PİRHA- DAD Eğitim Sekreteri Hüseyin Ozan, barışın ülkenin bütününü kapsayan bir demokratikleşme ile mümkün olacağını belirterek, Alevilerin barışı isteyen tarafta olduğunu söyledi. Suriye’nin Alevilerden arındırılarak demografik dönüşümün hedeflendiğini kaydeden Ozan, ayrıca Rojava’daki demokratik toplum modelinin tüm halklar için umut olduğunu ifade etti. Ozan, HDK ve CHP’ye dönük operasyonların ise demokrasi ve barış umudunun yeşertilmeye çalışıldığı bir dönemde sürecin ruhuna zarar verdiğini sözlerine ekledi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) heyetinin, 27 Şubat’ta İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmesinin ardından, ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısı kamuoyuyla paylaşıldı. Çağrı tüm dünya üzerinde büyük bir etki yaratırken birçok Alevi örgütleri de bu süreçte barış ve demokratikleşme çağrılarına desteğini açıkladı.
Hemen akabinde Suriye’de Heyet Tahrir Şam (HTŞ) liderliğindeki grupların uluslarasın güçlerin desteğiyle ele geçirmesinin ardından özellikle Alevilerin yoğun yaşadığı Lazkiye ve Tartus başta olmak üzere ÖSO, HTŞ’ye bağlı gruplar ve IŞİD’ın soykırım saldırıları başladı.
27 Aralık’ta başlayan saldırılar 6 Mart itibariyle topyekün soykırım saldırıları halini aldı. Lazkiye, Dera, Humus ve Tartus’ta HTŞ’ye bağlı gruplar, IŞİD ve SMO’nun, Alevileri hedef aldığı saldırılarda binlerce sivil katledildi. Çok sayıda kişi ise alıkonuldu veya yerlerinden edildi.
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanı Mazlum Abdi ile Suriye Geçici Hükümeti Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara arasında 10 Mart’ta varılan 8 maddelik anlaşma hem Suriye içinde hem de uluslararası düzeyde geniş yankı uyandırdı. Aleviler, Dürziler ve Hristiyanlar ile gelişen temaslar sonrasında em olumlu hem de olumsuz eleştirilerin konusu olan anlaşma; siyasi, diplomatik, askeri, örgütsel, toplumsal ve yönetsel açıdan Suriye’deki halkların ve inançların geleceğine dair önemli bir parametre olarak yer aldı.
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eğitim Sekreteri Hüseyin Ozan ile Türkiye’de Kürt sorununun çözümü ile birlikte barış ve demokratikleşme çağrısını, Suriye’de yaşanan Alevi katliamı ve akabinde Türkiye’deki Alevilere yönelik nefret söylemlerini, Suriye Geçici Hükümeti ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında imzalanan geçiş için çerçeve anlaşmasını, HDK’nin tüm demokratik faaliyetlerinin suç olarak değerlendirilmesi ve ‘Kent Uzlaşısı’ üzerinden CHP’ye yönelik operasyonu konuştuk.
“BARIŞ, HAK TESLİMİ VE DEMOKRATİKLEŞME İLE OLUR”
PİRHA: Kürt sorununun çatışma ve şiddetten arındırılarak demokratik ve hukuki bir zeminde çözüme kavuşmasına yönelik, ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısı kamuoyuyla paylaşıldı. Bu çağrıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
DAD Eğitim Sekreteri Hüseyin Ozan: Bir barış söz konusu. Bu barış sürecini kesin şekilde biz Aleviler de destekliyoruz. Barış, bir çatışma durumunun olduğu yerde söz konusu olabilen olgudur. Hepimizin canını yakan, çok fazla can ve ekonomik kayba sebep olan uzun yıllardır bu yana süren bir çatışma söz konusu. Dolayısıyla bir barışa sonuçlanması hepimizin ortak temennisi ve arzusudur. Barış ise tahakküm ilişkileri söz konusu olamaz. Barış, karşılıklı hak teslimiyle, uzlaşmayla, simbiyotik bir ilişki biçimi geliştirmeyle mümkün olur. Bu tarzdaki bir yaşamın örgütlenmesiyle ve demokratikleşmeyle barış söz konusu olur.
Tahakküm ilişkileri üzerine oturtulmuş, hala devlet örgütlülüğünün baskın olduğu, demokratikleşmenin önüne engel koyduğu, antidemokratik bir ortamda kimi Kürt haklarının tanındığı bir durum barışa denk düşmez. Barış kesin biçimde ülkenin bütününü kapsayan, Kürt halkının haklarını teslim eden bir gelişmeler silsilesi ve demokratikleşme ile mümkün olur.
“BARIŞA EN ÇOK ALEVİLER İHTİYAÇ DUYUYOR”
30 yıldır eşit yurttaşlık mücadelesi veren Aleviler ‘Demokratik Cumhuriyet’ talepli çağrıya olumlu yanıt verdi. Demokratikleşme ve eşit yurttaşlık bağını nasıl okumalıyız?
Aleviler barış sürecine en çok ihtiyaç duyan kadim inanç topluluklarından biridir. Alevi meselesi, Alevi hak gerçekliğinin soruna çevrildiği tarih çok daha eskidir. Alevilik bir sorun değildir bir gerçekliktir. Yapılması gereken şey Aleviliğe yönelik asimilasyon ve fiziki saldırıların durdurulması, toplumsal haklarının teslim edilmesidir. Beklediğimiz budur, buda anca bir rıza hukuku ile mümkün olabilir. Rıza hukukunun işletilmediği bir yerde ne Kürt sorunu ne Alevi sorunu ne de Türk sorunu çözülemez.
Bu ülkede ciddi bir Türk sorunu da vardır. Türk kimliği de araçsallaştırılmış, hakikatinden koparılmıştır. Dolayısıyla eşit yurttaşlık Türkler, Kürtler, Aleviler, Sünniler, Hristiyanlar için geçerli olan bir kavram ve ihtiyaçtır. Barış ve demokratikleşme bağlantısını kurduğumuzda şüphesiz ki Aleviler barışı isteyeni kucaklayan bir tarafta duracaktır. Eşit yurttaşlık üzerinde hepimizin ortaklaştığı, simbiyotik ilişkiler bütününü oluşturduğu demokratik bir cumhuriyette özgürce yaşamak istiyoruz.
“BAAS REJİMİNİN ALEVİ DİKTATÖRLÜĞÜ OLARAK İLAN EDİLMESİ ALÇAKÇA”
Suriye’de Aleviler soykırıma maruz bırakılıyor ve Alevilerin yaşam alanları demografik dönüşüme uğratılmak isteniyor. Yine Arap milliyetçisi Baas rejimi Alevilerle bağdaştırılmak isteniyor. Neler söylemek isterseniz?
İnsan dediğimiz varlığı bir ağaç olarak düşünelim. İnsanlığın her rengi o ağacın bir parçası, dalı, yaprağıdır. Bu Suriye için de geçerlidir. Orada Aleviler, Sünniler, Hristiyanlar, Dürziler ve farklı halklar var. Bizim de arzumuz bunların demokratik birliği, özgür ve eşit bir ortamda bir yaşam sürmeleridir. Şimdi Esad diktatörlüğünün alternatifi şeriatçı katil sürüleri değildir. Suriye halklarının ihtiyacı bir diktatörlük karşısında bir diğer diktatörlük ve barbarlık değildir. Başka ülkelerden binlerce katil sürüleri gelip Suriye’ye geçmiştir.
Aleviler bulundukları her yerde hegemon merkezlerin sistematik soykırım hedefleye saldırılarıyla karşı karşıyadır. Aleviler bulundukları her yerde azınlık durumunda olan toplumdur. Dolayısıyla hangi iktidar kliği, gücü elinde tutuyorsa oda kendi yanına ve arkasına hizalanmaya zorluyor. Aleviler buna gönüllü değildir. Kendi yaşam biçimleri vardır. BAAS rejiminin Alevi diktatörlüğü olarak lanse edilmesi alçakça bir durumdur. Bu hiçbir şekilde doğru değildir. Arap milliyetçisi, soğuk savaş döneminin ürünü bir ideolojidir. Onun içerisinde Aleviler, Sünniler, Hristiyanlar vardır. O ülkenin bir parçası olan Aleviler de bürokrasi gibi yerlerde görev almıştır. Ama son tahlilde o diktatörlük her renkten Suriye halklarının tamamını ezmiştir. Bugün emperyalistler eliyle Şam’a oturtulan Colani ve etrafındaki katil sürüsü Arap Alevilere yönelik bir soykırım yürütüyorlar. Ve tüm dünyada sessiz. Onlar da kesin sorumlu ve ortaktırlar.
ALEVİLERDEN ARINDIRMAK, KATLETMEK İÇİN BİR ORGANİZASYON VAR
Arap Alevilerin yaşam alanları sahil kesimleridir. Sahil bölgesi denize açılan bir kapı ve kıta sahanlığı meselesi var. O stratejik bölgeyi Alevilerden arındırmak, sürmek ve katletmek için planlı düzenlenen bir organizasyon var. Beklentimiz böyle bir durumda Türkiye’nin devreye girmesi, olası bir katliamın önüne geçmesiydi. Ama bizzat her türlü desteği sunan, örgütlendiren bir ülke iken bu güçlerin orada katliam yapması devlet erkanından, yazarlardan çizerlerden katliamı destekleyen ve nefreti büyüten söylemler gelmesi bizim için acı vericidir. Ve halkın öz savunmasının ne kadar önemli olduğunu gösterir. Esad’ı da, oradaki çeteleri lanetliyoruz. Suriye halklarının demokratik rızalaşma temelinde yeni bir yönetim inşa etmelerini temenni ediyoruz.
“SİYASAL ALEVİLİK SÖYLEMİNİ UYDURANLAR KATLİAMA ORTAK OLAN GÜÇLERDİR”
Suriye’de Alevilere yönelik katliamın Türkiye’ye yansıması olarak eşit yurttaşlık mücadelesi veren Alevilerin, ‘siyasal Alevilik’ söylemi ile hedef alınmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Çapsız bir kavramlaştırmadır bu. Art niyetlidir ve zavallıcadır. Aleviler, üslerine yönelten siyasal saldırılar karşısında siyasal mücadele verir. Nedir o siyasal mücadele? Hak mücadelesidir. Asimile etme, tarihsel yaşam alanlarımdan kovma, dünyanın dört bir yanından topladığı çeteleri benim topraklarıma yerleştirme.. Bunları söyler. Onun dışında ülkenin tüm vatandaşlarıyla birlikte iktisadi sosyal haklar için demokratik mücadele içerisinde olur.
Siyasal İslam dediğimiz olay ise kendini iktidara taşımaktır. Kendisini söz konusu ülkede bütün haklara dayatmak, diktatöryasını kurmaktır. En geri yaşam biçimine mahrum etmek ister. Sıradan dindar bir insanla ne gibi sorunumuz olabilir. Suriye’de Alevilerin, Hristiyanların, Dürzilerin hakları güvenceye alındığı gibi Sünni Arapların da hakları güvence altında olmalıdır. Suriye’de savaşın temel örgütleyicilerinden birisi maalesef bu ülke yönetimiydi. Bir ara terör koridoru deniliyordu; o coğrafyaya. Dolayısıyla sıkıştırılmış bir toplum demokratik gelişmelere açık bir halktır. Demek ki hedeflenen buymuş. Siyasal Alevilik söylemini uyduranlar ise oradaki insanlık suçuna ve katliam organizasyonuna ortak olan güçlerdir. Bu Türkiye’deki Alevilerde bir infial yaratmıştır. Aleviler safları sıklaştırma anlamda durup bir kere daha düşünmüştür.
“DEMOKRATİK TOPLUM MODELİNİ YARATTIKLARI SOMUT DURUM VAR”
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Suriye Geçici Hükümeti Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara arasında 10 Mart’ta varılan 8 maddelik anlaşma hem Suriye içinde hem de uluslararası düzeyde geniş yankı uyandırdı. Aleviler, Dürziler ve Hristiyanlar ile gelişen temaslar sonrasında hem olumlu hem de olumsuz eleştirilerin konusu oldu. Siz anlaşmayı nasıl görüyorsunuz?
Öncelikle bir hatırlatma yapmak isterim. Colani’yi Şam’a oturtan, içlerinde Türkiye hükümetinin de olduğu batılı güçler ve körfez ülkelerinin bir çoğudur. Büyük güçlerin Suriye’ye dair bir projesi vardır. Yüz binlercesinin ölmesine, milyonlarcasının göç etmesine yol açtılar. Ezidi soykırımına yol açtılar. Dolayısıyla SDG’nin her şeye muktedir olmadığını hatırlatmak lazım. Rojava’nın öngördüğü bir yaşam biçimi vardır ve buda kanıtlanmıştır. Bahsettiğimiz demokratik toplum modelini kendi koşullarında yaratıkları somut bir durum vardır.
“6. MADDEDE ALEVİLERİN KASTEDİLDİĞİNİ YORUMLAMAK HATADIR”
SDG ile geçici hükümet HTŞ ile görüşmek bir zorunluluk. Türkiye’nin sürekli bir baskılaması vardır. Dolayısıyla bir çıkış yolu aranıyor. Kendilerini korumaya, oluşturdukları yönetimi sürdürmeye çalışıyor. 6. maddede Esad kalıntılarından Alevilerin kastedildiğini yorumlamak büyük bir hatadır.
Zira Esad rejiminin bürokratlarının bir çoğu hala şu anda Colani geçici yönetimi ile Şam’da çalışıyor. Esad bürokrasisi duruyor. Kimleri tasfiye ettiler? On binlerce Alevi memuru tasfiye edip işlerinden attılar. Esad arttığı deniyorsa o bürokratlar, birçok bakan, general ve bakan hala Şam’da oturuyor. Bunu hatırlatmak isteriz. Bu konuda açıklamalar yapılmıştır ve ben samimiyetine inanıyorum. Her halkın temsilcileri le görüşülmüş, onayı alınmış ve böyle bir anlaşmaya gidilmiş. Zamanlama konusunda karşı tarafta dayatmış olabilir. Rojava modeli oradaki tüm mazlum halklar için bir umuttur.
“BARIŞ UMUDUNUN BİR RUHU OLMALIDIR”
Süreç başladığından bu yana HDK’nin tüm demokratik faaliyetleri suç olarak değerlendirilerek gözaltı ve tutuklamalar yaşandı. Sonrasında ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve beraberinde 105 kişi gözaltına alındı. CHP ve DEM Parti arasında yapılan ‘Kent Uzlaşısı’ hedefte. Bunun sürece yansımaları nasıl olur?
Bir demokratikleşme, barış umudunun yükseldiği bir dönemde o dönemin bir ruhu olmalıdır. Halkımızın deyimiyle top devlettedir. HDK bir suç örgütü ilan edildi, çok ilginçtir. HDP-DEM geleneğine Türkiye partisi olun deniliyor. Tek Türkiye partisi HDP-DEM geleneğidir. Çünkü tek tipçi değildir. Bu ülkenin tüm halklarından, inanç kimliklerinden insanları buluşturan, barıştan bir Türkiye oluşumudur. Siyasal bir yaklaşımdır, kabul edilebilir tarafı yoktur.
“DEMOKRATİK YAŞAMI PROJE OLARAK GETİRMİŞ, NERESİ SUÇ?”
Kent uzlaşısı hedefte. DEM Parti’nin seçmeni sadece Kürtlerden de oluşmuyor, her kimlikten seçmeni vardır. Siyaset, yaşamın her alanına dair proje sunmaktır. Resmi görüş tekçidir, otoriterdir. Alevi olarak benim ihtiyacımı karşılamıyor, bana sorun yaratıyor. Kürt olarak benim varlığımı bir soruna dönüştürüyor. Türk olarak benim kimliğimi istismar ediyor. Sünni olarak beni toplumsal gücü olarak iktidar gücü olarak görüyor. Milyonlarca yurttaşı asgari ücrete mahkum ediyor. Emekçileri sendikasızlığa mahkum ediyor. Dolayısıyla demokratik yaşamı proje olarak bana getirecek partinin de yanında dururum. Bunun neresi suç?
“SÜRECİN RUHUNA ZARAR VERİYOR”
Zamanında güçlü tepki vermeyenleri de bunu görmesi gerekirdi. Halbuki uyarılmışlardı. Hukuk yok, gücü yeten yetene bir ortam söz konusu. Ekrem İmamoğlu ortalama bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Sünni İslam geleneğinden gelen, laik yaşamı benimseyen, CHP’de politika yapan bir insan. Karşımıza suç örgütü lideri olarak çıkarıldı. Demokrasi ve barış umudunun yeşertilmeye çalışıldığı bir dönemde bunlar sürecin ruhuna zarar vermektedir. Demokratik gelişmelere dair umudu da ağır biçimde darbelemektedir. Gözaltına alınan İmamoğlu ve beraberindekiler, ondan önce içeriye alınan DEM Parti’li belediye eş başkanları, siyasetçiler, yazarlar serbest bırakılmalı. Barış ve demokratikleşmesi sadece bir partiye ait ve onlarla ilgili sonuçları olan bir şey değildir. Her siyasal eylemden insan ve tamamımız için daha güzel bir gelecek inşa etmek içindir. Onay vermek, kabul etmek mümkün değildir. Barışa, demokratikleşmeye dair de somut adımlar atılmalıdır.”
Ersin ÖZGÜL/İZMİR
Yoruma kapalı.