PİRHA – Ali Baba Sultan Dergahı Postnişini Tahir Aslandaş, 100 yıl önce çıkarılan ve halen yürürlükte olan Tekke ve Zaviyeler Kanunu’nu eleştirdi. Gaspedilen dergahların yeniden Alevi toplumuna iade edilmesi gerektiğini söyleyen Aslandaş, “Darbe yoluyla dergahlarımıza çökülmüştür. Bir nevi yezidlik yapılmıştır” dedi. Dede Aslandaş, dergahlarının iadesi için 13 yıldır hukuki mücadele yürüttüklerini de belirtti.
Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasına yönelik 13 Aralık 1925’te yürürlüğe giren 677 sayılı kanun ile Alevi-Bektaşi inancı da adeta köklerinden koparılmış oldu. Kapatılan tekke ve dergahlarla birlikte pirlik, dedelik gibi makamlar yasaklı hale getirilirken, cem hizmetlerinin yapılması dahi “suç unsuru” olarak değerlendirildi.
Tekke ve Zaviyeler Kanunu 100 yıldır yürürlükte ve Alevi inancını temsilen birçok mekan da halen devlet güdümünde. Ancak söz konusu mekanlar, devlet eliyle başka bir inancın temsili gibi de dönüştürülmekte.
Söz konusu kanunun yürürlüğe girmesi ardından Alevi toplumuna ait her kutsal mekanın başına gelen öncelikli uygulama taşınmazlara yönelik yağma politikası oldu. Tekke ve dergahlardaki birçok eşya ya yakıldı ya da Etnografya Müzesi gibi alanlarda sergiye çıkarıldı. Üstüne üstük bu alanların içerisine bir de cami-mescit yapılarak, Alevi-Bektaşi inancı adeta başka bir dinin ardılıymış gibi lanse edildi.
DERGAHIN İADESİ İÇİN 13 YILDIR CEVAP BEKLİYOR
1925 yılında yasaklanıp ardından özünden koparılan mekanlardan birisi de Sivas’taki Ali Baba Sultan Dergahı oldu. Kültürel sürekliliğe adeta darbe indiren kanunla birlikte Ali Baba Sultan Ocağı da karanlığa büründü.
Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhı’ndan sonraki ikinci büyük Alevi dergâhı olarak kabul edilen Ali Baba Sultan’ın ayrıca Hubyar Sultan ile musahipliğinin olduğu da belirtilir. 16. yüzyılın ilk yarısında Sivas’ta yaşayan Ali Baba Sultan 1574 yılında Hakk’a yürür.
Ali Baba Sultan Dergahı Postnişini Tahir Aslandaş ise dergahın yeniden kendilerine iade edilmesi için mücadele yürüten isimlerden birisi. 2012 Yılından buyana hukuksal girişimlerini sürdüren Aslandaş, Tekke ve Zaviyeler Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle Alevi inancının büyük tahribata uğradığının altını çizdi.
“BU YAPILAN BİR TÜR YEZİTLİKTİR!”
Aynı zamanda Ali Baba Sultan Ocağı Alevi Kültür ve Cemevi Derneği Başkanı olan Tahir Aslandaş, 100. yılında Tekke ve Zaviyeler Kanunu’na dair şu yorumda bulundu:
“1925’te çıkan bu kanunla birlikte darbe yoluyla dergahlarımıza çökülmüştür. Bir nevi yezidlik yapılmıştır. Dergahımız 1931 yılında açık arttırmayla satılıyor ve sonrasında ‘mazbut vakıflar’ konumuna düşürülerek çökülüyor! Dergahın arazilerine, değirmenlerine, tuz ocaklarına; her yere çökülüyor. Yani bir hak gaspı yapılıyor. Bunu 100 yıldır Aleviler dile getiremiyordu. Niye? Korkuluyordu. Bu konuları konuştuğun zaman tekkelerimiz, dergahlarımız sözde laik, aydın insanlar tarafından ‘öcü’ gibi gösteriliyor. Halbuki aydınlık, değerlerine sahip çıkmakla, hak, hukuk gözetmekle olur. Bugün sürü terse dönmüş, aksakallı Alevi dedelerinin çocukları celladına aşık olur konumuna getirilmiş.
100 yıl geçilmesine rağmen konuşulamıyor. Konuşan hemen ötekileştiriliyor. Bu tekke ve zaviyeler kanununun kaldırılması lazım.
Darbeci Kenan Evren, bu kanunu ‘devrim kanunları’ diye korumaya almış. Böyle ideolojik duygularla, sözde laiklikle, demokrasiyle, ırkçılıkla olmuyor bu iş. Birinci öncelik iade-i itibarın yapılıp dergahlarımızın tekrar bizlere verilmesi lazım. Hukuksal anlamda biz bunu başlattık.”
“100 YILIN ALEVİ DAVASI”
Tahir Aslandaş, 14 yıl önce vakıf evladı tespiti davası açtıklarını vurgulayarak “Bu dava 100 yılın Alevi davasıdır” ifadesini kullandı. Dede Aslandaş, “Geçmişi olmayanın geleceği olmaz. Tarihine, ecdadına önem vermeyen, izinden gitmeyen bir insandan hiçbir şey olmaz. Her ağaç kendi köküyle büyür. Dergahlarımızda aç olana, yetime, yoksula aş kaynatılmış, misafir edilmiş, Ehli-beyt sevgisi, inancı aşılanmış. Belirtmek gerekir ki vakıf malı, bakanlığın değildir. Vakıf malı vakfedenin malıdır. Bunlara karşılık şunu diyeyim ki öncelikle böyle bir dava açmak hem masraflı, hem yorucu, hem zor bir iş. Biz bu zoru omuzladık. Ecdadımızın vakıflarını tekrar geri alabilmek için, vakıf statüsünün tekrar kazandırılması için davamızı açtık. Birinci kademede davanın kararı verildi, bölge mahkemesi lehimize davayı bozdu. 7-8 dava bilirkişiye gitti döndü. Bilirkişiler, ilk raporlar, kök raporlar belgeler sonrasında vakfiyeler üzerine birinci aşamada evlatlık olayımız teyit edildi. Ancak tüm bunlara rağmen tekkemizi sattılar, savdılar. Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunları birbiriyle çelişik bir vaziyette” diye konuştu.
“MANİPÜLASYON YAPILIYOR”
Tahir Aslandaş, yeni bir anayasa hazırlanması gerektiğini söyleyerek “Bu anayasada inançlar statüsü kurulmalı. Aleviliğin üstünden bu toz, duman kalkmalı” diye de ekledi. Aslandaş, Alevilerin hukuksal ve siyasi mücadelesini yükseltmesi gerektiğini de belirterek şunları aktardı:
“Aleviler, Keloğlan masallarındaki gibi uyutuldu! Bugün halen öyle. Bıçak artık kemiğe işlemiş. Okuyanımızda da okumayanımızda da, profesörümüzde de dedelerimizde de bu çekingenlik var. Konuşamıyorlar. Artık biz olalım, kendimizi yaşayıp, inancımızı sürdürelim. O yüzden hukuksa hukuk, sokak mücadelesiyse sokak mücadelesi, ilimse ilim. Çünkü bu yol vazgeçilecek bir yol değil. Bu Yol ikrar, dergah, gönül yolu. Buralar kapatıldığı zaman Alevilik kapatılmıştır aslında. Bugün ‘Aleviler laiktir, çağdaştır, siz Aleviler akıllı insanlarsınız’ gibi vaziyetlerle Aleviler kandırılıyor. Algı yaratılıyor, manipülasyon yapılıyor. İyiysek, doğruysak, dürüstsek hakkımızı niye vermiyorsunuz? Bugün bir Alevi vali dahi yok. Devlet dairelerinde Aleviler çalıştırılmıyor. Aleviler bu ülkede azınlık değil. Aleviler özüne dönmeli, atasının, ecdadının o dergah vaziyetini tekrar canlandırmalıdır.”
Eren GÜVEN – Dilan Morsümbül/İSTANBUL
Yoruma kapalı.