PİRHA – Sivaslı Aşık Hasan Papur, sanatını, sahneye ilk çıkışını, yaşadıkları baskıları PİRHA’ya anlattı. “Günümüzde sanatçılara yönelik duyarsızlık diz boyu” diyen Papur, 1970’li yıllarda yaşadığı baskıları anlatarak “Çok zulüm gördük ancak şimdi de ekonomik baskı var ki o daha acı. Bir toplum çökertilmek isteniyorsa kültürü ve ekonomisi hedef alınır. Bu iki alan çökertildiği an toplum da teslim alınır” diye konuştu.
Hasan Papur, 1952 yılında Sivas’ın Kangal ilçesi İğdeli köyünde dünyaya geldi. Alevi kültürüyle büyüyen Papur, müziğe de küçük yaşta ilgi gösterdi.
Henüz 12 yaşındayken müzik piyasasına girmek için İstanbul’a gelen Hasan Papur, birçok beste yapıp konserler de verdi. Zengin bir müzik yaşantısı olan Hasan Papur, “Dünüm ve bugünüm/türkülerim, deyişlerim” isimli bir de kitap kaleme aldı. İleri yaşına rağmen müzikle ilişkisini koparmayan Papur, geçmişe ve günümüze dair PİRHA’ya konuştu.
AŞIK DAİMİ ÖCÜLÜĞÜNDE İLK SAHNE DENEYİMİ!
Çocuk yaşta İstanbul’a gelen ve ilk olarak Aşık Daimi ile tanıştığını belirten Hasan Papur, müzik piyasasına nasıl girdiğini şu sözlerle anlattı:
“12 yaşında İstanbul’a geldim. Her köylü çocuğu gibi sarı yorganımı sırtladım, nasibimi, kısmetimi almak için ‘Taşı, toprağı altın’ denen yere, İstanbul’a geldim. Halbuki İstanbul’un taşı, toprağı dert dolu, altın değil, bizi kandırmışlar.
İlerleyen zamanlarda Abdullah Papur ile Unkapanı’ndaki Aşık Daimi’nin dershanesine gittik. Herkes, Abdullah Papur ile beni kardeş bilirlerdi ama amca çocuklarıyız. Daimi’nin yanına gittiğimizde ‘Sazınızla bir çalıp söyleyin’ dedi. Bizi dinledikten sonra ‘Ders almanıza gerek yok. Sizin suyunuzda zaten yetenek var’ dedi. Daimi, dedemizi de iyi tanırdı. Dedemiz de çok güzel saz çalıp söylerdi. Cemlerde de zakirlik yapardı. Aşık Veysel de zaman zaman bizim köye gelirdi ancak dedemin yanında sazı eline almazdı. O zamanlar iyi çalan kişinin yanında saz ele alınmazdı. Şimdilerde ise saygı edep yok. Ağızda sigara saz çalınıyor!
Hiç unutmuyorum, Zeytinburnu’nda Zengin Sineması vardı. Daimi’nin yanına gittiğimizde orada konser olacağını söylemişti. Bize ‘Sizi sahneye çıkaracağım’ demişti.”
“7 YAŞ BÜYÜĞÜMDÜ AMA SÖZÜMÜ DE DİNLERDİ”
Hasan Papur, ilk konserini 1969 yılında Abdullah Papur ile birlikte verdiğinin altını çizdi. Müzik konusunda Abdullah Papur’a öncülük yaptığını da söyleyen Hasan Papur, şöyle devam etti:
“Abdullah Papur Mersin’de portakal bahçelerinde işçi olarak çalışıyordu. Ben de o dönem İstanbul’da gazinoda çalışıyor olmamdan dolayı plak şirketi sahiplerinin çoğu ile tanışmıştım. Abdullah Papur’u Mersin’den İstanbul’a çağırdım. Kendisi benden 7 yaş büyüktü ama benim sözümü de dinlerdi. Müziğin kalbi İstanbul’da atıyordu.
Kasımpaşa’da 5000 kişilik Tepebaşı Gazinosu vardı. O gazinoda Abdullah Papur ile birlikte program aldık. Abdullah Papur çok seviliyor ve her konseri hınca hınç doluyordu. 1970 yılında ilk plağını yaptı ve o plak hemen tuttu. 1974-75 yıllarında da kasetler yaptı, o kasetlerde çok tutuldu ama ne yazık ki ömrü çok kısa sürdü. 22 sene bu kültürü sürdürdü ve 60’a yakın kaset çıkardı. Abdullah Papur’un sazı sesi güzeldi, ben geriye çekildim ve onun için sık sık konserler düzenledim.”
SANATÇILARIN BULUŞMA ADRESLERİ, CEZAEVLERİ!
Hasan Papur, müzik yaptıkları dönemin sanat emekçileri açısından çok zorlu yıllar olduğunu da ifade etti. “Her konser sonrası polis gelir bizleri götürürdü” diyen Papur, Alevi olmaları nedeniyle de ayrı bir baskıya maruz kaldığını söyledi. Hasan Papur, anlatımına şu cümlelerle devam etti:
“Yazdığım şiirlerden dolayı 6 kez hapis hayatı yaşadım. Doğruları söylediğim için tutuklanıyordum. O yıllarda her hafta konserlerimiz olurdu ve bütün konserler sonrasında da emniyete götürülürdük.
Yılmaz Güney ile Adana Cezaevi’nde tanışmıştım. Halbuki Adana’ya konsere gitmiştim ama sonrasında tutuklandım ve cezaevine konuldum. Yılmaz Güney’i de orada görünce mutlu olmuştum. Kendisi ile sabahlara kadar muhabbet ederdik. Cezaevinde iş günlerimiz olduğunda herkesin ismi listeye yazılır, temizlik yapılırdı. Yılmaz Güney’i ise o listeye yazmazdık. Ancak bize kızardı ve ‘Benim sizden ne farkım var?’ derdi. Ayrıca bizim bütün masraflarımızı Yılmaz Güney karşılardı. Ekonomik durumu iyiydi. Her hafta kamyonetle bize eşya gelirdi. Yiyecek, içecek hatta sigaraya kadar… Yani rahmetli, cezaevinde bize baktı diyebilirim.
“ÇOK BASKI VE ZULÜM GÖRDÜK”
Siyasi mahkumlara cezaevinde çok büyük baskılar vardı. Sonrasında o cezaevinde bir isyan çıktı. Toplamda 65 kişiydik ve her birimizi başka cezaevine dağıttılar. Yılmaz Güney’i ise Kayseri’ye gönderdiler. Abdullah Papur ve Aşık Yoksuli’yi ise Ceyhan Cezaevi’ne gönderdiler. Yani çok baskı ve zulümler gördük, inanın çok zor dönemlerdi. Deniz gezmişlerin yargılandığı; yani 141. ve 142. maddelerden yargılanıyorduk. Ancak o yıllarda insanlar duyarlıydı. Sanatçılara sahip çıkılıyordu. Şimdi ise duyarsızlık diz boyu. Bu durum bizi çok üzüyor. En yukarıda baskı olduğu için insanlar da vurdumduymaz olup ‘Bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın’ demeye başladı. Ancak o yılan şimdilik değmiyor olabilir ama zaman geldiğinde o kişiye de değdiğinde canları çok acıyor. Bunun için birlik ve beraberlik içerisinde olursak baskılar azalır. Şimdi bir de ekonomik baskı var ki o daha acı. İnsan, çocuğuna bir kalem, defter dahi alamıyor. Denildiği gibi, bir toplum çökertilmek isteniyorsa kültürü ve ekonomisi hedef alınır. Bu iki alan çökertildiği an toplum da teslim alınır.”
“YEZİD’İN GÜTTÜĞÜ ZİHNİYET”
Hasan Papur, AKP-MHP hükümetinin, Alevilik konusunda yürüttükleri politikaları da değerlendirdi. Hasan Papur “Şimdilerde sinsice bir baskı var ve bu baskı daha acı. Halen Yezid’in güttüğü zihniyet aramızda. Önemli olan kişiler değil, zihniyet. İnsanları asimile etmek, ötekileştirmek halen var. Cumhurbaşkanı da açık açık ‘Taraf olmayan bertaraf olur’ demişti. ‘Bana oy vermezseniz hizmet gelmez’ diye yakın zamanda söylememiş miydi? Bu büyük bir ayrımcılık değil mi? Sana oy vermeyebilirim ama vergimi ödüyorum” diye konuştu.
Eren GÜVEN/İSTANBUL
Yoruma kapalı.