PİRHA – Tüm Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (TÜM BEL-SEN) Genel Sekreteri İzzettin Alpergin, Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne ilişkin yaptığı değerlendirmede, Türkiye’de demokratik çözüm sürecinin sağlanmasının yalnızca Kürtlerin haklarının tanınması anlamına gelmeyeceğini belirtti. “Aynı zamanda geniş halk kesimlerinin, emekçilerin ekonomik ve demokratik haklarının sağlanması noktasında örgütlü bir güç haline gelmesinde önemli katkı sunacaktır” dedi.
TÜM BEL-SEN Genel Sekreteri İzzettin Alpergin, barış sürecinin yerel hizmetlere etkileri üzerine PİRHA’ya konuştu.
“SAVAŞ EMEKÇİLERİ DERİNDEN ETKİLİYOR”
Savaş her ne kadar emekçileri derinden etkiliyorsa barışın da aynı oranda emekçileri derinden etkilediğin” belirten Alpergin, “Elbette ki savaş ve çatışma gibi barış da emekçileri en çok etkileyen ve ilgilendiren bir durumdur” dedi.
“Bugün Türkiye’de emekçilerin sınıf mücadelesi açısından bölünmelerinin nedeni çatışmalı ortamdır” diyen Alpergin, “Emekçilerin sosyal ekonomik hakları açısından gerilemiş örgütlülük düzeyi, sendikalaşma oranı gelinen noktada yüzde10’un altındaysa, bu Türkiye’de yaşanan yıllarca süren çatışma sürecinden bağımsız değildir” diye belirtti.
“EMEK ÖRGÜTLERİ OLARAK ELİMİZİ DEĞİL GÖVDEMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMALIYIZ”
Türkiye’de demokratik çözüm sürecinin yalnızca Kürtlerin hakları ile sınırlı olmadığını vurgulayan Alpergin, “Aynı zamanda emekçilerin ekonomik ve demokratik haklarının sağlanması, örgütlü bir güç haline gelmesinde önemli katkı sunacaktır” şeklinde ifade etti. Türkiye’de yeni barış sürecine dair sendikaların önemli katkıları olabileceğini belirten Alpergin, “Bu barış sürecinde emek örgütleri demokratik bir toplumun yaratılmasına büyük katkı sunabilirler. Bunun için sendikaların elimizi, gövdemizi bir bütün olarak taşın altına koymalıyız” dedi.
“SAVAŞ DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜKLER BOYUTUNDA DA CİDDİ KISITLAMALAR GETİRDİ”
Barış süreçleriyle ilgili dünya örneklerine de değinen Alpergin, “İrlanda örneğini ele aldığımızda, 1992-93 yıllarında barış süreçleri kesildiğinde, emekçiler ‘Savaş emekçileri öldürüyor, savaş emekçilerin ekonomik haklarını elinden alıyor’ adı altında büyük mitingler düzenlemiş ve bunun sonucunda yeniden müzakere masasına dönüş sağlanmıştır. İrlanda’daki barış sürecine, belki bugün ‘Hayırlı Cuma’ dedikleri eylemler büyük bir katkı sağlamıştır” dedi.
Yaşanan savaşın sadece ekonomik boyutla sınırlı kalmadığını vurgulayan Alpergin, “Savaşın can kayıplarının ötesinde Türkiye ekonomisine baktığımızda, 2024 bütçesinin 15 katı kadar bir ekonomik kayıpla karşı karşıya olduğu; can kaybını elbette tartışmanın dışında, ekonomik olarak da bu toplumun refah ve gelir düzeyini, bir bütün toplumun yaşam kalitesini de etkileyen bir süreçti” dedi.
2013-2015 döneminde yaşanan barış sürecindeki deneyimlerin bu yeni sürece önemli katkılar sunacağını belirten Alpergin, “Dolayısıyla biz emek örgütleri açısından bu yeni sürecin deneyimini gören bir yerden, emek ve demokrasi güçleri, sivil toplum örgütleri olarak bu sürecin birer parçası, birer aktörü olmalıdırlar” dedi.
“MECLİSE KAPSAMLI BİR RAPOR SUNDUK”
Barış müzakere sürecinin toplumun bütün katmanlarına yayılmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Alpergin, “Demokratik bir Türkiye, herkesin kendi rengini, kendi dili ve kültürünü yaşayabileceği bir demokratik toplum inşası konusunda sendikaların rol alması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
Bu konuda KESK ve bağlı sendikaların pratik anlamda adımlar attığını belirten Alpergin, “27 Şubat çağrısıyla ilgili Meclis’te kurulan, herkesin kendini içinde bulduğu Milli Demokratik ve Demokrasi Komisyonu’nda sendika olarak da iş kolumuzu ve Türkiye’deki demokrasi sorunu, Kürt sorununun demokratik yollarla çözümüne dair kapsamlı bir rapor sunduk” dedi.
“2016 DARBESİ SONRASI 150 BİN EMEKÇİ KHK İLE İŞLERİNDEN EDİLDİ”
2016 darbe girişimi sonrası yaklaşık 150 bin kamu emekçisinin KHK ile görevlerinden alındığını hatırlatan Alpergin, “Yaşanan hak kayıpları ve kayyumlara karşı KESK olarak 5 gün boyunca 7 kentte yürüyüş yaptık. Sendikamızın yaklaşık 1.500 üyesi o kadar hukuksuz, o kadar komik gerekçelerle işlerinden atıldılar ki… bazı arkadaşlarımız örneğin babası 20 yıl önce gözaltına alındı diye işinden oldu. Bazı arkadaşlarımız için çocuğu dağdadır denildi ama o işinden alınırken meğer çocuğu 7 yaşındaymış. Bu gibi gerekçelerle mağdur edildiler” dedi.
KHK ile işlerinden edilen emekçilerin işlerine dönmesi için yürüyüş gerçekleştirdiklerini söyleyen Alpergin, “13 Ekim’de Amed’ten başlayan yürüyüşümüz Urfa, Adıyaman, Antep, Adana, Mersin ve Ankara’ya geldiğimizde, Türkiye Cumhuriyeti iktidarları döneminde görülmemiş bir güvenlik hattı ve çevre illerden takviye güçlerle Ankara adeta ablukaya alındı” dedi.
Çatışmalı sürecin sadece ihraçlarla sınırlı kalmadığını belirten Alpergin, “Demokratik birçok kuruma müdahale ettiler. Halktan yana yayın yapan kurumları da kapattılar. Hatırladığım kadarıyla İMC, Hayat TV, Türkiye’de değişik kurum, dernekler, STÖ’ler kapatılarak bir tür demokratik yaşama, halkın doğru haber alma hakkına müdahale ettiler. Onun için bunların bir bütün olarak giderilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
“KAYYUM ARTIK OLAĞAN HALE GETİRİLDİ”
Eskiden sadece Kürt belediyelerine kayyum atandığını belirten Alpergin, “O zaman batı cephesinde şöyle söyleniyordu: Bunlar da mutlaka bir şey yapmışlardır, bir şey vardır. Sonuçta gördüler ki İstanbul’a da geldi. İzmir’e, Adana’ya kadar müdahale edildi ve artık kayyum bir olağan hale getirildi. Artık partilerin il başkanlıklarına ve İstanbul gibi yere bile kayyum atanabiliyor” diye konuştu.
Yaşanan antidemokratik süreçten çıkışın yolunun barışın tesis edilmesiyle mümkün olduğunu belirten Alpergin, “Bu başlatılan barış süreci hakikaten çok kıymetlidir. Silahların bırakılması, silahların yakılması büyük bir mesajdır. Bunu Türkiye ve Ortadoğu toplumu çok iyi anlamalıdır ve bu bir şanstır. Bu iradeyi gösteren bu akıl çok değerlidir, çok anlamlıdır” dedi.
“BÜTÜN KESİMLERİN BARIŞA KATKI SUNMASI GEREKİYOR”
“Türkiye’deki bütün demokratların, ezilenlerin, ekolojistlerin, kadınların kim varsa bu sürece herkesin mutlaka bir katkı sunması gerekiyor” diyen TÜM BEL-SEN Genel Sekreteri İzzettin Alpergin, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Dünyanın birçok yerinde yerel yönetimlerin güçlendiği yerler gelişmiş demokratik ülkelerdir. Çünkü şöyle klasik bir tanım var: İnsanın doğduğu gün ve öldüğü gün gittiği kurum yerel yönetimlerin tanımıdır. Dolayısıyla yerel yönetimler halka en yakın örgütlerdir. Maalesef bugün Türkiye’de beton bariyerlerle çevrili belediyelerimiz var ve biz üyelerimizi ziyaret etmek için bir sürü engellemelerle ve barikatları aşarak girmek zorunda kalıyoruz. Ama buna rağmen bunun mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Bir an önce haksız uygulamalardan ve hukuksuzluktan vazgeçilmeli, kayyumlar derhal kaldırılmalıdır. Halkın demokratik iradesine saygı gösterilmesinin esas olduğunu düşünüyor; bu konuda çabamız ve mücadelemiz devam edecektir.”
Cebrail ARSLAN/ANKARA
Yoruma kapalı.