PİRHA-Alevilerin Sesi Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Fuat Ateş Habertürk’te Eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’in Avrupa’daki Alevi hareketine yönelik Alman istibahratının güdümünde olduğu iddialarına tepki gösterdi. Ateş, “Açıklıkla ifade etmeliyim ki; Devletin ve bu çevrelerin derdi “Alisiz Alevilik değil, Devletsiz Aleviliktir.” Yüzyıllardır aynı emelin peşinde koşan bu çevreler, peki neden şimdi yeniden harekete geçtiler?” diye sordu.
Alevilerin Sesi Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Fuat Ateş Habertürk’te Eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’in Avrupa’daki Alevi hareketine yönelik Alman istibahratının güdümünde olduğu iddialarına yönelik bir yazı kaleme aldı.
“Doğu Perinçek’e bağlı Aydınlık Gazetesi ve Ulusal Kanal çevresinin uzun bir süredir Alevi kurumlarını hedef alan bir yayıncılık anlayışını sistematik bir şekilde uyguladıklarına şahit oluyoruz” diye yazan Ateş, “Açıklıkla ifade etmeliyim ki; Devletin ve bu çevrelerin derdi “Alisiz Alevilik değil, Devletsiz Aleviliktir.” Yüzyıllardır aynı emelin peşinde koşan bu çevreler, peki neden şimdi yeniden harekete geçtiler?” diye sordu.
Ateş’in ilgili yazısı şöyle:
Öncelikle ‘Bu çevrelerin Aleviliğe bakışı nedir? Son dönemlerde neden Alevi kurumlarını kendilerine hedef seçtiler?’ sorularının cevaplarını arayalım. Bu cevapları ararken sübjektif yorumlardan ziyade doğrudan Doğu Perinçek’in yazılarına başvurmakta fayda var.
Doğu Perinçek, 3 Kasım 2018 tarihinde Aydınlık Gazetesi için kaleme aldığı “Hz. Ali ve Muaviye”* başlıklı yazıda Alevi toplumunun değerlerine açıktan açığa saldırmakta beis görmüyor. İlk olarak Hz. Ali ve Muaviye arasında karşılaştırma yapan Perinçek, Hz. Ali’nin Muaviye’den farkı olmadığını şu cümlelerle ifade ediyor:
“Hz. Hasan ve hele Hz. Hüseyin’in katledilmelerinin, derin acısı hepimizin yüreğinde yaşar. Ne var ki, olaylara tarihsel süreç açısından bakarsak, o savaşı Hz. Ali de kazansa, Muaviye de kazansa, kuracakları toplumlar arasında bir fark bulunmuyordu.(…) Hz. Ali kazansa, yine Muaviye’nin programını uygulayacaktı.”
“PERİNCEK ALEVİ TOPLUMUNA ‘YOLUNUZDAN VAZGEÇİN’ DİYOR”
Perinçek, yazısında adeta bugün Muaviye’nin mirasçısı olan IŞİD ile Alevi toplumu arasında fark görmediğini eksik bırakmış. Yazıda karşımıza çıkan diğer bir karşılaştırma ise Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim’in karşılaştırılması… Perinçek, Şah Hatayi mahlasıyla Alevi inancında kutsal kabul edilen “Yedi Ulu Ozan”dan biri olan Şah İsmail ile ilgili şu ifadelere yer veriyor:
“Pir Sultan Abdal’ın “Ol sahip sultan” dediği Şah İsmail’dir. Osmanlı’yı yenip İstanbul’da tahta otursaydı, o da Yavuz Sultan Selim gibi “Devlet tacını giyerek” hükümdarlık yapacaktı. Yöneteceği toplum ve devlet, Yavuz Selim’in yönettiği toplum ve devletten toplumsal-ekonomik ilişkiler, kültür, ideoloji, siyaset bakımından farklı olmayacaktı. Zaten bu ispatlanmıştır.”
Yazının finalinde ise Perinçek ağzındaki baklayı zorda olsa çıkarıyor. Alevi toplumuna ‘Yolunuzdan vazgeçin!’ diyor:
“Bugün Türkiye Millî Demokratik Devrim sürecindedir, Türkçesi Kemalist Devrimi tamamlama sürecindedir. Bu tarihsel koşullarda çözüm, ne Hz Ali’dir, ne de Muaviye’dir. Zaten ikisi aynı çözümdür ve Yavuz Selim ile Şah İsmail’in çözümleri de o kavgalarla aynı zemindeydi. Bu seçenekler, feodal medeniyet çerçevesindeki seçeneklerdi. Artık arkada kalmıştır.”
“YENİ HEDEF ALEVİ KURUMLARI”
Hem Doğu Perinçek’in hem de hamiliğini yaptığı çevrelerin yıllardır demokrasiye verdikleri zararın farkındayım. Bu yazıyı kaleme almamdaki amacım ise hala bu çevrelerin medya organlarından duydukları çarpıtılmış bilgiler nedeniyle Alevi dünyasını doğru okuyamayan canlarımıza gerçekleri aktarmaktır. Zira yıllardır sol ve sosyalist çevreleri hedef alan bu zihniyetin, kendine belirlediği yeni hedef: Alevi toplumu ve kurumları… Sıradan bir projeden bahsetmiyorum. Ergenekon kanadı destekli bir proje…
Yüzyıllık bir Asimilasyon Projesi olarak “Türk-İslam Senteziyle Uyumlu Alevilik”
“Ulus Devlet” modelinin temelini oluşturan homojenliğin önündeki engellerden biri de mezhebi rekabettir. Yeni şekillenen Türkiye Cumhuriyeti’nin Sünni çoğunluğun dahil olduğu Hanefi mezhebini baz almasının nedeni de budur. Bu yaklaşımda “çoğunluğun çoğunluğu” temel alınarak kolektif kimlik inşa edilir. Türk-İslam Sentezi’nin temelinde de İslami sembollerin devlet anlayışına dâhil edilmesi ulus devlet yaklaşımının temelini oluşturdu. Böylelikle devlete ait bir İslam anlayışını benimseyen her birey aynı zamanda devleti ayakta tutan birer nefer olması planlandı. Menderes Hükümetiyle başlayan dini mitlere dayalı “İslam Milleti” kurgusunun bugünkü adı ise AKP’nin “Yeni Türkiye” söylemidir. Bu söylem üzerinden topluma giydirilmek istenen gömleğin “dikiş tutmaz” yeri ise Aleviler oldu.
“BU ÇEVRELERİN DERDİ ALİSİZ ALEVİLİK DEĞİL, DEVLETSİZ ALEVİLİK”
Özellikle Avrupa’daki Alevi hareketi için uzun bir süre ‘Ateist Aleviler’ kavramını kullanan bu çevreler istedikleri verimi alamayınca, inanç referanslı bir başka kavrama başvurdular: ‘Alisiz Aleviler.’ Açıklıkla ifade etmeliyim ki; Devletin ve bu çevrelerin derdi “Alisiz Alevilik değil, Devletsiz Aleviliktir.” Yüzyıllardır aynı emelin peşinde koşan bu çevreler, peki neden şimdi yeniden harekete geçtiler?
Cem Vakfı’ndan boşalan alana talipler…
Hikâyeyi 2014 yılından başlatmakta fayda var. Mayıs 2014 tarihinde Ergenekon davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Doğu Perinçek tahliye edildi. Gülen Cemaati – AKP çekişmesinin su yüzüne çıktığı bu dönemde, en dikkat çeken tahliyelerden biri olmuştu. 15 Temmuz kontrollü darbe ile finali gerçekleşen Gülen Cemaati’nin devlet kurumlarından tasfiye sürecinde bu kanadın hatrı sayılır bir katkısı oldu.
“İLK AŞAMADA ALEVİ KURUMLARININ ZAYIFLATILMASI HEDEFLENDİ”
Bu süreçte kaybeden sadece Gülen cemaati olmadı. Cumhuriyetçi Eğitim Merkezi (CEM) Vakfı, Gülen Cemaatiyle ortaklaşa gerçekleştirdikleri ‘Cami-Cemevi Projesi’ nedeniyle hem Alevi toplumu nezdinde hem de hükümet kanadında önemli bir itibar kaybına uğradı. Perinçek ve çevresi, işte CEM Vakfı’nın boşalttığı bu alanda yeni bir oluşumun var edilmesi için çaba veriyorlar.
İlk aşama olarak Alevi kurumlarının diğer demokrasi güçleriyle bağının zayıflatılması hedeflendi. Zira 7 Haziran 2015 seçimlerinden ders çıkaran tek kesim AKP değildi. AKP gibi Türk-İslam Sentezi’nin hamisi olan bu kesim, tek derdi devletin bekası olan ve Türk-İslam Sentezi’ne uyumlu ehlileştirilmiş bir Aleviliğinin hayallerini yıllardır kuruyor. Daha sonraki aşamalarda Alevi toplumunun kırmızı çizgilerinin silinmesi ve sindirilmesi planlandı. Öyle ki; çıkardığı fetvalar eşliğinde Alevi toplumuna olmadık hakaretlerde bulunan Diyanet İşleri Başkanı’nın sadece camilerde değil, cemevi kapısında el-pençe-divan karşılandığı bir Alevi toplumu inşa etmek istiyorlar. Projenin planlayıcıları tarafından ‘Muhafazakâr Aleviler’ olarak tanımlanan bu yapılara bilinçli -veyahut bilinçsiz- destek çıkan bazı kesimlerin varlığından söz etmemiz gerekiyor. Bu noktada çıkar ilişkileri doğrultusunda bilinçli bir şekilde bu çevrelerle işbirliği içerisinde bulunanlara söyleyecek bir sözüm yok. Lakin Aleviliğin inanç değerleri kullanılarak manipüle edilen Alevi canlarımıza anlatacak çok şey var. Bu konuyla ilgili ayrıntıları ‘Alevi inancına giydirilmek istenen deli gömleği: Alevi Muhafazakârlığı’ başlıklı yazımda yer vereceğim.
Doğu Perinçek’in ilgili yazısı:
*https://www.aydinlik.com.tr/hz-ali-ve-muaviye-dogu-perincek-kose-yazilari-kasim-2018
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.