ALİ KÖYLÜCE
Kırklar Meclisi’nin ve Cemi‘nin Sosyal ve Tarihsel Temeli.
Alevi toplumu ve inancının ,geçtiği zaman tünelinden ,büyük saldırılar altında ,ağır yaralar alarak günümüze kadar ulaştığını belirmek abartı olmaz.
Yaşanan katliyamlar, sürgünler, saldırılar,saklanmalar ve acımasız gasp, tecavüz ve zorla asimilasyon uygulamaları günümüze kadar devam etmiştir.
Yaşanan ağır travmaların gölgesinde gerçekleşen ağır asimilasyon ile bir çok değer alt üst olmuş ve alevi toplumsal –sosyal kurumu ve inanç felsefesi , bazen takkiye yapmak veya bazende osmanlı- safeviler döneminde ki secereler ve bugün kine benzer ,içerden satın alma politikası sebebiyle ,önemli bir bellek ve hafıza kaybı ve karartması yaşamaktadır.
Bunlardan birisi de Kırklar Meclisi ve Cem’i kurumudur. Bu kurumun varlık işlevine baktığımızda ,dinsel bir tapınmadan öteye, sosyal ve siyasal ihtiyacın tezahürü olarak ortaya çıktığını görmekteyiz. Bu kurumun kadimden gelen tarihsel seyrini biraz irdeliyelim.
İnsan dâhil her canlının varlığını devam ettirebilmesi için beslenme, barınma ve üreme gereksinimini karşılayacak doğal bir dürtüyle hareket ettiği bilinen bir gerçek.
İlkel insan ihtiyaç duyduğu maddeyi bulma, kullanıma uygun hale dönüştürme eylemi (iş) içinde ve yaşam sürecinde edindiği deneyim ve bilgilere, daha da gelişmiş yeni deney ve bilgiler ekledi. Yaşamsal faaliyet içinde sürekli artan deney ve bilgi sarmalında belli bir zihinsel gelişme seviyesine ulaşan insanoğlu, insanlığın temel, ilk ve en büyük devrimi olan toprağı besin değeri üretimi için kullanmasını, yani tarım
kültürünü yarattı.
Tarım kültürünün insanı yerleşik yaşama zorlamasıyla kalıcı barınak üreten ve böylece toplu yaşam birimi köyler, süreç içinde de daha geniş yerleşim alanı siteler (şehir) inşa ettiler. Nüfusun yoğunlaştığı sitelerde toplu barınabilmenin önkoşulu barış ortamı, ancak, gelir kaynağı toprağın mülkiyetinin topluma, üretimin kolektif, paylaşımın adil, sosyal yapının sevgi temelli kardeşlik örgütlenmesi, bunları meşru sayacak eşitlikçi hukuk anlayışına, tüm bu yapılanmayı düzenleyecek ve yaptırım gücü olan siyasi bir erk’e gereksinim vardı.
Aleviliğin siyasal (yönetsel) kurumu olan Kırklar Meclisi (cemi), tarihin böyle bir evresinde insanlığın ilk siyasi ve en demokratik kurumu olarak tarih sahnesine çıktı. Söz konusu çağda ki insansal yaşam ve gereksinimleri incelendiğinde; günümüzdeki gibi ihtiyaç yelpazesinin geniş olmadığından insanın salt beslenme, barınma ve üreme doğal refleksiyle hareket ettiği kolay anlaşılır bir durumdur.
Üretimin ihtiyaca yetmediği kıt kaynak koşullarında insanoğlu, ekilebilir toprakta ortak mülkiyet, üretime gücü ve yeteneği oranında katılma, paylaşımın ihtiyaca göre olması, eşitliği sağlayan hukuk kurumu ve barış içinde bir sosyal yapılanma insan doğasıyla örtüşmektedir. Bu mülkiyet sistemini, üretim ve paylaşım tarzını, hukukun eşitlikçi niteliğini koruması ve devamını sağlaması için yaptırım gücü olan siyasi yapılanmanın üyeleri, site nüfusunun kadın-erkek katılımıyla seçilmekteydi.
Söz konusu dönemde toplumsal yaşamı düzenlemenin siyasi erki olarak yetenekli kadın ve erkeklerden oluşturulan Kırklar Meclisi, Aleviliğin temel kurumlarından olan Görgü Cemi geleneğini, toplumsal barışı sağlamanın aygıtı olarak sürekli icra etti. Anadolu’nun bilinen ilk halkı Luvi‘ler’den beri, toprak mülkiyetinin zaman içinde adım adım nitelik değiştirerek özel mülkiyete dönüşmesine, üretim ve paylaşım tarzının yozlaşmasına, Bizans’ın Hıristiyanlığı, Osmanlı’nın İslam’ı dayattığı ve katliama varan baskı ortamında, Kırklar Meclisi’nin temel ilkelerinin özünün korunmasına karşın, söylem düzeyinde önemli değişikliğe uğradığı biliniyor. Alevi yaşam tarzının olmazsa olmazı cem törenlerinde töre halinde devam eden Kırklar Meclisi ve Görgü Cemi, şekillendiği çağın ortakçı mülkiyetinin hukuksal mirası olarak günümüz Alevi toplum yaşamındaki önemli işleviyle toplum içindeki ilişkilerde bağlayıcı özelliği görece korunmakta, değeri ve geleneksel varlığı sürdürülmeye çalışılmaktadır.
Her ne kadar daha sonradan kırklar meclisi ve cem’i ,arabistana taşınıp ,islamın muhalif bilgelerinin gizemli sır kurumu olarak anlatıldığı, başta İmam Ali ,selman-ı Farisi ve bezeri dönemim bilge ulemasınıın bulunduğu o ünlü hikayedeki anlatımlarda ,Miraç dan dönen islam Peygamberi Muhammedin ,peygamberlik sıfatı ile giremediği kırklar meclisi ve cemi’nin hikayesini her alevi duymuştur.
Bu hikayede bile tarihsel öz yok edilememiştir. Kırkların meclisindeki birinin ,kırk’ı temsil ettiği ve kırkın da biri temsil ettiği açıkca ifade edildiği gibi, o mecliste hiç bir ünvan,yetki,mevki ve makam geçerli değildir. Geçerli olan değerler,doğal insani,sosyal etik ve toplumsal ahlaki değerlerdir.
Kızılbaş ,Reya Hakk Alevilerin ,Son bin yılın zorlu geçen tarihi halen devam etmektedir. Emevi,Abbasi, Selçuklu, Osmanlı,Safevi ve Türkiye Cumhuriyeti dönemindeki tüm baskı ve asimilason politikaları hala devam ederken ,Kızılbaş aleviler büyük yaralar alsa da, hala direniyorlar
Türkiye Cumhuriyet’inin Aleviliği Asimile Etme Planı ve Projesi
İttiat ve Terakicilerden devralınan ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ile birlikte, bir Türk ulusu yaratmak amacıyla,Anadoluda yaşayan tün etnik ve İnanç kültürlerini , Türk- İslam sentezi içinde eritmek için uygulanan Etno-Dinsel arındırma politikası ilk Ermenilere uygulandı.Ermenilerin hem etnik hemde dinsel kimlikleri ve ayrıca toplumsal yaşamının sosyal ilişkilerinin Türklük ve islama çok uzak oluşu,tarihdeki bilinen ermeni katliamının en önemli nedenlerinden dir. Salt asimilasyon politikası ile türkleştirilmesi zor olan etnisitelere ve inançlara benzer uygulamalar Koçgiri,Ağrı,Zilan,Şeyh Said,Dersim katliamları ile devam etti. Kürt ve Alevi-Kızılbaş/
Reya Hak, inanç mensubu olan bu kesimin sesi 1940 dan 1960-70 li yıllara kadar kesildi. 1970 li yıllarda dünya ve ülkemizde yükselen sosyal mücadeleler ,bastırılmış bu etnik ve inanç kimliklerinin yeniden hak arama ve gün yüzüne çıktıklarını görüyoruz.Bu yeni uyanışa da Kırıkhan,Elbistan,Malatya,Maraş,Çorum katliamları ile müdahale edilerek, Sıkıyönetim ve akabinde 12 Eylül Askeri darbesi ile tüm siyasi ve sosyal hayat yeniden dizayn edilerek ,tehlikeye giren Türk-İslam politikasına yeniden avantaj sağlanmaya çalışıldı.
Toplumda Türk milliyetçiliği ve İslami kültürün yaşam tarzı etkin hale getirilip, günümüzdeki AKP iktidarının altyapısı hazırlandı.1990 yıllara geldiğimizde yeniden hareketlenen Kürt halkının kimlik mücadelesi, sistemi endişelendirmeye başlamıştır.Kürt kimliğinden sonra ülkedeki en büyük inanç kimliği olan Alevilerin kendi dinamikleri ile harekete geçmesinin ve muhtemel kürt özgürlük mücadelesi ile buluşmasının önüne geçmek amacıyla Özal hükümeti döneminde bilinen 1986-87 çeşitli toplantılar ki, en bilineni Ankara gölbaşı toplantısı ile devletin tez elden bir alevi politikası ve projesi oluşturulmaya karar verildi.Bu politikanın ideolojik ve politik amacı Alevileri Türk- islam sentezi içinde tanımlayarak ,bunu alevi toplumuna aleviler eliyle sunmaktı. Cem Vakfı,Ehlibeyt vakfı,ve diğer bir çok alevi derneği hızla kuruldu. Devletin sağladığı örtülü ödenekler ile finanse edilen bir çok konferans ,panel , Türkiye ve avrupada organize edildi.Rıza Zelyut,Cemal Şener ,İzettin Dogan gibi kişiler ,kitaplar,dergiler konferanslar ile Alevilerin Türk ve Müslüman olduklarını yaymaya çalışmışlardır.Bu propaganda hala da devam etmektedir. Kızılbaş-Alevilerin büyük bir bölümünün Kürt olduğunu göz önüne aldığımızda bu politika ile nelerin hedeflendiği daha iyi anlaşılmaktadır.
Aleviliği Asya Türk Şaman dininin Anadolu İslam versiyonu olarak takdim eden ırkçı Türk yazarlara, İslam’ın Türk yorumu olarak gören Alevi kökenli sözde araştırmacı, ufku dar çıkarcı esnaf takımına, yine İslam’ın sapkın bir mezhebi diye tanımlayan sunni yazarlara inat Alevilik, maddi alt yapısı bozulmasına, yazılı tarihi olmamasına karşın, kültürel değerlerini sözlü geleneğiyle cem ritüelleri içinde özüne sadık söylemleriyle, Anadolu ve Mezopoyamya halklarının tarihi – kültürel geleneğini hala sosyal yaşamında devam ettirmektedir.
Bu durum, Alevi gerçeğinin inkâr edilmesiyle yok olmadığının, yazılı yalan ve sözlü soyut beyandan öte yaşayan somut kanıtıdır.
Cumhuriyet döneminde rahat bir nefes alacağını zanneden Alevilerin tüm dergâhları, siyasi bir yaklaşımla, “Tekke ve Zaviyeler yasası” hükmüyle kapatıldı. Alevi Yol önderleri; üfürükçü, falcı, muskacı vb. gibi aşağılık suçlu kapsamına alındı. İstikbalini (geleceğini) burjuva siyasette gören Alevi kökenli bazı kurnaz, çıkarcı simsarlar kimliklerini dillendirmeden, çoğu kez gizleyerek çoğunluğu CHP de olmak üzere değişik siyasi partilerde kariyer ve rant peşinde politikaya atıldılar.
Alevi toplumunun siyasi ve demokratik sorunlarını dikkate almadan bu toplumu faşist yönetimlerin oy deposu haline getirenler, Alevilerin barışçı, eşitlikçi ve özgürlükçü tutkularıyla siyasete müdahale etmesini istemediler. Aleviliğin, siyaset dışı bir cemaat
yapılanması olduğunu vaaz edenler, “Devlet politikası” olan bu anlayışın hamileri, Alevilerin haklı ve meşru talepleriyle politik arenaya çıkmasından rahatı ve çıkarı bozulacak olan kesimdir.
Burjuva anlamda da olsa Evrensel İnsan Haklarının savunulduğu, kısmi demokratik ortamda iletişim ve bilgi edinme araçlarının yaygın kullanıldığı, okuyan, araştıran, entelektüel birikim sağlayan ve akademik kariyer yapan ,ancak mevcut siyasal sistemin
parçası olmayan, Alevi gençliğinin toplumsal yapı içinde önemli potansiyele sahip olduğu bir gerçek. Bu gençlik, tarihsel kökeni olan Babai, Şeyh Bedrettin, Kalender Çelebi ve Bozoklu (Yozgat) Celali hareketlerinde olduğu gibi, ezilen toplumun tüm katmanlarıyla aynı duygu ve duyarlılık içinde insanın, insanlığın ve doğanın düşmanlarına karşı yürütülecek siyasi eylemlerde yerini alacak, Alevilikle ilgili söylenmiş yalanları, inkâr edilmiş gerçekleri açığa çıkaracaktır.
Tarihi Gerçek Ve Güncel Görevler.
Bu kısa tarihi,felsefik ve inançsal analizden sonra,günümüz görevlerinin başında Alevilerin ve kurumlarının birlik içinde hareket ederek toplumsal hak mücadelesine daha etkin ve aktif katılmak zorundadır. Türkiyedeki siyasi atmosfer ve yönetsel uygulamalar, her geçen gün Alevi toplumunun aleyhinde gelişmektedir. Aleviler ve alevilik giderek daha fazla ötekileştirilmektedir.
İçinden geçtiğimiz şu günlerde , Devletin sopa havuç politikasını etkin bir şekilde kullanmaya ağırlık verilmiştir. Bir yandan saldırı,katliyam ve sindirme ; diğer yandan ,açılım, çalıştay ve restorasyon faaliyetleri ile , Türkiyenin Ulus devlet politikasının temel doktirini olan Türk-İslam sentezi’nin eritmekte ve asimile etmekte zorlandığı hatta başaramadığı Kürt etnik ve Alevi inanç kültürel kimliklerini sindirmek için ,bir çok farklı politika uygulaması ,her geçen gün farklı uygulamalarla devam etmektedir.
AKP ve Devletin Suriye politikasının yarattığı algı ile Alevilerin ne kadar endişeli bir sürece girdikleri kapı ve ev işaretleri , İşid/Daiş gibi örgütledikleri vahşet gruplarına yaptırdıkları Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliyamları ile giderek saldırı ve hedef haline gelmeleri, başta Diyanet kurumu olmak üzere ,sünni din ulemalarına yaptırdıkları aşağılayıcı,ötekileştirici açıklamalarla , fiziki şiddetin yanı sıra manevi şiddet de yoğunlaşmaktadır.
Üç yılı aşkın bir süre devam eden Kürt sorununu çözme beklentisi ve çözüm projesinin ne kadar sahte bir tezgah olduğu, 7 haziran seçimlerinde HDP nin % 13 ü aşkın oy oranı ile parlamentoya 80 vekil göndermesinden sonra bir anda sona erdirilmiş ve aylardır ,Diyarbakır Sur’da ,Silopi,Cizre ve Nusaybin gibi il ve ilçelerde devam eden savaş ile gerçek niyetin çözüm değil ,çökertme ,tasfiye olduğunu devlet ve AKP hükümeti ve Cumhurbaşkanı açıkca itiraf etmiştir.
Alevi sorunu için de benzer bir yaklaşım devam etmektedir.Bir yandan İŞİD ve benzeri vahşet çetelerini kullanarak tehdit ve sindirme politikaı, diğer yandan kadrolu dedeler ve islami formatta İrfan merkezleri projeleri ile diyanet tarafından
pişirilip kotarılan asimilasyon ve tasfiye planları devam etmektedir. Bütün bu tuzak ve saldırılara karşı,Türkiyede geniş bir demokrası cephesine ihtiyaç olduğu, her geçen gün daha da aciliyetini hisettirmektedir.Alevi toplumu ,inançsal haklarına ancak öz savunma tedbirleri yanında ,böyle bir demokrasi platformunun mücadelesi ile kavuşacaktır.
Kaynak: Anadoluda Parlayan Işık ALEVİLİK – Bekir Özgür , El yayınları. İst.
Yoruma kapalı.