PİRHA- DEM Parti Dersim Milletvekili Ayten Kordu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Dersim Soykırımı’nın araştırılması için Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını talep etti.
Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasının gerekçesini açıklayan Ayten Kordu, Dersim, yüz yıllardır doğayla barışık yaşamın, inançla iç içe, halkların eşit, özgür yaşamak istediği kadim bir coğrafya olmuştur. Ancak bu kadim coğrafya, 1937–1938 yıllarında Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık sayfalarından birine sahne olmuş; Dersim Tertelesi olarak hafızalara kazınan bu süreçte, binlerce insan katledilmiş, köyler yakılmış, sürgüne gönderilmiş, özellikle kız çocukları çeşitli şehirlere evlatlık verilmiştir. Kimlik, dil, kültür ve inanç sistematik biçimde hedef alınmıştır. Bu süreçte 70 ila 100 bin arasında insanın katledildiği ve yaşamını yitirdiği çoğunun sürgüne gönderilerek yollarda hayatlarını kaybettiğini kısmen ulaşılan arşivlerde ve sağ kalan insanlarımızın sözlü aktarımlarından kamuoyuna yansımıştır” dedi.
“TOPLUMSAL BARIŞIN SAĞLANMASI AÇISINDAN HAYATİ ÖNEM TAŞIMAKTADIR”
Ayten Kordu, dilekçesinin devamında şunları dile getirdi:
“Bu katliam, yalnızca bir askerî harekât değil; bir halkın varlığına, hafızasına ve kimliğine yönelen sistemli bir yok etme politikasıdır. 1925 tarihli Şark Islahat Planı’yla temeli atılan bu yaklaşımın en somut ve en yıkıcı uygulaması Dersim’de hayata geçirilmiştir. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte, başta Kürt halkı olmak üzere tüm farklılıkların inkârı üzerine kurulan tekçi ulus-devlet anlayışı doğrultusunda hazırlanan açık ve gizli raporlarda, tarihi ve kültürel kimliğiyle Dersim “ulusal bütünlüğe engel” olarak tanımlanmış; bölgeye yönelik askerî müdahale ve “ıslah planı” önerileri sıralanmıştır. Raporlarda Dersim için ifade edilen “ya ıslah edilmeli ya da iflah” söylemi ise, Dersim Tertelesi’nin politik zeminini oluşturmuş ve yaşanacak kıyımın fitilini ateşlemiştir.
Dersim Tertelesi, sadece bir tarihsel trajedi değil, bugün hâlâ toplumsal hafızayı, kimliği ve adalet duygusunu derinden etkileyen bir insanlık suçudur. Bu kıyımın ardından, Dersim’in toplumsal önderleri ve direnişin sembol isimleri hedef alınmış, Pir Seyit Rıza, oğlu Resik Hüseyin Uşene Seydi, Fındık Ağa, Hesene İvraime Qıji, Aliye Mırze Sili, Cıvrail Ağa ve Hesen Ağa 15 Kasım 1937 gecesi Elazığ Buğday Meydanı’nda dönemin istiklal mahkemeleri tarafından hiçbir hukuka sığmayan bir şekilde idam edilmişlerdir. Seyit Rıza 74 yaşında olmasına rağmen yaşının küçültülmesi, oğlu Hüseyin’in ise 16 yaşında olmasına karşın yaşının büyütülmesi, hukuki değil, tamamen siyasi bir kararın göstergesidir. Aradan geçen 88 yıla rağmen mezar yerleri halen gizlenmektedir.
Dersim toplumu için Seyit Rıza yalnızca bir tarihsel figür değil; direnmenin, onurun ve hakikatin sembolüdür. Onun idam sehpasında söylediği “Evlad-ı Kerbelayız, günahsızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir” sözleri, bu topraklarda adaletin, vicdanın ve insanlığın sesi olarak yankılanmaya devam etmektedir. Mezarsız bırakılması ise, toplumsal hafızaya yönelmiş bir saldırı niteliği taşımaktadır. Çünkü mezar yalnızca bir gömü alanı değil, halkların geçmişiyle bağ kurduğu, yasını tuttuğu, kimliğini diri tuttuğu bir hafıza mekânıdır. Bir halkın önderlerinin mezarlarını gizlemek, o halkın tarihini, acısını ve direnişini yok saymaktır.
Seyit Rıza ve arkadaşlarının yanı sıra, idam edilen Şeyh Said ve 46 arkadaşının, Said-i Kurdi’nin (Nursi) idam edilmesinin ardından da benzer bir uygulama hayata geçirilmiş, mezar yerleri gizlenmiştir. Bu durum, sadece geçmişin değil, bugünün toplumsal barışını da zehirleyen bir politik hafızasızlık stratejisidir. Devletin, muhalif kimliklere karşı yürüttüğü mezarsızlık politikası, halkın önderlerini unutturarak toplumu kimliksizleştirmeyi hedeflemiştir. Oysa her demokratik toplum, geçmişte işlenen insanlık suçlarıyla yüzleşmeyi, kayıplarını anacak mekanların bulunmasını ve adaleti tesis etmeyi temel bir sorumluluk olarak kabul etmektedir.
Bugün, 88 yıl sonra bile Seyit Rıza’nın, oğlu Resik Hüseyin’in ve yol arkadaşlarının, Şeyh Said ve 46 arkadaşının, Said-i Kurdi’nin (Nursi) mezar yerlerinin açıklanmamış olması, Türkiye’nin geçmişle yüzleşmeden uzak durduğunu göstermektedir. Oysa hakikatle yüzleşmek, yalnız geçmişin yükünü taşımak değil; geleceğe daha adil, barışçıl ve demokratik bir toplum bırakmanın da gereğidir. Bu bağlamda, mezar yerlerinin tespiti sadece bir adalet meselesi değil; toplumsal barışın ve tarihsel yüzleşmenin insani bir yükümlülüğüdür.
Dersim halkının tarihsel acılarını dindirmek, toplumsal barışı ve yüzleşmeyi sağlamak için samimi adımlar atılmalıdır. Bu kapsamda, Dersim Tertelesi’nin aydınlatılması, Seyit Rıza, oğlu Hüseyin ve yol arkadaşlarının yanı sıra, yeri hâlen bilinmeyen toplu mezar yerlerinin açıklanması; bu kıyımı planlayan ve uygulayanların tespiti amacıyla devlet arşivlerinin açıklanması gerekmektedir. Bu doğrultuda, TBMM bünyesinde kurulacak bir araştırma komisyonunun, Dersim Tertelesi’nin tarihsel arka planını, katliamın planlayıcılarını, idamların hukuksuzluğunu ve mezar yerlerinin gizlenmesinin toplumsal hafıza üzerindeki etkilerini incelemesi hem adaletin tecellisi, hem de kalıcı toplumsal barışın sağlanması açısından hayati önem taşımaktadır.”
PİRHA/ANKARA
Yoruma kapalı.