PİRHA – Türkiye’de son zamanlarda artan çocuk cinayetleri ve istismarına karşı protesto eylemi yaparak basın açıklaması yapan Antakyalılar “şiddetin yalnızca bireyler üzerinden değil, toplumsal boyutlarıyla da ele alınması gerekmektedir” dedi.
Mesreh el Emel, Çsa, 326 Hatayın nabzı, Hrt ve Mınınna Vine başta olmak üzere Antakya’daki çeşitli kurumlar çocuk istismarına dönük Antakya köprü başında basın açıklaması yaptı. Çsa’nın hazırladığı tiyatro ile başlayan açıklama, kadın aktivisti Gülüzar Işık Çay tarafından okundu.
Basına ve kamuoyuna dönük yapılan açıklamada şunlar belirtildi:
“Son dönemde giderek artan ve gündeme gelen çocuk istismarının ve çocuklara karşı şiddetin yalnızca bireyler üzerinden değil, toplumsal boyutlarıyla da ele alınması gerekmektedir. Cinsel şiddet vakalarında çok sık rastlanan hasta, sapık, “normal dışı” gibi kullanılan argümanlar aslında tecavüzcüleri toplumsal normların dışında olan bireyler gibi göstermektedir. Bununla birlikte en çok duyduğumuz tecavüzü meşrulaştıran ortadan kaldırılması gereken bir “erkek egemenliği” sorunu olmaktan çıkarıp, daha çok kaçınılmaz bir son gibi gösteren söylemlerden birisi de tecavüzün erkeğin içgüdüsünün ürünü olduğudur. Ancak tecavüzcüler üzerine yapılan birçok araştırma cinsel şiddetin kökeninde erkek egemen kültürün yattığını ve tecavüzün de birçok davranış gibi öğrenilmiş bir davranış biçimi olduğunu göstermektedir.”
“ADALET HALKIN DEĞİL ‘EGEMENLERİN’ ADALETİDİR”
“Çocuk istismarının ve kadına karşı şiddetin artmasıyla beraber idam ve kimyasal hadım tartışmaları da gündeme geldiğine işaret eden açıklamada “Kaçırılan, cinsel şiddete uğrayan, öldürülen, işkence edilen, yok sayılan kadınlar, çocuklar ve hayvanlar. En temel hakkımız olan yaşam hakkımızın dahi elimizden alındığı bir dönemde var olan hukuk sistemi bile işlemiyorken, failler iyi hal indirimleri alıyorken, aynı mahkemelerden çıkacağı beklenen idam ve kimyasal hadım gibi cezalardan bahsediliyor. Yaşanan cinsel şiddet vakıalarında faillerin cezasız kaldığı, yetkililerin “Küçüğün rızası var” veya “bir kereden bir şey olmaz” gibi açıklamalarda bulunduğu bir toplumda adalet halkın değil “egemenlerin” adaletidir.” değerlendirmesine yer verildi.
“ŞİDDET YAŞAMIN HER ALANINDA”
Açıklamada “Çocukların, kadınların, hayvanların çığlıklarını duymayanlar bugün “İdam” çığlıklarını duyuyorlar. Tarikat yurtlarında yanarak ölen 15 çocuğun, Ensar’daki çocukların, Eylül’ün, Leyla’nın ve saymakla bitiremeyeceğimiz onlarca çocuğun sesini duymayanlar, bugün hala cinsel şiddeti önleyecek politikalar üretmek yerine, suç işlendikten sonra uygulanacak ceza yöntemlerini tartıştırmaktalar. İktidarın erkeklere ait olduğu, yaşamın her alanında sokakta, evde, okulda, işte cinsel şiddetin her boyutuyla kendisini yeniden var ettiği bir toplumda cinsel şiddetin önüne geçebilecek politikalar “istikrarlı Türkiye’nin” yapısını bozacak olmalı ki bir türlü var olamadı” denildi.
“FAİLLERİN SUÇLARI MEŞRULAŞTIRILMAMALI”
Her şeyden önce cinsel şiddetle mücadeleye başlarken yüzleşilmesi gereken en önemli meselelerden birisi de cinsel şiddetin ataerkinin bir ürünü olduğu, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynakladığı ve bireysel değil toplumsal olduğu gerçeğidir ifadelerine yer verilen açıklamada şöyle devam edildi. “Geliştirilen mücadele yöntemlerinde yine temele alınması gereken meselelerden birisi de suç işlenmeden önce neler yapılabileceğinin üzerinde durulmasıdır. Bu alandaki politikalar önleme ve korumayı esas alan hak temelli politikalar olmalıdır. Şiddet değerlendirilirken sınıf, ırk, uyuşturucu, alkol bağımlılığı, aile bireyleri gibi nedenler baz alınarak değerlendirilmemeli ve faillerin suçları bu nedenlerle meşrulaştırılmamalıdır.”
“SORUMLULUK ÇOCUKLARA YÜKLENEMEZ”
Kadın Aktivist Gülüzar Işık Çay’ın okuduğu açıklama şu ifadelerle devam etti. “Çocuğa yönelik cinsel şiddet konusu, sadece faillerin cezalandırılması ile çözülebilecek bir konu değildir. Ya da sadece çocukların “özel bölgelerine” dokunma izni vermemesine yönelik yapılan eğitim çalışmaları ile sorumluluğu çocuklara bırakan bir yaklaşımla önlenebilecek bir ihlal türü değildir.”
“ÇOCUĞA ŞİDDET TAHAKKÜMLE İLGİLİDİR”
Çocuk istismarına karşı yapılan açıklamada “Çocuğa yönelik cinsel istismar bir şiddet türüdür. Yani yetişkinlerin ellerinde bulundurdukları gücü çocuklar üzerinde kötüye kullanmalarıyla, kurdukları tahakkümle ilgilidir. Bu kötüye kullanımın en önemli ve temel sebebi çocukların toplum ve devlet tarafından nasıl algılandıkları ile ilgilidir. Türkiye’de çocuk, anne ve babanın sahip olduğu onların bir parçası, bir uzantısı ve hatta malı olarak görülmekte ve sadece korunmaya muhtaç güçsüz varlıklar olarak düşünülmektedir. Varlıkları sadece gelecekte değerli olduğu düşünülen çocuklar, yetişkinlerle kurdukları her ilişkide üzerinde tahakküm kurulabilecek bir konuma getirilmektedir. Bu durum da çocukları her türlü şiddete açık hale getirmektedir” denildi.
“SORUN SADECE CEZALANDIRMA YÖNTEMLERİYLE AŞILAMAZ”
Çocuklar hak sahibi ve özgürlükleri olan bireyler olarak algılanmadıkça, yaşamın eşit ortakları, sadece gelecekte değil bugün de potansiyeli olan bireyler olarak görülmedikçe failler istenildiği kadar cezalandırılsın çocuklar cinsel şiddete maruz kalmaya devam edecektir denilen açıklamada şöyle devam edildi.
“Bu yüzden; ayrıntılarını basından izlediğimiz çocuğa yönelik cinsel şiddet olaylarının daha önceki dönemlerde olduğu gibi sadece faillerin cezalandırılmaları yaklaşımı ile ele alındığını; bu yaklaşımın, toplumun tüm kesimlerinden bir farkındalık oluşturmasına karşın, çocukların yaşamında olumlu dönüşümler sağlamadığını, konunun bir sonraki olaya kadar unutulmasına yol açtığını hatırlatmak isteriz.”
“YILDA EN AZ 8 BİN ÇOCUK CİNSEL İSTİSMARA UĞRUYOR”
Çarpıcı bazı verilere de yer verilen açıklamada Türkiye’de işlenen cinsel suçların yüzde 46’sının çocuklara karşı olduğu gerçeğinin altı çiziliyor:
“Türkiye’de adalet bakanlığı verilerine göre yılda ortalama 8 bin çocuğun cinsel istismara uğradığını ortaya koyuyor. ECPAT 2015 yılı Türkiye Raporu’na göre; çocuklar, Türkiye’de cinsel şiddete en fazla maruz kalan grubu oluşturuyor. Türkiye’deki cinsel suçların yüzde 46’sı çocuklara karşı işleniyor. Çocuğun cinsel istismarında Türkiye dünya listesinde 3’üncü sıradadır. 15 yaşın altında cinsel istismara uğrayarak doğum yapan çocuk sayısı ise 15 bin 937. 2015 verilerine göre de yılda ortalama 17 bin istismar davası açıldı. Ve şu an Türkiye’de çocuk istismarıyla ilgili dava sayısının son 10 yılda yaklaşık 3 kat arttı.”
“ÇOCUK HAKKI İNSAN HAKKIDIR”
Açıklama sıralanan şu maddelerle son buluyor.
Daha genel olarak çocuk haklarının korunması ve geliştirilmesi için;
- TBMM’de Çocuk Hakları İhtisas Komisyonu kurulmalı bu komisyonda çocuklar ve çocuk alanında çalışan STK’lara kontenjan ayrılmalı,
- Çocuk Hakları Temel Yasası hızla gündeme alınmalı ve bütünlüklü bir yasa olarak çıkarılmalı,
- Çocuk bilgi veri tabanı oluşturmalı çocuklarla ilgili her türlü karar süreçlerine çocuklar ve çocuk hakları ile ilgili STK’ların katılımı sağlanmalı,
- Kamu kurumlarında bütünlüklü bir çocuk hakları duyarlılığı yaratmak ve çocuklara karşı islenen her türlü şiddeti önlemek için bir ulusal eylem planı STK’ların katılımıyla hazırlanmalı ve yürürlüğe konulmalı,
- Toplumsal alanda yaşanan çocuk hakkı ihlallerine gösterilen duyarlılık kamusal sorumluluk ve kontrol altında bulunan çocuk hakkı ihlalleri için de gösterilmeli,
- Yaşamın her alanında şiddet ve cinsel istismara zemin olabilecek her türlü risk faktörleri bilimsel çalışmalarla tespit edilerek önleyici politikalar demokratik katılımla oluşturulmalıdır.
Ne yazık ki tüm bu önlemler acil olarak geliştirilmedikçe; biliyoruz ki konu kısa bir süre sonra benzer vahametteki bir olaya kadar gündemden düşecek…
İşte bu yüzden devlete; çocuk alanında hak temelli çalışmalar yürüten ancak kapatılmış sivil toplum örgütlerini yeniden açarak bu konuda çalışma yapan tüm örgütlerle, uzmanlarla ve çocuklarla birlikte etkili, hak temelli politikalar geliştirme çağrısında bulunuyoruz.
Ve diyoruz ki, çocuk hakkı insan hakkıdır. Çocuk susar sen susma.”
Ersin ÇATALKAYA/ANTAKYA
Yoruma kapalı.