ÇHD ve HHB üyesi 17’si tutuklu 20 avukatın yargılandığı davanın karar duruşmasında savcı tutukluluğun devamını istedi.
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosu (HHB) üyesi 17’si tutuklu 20 avukatın yargılandığı davanın karar duruşması Silivri Cezaevi Kampüsünde görülüyor. “Güvenlik” amacıyla cezaevi kampüsü ve duruşma salonu içinde çok sayıda jandarma görevlendirildi. Savcı, tutuklu avukatların, tutukluluk hallerinin devamını istedi.
Tutuklu avukatlardan Barkın Timtik, Oya Aslan ve Özgür Yılmaz’ın “örgüt yöneticiliği” 17 avukatın ise “örgüt üyeliği” iddiasıyla yargılandığı davanın karar duruşması Silivri Cezaevi Kampüsündeki Duruşma Salonları’nda görüldü. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen davanın duruşmasında tutuklu avukatlar, Ahmet Mandacı, Aycan Çiçek, Ayşegül Çağatay, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Didem Baydar Ünsal, Ebru Timtik, Engin Gökoğlu, Naciye Demir, Özgür Yılmaz, Selçuk Kozağaçlı, Süleyman Gökten, Şükriye Erden, Yağmur Ererken, Yaprak Türkmen, Zehra Özdemir ve tutuksuz avukat Ezgi Çakır duruşmada hazır bulundu. Duruşmayı aralarında CHP Milletvekili Sera Kadıgil, CHP eski Milletvekili Şenal Sarıhan ile Brüksel Barosundan gözlemcilerin de bulunduğu çok sayıda kişi izledi.
ÇHD ve HHB üyesi 20 avukatın hafta başında başlayan yargılaması, 4 gün boyunca Bakırköy Adliyesi’ndeki Konferans Salonu’nda yapılmıştı. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi bugünkü duruşmada avukatların bütün itirazlarına rağmen karar duruşmasını Silivri Cezaevi Kampüsündeki Duruşma Salonları’nda yapmaya karar vermişti. Duruşmayı izlemek isteyenler sabah erken saatlerde İstanbul Barosu tarafından tahsis edilen araçlarla Silivri Cezaevi Kampüsüne geldi. Daha kampüs girişinde yoğun güvenlik önlemleri alındığı görüldü. Jandarma görevlileri baro araçlarıyla duruşmaya gelenlerin tümüne GBT kontrolü yaptı. Kampüs içerisinde ise Duruşma Salonları’nın hemen karşısına Ural tipi zırhlı araç ve TOMA ile birlikte çok sayıda askerin konuşlandırıldığı görüldü.
“DEVRİMCİ AVUKATLAR” SLOGANI
Duruşma salonunda da tablo farklı değildi. Salon içerisinde 100’e yakın jandarma görevlisi hazır bulundu. Tutuklu avukatlar duruşma salonuna, “Kahrolsun faşizm yaşasın mücadelemiz”, “Devrimci avukatlar teslim alınamaz” sloganlarıyla girdi. Jandarma görevlileri, mahkeme heyeti gelinceye kadar sanıkların etrafında etten duvar ördü. Saat 10.00’da başlaması beklenen duruşma 1 saat gecikmeyle başladı. Mahkeme Başkanı Kadri Alpar savunma yapacak avukatlara, akşam saat 19.00’da UYAP’ta güncelleme yapılacağını hatırlattı ve savunmaların 19.00’a kadar bitmesinin “iyi olabileceğini” belirtti.
“DEVLET TERÖRÜNÜN YARATILMASI AMAÇLANIYOR”
Savunmalara geçilmeden önce söz alan Avukat Güray Dağ, cezaevi kampüsü girişinde avukat olmalarına rağmen GBT kontrolüne tabi tutulduklarını söyledi. İzleyici ve avukat sayısı az olmasına rağmen duruşma salonuna jandarma doldurulmasını eleştiren Dağ, duruşma sırasında sanıkla müvekkil arasındaki iletişimin engellenemeyeceğini belirtti. Alpar, jandarmanın “güvenlik” amacıyla salonda bulunduğunu ifade etti. Dağ, “Bir tabur asker var. Bu kadar askerin yığılması güvenlik kastının ötesinde sanıklar ve avukatlar üzerinde devlet terörünün yaratılması amaçlanıyor. Bu emri mahkemenin vermediğini biliyoruz ancak emri veren bunu amaçlıyor.” diyerek makul sayıda jandarma dışında kalanların duruşma salonundan çıkarılmasını istedi. Alpar, “Yoğun bir katılım olacağı yönünde bilgi geldi. Bunun için de güvenlik önlemi alındı. Fakat yanlış bilgi gelmiş. Gerekli düzenleme yapılacak.” dedi.
Mahkeme başkanı Alpar jandarmadan, katılımın sayısal olarak düşük olduğunu belirterek sanıkların avukatların olduğu sıraya doğru alınmasını istedi. Oturma düzeninin sağlanması ile duruşma başladı.
“CEZA MUHAKEMESİ MERKEZİNE KOLLUK OTURMUŞ”
Duruşmada ilk olarak tutuklu avukat Selçuk Kozağaçlı ve tüm sanıklar müdafi Avukat Hasan Fehmi Demir söz aldı. İddianamenin polis fezlekelerinden hazırlandığına dikkat çeken Demir, “Ceza muhakemesinin merkezine kolluk oturmuş. Savcı iddianameye, gizli tanığı dinlemekten başka hiçbir yeni delil eklememiş. Cumhuriyet Savcısının yapmak istediği tüm savunmaya gözdağı vermektir. Jandarma ve polisin bu denli abartılı önlemi Ergenekon ve KCK yargılamaları zamanında böyle değildi. Bakırköy Adliyesi’nde duruşma salonundan çıkarılan sivil polisler silahlarını göstererek açıkça avukatları tehdit etti. Bu, ‘yargının sahibi biziz, savcıyı-hakimi biz yönlendiririz’ demektir. Savunma yok ediliyor. Bu tablo, bir yargılama tablosu değil” diye konuştu.
“İDDİANAMEDEKİ DELİLLER, DELİL OLMA ÖZELLİĞİNİ TAŞIMIYOR”
İddianamedeki delillerin, delil olma özelliğini taşımadığını ifade eden Demir, “Deliller maddi olayı temsil etmeli, hukuka uygun elde edilmelidir, müşterek, akılcı, bilimsel olmalıdır, taklit olmamalıdır, kopyaları değil aslı mahkeme huzurunda olmalıdır. Delil diye iddianameye konulan belgelerde bu unsurlar ihlal edilmiştir.” dedi. İddianameyi hazırlayan savcının, İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren ve aralarında şu an yargılanan avukatların da bulunduğu dosyadaki belgeleri mevcut dosyaya eklediğini söyleyen Demir, “Bu dosyayı bilgi olarak koymasının amacı elinde başka bir belge ya da delil olmamasından kaynaklı. Dosyayı 40 klasör yapacak ki mahkeme heyetinde ve kamuoyunda sanıkların suçlu olduklarına dair algı oluşsun. İlk 17 klasörün tamamı 18. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosyalardan ibaret.” ifadelerini kullandı.
“SAVCI SUÇ İNŞA ETMEYE ÇALIŞIYOR”
İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nin dava dosyasındaki Belçika ve Hollanda’dan elde edildiği söylenen belgelerin imajının olmadığını, fotokopiden ibaret olduğunu vurgulayan Demir, “Savcı bir suç inşa etmeye çalışıyor. Ama genel amaç savunmaya gözdağı vermek.” dedi. Mevcut dava dosyasında yalnızca üç unsurun yeni olduğunu belirten Demir şöyle devam etti: “Tanık denilen birtakım ifadeler ile İdil Kültür Merkezi’nden Bahar Kurt isimli kişinin üzerinden çıktığı söylenen dijital belgeler. Bir de Selçuk Kozağaçlı’nın tanık Berk Ercan’ın babası İsmail Ercan’ın evi önünde tespit yaptığı bilgisi.” Demir, İdil Kültür Merkezi’nden ele geçirilen dijital belgelerin neden delil olamayacağını şöyle açıkladı: “Elektronik ya da sayısal delik denen dijital cihazlardan elde edilen kayıtlar, niteliği gereği diğerlerinden farklı değerlendirilir. Çünkü dijital kayıtlarda şahısla birebir ilişki kuramazsınız. Dijital delillerin çoğunlukla başka delillerle desteklenmesi gerekir. Ele geçirilmesi, muhafazası ve çözümlenmesi önem arz ediyor. Bu delillerin imajı alınmalı be tarafsız bilirkişilerce çözümlemesi yapılır. Bunlar yapılmazsa hem yasal hem de uluslararası mevzuatta delil olarak kabul edilemez.”
“KEŞİF MEVZUSU UYDURMA”
Tutuklu avukat Kozağaçlı’nın tanık Berk Ercan’ın babası İsmail Ercan’ın evinin önünde keşif yaptığı iddialarını da çürüten Demir, “Selçuk keşif yapmak için yaşı geçmiş bir arkadaş. Keşif yaptığı söylenen tarih Soma davasının olduğu tarih. Selçuk, Akhisar’da görülen Soma davasını takip etmek için avukat arkadaşlarıyla İzmir’e gidiyor. O avukatlar arasında Selçuk’un evinde kaldığı Nergiz Tuba Aslan da var. Tesadüf bu ya, Nergiz’in evi İsmail Ercan’ın evinin hemen karşısında. Soruşturma sürecinde savcıdan Nergiz’in ikametinin tespit edilmesini istemiştik. Baktılar ve o evin Nergiz’in ikameti olduğu anlaşıldı. Keşif mevzusu tümüyle uydurma. Söylediklerimiz heyetiniz bakımından ikna edici değilse Nergiz’i dinletmek istiyoruz.” dedi. Mahkeme başkanı Alpar, savunmalardan sonra Aslan’ı dinleyebileceklerini söyledi.
Dava dosyasında delil diye sunulan hiçbir unsurun delil niteliğinde olmadığını vurgulayan Demir savunmasını şöyle tamamladı:
“Bu, ‘ben yaptım oldu’ davası. Başka dosyaların evraklarıyla doldurulmuş bir iddianame söz konusu. Bu davada yapılmak istenen, meşru olmayan şiddetin hukuk eliyle uygulanmasıdır. Tutuklanan ve 1 sene sonra mahkemeye çıkarılan sanıkların her biri avukattır. Tutukluluk kararını veren Sulh Ceza Hakimliği tutuklama gerekçesini ‘kaçma şüphesi’ olarak yazmış. Selçuk 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ‘örgüt yöneticiliğinden’ yargılanıyor. Bu dosyada ise tenzili rütbe olmuş ‘üyelikle’ yargılanıyor. Aradan 5 yıl geçmiş dava hala sürüyor. Selçuk ve bu davada yargılanan avukatların büyük çoğunluğu aradan geçen zamana rağmen kaçmamışlar ama kaçacak diye tutuklanıyorlar. Hepsinin tahliyesini talep ediyorum.”
“İDDİANAMENİN YORUMU VAR DİLİ YOK”
Daha sonra söz alan Avukat Fikret İlkiz de iddianameye ilişkin eleştirilerde bulundu:
“Bu iddianamenin yorumu var ama dili yok. Suçu açık ve net belirleyemeyen belge hukuken iddianame olarak sayılamaz. Suçla ilişkilendirilemeyen iddianameye dayalı bir yargılama yapılması mümkün değildir. İddianame yoksa, dava yoktur. Dava yoksa, verin arkadaşlarımızı gidelim. Ne zaman çağırırsanız biz geliriz. Yeter ki önümüze anlatılabilecek, anlayacağımız belgeleri delil olarak getirin. Suçluluğa karşı savunama değil, iddianamenin yetersizliğinden kaynaklı bir ithamnameden oluşmaktadır söylediklerimiz.”
SAVCI TUTUKLULUKLARININ DEVAMINI İSTEDİ
Avukatların savunmalarının ardından duruşma savcısı mütalaasını verdi. Tutuklu 17 avukatın ayrı ayrı tutukluluklarının devamını talep eden savcı mütalaasını şöyle gerekçelendirdi:
“Sanıkların üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, suç şüphesi, somut deliller, üzerlerine atılı örgüt kurma ve yönetme, üye olma suçları Anayasal düzene be işleyişe karşı suçlardan olması ve tutuklanma sebeplerinin katalog suç olması nedeniyle tutuklama nedeni bulunması, atılı suçların kanunda ön görülen alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesi doğurması, eylemlerinin subuta ermesi halinde güvenlik tedbiriyle tutuklamanın ölçü olması gibi nedenlerle adli kontrol hükümlerinin yeterli olmayacağından ayrı ayrı tutukluluk hallerinin devamı talep ve mütalaa olunur.” (Evrensel)
Yoruma kapalı.