişlerinin 40 yıllık neoliberal politikaların somut sonucu olarak karşımıza çıktığını belirten Aksu, sözlerine şöyle devam etti:
“24 Ocak kararları ve 12 Eylül ile birlikte uygulamaya geçirilen rejim, bu ülkede uluslararası ve yerli tekeller lehine bir değişim, dönüşüm yarattı. Türkiye’de güvencesizlik yaygın bir norm haline geldi ve insanlar mülksüzleştirildi. Toprağına, bedenine, tüm birikimlerine yönelik örgütlü sistematik bir gasp edilme yaşanıyor. Şimdi işçi direnişleri ücret talebi olarak görülse de bu direnişlerin arkasında 40 yıl boyunca yürütülen vahşi sömürü ve vahşi çalışma rejiminin etkisi var. İşçi ve emekçi kesimin aslında haysiyet, adalet, eşitlik ve onlar nezdinde de bir özgürlük talebi var. İşçiler, emekçiler kendi ailelerinin tarihinden öğrendiler. Kendilerini kimin sömürdüğünü, soyduğunu biliyorlar artık, farkındalar. Kendilerini kimin bu hale düşürdüğünü, hangi ilişkilerle bu noktaya geldiklerini ve bu ilişkiler etrafında kimlerin hangi tarafı tuttuğunun farkındalar. Çünkü bu hikayeyi kendi dedesi, annesi, babası ve kendi gerçekliğinde yaşadı. Kendi aile tarihi içerisinde, bu sömürü ilişkilerinin yaratmış olduğu tahribatlardan, acılardan, bedellerden ve kaybettiklerinden öğrendi, gördü.”
“İŞÇİLER ‘ASGARİ ÜCRETE DEVASA ZAM’ YALANLARIYLA KALDIRILMAYA ÇALIŞILDI”
Sarı sendikaların, işçi ve emekçi kesimler tarafından değil işverenler tarafından yönetildiğini, onların hiyerarşik ilişkisine tabii olduğunu vurgulayan Aksu, işçilerin bu durumu gördükleri için sendikalarla ilişki kurmadan direnişe geçtiğini aktardı.
Ağustos ayından itibaren ekonomik krizin giderek derinleşmeye başladığını, dövizde ciddi dalgalanmaların yaşandığını, zamların art arda gelmeye başladığını, enflasyonun çok fazla yükselmeye başladığını ifade eden Aksu, şunları dile getirdi:
“Bunların hemen akabinde de asgari ücret tartışmaları başladı. Yetkililer asgari ücrete yapılacak zamla bunların telafi edileceğini söyledi. Daha yaz aylarında asgari ücrete yapılacak zamlar konuşulmaya başlandı. Normalde asgari ücret zam tartışmaları Eylül’de başlardı. İlk kez bu kadar erken başladı. 2 yılda bir yapılan MESS sözleşmeleri ile asgari ücret zam görüşmeleri çakıştı. Yaklaşık 500 bin işçiyi ilgilendiren toplu iş sözleşmesi sürecinde işçilerin politize olmasında etkili oldu. İşçilerin hareketlenmeye başladığını gören sarı sendikalar, bir an önce asgari ücret zam oranını belirleyelim, uzatmayalım telaşına düştüler. Ve asgari ücret zam oranı yine ilk kez Aralık ayının sonunda değil ortalarında açıklandı. ‘Çok yüksek bir asgari ücret zammı verildi’ alkışları eşliğinde açıklandı. Hemen ardından doğalgaza, elektriğe ve birçok kaleme korkunç zamlar geldi. İşçiler bu ucuz oyunlarla aldatılmaya, kandırılmaya çalışıldılar.”
“İŞÇİLER KENDİLERİNE DAYATILAN BU SEFALETE KARŞI EYLEMLERLE KARŞILIK VERİYOR”
Gerçek enflasyon oranlarının yüzde 100’ü çoktan geçtiğini belirten Aksu, kimsenin TÜİK’in verilerine inanmadığını söyleyerek şunları kaydetti:
“İnsanlar pazara, markete gittiğinde, faturalarını gördüğünde gerçekliği birebir yaşıyorlar. İşçiler kendilerine dayatılan bu sefalete karşı iş yavaşlatma ile iş bırakma ile karşılık veriyor. Biz zaten böyle olacağını Eylül ayında söylemiştik. Ocak-Şubat gibi işçi sınıfı tavrını grevlerle, işgallerle, eylemlerle ortaya koyacak, demiştik. Aynı süreçte metal işçilerine yapılan zammın da tarihi zam olduğu söylendi. Ancak Mersin’deki metal işçileri fabrikalarını işgal ederek bunun bir yalan olduğunu, gerçekliği olmadığını göstermiş oldu. Hemen ardından da maden işçileri, Yemek sepeti, Migros, Trendyol, Scotty, Antep’te 30 küsur fabrika, gemi söküm işçileri ve çorap üretim tedarik zincirindeki tekstil işçileri, Adidas, Nike, Hummel gibi uluslararası markalara köle koşullarında üretim yapan işçiler ayağa kalkmaya başladılar. Haysiyet, adalet, eşitlik taleplerini ücret şemsiyesi altında ifade ettiler, ediyorlar. Önemli bir kısmı başarılı oldu. Başarılı olamayanlar da en azından dinlenebileceklerini gördüler. Tekrar deneyecekler.”
“TARİHTE HİÇBİR DÖNEMLE KARŞILAŞTIRILAMAYACAK KOŞULLAR VAR”
Tarihsel olarak bakıldığında işçi direnişlerinin belki de sönümleneceğini aktaran Aksu, “Çünkü işçiler çıkar, vurur, geri çekilir ve değerlendirirler. Ancak yaşadığımız dönem kendine özgü koşullar taşıyor. Tarihte hiçbir dönemle karşılaştırılamayacak koşullar var. İşçiler, emekçiler, çiftçiler, esnaflar artık şunu görüyor; iktidar zayıflıyor. Ve bu iktidar yapısı içerisinden Akşenerlerin, Davutoğullarının, Saadetlerin ve benzeri olan o mahallelerden aktörler de çıkıyor. İktidarın kendi içerisinde de bir bütünlüğe sahip olmadığını, içeride de birbiriyle kavgalı aktörler olduğunu görüyor. Böyle dönemler işçilerin, emekçilerin taleplerini daha sık dile getirdiği, daha yüksek sesle dile getirdiği zamanlardır” dedi.
“ARTAN DİRENİŞLER KARŞISINDA YA DAHA DA OTORİTERLEŞECEKLER YA DA SEÇİME GİDECEKLER”
Mart ayında açıklanacak yeni enflasyon rakamları karşısında hem kamuda hem özel sektörde verilen ücretlerde ciddi bir erime olacağını kaydeden Aksu şu cümleleri kurdu:
“Birincisi, buralarda ciddi bir huzursuzluk var, ciddi bir gerginlik var. İkincisi, kamuda çalışan taşeron işçileri hem kadro istiyorlar hem de asgari ücretin altında olan ücretler için ek protokol istiyorlar. 450 bin işçiyi ifade ediyor bu durum. Üçüncüsü metal işçilerinin sözleşmesinin aslında büyük bir yalan olduğunu Mayıs, Haziran aylarında işçiler daha da hissedecekler. Çünkü geçinemiyorlar daha da geçinemeyecek hale gelecekler. Dördüncüsü ve önemli bir faktör ise, çiftçilerdir. Yükselen yakıt, gübre, işçilik fiyatları karşısında ve tekellerin onlara dayattıkları düşük ücretler karşısında çiftçiler artık isyan edecek duruma geldiler. Mart ayı itibarıyla gübre, çapa süreçleri başlıyor ve buradanda bir hareketliliğin yükseleceği öngörülüyor. Çünkü çayda, tahılda, fındıkta, kayısıda taban ürün fiyatları da açıklanacak. Dolayısıyla bunun karşı itirazları da gündeme gelecektir. Yine esnaf büyük bir dar boğazda.
Bu değişik dinamiklerin bir direniş oluşturması mümkün. Bunun karşısında egemenlerin, sermayenin, siyasi iktidarın iki seçeneği var. Biri faşizan-otoriter bir yaklaşım geliştirebilirler. Erdoğan’lı ya da Erdoğan’sız. İkincisi ise daha liberal bir seçenek. Sonbahara bir seçim tarihi vererek halkın taleplerini bu seçim takvimi etrafında şekillendirmek ve öfkelerini oraya yönlendirmek olacaktır.”
Melis CİDDİOĞLU/ANKARA
Yoruma kapalı.