Çorum Katliamının üzerinden yaklaşık 36 yıl geçti. Hiç unutulmasın diye Hafızakaydi.org’da yer alan yazıyı hafızalarımızdan hiç silinmesin diye alevinet.com olarak yeniden yayımlıyoruz: Barikatın ardı direniş, önü katliam: Çorum
12 Eylül 1980 darbesinin 4 ay öncesi… İktidarda MHP ve MSP’nin “kerhen” desteklediği Demirel’in azınlık hükümeti var. Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşıyor, mecliste kriz var ve seçim için toplanılamıyor. Ülkede her gün çatışma yaşanıyor, THY grevi başta olmak üzere grevler yaygınlaşıyor.
Çorum da bu iklimden nasibini alıyor. 15 Mayıs günü, bir anne ve oğlu kimliği belirlenemeyen kişilerce vuruluyor. 19 Mayıs hazırlıkları var. Örgütlü sağcı gruplar, yapılacak kutlamalardan rahatsız, şehirde bildiriler dağıtıyor: “namuslu bacılarımızı”, açık seçik kıyafetlerle teşhir edecekler deniyor, cihat çağırısı yapılıyor. Liseler gergin, farklı siyasi görüşten öğrenciler okullarına polis nezaretinde girip çıkıyor. Devlet katında görev değişiklikleri var. Çorum Emniyet Müdürlüğü’ne Dersim’de (Tunceli) Alevi ve sol gruplara karşı sert tavrıyla bilinen Nail Bozkurt geliyor. Valilik görevine ise Rafet Üçelli tayin ediliyor. Şehirde bir de cami inşaatı var, Alaaddin Camii… Bir ay içerisinde adından çokça söz ettirecek, o günlerde henüz tuğlaları taşınıyor.
Çorum’da Çatışmalar Başlıyor
Tarih 27 Mayıs… MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak Ankara’da öldürülüyor. Ertesi gün ülkücüler her yerde sokağa dökülüyor, bir çok ilde çatışmalar yaşanıyor. Ancak Çorum, diğer illerden farklı biçimde kitlesel bir linç girişimiyle karşı karşıya kalıyor. Sokağa dökülen sağcı kesimler, kentin en işlek caddesinde silah ve sopalarla yürümeye başlıyor.
Polis telsizleri hareketli. Ancak gelen emirler, yürüyüşün toplumsal muhalefet kapsamında sayılmayacağı şeklinde, müdahale edilmeyecek. Kent merkezinde “Sazaklar ölmez”, “Çorum Komünistlere Mezar Olacak”, “Kana Kan, İntikam” sloganları yankılanıyor. Ülkücü hareket bir yandan da liseleri hedef alıyor: Terlemez Evler bölgesindeki Sanat Okulu ve Ticaret Lisesi’ne ilerleyen gruba, solcu öğrenciler okulda barikatlar kurarak karşılık veriyor. Jandarma, okul bölgesinde araya girince çatışma önleniyor. Ancak şehrin geri kalanında, solcu ve Alevi nüfusun işyerleri ve dükkanları tahrip ediliyor. Gün sonuna doğru saldırılar kesildiğinde, Alevi mahallelerinde 6 kişi ağır yaralanmış, çatışmalar sırasında vurulan Servet Yıldırım da hayatını kaybetmiş.
28 Mayıs gecesi Alevi mahallelerinde, halkın ve devrimci örgütlerin katılımıyla komiteler kuruluyor. Şehirde daha önce bir araya gelmemiş fraksiyonlar aynı masa etrafında. Halkın Kurtuluşu, Dev-Yol, Kurtuluş, İGD gibi örgütler bir arada; Alevi ve devrimci mahalleleri savunmaya karar veriyorlar. Barikatlar kuruluyor. Çorum’da sol hareketler ve Alevi halk yeni bir Maraş Katliamı’na izin vermemek için bir araya geliyor.
29 Mayıs sabahı, sağcı gruplar yine ana caddeleri kuşatmış durumda. İşyerleri yeniden yağmalanıyor. Sol görüşlü Bahar Yayınevi ve Çorum Gazetesi büro ve matbaası da yağmalanan dükkanlar arasında. Gazete 15 gün boyunca yayın yapamayacak hale geliyor. Ülkücü gruplar, yolda yalnız gördükleri insanları rehin alıp, işkence ediyor.
Olaylar çok geçmeden, Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Milönü bölgesine sıçrıyor. Ancak, sağcı gruplar Milönü bölgesinde barikatları aşamıyor. Çıkan çatışmalardan sonra valilik, sokağa çıkma yasağı ilan ediyor ve askerlere barikatların kaldırılması talimatını veriyor. Devrimci gruplar ise barikatları kaldırmamakta kararlı. Asker ikna ediliyor, barikatlar kalkmıyor.
29 Mayıs akşamı şehir sessizliğe gömülmüş durumda. Birkaç polis, Milönü barikatlarını aşarak sivil bir araçla Alevilerin bulunduğu mahalleye giriyor. Havaya açılan taciz ateşi sonrasında ölüm ya da yaralanma olmuyor. Ülkücü harekete yakın POL-BİR üyesi birçok polis; ilerleyen günlerde de çatışmalara bizzat dahil oluyor.
30 Mayıs’tan itibaren olaylar durulsa da şehir, her gün gergin bir havaya uyanıyor. CHP’li vekillerin araya girmesiyle birkaç gün içinde, can güvenliği garanti edilerek barikatlar kaldırılıyor. Ancak, özellikle örgütlü olmayan veya köylerde bulunan Alevilere yönelik saldırılar Haziran boyunca devam edecek. 30 Mayıs günü İçişleri Bakanı Mustafa Gülcügil: “Çorum’da devleti yıkmak isteyen solun karşısına, devlete destek fikrinden hareket eden sağ çıktı” diyor.
Mayıs ayının bilançosu ikisi polis memuru 5 kişi. Servet Yıldırım, Abdurrahman Koçak, Muzaffer Yeşilyurt, Osman Aksu ve Yahya Baran. Bunlardan ikisi sağcı.
Haziran ayı Çorum’u Dönüştürüyor
Haziran ayı, Çorum’da çatışmanın durulduğu bir dönem olarak anılsa da çatışma, insan kaçırma, işkence vakaları hem şehir merkezinde hem de köylerde yaşanıyor. Vali Rafet Üçelli, 1 Haziran’da görevden alınıyor, yerine Yüksel Çavuşoğlu atanıyor.
Haziran başlarında barikatlar kalkar kalkmaz, polis ve jandarma yüzlerce gözaltı yapıyor, solcu, devrimci örgüt üyeleri evlerinden alınıyor. Şehrin giriş-çıkışları, ülkücü gruplar tarafından kontrol noktalarıyla denetlenmeye çalışılıyor. O günleri anlatanlar insanların şehre, çevre tepeleri dolaşarak, zorlu yollardan girdiğini anlatıyor. Şehre girmek isteyen Alevi yurttaşlar arasında eşyaları gasp edilen, işkence görenler oluyor.
3 Haziran günü, Selahattin Ardıç ve 10 yaşındaki kardeşi Metin, kamyonlarıyla Kozluca Köyü’ne giderken; ülkücü militanlar tarafından durduruluyorlar. Silahla vurulan Selahattin Ardıç ve abisinin vuruluşuna tanık olan Metin, merkezdeki SSK Hastanesi’ne ulaşmayı başarıyorlar ancak ülkücülerin kontrolünde olduğu bilinen hastanede Selahattin, sigortalı olmaması gerekçesiyle tedavi edilmeyerek Devlet Hastanesi’ne sevk ediliyor. O esnada oğlunun kan grubunu belirlemek için elindeki örnekle Kan Merkezi’ne giden baba Cemal Ardıç ve Metin’in yolları yine ülkücü grup tarafından kesiliyor, kan örneğinin bulunduğu tüp fırlatılıp kırılıyor, Selahattin Ardıç kan kaybından ölüyor.
Haziran ayında Çorum’un bir başka gündemi de iç göç… Alevi ve Sünnilerin bir arada yaşadığı mahalleler, yavaş yavaş ayrışıyor. Alevi ve Sünni yurttaşlar arasından evlerini birbirleriyle değiştirenler var. Bir grup emlak simsarı da çatışmalardan faydalanarak, insanların mülklerini asgari fiyatlarla satın alıyor ya da terk edilen evlere el koymaya çalışıyor. Bugün, Milönü semti hâlen, “Yeşil Hat” diye anılan görünmez bir çizgiyle Alevi ve Sünni nüfusun birbirinden ayrıldığı bir bölge. Resmi rakamlara göre 1980 Mayıs-Ağustos ayları arasında 600’den fazla aile Çorum içinde yer değiştiriyor.
Temmuz Gelirken
1980 Çorum Olayları’nın ikinci dalgası bir katliama dönüşüyor.
30 Haziran günü CHP İl Başkanı Cemal Solmaz ve AP İl Başkan Yardımcısı Erol Şahin, Vali Yüksel Çavuşuğlu ile görüşüyor. Ülkücülerin şehirde örgütlü bir saldırı planladığını ve acil önlemler alınması gerektiği konuşuluyor. Aynı gün akşamüstü, Milönü bölgesine aniden giren bir otomobil, çevreye rastgele ateş açıyor, Hatice İlhan isimli bir öğrenci, ağır yaralanıyor.
İçişleri Bakanlığı’ndan Valiliğe gelen emirde: “Su Deposu, Milönü, Nadık gibi bölgelerde silahlanmalar başlamıştır ve bu bölgelerdeki devrimcilerin gözaltına alınması gerekmektedir” deniyor. Emri takiben 100’e yakın devrimci gözaltına alınırken; İskilip, Alaca gibi ilçelerde, ülkücülerin dağıttıkları bildirilerde “Aleviler çeşme sularını zehirlemiştir. Gün birlik olma, cihad etme günüdür” deniyor.
1 Temmuz ile birlikte, şehir merkezinde çatışmalar başlıyor. SSK Hastanesi, ülkücülerin üssü. Hastaneye gelen solcu yaralılar tedavi edilmedikleri gibi işkence görüyorlar. SSK Hastanesi çalışanlarından Necati Göktaş’ın cesedi bir tarlada bulunuyor. Nitekim olayların yatışmasından birkaç gün sonra hastanede çalışan 21 personel, Çorum Valiliği’ne dilekçe yazarak can güvenliklerinin olmadığını söyleecekler.
3 Temmuz’da sokağa çıkma yasağı ilan eden devlet, bir gün içinde yasağı kaldırıyor ve 4 Temmuz’da en vahşi halini alacak saldırıların önünü açıyor.
Benzin Bidonları ve Uzun Namlulu Silahlar Hazır
1 Temmuz’u 2 Temmuz’a bağlayan gece… Terlemez Evler ve SSK Hastanesi civarında şehri tepeden gören mevziler var. Uzun namlulu silahlarla tepelere konuşlanan sağ görüşlü gruplar, Alevi mahallelerine doğru ateş açmaya başlıyor. Görgü tanıkları, şehir merkezinin düz coğrafyası ve o dönemde yapılaşmanın azlığı nedeniyle yaylım ateşinin nerelerden geldiğinin rahatlıkla görülebildiğini söylerler. Alevilerin yaşadığı evler işaretlenmiş; sokaklar “ya tam susturacağız, ya kan kusturacağız!” sloganlarıyla inliyor. Stadyumun arkasındaki duvarda “Yunusça anlamayana Yavuzca anlatırız; polis lojmanlarının önündeki duvara ise “Saygımız sonsuzdur polise, hıncımız çoktur komünizme” yazılmış.
Şehir 2 Temmuz Çarşamba gününe uyandığında gerginlik iyice tırmanmış durumda. Merkeze giden yollar ülkücü gruplar tarafından tutuluyor. Çarşamba, Çorum’un pazarının kurulduğu gün. Köylerden mallarını satmaya şehre inenler, yolda ülkücülerin kurduğu barikatlarla karşılaşıyor. Barikati yalnızca ülkücülerin önceden verdiği parolayı söyleyebilen insanlar geçebiliyor. Bir çok köylü barikatlara takılıyor, kaçırılıyor, işkenceye uğruyor. 1 ay önce yaşananların aynısı, Temmuz ayı başında da yaşanıyor.
3 Temmuz günü, Alevilere ait evler yakılıyor; evlerini can havliyle terk eden ailelerin eşyaları da yağmalanıyor. Şehirde sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor, saldırılar yoğunlaşıyor. Devrimci mahalleler, barikatlar ardında yeniden savunma ve direnişe geçiyor.
4 Temmuz… Çorum için bir kırılma noktası… İzleri bugün halen çok belirgin ve taze olan olayların en şiddetli yaşandığı gün… Camilerde Cuma hutbesi okunurken: “Komünistler, Milönü’ndeki Alaaddin Camii’ni yaktı” bağırtıları duyuluyor. İnşaatı henüz bitmemiş Alaaddin Camii’nde yangın yok ancak caminin minaresine kum torbalarıyla mevzilenmiş maskeli ve silahlı insanlar var.
Ulu Camii gibi camilerin hoparlörlerinden, İslama el uzatıldığı anonsları yapılıyor. Kanlı cumalarda Bağdat, Tahrir, Maraş nasılsa o gün Çorum da öyle. “Kızılbaşlara Ölüm” sloganları atmaya başlayan kitle yolda çoğalarak Milönü’ne doğru yürümeye başlıyor.
Aynı anda Milönü’nde yaşayanlar, Alaattin Camii’nin hoparlöründen gelen sesler üzerine o tarafa doğru yürüyorlar. Caminin etrafını jandarma tarafından sarılmış buluyorlar, bir anda panzerlerden ateş başlıyor. Camilerden çıkan güruhlar da şehrin Alevi-Sünni karışık bölgelerinde Alevilere karşı saldırıya geçiyor.
Tıp öğrencisi Süleyman Atlas polis panzerinden açılan ateş sonucu omzundan yaralanıyor. Polis panzerle alıp SSK Hastanesi’ne götürüyor. Süleyman Atlas’ın ailesi ancak jandarma eşliğinde ertesi gün hastaneye gidebildiğinde, oğullarının işkence edilmiş cesedini teslim alıyor.
Ulukavak’ta bir Alevi dedesi Veli Solmaz, evini apar topar taşımaya çalışan arkadaşı Ahmet Doğan’ı sakinleştirmeye çalışıyor. Protesto yapan “çocuklarla” konuşacak, yolu açmalarını isteyecek. Gün sonunda, Veli Solmaz da Ahmet Doğan da mahalle fırınında yakılarak öldürülüyor. Aynı anda şehrin başka yerlerinde işe giden belediye işçilerine işkence ediliyor, insanlar kurşuna diziliyor, şehre gelmeye çalışan köylüler öldürülüyor, insanlar, evler yakılıyor…
Tüm bunlar olduğu sırada; TRT radyosu Alaaddin Cami’ne bomba atıldığını duyurmakta. Sağ parti siyasetçileri ve devlet yetkilileri; Çorum’da komünistlerin tezgahı var, açıklamaları yapmakta.
4 Temmuz uzun, çok uzun sürüyor. Barikatın ardı direniş, önü katliam…
Çorum bir daha eskisi gibi olamayacak. Mayıs’taki olaylar sonrası evlerini taşımamış olanlar, Temmuz’da Ramazan ayının da başlamasıyla olaylar yatışır yatışmaz kendi mezheplerinden insanların çoğunlukta olduğu mahallere taşınıyorlar. Ekonomik imkanları olanların bir çoğu Çorum’u toptan terkediyor. Ölen 65 kişi, yaralanan, işkenceye, saldırıya uğrayan yüzlerce kişi, talan edilen yüzlerce ev ve iş yeri… geriye kalan ikiye ayrılmış sessiz sedasız bir Çorum.
Suçlu kim? “Dış güçler” mi? Devlet mi? Yalnızca devlet mi? Yıllar sonra insanları nasıl öldürdüklerini itiraf eden ülkücü lider Seydi Esenyel gibiler mi? Yoksa “galeyana gelen” halk mı? Hepsi mi? Çorum olduğu yerde duruyor, 36 yıl önce içinde insanların yakıldığı fırında halen ekmek pişiyor…
Yoruma kapalı.