PİRHA- Kızıldeli Ocağı mensubu Mahsuni Sazcı’nın evinde muhabbet cemi yapıldı. Cemde yapılan muhabbetlerde deyişlerin, nefeslerin anlam ve içeriği, Rıza Şehri, zorunlu din dersleri gibi Alevi yurttaşları ilgilendiren birçok konu üzerine sohbetler edildi.
Kızıldeli Ocağı mensubu Mahsuni Sazcı’nın Antalya’nın Kepez ilçesinde bulunan evinde muhabbet cemi yapıldı. Yapılan ceme Antalya Konyaaltı Alevi Bektaşi Kültürü Cemevi Şube Başkan Yardımcısı Emire Ulutaş, yönetim kurulu üyesi Talip Çokbilir, Döndü Fidan, Konyaaltı Alevi Bektaşi Kültürü Cemevi gençliğinden Kızıldeli Ocağı yol hizmetkârı Mustafa Sazcı, Zakir Naciye Çokbilir ve bölgede bulunan mahallelerden canlar katıldı.
Cemde yapılan muhabbette ise deyişlerin, nefeslerin anlam ve içeriği, Rıza Şehri, zorunlu din dersleri gibi Alevi yurttaşları ilgilendiren birçok konu üzerine sohbetler edildi.
Muhabbet cemini, Konyaaltı Alevi Bektaşi Kültürü Cemevi gençliğinden Kızıldeli Ocağı yol hizmetkârı Mustafa Sazcı ve Zakir Çokbilir yürüttü. Çerağ uyandırılarak başlayan muhabbet cemi 12 hizmetin yerine getirilmesiyle devam etti.
“MALESEF Kİ ARTIK BAR GİBİ YERLERDE NEFESLERİMİZ TÜRKÜ DİYE ÇALINIYOR”
Cem muhabbetinde söz alan Kamer Akar, musahiplik kültürüne ve Alevilik inancının dayanışma, birlik olma özelliğine değinerek şunları dile getirdi:
“Bir şehir düşünün, bir mahalle düşünün ki herkes birbiriyle musahip. Dolayısıyla bu şehirde, bu mahallede hırsızlık olmaz, kimse aç kalmaz, küslük olmaz, kimse kimsenin arkasından dedikodu yapmaz, kimse kapısını kilitlemez. Nazilli’nin Alamut diye bir köyü var, Tahtacı köyüdür. Bu köyde musahipsiz hemen hemen kimse yok. Çok ilginçtir, ben orada bir hafta kaldım ve gözlerim açıldı.
Aşıklarımızın, sadıklarımızın nefeslerinde tüm doğrular vardır. Her aşığın yüreğinden çıkan sazın teline vurduğu zaman orada dile gelir. Bizim telli Kur’an’ımız ne düşünürsen onu söyler sana. Yalan söz söyleyebilme şansı yoktur. Dolayısıyla Alevi Kızılbaşlıkta Kur’an’ımız var mı, var. Telli Kur’an sazdır. Aşığın nefesi, pirin sözü elimizdeki telli Kur’an’dır. Ama ne yazık ki artık barlarda, şurada burada bizim nefeslerimiz türkü olarak çalınıyor. Çok çok üzülüyoruz ama ne yazık ki bu böyle.
Gerçeği kavrayacağız, doğruyu araştıracağız, bu konuda kafa yoracağız, Uzun, uzun düşüneceğiz. Bir dahaki sefere nasip olursa eğer ben bir film göstereceğim. Sonra o film üzerinde uzun uzun tartışacağız. Seyit Nesimi’nin 1972 yılında Azerbaycan konuşması var. Onun bir filmi var. O filmi izleyin ve üzerinde oturun günlerce düşünün.”
“ALEVİ BEKTAŞİ İNANCINA MENSUP KİŞİLER GÜRUH-U NACİ’DİR”
Ardından söz alan Yol yürütücüsü Mustafa sazcı ise, “Aslında bütün dinler kendisini Adem oğlu olarak görüyor. Ancak Alevi Bektaşi inancına mensup kişiler der ki biz Âdemoğlu değiliz. Çünkü Âdemoğlu benliğine, hırsına, nefsine yenilmiştir. Biz Güruh-u Naci’yiz. Temizlerin, pakların, haklıların, dürüstlerin, doğruların yolunda ilerliyoruz ve diyoruz ki dinler, mezhepler hiçbir zaman Güruh-u Naci’nin soyuna gelmemiştir. Güruh-u Naci soyuna mensup olan kişilerde din yoktur, iman yoktur. Çünkü dinide imanı da aslında sevgidir, bunun farkındadır Naci soyu. Ancak diğer toplumlara dinler indirilmiştir, kitaplar indirilmiştir. Ancak hala günümüzde gördüğümüz de şudur ki, kitapların bile düzeltme gibi imkânı olmamış o toplumları. Ortadoğu coğrafyasına baktığımızda hala kan gölü içeresinde. Mezhep savaşları, din savaşları yaşanıyor” dedi.
“BİZİM FELSEFEMİZ, YOLUMUZ SEMAVİ DİNLERİN KİTABINA SIĞMIYOR”
‘Bizim inancımız, bizim yolumuz Meluli Baba’nın nefesinde buyurduğu gibi dine, imana, mezhebe ihtiyaç duymayan bir yoldur’ diyen Sazcı sözlerine şöyle devam etti:
“Yine Meluli Baba’nın bir nefesinde, ‘Ben de bir vicdan var tıpkı din gibi’ diyor. Aslında biz dinimizi de vicdanımız olarak görüyoruz. Karşıdaki kişiye zor uygulamamayı, kötülük yapmamayı, bir din olarak, bir kural kabul ediyoruz. Yazılı bir kitabımız yok ancak nefesler de hep bunu işliyoruz. Ne diyor Hacı Bektaş Veli, ’72 millete bir nazarda bakınız.’ Bu bizim kuralımızdır. Biz diyoruz ki, kişi çok eğitimli çok bilen bir kişi olsa da insanları Kürt’tür, Türk’tür Alevi’dir, Sünni’dir, Müslüman’dır, Hristiyan’dır diye ayırıyorsa o hakikate asidir. Onu biz yolda kabul etmiyoruz, 72 millete bir nazarda bakması gerektiğini söylüyoruz. Daha sonrasına bakıyorsun Hünkâr Hacı Bektaş Veli ne güzel söylemiş, ‘İncinsen de incitme. Düşmanının bile bir insan olduğunu unutma.’ Bunu söyleyen felsefeyi semavi dinlerin dört kitabına sığdırmak büyük bir saçmalık. Çünkü bu felsefe, bu Yol, bu semavi dinlerin kitabına sığmıyor, birkaç beden büyük geliyor.”
“YOLU, AŞIKLARIMIZIN TELLİ KUR’AN’LA SÖYLEDİKLERİYLE AÇIKLAYACAKSIN”
Aleviliğin, diğer farklı inançlar içine sıkıştırılamayacağını ifade eden Sazcı, “Yolu açıklayacaksan burada yazan aşıkların, sadıkların ayetleri ile açıklayacaksın. Aşıklarımızın, sadıklarımızın telli Kur’an dediğimiz bağlamada söyledikleri dillendirdikleri ile yola çıkacaksın. Ne diyor ayette, işte hırsızlık yapanın kolunu çapraz kes. Bizim Alevi felsefesi bunu kabul edecek mi? Kabul etmez. Çünkü düşmanın da bir insan olduğunu unutma diyoruz. Onun için bizi semavi dinlerin kitapları içerisine sıkıştırmaya, semavi dinlerin kuralları içerisine sıkıştırmaya çalışanlara karşı aslında bu muhabbetleri büyüterek kendimizi anlatmamız gerekiyor. Bizim Alevi felsefesi diyor ki, insanlar hırsızlığa muhtaç olmayacak bir sistemde yaşasın. Bu Rıza Şehri’dir. Komünal bir şekilde yaşayan, ekolojik bir toplumu kurma mücadelesidir aslında Rıza Şehri” ifadelerini kullandı.
“RIZA ŞEHİRLERİ OLUŞTURMALIYIZ”
Sazcı, Alevi toplumsallığının dar sistemi ile otokontrolunu sağladığına değinen Sazcı, “Eriştiğin şey için niye hırsızlık yapasın ki öyle düşünmek gerekiyor. Bizim Alevi yol erkanına uygun, küçük minyatür anlamda Rıza Şehri’nin oluşturulduğu köylerimiz var. Eskiden Meluli Baba’nın bulunduğu Kayseri Sarız bölgesi. Rıza Şehri’ni insanlar orada yaşatmış. Yedi Alevi aile birleşiyordu, birbirleriyle musahip ev oluyorlardı. Yedi aile kendi aralarında bir eve 1 kilo portakal giriyorsa diğer eve de kesinlikle 1 kilo portakal giriyordu. Bir evde tuz varsa biliyorlardı ki diğer evde de tuz var. Bu toplumda hırsızlık gibi bir durum olmuyordu. Öyle bir şey oldu mu düşkünlük mekanizması giriyordu devreye. O hırsızlığı yapan talip dara çekiliyor, diğer canlara soruluyordu. Eğer kusuru varsa ilk başta telafi etmesi için uyarılıyor ancak daha sonrasında telafi etmez ve yaptığını tekrardan yaparsa düşkünlük mekanizması işletiliyor. Düşkün olarak kabul ediliyor” dedi.
Uyandırılan cerağların sırlanması ile sohbet son buldu.
Cebrail ARSLAN/ANTALYA
Yoruma kapalı.