PİRHA- Eski Ankara Milletvekili, Hukukçu Kamil Ateşoğulları, Seyit Rıza ve yoldaşlarının idam edilmelerinin 81. yılı dolayısıyla PİRHA’ya konuştu. Seyit Rıza ve yoldaşları tutuklandıktan sonra davanın özel bir yasayla yürütüldüğünü belirten Ateşoğulları, 14 Kasım’da 10 duruşma sonra idam kararı veriliyor. Kararlar temiz edilemiyor, avukat yok, yeterli tercüman yok, yargılamada aleniyet yok” dedi. Ateşoğulları, 72 kişinin değil, 58 kişinin yargılandığını da hatırlattı.
18. Dönem Ankara Milletvekili, Hukukçu Kamil Ateşoğulları, Seyit Rıza ve yoldaşlarının idam edilmelerinin 81. yılı dolayısıyla PİRHA‘ya konuştu.
Ateşoğulları, Seyit Rıza ve arkadaşlarının idamlarına ilişkin o günün gazeteleri, sonradan çıkan dergiler, ansiklopedilerden ve kişilerle konuşmalardan arşiv oluşturduğunu, bir bütün meydana getirtmek istediğini söyledi.
Kaynak olarak konuştuğu kişilerin Rüstem Polat, Seyit Rıza’nın torunu Ali Ekber’in oğlu Yusuf Köksal Hasan Tanay, Ali Tan ve o gün cezaevinde gardiyan olarak çalışan Peri Höseli, Gardiyan Cemil’in oğlu Ali Turan olduğunu belirtti.
Dersim’in Erzincan, Refahiye, bir taraftan Malatya bir taraftan Bingöl ve Elazığ’ın bir bölümünü içine alan coğrafyanın adı olduğunu hatırlatan Ateşoğulları, şunları anlattı:
“Dersim adı daha çok Osmanlı kayıtlarında ‘Dersimli’ diye geçiyor. Keban madenlerine saldıran qık Hasanlar ve Desim’liler diye geçiyor. Orada R harfi yok. Dersim’i bir takım yazarlar Der ve Sim olarak ‘gümüş kapı’ diye adlandırıyorlar.
1935’te Tunceli ile ilgili yasa çıkarken Bakanlar Kurulu’ndan gelen isim Munzur vilayetinin teşkili diye geliyor. Fakat sonra mecliste komisyonlarda değiştirilerek Tunceli adını alıyor ve gerçekten de devlet Tunç elini de orada gösteriyor gerçekten.”
“OSMANLI KAYITLARINDA ‘DERSİM’E SEFER OLUR, ZAFER OLMAZ’ DENİR”
“Dersim bir coğrafya değil, bir kültürdür, başlı başına bir tarihtir. Bunu böyle görmek lazım” diyen Kamil Ateşoğulları, “Bütün Osmanlı dönemi Alevi kırımından kurtulanların aynı zamanda sığınacağı tek liman olmuş, onun için Osmanlı kayıtlarında denir ki; ‘bu yalçın dağlar, bu derin vadiler, bu ormanlar olduğu sürece Dersim’e sefer olur, ama zafer olmaz. Çünkü sığınma yeri. Dersim’i böyle görmek lazım. Bugün adı Tunceli oldu” diye konuştu.
JANDARMA MÜFREZESİNDEN BİR YETKİLİNİN TECAVÜZÜ
“Haydaran bölgesinde Menteş ailesinden bir kadına bir jandarma müfrezesinden bir yetkilinin tecavüzü olmasaydı bu olayın başlangıç noktası bir tahtalı köprünün yakılması olarak görülüyor” diyen Ateşoğulları, “Onlara kadın yemek hazırlarken, ev damı denilen kilerde kadına saldırıyor. Kocası kadının bağırtısını duyunca oraya gidiyor ki adam kadına tecavüz ediyor. Adam silahı yanına bırakmış. Kocası silahı alıyor hem kadını hem de askeri öldürüyor. Gezici müfrezeyi de öldürüyor. Kaçarken arkadan biri bağırıyor; ‘Beko köprüyü de yak askerler sana yetişemesin’ diye. 20 Mart’ı 21 Mart’a bağlayan gece 1937 olayı bu. Bunu doğru dürüst araştırsalardı bunu Dersimlilerin bir isyanının ilk işareti olarak değerlendirmez, kendi askerlerinin yaptığı bir saldırı olarak değerlendirirlerdi” dedi.
Seyit Rıza’nın 1920 Koçgiri olayına kadar devletle arasının çok iyi olduğunu belirten Ateşoğulları, şöyle devam etti:
“Erzincan’ın kurtuluşunda Kazım Karabekir’in istiklal harbi anılarını okuduğunuz zaman Batı Dersimliler ilk defa Erzincan’a girer. Orada Erzincanlıları yakmak isteyen Ermeniler’e karşı Seyit Rıza ve Doğu Dersim aşiretleri ile birlikte kurtarırlar. Bunların tarihte hepsi gerçek. Orada Ergen köyünü verirler. Ergen köyünde iken kendine bakmak için gelen Bese ile orada evlenirler. Bese ikinci hanımıdır. Elif birinci hanımıdır. O da Diyap ağanın kızıdır. Birinci olay bu.
İkinci olay Hasan Ay’ın yerine seçimi Lütfü Fikri’nin kazanması Seyit Rıza’nın Hozat’ı basması olayı var. Lütfü Fikri yaralı kurtulur. Üçüncüsü, Elazığ’a oğlunu gönderir. Oğlu dönerken Qırxan (Kırgan) tarafından öldürülür. Sim köyünü basar. Çoğu yazarlar, Sin köyü baskını ile Sin Karakolu baskınını karıştırırlar. Biri 1933’te olmuş, Seyit Rıza’nın baskını. Diğeri 1937 olmuş. Genel müfettişin çağrısına seyit Rıza cevap verip gitmez bunu da Seyit Rıza aleyhine kullanırlar. Şükrü Kaya ve Recep Peker 1930’larda Seyit Rıza’nın orada bir doğal lider olarak büyüyeceğini o günden görmüşler. Ve uyarıyorlar; böyle böyle biri var, ileride tehlikeli olabilir diye. O zamandan Seyit Rıza’ya bir işaret konmuş. Alvori toplantısı ve buna benzer olaylarla bir de tahta köprünün yakılması, ardından Sin Karakolu’nun baskını.
Dördüncü olay ise, 4 Mayıs 1937 Bakanlar Kurulu toplanıyor. Karar şu: 4 Mayıs 1937 gayet gizlidir. Son günlerde vuku gelen hadiselere dair raporlar, 4 Mayıs 1937 tarihinde Atatürk ve mareşalin huzurlarında tehdit ve mütalaa edilerek aşağıdaki sonuca varılmıştır. Silah kullanmış olan ve kullananları yerinden sonuna kadar zarar veremeyecek hale getirmek, köyleri kâmilen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumu görülmüştür.
38’de de Elâzığ Turan köyünde damlar nasıl yakılır, diye bir kılavuz çıkıyor. O da Nokta Dergisi’nde “O gün bir ayaklanma oldu, devlette gereğini yaptı der.”
ATATÜRK HASTA MIYDI?
“Atatürk hastaydı haberi yok diyorlar? Ama Bakanlar Kurulu’na gidiyor Sabiha Gökçe’nin Atatürk’ten Anılar kitabında Sabiha Gökçen anlatıyor. Atatürk bir tabanca veriyor uçağım düşerse ne yapacağın biliyor musun der, o da biliyorum diyor. ‘Uçaklarımız küçüktü ancak elli kiloluk bombalar atıyorduk’ diyor. Bir de o harekâta katıldığı için Sabiha Gökçen’e madalya veriliyor. Böyle bir durum da var.
Atatürk’ün Çankaya’daki muhafız alayının Dersim’e gittiğini belirten Ateşoğulları, “Bir Cumhurbaşkanının kendi muhafız alayı gider de kendisinin haberi olmaz mı? Trabzon’daki Atatürk evinde Türkiye haritası var Dersim’in üzerine çarpı konulmuş Atatürk’ün el yazısı var” ifadelerini kullandı.
Eski Ankara Milletvekili ve Hukukçu Kamil Ateşoğulları, “Uluslararası ceza mahkemesine baktığımız zaman bir olayın soykırım olması için illa insan ölmesi gerekmiyor. Bir kültürden insanı alıp başka bir kültüre gönderdiğin zaman bile bu da soykırım sayılıyor” diyor.
10 bin, 11 bin kişiyi Trakya’ya, Ege’ye başka bölgelere sürersen bu soykırım değil de nedir?” diye soran Ateşoğulları, “12 bin, 13 bin ölen insan var. Zorunlu göç bile, uluslararası ceza mahkemesi ölçütlerine göre soykırımdır” dedi.
SEYİT RIZA’NIN YAKALANMASI VE TUTUKLANMASI
Peki Seyit Rıza ne zaman ve nerede etkisiz hale getirildi? Ateşoğulları şöyle anlatıyor:
“Ali Şir ile karısı, Ali Şir’in kirvesi tarafından ihbar edilmesi sonucu Zarife hanım saklandıkları mağarada öldürülüyor. Bahtiyarlı Şahan ağa, üvey kardeşi tarafından öldürülüyor. Seyit Rıza’nın tutunacak dalı kalmıyor. Bu arada Cansey Babo denen bir adam Erzincan Valisi ile Seyit Rıza arasındaki irtibatı sağlıyormuş, Seyit Rıza’yı görüşmeye Erzincan’a çağırıyorlar. O da yanında iki kişi ile beraber Erzincan’a gidiyor. Erzincan’ın merkezde giderken molla köyün altında Kürtçe Zaza’ca Pirde Pero denen bir köprü var, o köprüde tanıyorlar ve Seyit Rıza orada yakalanıyor. Seyit Rıza, Erzincan Valisi Fahri Özen, Emniyet Müdürü Zekeriya Erkuş, Jandarma Komutanı Kazım tarafından sorgulanıyor ve hakarete uğruyor ve tutuklanıyor. 30 kişilik bir müfrezeyle 15 Eylül 1937’de Malatya üzerinden Elâzığ’a gönderiliyor. Mahkemenin adı Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi ama mahkeme Elâzığ’da kuruluyor.
DAVA ÖZEL BİR YASAYLA YÜRÜTÜLÜYOR
Dava özel bir yasa ile yürütülüyor, sanıklara iddianame tebliğ edilmiyor. Neyle yargılandıklarını bilmiyorlar, verilen karara itiraz yok, delil toplama yok, dava 12 Eylül’de başlıyor. 14 Kasım’da 10 duruşma sonra idam kararı veriliyor. Kararlar temiz edilemiyor, avukat yok, yeterli tercüman yok, yargılamada aleniyet yok.
“YARGILAMADA SUBAY EŞLERİ DİNLEYİCİ OLARAK SALONA DOLDURULUYOR”
Yargılamada subay ve subay eşleri dinleyici olarak salona dolduruluyor. Yaş tespiti konusunda yalancı şahit dinleniyor. Maalesef yalancı şahitte Baba Mansurlu Seyit Hüseyin. Daha sonra Seyit Hüseyin, Süleyman Kırmızıtoprak’a verdiği röportajda ‘Beni Abdullah Alpdoğan çağırdı, böyle ifade vereceksin, yoksa sen bilirsin dedi, diyor. Beni tehdit ettiler yoksa beni de öldürecekler diyor. Yaş tashihi konusunda bana söyleneni söyledim diyor. Sonra sen burada duramazsın dediler, para verdiler ben de uzun süre gittim Bursa’da kaldım, diyor.
SEYİT RIZA’NIN YAŞI KÜÇÜLTÜLÜYOR, OĞLUNUN YAŞI BÜYÜTÜLÜYOR
Hâkim, Seyit Rıza’ya soruyor ne diyorsun? Diyor ki Seyit Rıza, ‘Benim oğlumdan 2 yaş büyük bir adam benim doğum tarihimi biliyorsa ne diyeyim. Hüseyin’in de şöyle boyuna posuna bakıyorlar, yaşını yükseltiyorlar, Seyit Rıza’nın yaşını küçültüyorlar. Çünkü TCK’ye göre 65’ten sonra idam cezası yok. 18 bitirmiştir diyorlar. Karar onaylanıyor infaza geçiliyor. Seyit Rıza’nın istiklal harbinde Erzincan’ı kurtarması suçun hafifletme nedenidir, idam başka bir cezaya çevrilebilirdi. Daha 1925’te TCK olmadığı dönemde Şeyh Sait isyanında bir subay yararlanıyor, bir de çocuk yaşı küçük olduğu için kürek cezasına çevriliyor. Bu ne Hesik Hüseyin’e ne de Seyit Rıza’ya uygulanıyor. Sonuna kadar gayri hukuki bir şekilde hukuksuzluk devam ediyor. O gece Atatürk Pertek’teki Singeç Köprüsü’ne gidecek diye Malatya Emniyet Müdürü olan İhsan Sabri Çağlayangil’i, Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensöğer’i arıyor ve Atatürk, gitmeden bu işi bitirin, diyor. Duyduğumuza göre 6 bin beyaz donlu Kürt Elâzığ’a dolmuş Atatürk’e baskı yapıp Seyit Rızay’ı affettirmek isteyecekler; bu işi bitirin diyor. Savcı razı olmuyor, savcıyı değiştiriyorlar. Başka bir savcı getirilerek bu karar veriliyor.
“72 DEĞİL 58 SANIK YARGILANDI”
Bütün her yerde 72 sanık yargılandı deniliyor, 72 sanık değil, 58 sanık var. Bazı yayın organları, idam kararını 18 Kasım 1937 diye veriyorlar o yanlış, doğrusu 15’i 16’ya bağlayan gece 11 idam diyorlar, bazıları 8 idam diyor, 11 idam değil 7 idam var. 11 idam kararı veriliyor 4’ü o kadar yaşlı ki ayakta duramayacak haldeler, ömür boyu hapis cezası ile çeşitli yerlere dağıtıyorlar. Bu 4 kişide ceza evlerinde ölüyorlar. İdam 7 kişidir.
SEYİT RIZA’NIN BİR İSTEĞİ VARDI
İdam yerleri birbirine yakın yerler. Şire Pazarı, Odun Pazarı, Bitpazarı, Hükümet Meydanı. Bugünkü hürriyet meydanı ve Saray caminin bulunduğu civar. Orada idamlar olmuş. 3 kişi bir yerde, 2 kişi bir yerde, 2 kişi bir yerde olmuş ancak Seyit Rıza’nın bir tek isteği var. Beni oğlumdan önce asın diyor, Seyit Rıza’dan önce oğlunu asıyorlar. Bu başlı başına bir zulüm. Manisa’da hakka yürüyen, sırlanan, Pir Bektaş Piroğlu, Seyit Rıza’ya bu zulmü yapanları Dersim’e bu zulmü yapanları lanetlemişti. Işıklar içinde yatsın.”
Nilgün METE-Röportaj
Cebrail ARSLAN/İsmet SEFER- KAMERA
Hiç bir art niyetim olmaksızın soruyorum : “İngilizler, İngiliz gizli servisi Dersim Olaylarının neresindedir”?
Yazıyı baştan sonuna kadar okudum. Dikkatimi çeken şu oldu; Koçgiri olayında, Şeyh Sait isyanında Dersim hiç yok. Sırf Alevi diyerek zulüm yapıldı ise, bu bölgeye yakın Alevilerin yoğun olduğu Sivas, Erzincan, Tkatgibi yörelere dokunulmamış. Eğer bu bölgelere dokunuldu neden bilmiyoruz. En azından anne ve babalarımız bize anlatılırdı. Babam-annem 1900 doğumlu idi. Seferberliği görmüç geçirmiş insanlardı.
Bu yalancı Şahit Sey Hüseyin Moğundlı(Darıkent)li mi Acaba? Bilgisi olan Cevap verebilirmi acaba.