Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan’ın, 22 Mayıs’ta Osman Kavala’nın bireysel başvurusunun reddedilmesine karşı çıktığı ve verilen karara ilişkin eleştirisi ortaya çıktı.
Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan’ın, 22 Mayıs’ta Osman Kavala’nın bireysel başvurusunun reddedilmesine karşı çıktığı ve verilen karara ilişkin eleştirisi ortaya çıktı.
Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu, Gezi Davası kapsamında tutuklanan Anadolu Kültür AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Osman Kavala’nın bireysel başvurusuna ilişkin 22 Mayıs’ta verdiği ret kararının gerekçesini açıkladı.
Karara karşı çıkan 5 üyeden birinin AYM Başkanı Zühtü Arslan olduğu ortaya çıktı. Başkan Arslan ve iki başkan vekili karşı oy gerekçesinde iddianameyi eleştirdi.
Euronews’in haberine göre, AYM Başkanı Zühtü Arslan Gezi Parkı’nda yaşananların iki farklı şekilde yorumlandığını belirtirken, “Bazıları eylemleri çevreci duyarlılıkla başlayan ve daha sonra birçok alanda hükümet politikalarını kitlesel eleştiriye dönüşen gösteriler olarak nitelendirirken toplumun bir kesimi de yerleri değiştirilen ağaçlar bahane edilerek başlatılan hükümete karşı yurt dışı destekli bir kalkışma olarak değerlendirmiştir. Anayasa Mahkemesinin görevi bu nitelendirmelerden birini kabul etmek değildir” yorumunda bulundu.
Başkan Arslan Gezi’ye katılmanın tek başına suç olmadığını söylerken, “Öncelikle, başvurucunun Gezi olaylarına katılmış ve bu olayları desteklemiş olmasının tek başına bir suç işlediğinin belirtisi olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Zira barışçıl olmak kaydıyla herkes toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyebilir, düzenlenenlere katılabilir ve bunların yaygınlaşmasını isteyebilir” yönünde görüş bildirdi.
AYM Başkanı Arslan şu ifadeleri kullandı:
“Osman Kavala’nın 15 Temmuz darbe teşebbüsüne katıldığına dair iddialar hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmamış.
Soruşturma makamları bu olguların (tape ve fotoğraflar) tek başına ya da bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun tutuklanması için gerekli olan suç işlediğini gösteren kuvvetli belirti oluşturduklarını ortaya koyamamıştır.
Şiddet olayları ile başvurucu arasındaki bağlantının ortaya koyulduğu söylenemez.
Soruşturma makamları telefon tapelerinde geçen gaz maskesi ve deniz gözlüğünün şiddet olaylarında ve terör örgütü mensuplarınca kullanıldığını gösteren bir bilgiye yer vermemişlerdir. Dahası Gezi olayları sonrasında açılan bir çok davada mahkemeler sanıklar hakkında beraat kararı verirken gaz maskesi ve deniz gözlüğü gibi eşyaların barışçıl amaçla da kullanılabildiğini, sanıkların bunları “eylem sırasında güvenlik kuvvetlerinin atmış oldukları göz yaşartıcı gaza karşı yanlarında bulundurduklarını” kabul etmişlerdir.
Başvurucunun telefon görüşmelerinde gösterilerin “siyasi durumu nasıl değiştireceği” ve Anadolu’ya yaygınlaştırılması” gibi konulara ilişkin söyledikleri de konuşmaların bütünlüğünden ve bağlamından soyutlanarak ele alınıp yorumlanmamalıdır.
Açıklanan gerekçeler ışığında başvurucunun hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs suçunu işlediğini gösteren olgusal temellerin, bu kapsamda başvurucunun tutuklanması için gerekli kuvvetli belirtinin soruşturma makamlarınca gösterilemediği anlaşılmaktadır.”
Yoruma kapalı.