PİRHA : Ahmet Nesin, Türkiye’deki basın özgürlüğüne atıfta bulunarak, “Sorun, gazete okumayan bir cumhurbaşkanının yönettiği ülkede yaşamak ve bu mesleği yapmaya çalışmak’’ diyor.
Ahmet Nesin , Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ile birlikte Özgür Gündem Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği kampanyasına katıldığı için “terör örgütü propagandası” iddiasıyla yargılandı. Çıkarıldıkları mahkemede daha sonra tahliye edildiler.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın , “Ne Avrupa’da ne de diğer ülkelerde Türkiye’deki basın kadar özgür bir medya var’’ diyerek savunduğu basın özgürlüğünü ve referandum sürecini Gazeteci-Yazar Ahmet Nesin ile konuştuk.
Özgür Gündem tarafından başlatılan Nöbetçi Yayın Yönetmenliği kampanyasına katıldığınız gerekçesiyle hakkınızda soruşturma açıldı tutuklandınız. Gerekçesi de ‘terör örgütü propagandası’ yapmak. “Babamdan 70 yıl sonra aynı suçtan tutuklandım’’ demiştiniz. Dördüncü kuvvet medyanın Türkiye’de durumu nedir şimdi?
Esasında ben bu olayda kaşındım desem daha doğru olur. O dönem hem kitap fuarlarına gidiyorum, hem de Antalya’da oturuyorum. O yüzden öyle bir tarihi denk getirmem gerekiyor ki, hem fuar olmasın, hem de İstanbul’da olayım. Anlayacağınız bana uygun gördükleri tarihi ben öne aldım. Hem Nöbetçi Yayın Yönetmenliği yapacaktım, hem de çocuklarımı görecektim.
Ama işin geldiği noktada, bana soruşturma açıldığı söylendiğinde ben tutuklanacağımı anlamış, eşime ve kimi arkadaşlarıma söylemiştim. O dönem ilginç bir şey başlatmışlardı; Kürtlere, barış hareketine destek veren Türkleri tutuklamaya başladılar. Dikkat edin, Can Dündar, Erdem Gül, akademisyenler ve arkasından biz. Aramızda sadece Erol Önderoğlu Kürt. Bu sistem daha sonra da devam etti. Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay’la. Onların serbest kalmasıyla Cumhuriyet Gazetesi’nden arkadaşlar alındı aynı mantıkla.
Babamdan 70 yıl sonra tutuklanmam ilginç. Türkiye’de sistemin medyaya bakış açısını değiştirmediğini gösteriyor. Sadece ben mi, Ahmet ve Mehmet Altan kardeşler de Çetin Altan’dan 49 yıl sonra aynı mantıkla hapisteler.
Gazeteciler ya hapiste, ya yargılanıyor, ya da ülkelerini bırakmak zorunda kaldı. Uzun süredir Avrupa’dasınız. Türkiye’de basının düştüğü bu duruma Avrupa nasıl bakıyor? Yeterince ilgililer mi?
Sanırım ben ve yaşıtlarım şanslı en son gazeteciler. Biz gazete patronlarının gazeteci olduğu neredeyse son kuşağız. Son dönemde hep söylüyoruz ya, ‘’Bu yeni dönemdekiler gazeteci mi, böyle yalakalık mı olur, 2 satır yazmayı bile bilmiyorlar“ diye. Esasında onların fazla bir suçu yok, çünkü patronları gazeteci değil. Öyle olunca da, hem mesleği bilmiyor hem hükümetlerin ihalesine girince, iş bu noktaya geliyor.
Avrupa basına ve yapılan baskılara çok önem veriyor. Gazeteci olarak Birleşmiş Milletler’de 2 kez, Avrupa Konseyi ve Fransa Meclisi’nde 1’er kez konuştum. Lozan Sosyalist Parti bölge toplantısında konuştum. Haftaya İsviçre İnsan Hakları Günleri’nde ve Birleşmiş Milletler’de birer konuşma daha yapacağım. Benim gibi onlarca arkadaşımız konuşuyor. Ayrıca gazeteler bizlerle yeterince söyleşi yapıyor. Sorun gazete okumayan bir cumhurbaşkanının yönettiği ülkede yaşamak ve bu mesleği yapmaya çalışmak.
Cumhurbaşkanı Anayasa değişikliğini onayladı. Referandum 16 Nisan’da. Seçim döneminden farklı olarak evet ve hayır olmak üzere iki cephe var. Hayır cephesi çok farklı eğilimleri biraraya getirdi. Hayırcılar sizce nasıl bir kampanya yürütmeli?
Önceki gün PKK, HDP, CHP, SP ve Ülkücülerle aynı oyu vereceğimi yazdım. Bu ekip cephenin bir yanı ama kendi içinde de cephelere bölünmüş durumda. Doğrusu da bu esasında, çünkü hepimizin hayır nedenleri farklı. Ortak nokta bu referandumun demokrasi adına, Türkiye adına yapılmadığı, sadece Erdoğan için yapıldığı. Bu da bizleri aynı amaçta oy kullanmaya itti.
O yüzden kampanyalar da farklı olmalı ve oluyor da. Şimdiye kadar 3 ülke ve 6 değişik şehirde konuşma yaptım. Bu hafta yine yollara düşüyorum. Söylediğim tek şey evet diyenleri ikna etmek.
Peki Neden Hayır diyeceksiniz?
Esasında her maddenin her fıkrasına itirazım var. Bunları tek tek sayarsam sayfalar bitmez. Ama önem sırasına göre söylersem ben her konuda ilk olarak Türkiye’de barışı savunuyorum ve Erdoğan ve AKP’yle bunun olmayacağını biliyorum. Yani barışa inandığım için, önce Kürtlerle tekrar masaya oturulmalı diyorum. Bunun için de bu referandumdan hayır çıkması, faşizme izin verilmemesi gerekiyor. Erdoğan ve AKP’yle olmaz dediğime bakmayın, referandumdan çıkacak güçlü bir hayır Erdoğan’ı tekrar masaya oturmaya zorlayabilir. O zaman oturmak zorundayız, karşımızdaki temsilci o ve kim olursa olsun muhattap o ya da ilerde başkası. Anlayacağınız barış için hayır.
Elif Sonzamancı/KÖLN
Yoruma kapalı.