PİRHA- Avukat İbrahim Sinemillioğlu, 1 Eylül Dünya Barış Günü yaklaşırken, Türkiye’deki mevcut siyasi duruma, barışın neden sağlanamadığına ve barışı kurmak için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine ilişkin konuştu. Sinemillioğlu, “Bu ülkedeki en büyük bölücü iktidarlardır. Muhalefet cesur davranıp eşit yurttaşlık temeline dayalı bir barış getirme sözünü vermeyince bu ayrımcı, ötekileştirici, nefret söylemleri devam edecektir” dedi.
İnsanlık tarihinin en kanlı savaşlarından biri olan İkinci Dünya Savaşı nedeniyle milyonlarca insan katledildi, soykırıma uğradı ve yok edildi. Bu acıların bir daha yaşanmaması için Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1 Eylül tarihi 1981 yılında Dünya Barış Günü olarak ilan edildi.
Avukat İbrahim Sinemillioğlu, 1 Eylül Dünya Barış Günü yaklaşırken Türkiye’deki mevcut siyasi duruma, barışın neden sağlanamadığına ve barışı kurmak için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine ilişkin PİRHA’ya konuştu.
“BİR KİMLİĞİN DIŞINDAKİ DİĞER KESİMLER EŞİT GÖRÜLMÜYORSA, ORADA BARIŞ YAPILMAZ”
Sinemillioğlu, bu ülkeye barışın gelebilmesi için öncelikle kendini bu ülkenin tek sahibi sayan Sünni-Türk kesimin, kendilerinden binlerce yıl öncesinden bu yana bu topraklarda yaşayan Kürtlerin, Ermenilerin, Süryanilerin ve Alevilerin kendileri ile eşit olduklarını kabul etmeleri gerektiğini ifade etti.
Bir kimsenin kendini ülkenin gerçek sahibi sayıp diğer kesimleri bu ülkenin yabancıları olarak görüyorsa, o insanla barış yapılamayacağını söyleyen Sinemillioğlu, “Bir kimse kendi kimliğinin dışındaki diğer kesimlerin bu ülkenin, bu devletin ekmeğini yediğini söylüyorsa, o insanla barış yapamazsınız. Kendilerinden başka diğer kesimlere bu devletin ekmeğini yiyorsun diyorlar ya, hayır ben devletin ekmeğini yemiyorum. Bir vatandaş olarak Kürt, Ermeni, Süryani, Alevi olarak ben üretiyorum, ben yaratıyorum, ben emek veriyorum ve ben bu devleti besliyorum. Benim paramla Diyanet İşleri Başkanı Mercedes’e biniyor, benim paramla Cumhurbaşkanı 13-14 tane uçak alabiliyor, benim paramla milyonlar açlıkla cebelleşirken bir kısım insana 5-6 maaş birden veriliyor. Her şeyden önce bu kesimin empati yapması lazım ve kendilerinin de diğer insanlardan bir farkının olmadığını, en az onların da kendileri kadar bu ülkenin gerçek yurttaşları olduklarına inanmaları gerekir. Bu inancı sağlayamadığımız müddetçe biz bu ülkeye barış getiremeyiz” diye konuştu.
“DİYANET GİBİ UCUBE BİR KURUM YAŞAM BİÇİMİMİZ HAKKINDA FETVA VERİYOR”
Barış dilinin sağlanması için öncelikle muhalefetin oluşturduğu iki ittifakın da ortak bir dil oluşturması, eşitlik ilkesini tavizsiz savunması ve bunu uygulaması gerektiğini vurgulayan Sinemillioğlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Başını CHP’nin çektiği 6’lı masanın içerisinde bir kesim bu ülkede Kürtlerin, Alevilerin eşit olduğunu düşünmüyor. Bir kere bu ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir ucube kurum var. Bu kurum laikliğe kesinlikle aykırı. Başka ülkelerde de din işleri ile uğraşan daireler var. Bu daireler o ülkede din hizmetlerinin yerine getirilmesinde yolsuzlukların önlenmesi ve evrensel hukuka, evrensel ahlaka aykırı işlemlerin yapılmasını engellemek için varlar. Oradaki dini kuruluşlar kutsal kuruluşlar değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı 657 sayılı devlet memuru kanununa tabi bir kurumdur. Ama bakıyorsunuz yaşam biçimimiz hakkında fetvalar veriyor.
“ÖNCELİKLE MUHALEFETİN BARIŞI İÇSELLEŞTİRMESİ LAZIM”
Okullarda durum çok daha kötü. İmam hatip okullarına özel statü tanıyorlar. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesinin en az %20’si imam hatip okullarına ayrılıyor. En çok bütçe onlara ayrılıyor ama üniversite sınavını kazananlara bakıyorsunuz en az puanı alanlar imam hatip mezunları oluyor. Bunlar TÜİK rakamlarında mevcut. Onun verdiği rakamlar da ne kadar güvenilir o da tartışılır. Barış dilinin kurulması için öncelikle kendini muhalefet olarak lanse eden ve ‘demokrasiye inanıyoruz’ diyenlerin Kürtlere, Alevilere karşı yapılan ayrımcılıklara ve savaşa karşı olması gerekiyor. Bugün Suriye’de haksız bir savaş yürütülüyor. Türk ordusunun Suriye’de ne işi var? Ancak bu savaşa CHP’nin başını çektiği 6’lı masadakiler onay veriyor. O nedenle öncelikle muhalefetin barışı içselleştirmesi lazım.”
“BEN NEDEN BİR CAMİ İÇİN PARA VERİYORUM?”
Muhalefetin barışçıl bir dil kullanmada cesaret göstermesi gerektiğini belirten Sinemillioğlu, “CHP’nin başını çektiği 6’lı masadan biri çıkıp en azından Diyanet’i bağımsız hale getirelim diyemez. Bu kurumu cemaatlerin eline bırakalım diyemez. Hanefiler Hanifi cemaatleri, örgütleri, Şafiler kendi cemaatlerini diğer dinden ve mezhepten olan kesimler kendi cemaatlerini, örgütlerini kursunlar ve kendileri idare etsinler, diyemez. Bir kurum kurulacaksa eğer bu kurum bütün dinlere, mezheplere mensup cemaatleri, örgütleri yolsuzluklar, hukuk dışı uygulamalar yapmasınlar diye denetlemeli. Bu amaç için kurulmalı. Biri o masadan çıkıp bunu dese o masa 5 dakikada dağılır. Muhalefette maalesef böyle bir söylemde bulunma cesareti yok. Bunu vaktiyle HDP dile getirmişti. Ona da bir sürü laf ettiler. Aleviler cemevinin parasını veriyorsa, Süryaniler kilisenin parasını veriyorsa, caminin parasını da o inanca mensup kişiler versin. Ben neden bir cami için para veriyorum?
“BARIŞ DİLİNİN SAĞLANMASI İÇİN HER TÜRLÜ AHLAKSIZLIĞA KARŞI AYNA TUTULMASI GEREKİR”
Türkiye’de şu anda yüz binin üzerinde cami var. Ben şu an Maraş Elbistan’dayım. Buranın bazı köylerinde sadece 5-6 tane hane var ve cami var. Ama buralarda okul yok, sağlık ocağı yok. Devlet bu camilere para veriyor ama bir öğretmene, bir okula para ayırmıyor. Barış dilinin sağlanması için kurumların ve muhalefetin küfre, hakarete, zorbalığa, her türlü ahlaksızlığa karşı ayna tutması gerekir. Tüm insanlara eşit yaklaşılmalı” dedi.
“MUHALEFET SAVAŞ POLİTİKALARINA KARŞI AÇIK VE NET BİR TAVIR ORTAYA KOYMALI”
AKP iktidarının savaş politikalarına ve söylemlerine de değinen Sinemillioğlu, şunları kaydetti:
“Bu iktidar şu anda Suriye’de teröristler olduğunu söylüyor. Bunu neye dayanarak söylüyor, kime terörist diyor belli değil. Daha düne kadar Salih Müslim ile kankaydılar. Ancak anlaşamayınca Salih Müslim terörist oldu. Eğer Salih Müslim iktidarın dediklerini kabul etseydi şimdi Suriye’de at koşturuyor olacaktı. İktidar Suriye’de, Irak’ta her gün bir yerleri bombalıyor, insanları öldürüyor. Muhalefet çıkıp da bunlara dair tek kelime etmiyor. Türkiye’nin askerleri de gidip orada can veriyorlar. Yazık değil mi bu insanlara? Muhalefet bunlara karşı açık ve net bir tavır ortaya koymalı. Şimdiki iktidar ya da yarın seçimlerden sonra iktidara gelecek parti Esat’la oturup konuştuğunda ne diyecek? Kürtleri ekarte edelim, biz keyfimize bakalım mı diyecek. Suriye’de şu anda anayasa çalışmaları var ve bu çalışmalarla Kürtlere bir statü verilmesi öngörülüyor. Ancak Türkiye bunu kabul etmiyor. Suriye kabul ediyor, Türkiye olmaz diyor. Bu anayasa çerçevesinde ‘Suriye’ye barışın getirilmesi konusunda biz elimizden geleni yaparız’ demiyorlar. Türkiye Devleti, Suriye’nin kuzeyinde bulunan Kürtleri yerlerinden edip oraya Arapları yerleştirmek istiyor. Afrin’de yaptığı gibi. Oradaki nüfus dengesini altüst etmek istiyorlar ancak buna tüm dünya karşı çıkıyor. 6’lı masadakilerden en demokratı bile çıkıp ‘bu insanları yerlerinden edemeyiz’ diyemiyor. Hepsi dış politikada devletimizin yanında olacağız diyor.”
“MUHALEFET CESUR DAVRANMALI”
Avukat Sinemillioğlu, “HDP’nin başını çektiği ittifakta bile kendine solcuyum diyen Türkiye’deki toplamlarının binde biri geçmediği aydınlar grubu, Kürt sorununu dile getirmekten çekiniyorlar, Alevi sorununu dile getirmekten çekiniyorlar. Ülkenin bölünmez bütünlüğünden bahsediyorlar. Bu ülkede bölücülüğün başını çekenler iktidardakilerdir. İktidardakiler Türkiye’nin bölünmesi konusunda çalışmalar içerisindeler. Muhalefet cesur davranıp eşit yurttaşlık temeline dayalı bir barış getirme sözünü vermeyince bu ayrımcı, ötekileştirici, nefret söylemleri devam edecektir. Çünkü seçimi kazanmanın en güzel yolu hamasi nutuklarla, savaşlarla kitleleri arkasından sürüklemektir” ifadelerini kullandı.
Melis CİDDİOĞLU/ANKARA
Yoruma kapalı.