PİRHA – Dersim’de bulunan Peri Suyu üzerinde yapılan Pembelik Barajı ve HES projesiyle köylerinde esaret yaşayan Ayhan ve Adile Arduç çifti, yaşadıkları zorlukları, açlık grevi sürecini ve köye ulaşım sağlayan Direniş Köprüsü’nün hikayesini PİRHA’ya anlattı.
Dersim-Elazığ-Bingöl sınırında bulunan Peri Suyu üzerinde yapımı tamamlanan Pembelik Barajı ve HES projesinin yol ve köprüleri su altında bırakması nedeniyle Dersim’in Nazımiye İlçesi Dallıbahçe Köyü Ilısu Mezrası’nda yaşayan Ayhan ve Adile Arduç çifti, geçtiğimiz yıllar açlık grevine girmiş, 10 günlük açlık grevinin ardından Valiliğin köprü yapma sözü üzerine direnişi sonlandırmıştı. Sadece yayaların kullanabileceği tahta köprü yapıldı. Ancak Arduç ailesi yine mağdur.
Ayhan ve Adile Arduç çifti, 1994 yılında köy boşaltmalardan açlık grevi direnişine kadar ve şu an yaşanan sürece ilişkin PİRHA’ya konuştular.
“SESİMİZİ DUYURMAYA ÇALIŞTIK, HİÇBİR NETİCE ALAMADIK”
Adile Arduç, barajın ilk girişimini ve yaşananları şöyle aktardı:
“Peri Suyu üzerinde 9 baraj inşa edilmiş. Bir baraj gelip diğer baraja dayanıyor. Bu yörede de Peri Vadisi bölgesinde birçok yerleşik köy var. Bizim köyümüz olan Ilısu Köyü de bu köylerden biri. Baraj yapılınca bizim Nazımiye’ye, Karakoçan’a olan geçiş yollarımız su altında kaldı.
Baraj yapılacağı zaman bütün yolların yapılacağı taahhüt edildi. Herkes gidip gönül rahatlığıyla köyüne yerleşebilir denildi. Zaten çözüm sürecinden kaynaklı insanlar geri dönüş de yapmak istiyorlardı. Biz de o taahhütleri de düşünerek geldik köyümüzde ev yaptık. Baraj bitmeden önce bu köprünün sondajı vurulmuştu, burada büyük köprü yapılacaktı. Hafriyat doldurdukları yeri geçici geçiş yeri yaptılar. Hafriyatı kaldırdıktan sonra köprü ve yolları yapacağız dediler.
Baraj bittikten ve su tutulduktan sonra bütün yollar kesildi ve biz burada mahsur kaldık, bizi mahsur bıraktılar. Biz mahsur kaldıktan sonra, zaten gerekli bütün kurumlara müracaat etmiştik. İlgili kurumların haberi vardı. Evimizi bütün prosedürleri yerine getirerek yaptık. Ruhsatlı yani burası. Zaten gidip başvurunca soruyorlar yol var mı diye, yol varsa ruhsat veriliyor. Mahsur kalınca ilgili yerlere duyurduk bunu ama hiçbir sonuç alamadık. Başbakanlık tarafından arandık. Kamuoyu oluştu, buraya bütün medya mensupları geldi, sesimizi duyurmaya çalıştık. Hiçbir netice alamadık.”
“BÜTÜN HAYATİ ŞEYLERİMİZ KISITLIYDI”
Arduç, açlık grevi sürecine ilişkin de şunları söyledi:
“En sonunda açlık grevine başladık. Ve gerçekten kararlıydık. Çünkü biz topraklarımızı terk etmeyeceğiz. Burası bizim kimliğimiz, biz burada var olduk ve burada var olacağız. Bizden sonraki nesil de yaşamını burada sürdürecek. Gidecek başka yerimiz yok.
Bize altından köşk de yapsalar biz bu saklı cennetimizi bırakıp gitmeyiz. Biz burada doğmuşuz. Atalarımızın yeridir. Geçmişimiz de geleceğimiz de burada. Bizi buradan koparırlarsa ölürüz, yok oluruz. Var olduğumuz toprakları gelecek nesle de bırakacağız.
Açlık grevinin 10. gününde, Valilik çelik konstrüksiyonlu köprü yapacağız diye açıklama yaptı. Biz 10. gününde açlık grevini sonlandırdık. Bekledik ve o çelik konstrüksiyonlu köprü yapılmadı ve biz yine mahsur olduk. Aracımızla mahsur kalmıştık. Karşı tarafa geçemiyorduk. Eski bir bot temin etmiştik. Bir sene de tamamen erzaksız, yiyeceksiz halde mahsur kaldık. AFAD ekipleri bize yiyecek getirdi. Medya mensupları, doğa aktivistleri geldiler. Onların getirdikleriyle idare ettik. Bütün hayati şeylerimiz kısıtlıydı. Köprü sözü verildikten sonra 1 yıl boyunca da öyle devam etti. Devlet bile bile seyirci kaldı. Sonrasında bu tahta asma köprü yapıldı. Zaten resmiyette burası yaya köprüsü diye geçiyor.”
“TUNCELİ’YE GİTMEK İÇİN ELAZIĞ VE BİNGÖL’DEN GEÇMEK GEREKİYOR”
Arduç, Dersim şehir merkezine gitmek için başka iller ve ilçelerden geçilmesi gerektiğini şöyle aktardı:
“Bizim bağlı olduğumuz Dallıbahçe Köyü’ne ve Nazımiye ilçesine hiçbir bağlantımız yok. Yollarımız kesik, baraj göletinin altında. Bu Türkiye’de tek örnek de olabilir; bağlı olduğun köye ve ilçeye yolun, ulaşımın yok. Karşı taraf Elazığ Karakoçan, oradan Bingöl Yayladere’ye oradan Dallıbahçe Köyü’ne daha sonra Nazımiye ilçesine geçiyoruz. Tunceli merkeze gitmek için ya Seyrantepe Barajı’nın oradan gidiyoruz ya da Kovancılar’dan. Bu 2-3 saati buluyor zaten. Buradan yarım saatlik Nazımiye yolumuzu 4 saate çıkardılar.
Bu hak değil. Devlet gerçekten kalkınmayı planlıyorsa köylüye bunu yapmamalı. Köylü bu zulmü görmemeli. Biz kendi toprağımızda üretmek istiyoruz. Bu da devlete katkıdır gerçekten.”
“CENAZELERİMİZE GİDEMEDİK, TAMAMEN TECRİTTEYDİK”
Adile Arduç, “Öncesinde de dilekçeler verilmiş bu yolla ilgili. En son köylüler 45-50’ye yakın dilekçe verildi. Bağlı olduğumuz ilçeye ve köye olan bağlantı yollarımızın yapılması için. Köylüler geri dönmek istiyor. Baraj yolları kesmeden önce köylüler ev yapmak istiyorlardı. Bu yollar kesilince köylüler öylece kalakaldı. Müracaatlar sürekli devam ediyor. Kaymakamla, valiyle görüşmeler sürüyor. Bize hep yapılacağı söyleniyor” diye konuştu.
Arduç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tüm bağlantılarımız koptu. Köye geri gelmek isteyen köylüler gelemedi. 4 yıl boyunca çocuklarımızdan, ailelerimizden ayrı yaşadık. Cenazelerimiz oldu gidemedik, seyrettik. Bu çok acı. Şimdi anlatıyorum ama bir de bunun yaşanmışlığı var. Yaşamsal haklarımız gasp edilmişti burada. Tamamen abluka altındaydık burada, tecritteydik.
Beklemekteyiz, bu yolun yapılmasını istiyoruz. İnşallah da yapılır. Sonuna kadar da mücadele edeceğiz. Bu bizim anayasal hakkımızdır. Hiç kimsenin ulaşım hakkı gasp edilemez. Bizim yaşamsal hakkımız bu. Hiçbir vatandaş buna maruz kalmamalı. Bizim muhatabımız devlettir. Biz devletimizden bunun yapılmasını talep ediyoruz. Köylüler şimdi bekliyorlar. Evini getirmek isteyen köylü nasıl yapacak evini? Betonu, çimentoyu getirecek, yol olmayınca bunlar nasıl gelecek. Mümkün değil gelemez. Devlet yol yapsın ki bu insanlar geri gelsin.
“MEDYA OLMASAYDI ÖLÜME MAHKUMDUK”
Bekliyoruz; devletimizden talebimiz, bağlı olduğumuz ilçeye yolumuzun yapılması, geçişlerimizin sağlanması. Biz insan olarak yaşamak istiyoruz. Bize yapılan muamele insanlık muamelesi değil. Burada insanlık suçu işlendi aslında.
Düşünsenize kendi topraklarında mahsur kalıyorsunuz. Kimse size ulaşamıyor. Sesimizi bir telefonla duyurduk sadece. Medya olmasaydı biz burada ölüme mahkumduk.”
“BÜTÜN CÜMLE CANLISIYLA ETKİLENDİ PERİ VADİSİ”
Pembelik Barajı’nın doğaya, bitkilere, yaban hayatına, Alevi ziyaretgahlarına olan etkilerini Adile Arduç şöyle anlatıyor:
“Bütün cümle canlısıyla etkilendi burası. Orman kurumak üzere, meşe kurumak üzere. Bitkiler oluşmuyor. Mesela bostan ekiyoruz, bütün köylü geçimini bostandan sağlar. Ekinler olmuyor, bostan yetişmiyor. Barajın etkisinden dolayı kuruyor. Gece soğuk bastırır gündüz sıcak bastırır. Ama eskiden öyle değildi. Meyvelerimiz kurudu. Yeşile dair ne varsa gitti. Bir ay yeşil görebiliyoruz ondan sonrası kuraklık.
YABAN HAYATI OLUMSUZ ETKİLENDİ
Yaban hayatı etkilendi. Jiletli tellere takılıp telef oldular. Gölette boğulan boğulana. Dağ keçileri ve diğer yaban hayvanları eskiden nehir küçüktü karşıdan karşıya rahatça geçerdi. Ama şimdi atlıyorlar ve boğuluyorlar. Burada biz vaşak gördük, alaca porsuk gördük. Birçok çeşit hayvan gördük ve bunların nesli tükenmek üzere. Bitkiler de aynı şekilde. Eskiden yetişen bitkilerimiz şimdi çıkmamaya başladı. Cümle canlı nasıl etkileniyorsa biz de aynı şekilde etkileniyoruz.
ALEVİ ZİYARETLERİ
Ziyaret yerlerimiz, kutsal mekanlarımız; bütün köylü toplanırdık köprünün ayağının orada suyun altında kalmış Gola Xızır’ımız var, orada kurbanlar keserdik. Mart ayında Kara Çarşamba’da kurbanlarımızı, niyazlarımızı dağıtırdık. Bir birlikte yaşam kültürümüz vardı onu bizden aldılar. Hayatın da akışını durdurdular. Peri suyu artık akmıyor.
“PERİ VADİSİ SUSKUN, BİZ PERİ VADİSİ’NE TERCÜMANLIK YAPIYORUZ”
“Peri Vadisi suskun. Biz şu an Peri Vadisi’ne tercümanlık yapıyoruz sayılır. Biz bu vadide Peri Suyu’nun akışıyla uyuyorduk. Peri Vadisi böyle olmamalıydı” diye konuşan Arduç, barajın yapımı hakkında şu bilgileri verdi:
“Pembelik Barajı kaçak yapıldı, kaçak inşa edildi, kaçak bitirildi ve kaçak çalıştırılıyor. Şu anda bu baraj kaçaktır. Ve Peri Vadisi’nin can damarını Pembelik Barajı kesmiştir, can suyunu almıştır. Devletin buna duyarlı olması lazım. Bu sular devletin. Bu devlet bizim. Bu topraklar sermayeye peşkeş çekilirse, sermaye buradan para kazanıyor ama bizim doğamız, yaşamımız gidiyor. Yarın gelecek nesil burada ne bulacak, çöl bulacak.
Devletin, ilgili kurumların duyarlı olmasını istiyorum, bizi duymasını istiyorum. Bu köprü hiçbir talebimizi yerine getirmiyor.”
“O ZAMANLAR BARAJ YOKTU, YASAKLARDAN DOLAYI KÖYÜMÜZE GİDEMİYORDUK”
Köyün 1994’te boşaltılması hakkında konuşan Ayhan Arduç ise şöyle konuştu:
“93 yılına kadar köylüler kendi köyünde yaşamaktaydı. Burası Ilısu Köyü’ydü. Buraya bağlı 3-4 mezra vardı. Askeriye tarafından köy boşaltmalar olunca bizim köyü, köy tüzelinden düşürdüler. Biz de göçtük buradan, İstanbul’a gittik. Sonrasında köye dönme yasağı vardı, kimse köyüne dönemiyordu. 6-7 yıl suyun karşısında Karakoçan’a bağlı yerde kaldık. O zaman da kendi köyümüze gidemiyorduk. Baraj daha yoktu, yasaklardan dolayı gidemiyorduk. O zamanlar da burada asma köprü vardı. O köprü de bombalanarak yıkılmıştı bağlantıyı koparmak için. Nazımiye ve Dallıbahçe’ye giden yolu barajı dikince kesildi, bizim bütün bağlantılarımızı kestiler.
O dönemde bir savaş içerisinde terk ettik burayı. Herkes tarafından bilinen şeyler burada neler yaşandığı. Onlar bittikten sonra da barajlar inşa edilmeye başlandı. Barajlar daha büyük bir zulüm getirdi memlekete. Gördüğünüz gibi bu bir zulümdür.”
“PEMBELİK BARAJI KAÇAK YAPILMIŞTIR”
“Hiçbir yerde görülmemiş ki bir barajın suyu diğer baraja dayansın. Arada hiç mesafe yok. Yasal olarak bu baraj ile Seyrantepe Barajı arasında 3-4 km olması lazım” diye konuşan Arduç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz gelip köyde kendi yerimizde ev yaptık. Sonra bu manzarayla karşılaştık. Yapılan baraj kaçak yapılmıştır. Valimizin söz verdiği şekilde yapılmadı bu köprü. Yaya köprüsüdür. Arabayla geçmemiz bir risktir. Köyümüz, her zaman aklımızda, düşüncemizde vardı. Biz sonunda geldik evimizi yaptık, başardık. Bunu yaparken birçok şeyle karşılaştık. Önümüze birçok engel çıkarıldı buraya yerleşmememiz için. Ona rağmen biz pes etmedik, vazgeçmedik.”
Medyanın desteğiyle, çevrecilerin desteğiyle, halkın desteğiyle tahta da olsa bu köprüyü yaptıklarını ifade eden Arduç, “Başvurduğumuzda tek ev için yol getiremeyiz, daha öncelikli yerler vardır diyorlar. Bu şeylerle geçiştiriyorlar. İnsanlar köylerine dönmek istiyor. En doğal haklarıdır. Kendi malıdır, tapulu malları vardır, mezarları var, geçmişi var. Bu köprü olmadan önce insanlar cenazesini bu tarafa getiremiyordu. Ne acı ki; biri botla getirmişti cenazesini yıllar önce. İnsanlar cenazesini Elazığ bölgesine defnediyorlar. Ne bir cenazeye ne bir düğüne ne bir hasta ziyaretine gidebildik. Bütün bağlantılarımız kopmuş durumda” dedi.
Arduç, “Ben engelli bir vatandaşım. İki sene burada mahsur kaldım. İki öğrenci çocuğum vardı. Ne onları görebiliyordum ne onlara bir harçlık gönderebiliyordum ve ne de sağlıktan faydalanabiliyordum. İki sene boyunca burada çok sıkıntı yaşadık. Maaşımı gidip alamıyordum, eve bir erzak alamıyordum. Biz burada çok haksızlığa uğradık. Bizim anayasal hakkımızdır ulaşım ama aldığımız cevap hep şu; biz on eve mi hizmet getirelim bir eve mi hizmet getirelim. Burada bulunan 5 mezra mağdur şu an. Hiçbir yerle bağlantımız yok. Ne Tunceli ne Mazgirt. Sadece bu köprüyle Karakoçan’a oradan da Yayladere veya Kovancılar üzeri gidiliyor” diyerek sözlerini tamamladı.
TAHTA KÖPRÜNÜN ADI DİRENİŞ KÖPRÜSÜ OLDU
Şu an Ilısu Mezrası’na tek bağlantı olan tahta köprüye ‘Direniş Köprüsü’ adı verdiklerini söyleyen Adile Arduç, şöyle devam etti:
“Bedenimizi ölüme yatırarak, direnerek bu köprüyü yaptırdık. Bu köprü bir ‘Direniş Köprüsü’dür. Bizim can damarımız şu anda yaşam yolumuz. Kışları yaya gidip geliniyor köprüden. Aracımızı karşıda bırakıyoruz köye yürüyerek çıkıyoruz kış şartlarında. Bize reva gördükleri köprü de budur. 1 km yokuş çıkıyorum köye. Engelli haklarından bahsediyor. Bize öyle bir engel koydular ki burada.”
YETKİLİLERE ÇAĞRI
Ayhan Arduç, son olarak Tunceli Valisi’ne çağrıda bulundu:
“Tunceli Valisi gelsin, şu manzarayı görsün, yaptıkları bu işi görsünler. Ne şartlarla yaşadığımızı görsünler bunu istiyorum. Ve ona göre kendileri bir karar versinler.”
İsmet SEFER-Hüseyin Yaşar SEZGİN
DERSİM
Yoruma kapalı.