PİRHA – Cumhurbaşkanlığı ve Diyanet’e ayrılan devasa paylara dikkat çeken Yazar Ayşegül Devecioğlu, “Bütçe, tek adam rejimiyle tamamen gasp edildi. Halkın değil, sermayenin ve savaş baronlarının bütçesiyle karşı karşıyayız” dedi.
Yazar Ayşegül Devecioğlu, Meclis’e sunulan 2026 Bütçesi’ni değerlendirdi.
“DİYANETE AYRILAN PARA BİRÇOK BAKANLIĞIN ÖNÜNDE”
– Kadınlar açısından 2026 bütçesinde ne görmekteyiz? Kadınların ihtiyaçlarına dönük bir yaklaşım var mı sizce?
Ayşegül Devecioğlu: Bu bütçe meselesini düşündüğümde aklıma Ellen Poe’nun ‘Çalınan Mektup’u geliyor. Çalınan Mektup’ta mektup aranır aranır, sonra herkesin gözü önünde çıkar. Aslında bütçe de öyle. Sanki tarafsız bir belgeymiş gibi sunulsa da, ‘iktidar kim?’ diye sorarsanız sadece o bütçeye bakmak yeter. İktidarın tercihini sermayeden, cinsiyetçiliğin sürmesinden, Alevilerin asimilasyonundan yana yaptığını görürsünüz. Çünkü Diyanet’e ayrılan bütçe birçok bakanlığın önünde. Bu ne demek? Yukarıdan aşağı dincileştirme için ayrılmış para demek.
Kadınlarla ilgili bütçede bir şey olması için zaten yıllardır mücadele veriyoruz. Bütçenin toplumsal cinsiyet bakış açısıyla yapılması gerekir. Kadınlar öldürülüyor, özellikle İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldıktan sonra cinayetler arttı. Kadınların ihtiyacı istihdam, kız çocuklarının eğitim görmesidir. Eğitime ayrılan kaynaklar azaldıkça okuldan alma eğilimi artıyor, erken evlilikler çoğalıyor. 15-16 yaşında çocuklar doğum yapıyor. Kadın yoksulluğu, cinsiyet eşitsizliği önlenmedikçe bu cinayetler durmaz.
Bütçe, erkek egemen cinsiyetçi bakış açısının yansımasıdır. Engelliler açısından da durum aynıdır. İktidar, dezavantajlı grupların haklarını gasp ediyor. Oysa bütçe, bu grupların ihtiyaçlarına öncelik tanıyarak oluşturulabilir.
Sonuçta bu para bizden toplanan vergilerle sağlanıyor. Az kazanandan çok, çok kazanandan az alıyorlar. KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergiler yoksulların sırtına yükleniyor. Bütçe hakkı, Magna Carta’dan beri halkın hakkıdır. Ama ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ adı altında saray rejimi, bütçeyi Meclis’e sormadan kendi ihtiyaçlarına göre ayarlıyor. Saraya ayrılan günlük bütçe, 3 bine yakın asgari ücrete denk geliyor. Yani bütçe tek adam rejimiyle tamamen gasp edildi. Meclisin bütçe yapma hakkı elinden alınmış durumda.
“SİLAH BIRAKILDI AMA SAVUNMA BÜTÇESİ YÜZDE 34 ARTTI”
– 2026 bütçe taslağını incelediğinizde önceki yıllardan farkı ne? Hangi tabloyla karşı karşıyayız?
Ayşegül Devecioğlu: Aslında önceki yıllara göre çok farklı bir yerdeyiz. 27 Şubat çağrısıyla PKK kendini feshetti, silahsızlanma niyeti açıklandı. Meclis’te bir komisyon kuruldu. Kürt sorununun demokratik çözümü için bir fırsat doğdu. Böyle bir durumda ne beklenir? Barışın toplumsallaşması, silah bırakanların topluma entegrasyonu için bütçe ayrılması ama tam tersine, ‘savunma’ adı altında savaşa ayrılan pay geçen yıla göre yüzde 34 arttı.
Kürt halkı, ‘artık savaşmak istemiyorum, demokratik çözüm istiyorum’ diyor. Peki böyle bir durumda niye savaş harcamalarını artırırsın? Bu yıl Suriye tezkeresi sadece AKP ve MHP oylarıyla geçti. Rojava’dan Türkiye’ye hiçbir saldırı olmamasına rağmen, yine savaş yetkisi isteniyor. Demek ki Türkiye’nin barıştan yana niyeti yok. Bütçeyi halk yapmıyor, sermaye ve savaş baronları yapıyor.
“YOKSULLUĞU BİTİRMEK DEĞİL YÖNETMEK İSTİYORLAR”
– Bütçede yoksullukla mücadeleye ayrılan kaynaklar size göre yeterli mi? Hükümet bu konuda bir hassasiyet gösteriyor mu?
Ayşegül Devecioğlu: Hassasiyet söz konusu bile değil. Türkiye’nin vergi sistemi dünyanın en adaletsizlerinden biri. Dolaylı vergi ne demek? Bir bisküvi alıyorsun, onun da vergisini sen ödüyorsun. Bu, yoksul halkın sırtına yük bindirmek demektir. Faiz giderleri, savaş harcamaları, geçmediğimiz köprüler, uçmadığımız havaalanları için ödediğimiz paralar… Bütçe, savaşa ve faize ayrılıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı dev bir kalem haline gelmiş durumda. Tarımı ve hayvancılığı yok ettiler, gıdayı tekellere teslim ettiler. Yani bu bütçeden refah değil daha çok yoksulluk çıkar. Halkı yoksullaştırmayı planlayan bir bütçe bu.
“ÇOCUKLAR AÇ KADINLAR GÜVENCESİZ”
– Bütçenin özellikle kadınlar, çocuklar ve mülteciler üzerindeki etkileri neler olur sizce?
Ayşegül Devecioğlu: Türkiye’de korkunç bir kadın ve çocuk yoksulluğu var. Kadınlar eşit iş eşit ücret mücadelesi verirken çocuklar açlıktan bayılıyor. Bu sistem en kırılgan kesimleri hedef alıyor. Eğitimden koparılan çocuklar çetelere, tarikatlara, mafyaya teslim ediliyor. Devletin de bu sistemin ortağı olduğu çok açık. Toplumun şu anda ayakta olması lazım. Bütçe sadece komisyonlarda tartışılarak geçmemeli, zaten sivil toplum sistemli olarak yok edilmiş durumda.
“DEVLETİN SANATA BAKIŞI YOK”
– Devletin sanata yaklaşımını bu bütçede nasıl okumalıyız?
Ayşegül Devecioğlu: Devletin sanata bir bakışı yok. Bakıyorsa da kötü bir nazarla bakıyor. TÜİK verilerinde kültürel harcamalar arttı diyorlar ama bu ‘harcamalar’ aslında ÇEDES’e, yani dincileştirme projelerine gidiyor.
Yayıncılık sektörü çöküyor. Kitap pahalı, yayınevleri ayakta zor duruyor. Yazarlar desteklenmiyor, tam tersine cezalandırılıyor. Yavuz Ekinci’nin ‘Rüyası Bölünenler’ kitabına dava açtılar. Ahmet Ümit’in kitabına da aynı şeyi yaptılar. Devlet, kültür-sanat alanını zapturapt altına almak istiyor. Halbuki sanatın en büyük ihtiyacı özgürlüktür. ‘Kültür harcaması yapıyorum’ deyip dincileşmeye kaynak ayırıyorsan, bu kültür değil sansürdür.
“BARIŞ SADECE SİLAH BIRAKMAK DEĞİLDİR”
– Barışın konuşulduğu bir dönemdeyiz. Bütçeyle barış süreci arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ayşegül Devecioğlu: Evet, bu bir barış süreci olmalı. Ama barış sadece silah bırakmak değildir. Siyasi hakların, adaletin, eşitliğin tanındığı bir ortam gerekir. Ama hiçbir somut adım atılmadı. AİHM kararlarına bile uyulmuyor. Kobane, Gezi tutsakları, belediye başkanları hâlâ içeride.
Yeni yargı paketinde LGBTİ+’lara yönelik şiddeti artıracak maddeler var. Demokratik haklar çiğnenmişken barıştan söz edilemez. Bütçeyi saray getiriyor, önümüze koyuyoruz. Açıyoruz, bir bakıyoruz: silahlanma harcamaları artmış. Sanki barış sürecine girmemişiz de büyük bir savaşa hazırlanıyoruz. Bu bütçe, savaşın, sermayenin, cinsiyetçiliğin ve doğa düşmanlığının bütçesidir. Halkı yoksulluğa ve sadakaya mahkûm eden bir bütçedir. Asıl mesele, buna karşı nasıl ortak bir toplumsal mücadele kuracağımızdır.
Eren GÜVEN/İSTANBUL
Yoruma kapalı.