PİRHA- Dede Hüseyin Elmas, Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın, Alevi sorununu çözmek adına hiçbir amaç taşımadığını vurguladı. Devlet eliyle hazırlanan ‘Alevi Ansiklopedisi’ konusunu da değerlendiren Dede Elmas, “Babadan, dededen, tarihten görüp duyduklarıyla Alevi Yol erkanını bugünlere getiren aydınlıkçı dede ve analarla bir araya gelip, ocakların birikimlerini ortaya koyup, Aleviliğin tarihini Alevilerin kendisinin yazması gerekir” dedi.
Alevi inancı hala devlet tarafından tanınmıyor. Alevi toplumu ise taleplerini yıllardır dile getiriyor. Zorunlu din dersinin kaldırılması, cemevine ibadethane statüsü verilmesi, eşit yurttaşlığı içeren yeni bir anayasanın yapılması, Alevilere karşı işlenen nefret suçlarının açığa çıkarılması, Alevilere yapılmış kıyım, katliam ve asimilasyon uygulamalarıyla yüzleşilmesi, gerek kamu kaynaklarının ve gerekse kamu kadrolarının liyakat, adalet ve eşitlik ilkelerine göre dağılımının sağlanması, temel taleplerin başında geliyor.
Tüm bunlara karşın Alevilerin açtığı davalarda lehte verilmiş mahkeme kararları dahi tanınmıyor. AKP, Alevilere rağmen Alevi inancını tanımlıyor, Alevi örgütlerini muhatap almıyor.
9 Kasım 2022 tarih ve 32008 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 112 numaralı cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kuruldu. Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı ve yönetimi, Alevi inancından uzak bir bakış açısına sahip. Bu başkanlık da aynı hükümet gibi Alevi örgütlerini yok sayan bir yerde duruyor.
Alevi toplumunu en çok rahatsız eden sorunlardan biri de eğitim-öğretim sisteminin dinselleştirilmesi, okullarda tarikat ve dinci vakıfların etkili olması.
Alevilerin temel sorunlarının çözümü konusunda ve eğitim sistemindeki gericileşmeye karşı, Aleviler/Alevi örgütleri ne yapmalı, nasıl bir yol izlenmeli sorularını Ağuiçen Ocağı dedelerinden Hüseyin Elmas’a sorduk.
“ALEVİLERİN HİÇBİR TALEBİNE KARŞILIK VERMEYECEĞİNİ BİLİYORUZ”
PİRHA – AKP hükümeti, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nı kurdu. Bu başkanlık temsilcileri pek çok ilde birçok cemevine gidip görüşmeler yapıyor. Görüşmelerde hala cemevinin ihtiyaçları soruluyor ve başkanlığı tanımaları isteniyor. Alevilerin temel talepleri ve asıl sorunları konuşulmuyor, bir çözüm üretilmiyor. Bu konudaki görüşünüz nedir?
HÜSEYİN ELMAS: Bu, otoritenin, devletin, Osmanlı’dan bu yana uyguladığı bir politikadır. Devlet güdümüne alınmış bir Alevi topluluğunun, zaman içinde asimile edilerek Sünni İslam’a, daha doğrusu Emevi İslam’a doğru evrilmesini sağlayacak bir girişimdir. Oysa bu kurumun, Alevilerin hiçbir talebine karşılık vermeyeceğini zaten biliyoruz. İki yıl kadar önce bu başkanlık kurulurken çok sayıda tanıdığımız, dostlarımız, heveslenip bu kuruma doğru gitmeye başladı. ‘Zaten bu olacak. Devlet bir şekilde Aleviliği güdümü altına alacak. Bari biz orada olalım ve kendi isteğimiz doğrultusunda bir şekil verebiliriz’ düşüncesi ile gittiler. İyi niyetli olan dostlarımız da vardı ancak iş öyle olmadı. Bir yıl kadar önce Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurulduğunda kadro verilen ama bir yıl boyunca boş masalarda oturtulan bu dostlarımız, yavaş yavaş gördüler ki orada Alevilerin ne bir talebi dile getirildi ne de başka bir şey oldu. Bu insanlar bekledikleri ilgiyi göremediler. Bir görevlendirme de yapılmadı. Hatta orada bir meclis oluşturulacaktı, dostlarımız bunun için direndi ve ‘Bari o mecliste yer alalım. Eğer yer alırsak Alevilerin Yol, erkan geleneğini ve taleplerini orada dillendirmiş oluruz’ diye düşündüler ama maalesef oralarda da yer verilmedi. Bu dostlarımız şimdi veryansın yazılar yazarak kıyasıya eleştiri yapıyorlar.
“DEVLET, ALEVİLİĞİ KENDİNE GÖRE DİZAYN ETME ÇABASINDA”
-MHP destekli AKP hükümeti, Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nı kurarken Alevi örgütlülüğünü muhatap almadı. Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı da bu ciddiyetsizliği, dışlamayı devam ettiriyor. Başkanlığın başındaki Alirıza Özdemir ülkücü-MHP geleneğinden geliyor. Hiçbir şekilde Alevi örgütleriyle iletişim kurmadı. Zaten kurumlar da bu başkanlığı asimilasyon merkezi olduğunu beyan ederek tanımadıklarını ilan etmişti başından beri. Dolayısıyla Alevilerin temel sorunları bu şekilde çözülebilir mi? Siz bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?
Bu kurumun güdümünde olduğu bir siyasi akım var. Daha çok ırkçı, milliyetçi, Türk-İslam sentezi politikaların öncülüğünü yapan şahsiyetler oralardalar ve şu anda oraya başkan olarak seçilen vatandaş da bu Türk-İslam sentezine gönül vermiş birisi. Ve o sözünü ettiğim siyasi partinin de bir personeli, elemanı, taraftarı, yandaşı… Dolayısıyla anlıyoruz ki devlet, bu parti ve Türk-İslamcı anlayış üzerinden Aleviliği kendine göre dizayn etme çabasında. Onun için Alevilerin talep ettiği hiçbir konu üzerinde mücadeleleri olmayacaktır. Aleviler, Kerbela’dan bu yana Pir Sultan’ın, Kalender Çelebi’nin, Hamdullah Çelebi’nin katledilmesi gibi Koçgiri, Dersim, Maraş, Çorum ve Sivas’ta zulüm ve katliam yaşadı. Bu konuları dillendirmeyen ve onlar için meşru bir mücadele ve müdafa içerisinde olmayan hiçbir kurum, zaten Aleviliği ne temsil edebilir ne de talep edilen sorunlarına çözüm arayabilir. Kurumun içerisinde yer alan bu şahsiyetler, 15-16-17 Ağustos’ta yapılan Hacı Bektaş Anma Törenleri’nde hiçbir Alevi kurumuyla değil, ancak sistemin organize ettiği, otoritenin güdümündeki törenlerde kendilerini gösteren bir ekiptir.
Bu başkanlığın amacı, Alevilerin sorunlarını çözmek olsaydı, zaten Alevilerin sorunlarını yıllardır mitinglerle, basın açıklamalarıyla dile getiren Alevi kurumları ile birlikte olurlardı. Anlaşılıyor ki Alevileri, sistem kendi içerisinde kontrolü altına almak istiyor. Bu başkanlık ayrıca, Alevi sorunlarının çok fazla dillendirmesinin de önüne geçiyor. Devletin güdümünde olan bir yapı bu kurum; yani bugünlerde Aleviler açısından çok kötü şeyler oluyor.
“ALEVİLİĞİN TARİHİNİ ALEVİLERİN KENDİSİNİN YAZMASI GEREKİR”
-Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı, aralarında bir iki kendi belirledikleri Alevi olsa da ağırlıklı olarak İslamcı akademisyenlere ve ilahiyatçılara Alevi Bektaşi Ansiklopedisi hazırlatıyor. Buna Alevi örgütleri yazılı bir açıklamayla tepki verdi. Sizce Aleviler/Alevi örgütleri ne yapmalı? Nasıl bir yol izlenmeli bu çalışmaya karşı?
Şöyle bir şey var; Alevilerin bir kısmında bu tür girişimler maalesef karşılık buluyor. Bu sorun köyden kente göçle birlikte Alevilik, tarihte birkaç defa kırılma noktaları yaşadı. Gerek Yol kırılması ama daha çok can kırılması yaşadı. Aleviler her zaman geleceğe dönük aydınlıkçı girişimlerin yanında olmuştur. Dolayısıyla Aleviler cumhuriyetin de yanında olmuşlardır ama ne yazık ki cumhuriyet döneminde bu sorun katlanarak sürmeye devam etti. Köyden kente göç Aleviliğin en büyük kırılma noktalarından biri oldu. Köylerimizde kendi evlerimizin damlarında yaptığımız Yol erkan hizmetlerimiz, kente göçle birlikte dönüşüme uğradı. Kentlerde kendimizi gizlemeye başladık. Böyle olunca kuşaklar değişti. Şimdi yeni kuşaklar bir şey öğrenemedi. Alevilik diz dize, göz göze, yani cemal cemale muhabbetle cemlerde ve mekteb-i irfanlarda öğrenilirdi. Alevilik, ulu ozanların deyişlerinin yorumlanması ile öğrenilirdi. Aleviler köyden kente göçle birlikte bunlardan koptuğu için ne yazık ki Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı, maalesef Alevilerin bir kısmından da destek buluyor ama bu kurum ile amaçlanan, ırkçılık, Türk İslam sentezi üzerinden Alevliği asimile etmek, başka taraflara doğru evriltmektir.
Aleviler artık oynanan bu oyunları fark edip elbirliği ile örgütlenerek karşı durmak zorunda. Alevi örgütlülüğü 2000’li yılların başlarından yakın zamana kadar güzel işler de yaptı. Alevi hak arama davası, hem Türkiye hem de dünya kamuoyuna duyurmuş oldu. Bu çok büyük bir hizmetti. Ancak tüm bunlara karşılık maalesef ki ‘Alevi Ansiklopedisi’ benim de örgütlerde görev aldığım süreçlerde hiç gündeme gelmedi. Bireysel olarak bir iki arkadaşıma ‘gelin beraber Alevilik adına bir çalışma yapalım’ demiştim. Bir Alevi terimler, deyimler ansiklopedisi hazırlayalım diye arkadaşlarıma söylemiştim ama maalesef Alevi kurumlarının bu anlamda hiçbir girişimi olmadı. Kurumların maalesef böyle eksik yanları oldu ve hala da devam ediyor.
‘Alevilerin kaynakları yoktur. Tarihsel notları, yazılmış kitapları vesaire yoktur’ diye bir şayia da (yaygın söylenti) maalesef yaygınlaştırıldı. Oysa geçmişe döndüğümüzde 1826 yılında büyük Alevi kıyımı 2. Mahmut döneminde 5.000 tekke, türbe, zaviye yerle bir edildi. Büyük tekke ve dergahlara da Nakşibendi şeyhleri tayin edildi ve Hacı Bektaş dergahının o günkü postnişini olan Hamdullah Çelebi, 11 gün boyunca Kırşehir şeriat mahkemesinde idamla yargılandı. Sonra bir şekilde o idamdan vazgeçildi ve Hamdullah Çelebi Amasya’ya sürgün edildi. O Sürgünde 7 deve yükü kitapla birlikte sürgün edilmişti. Amasya’da Hamdullah Çelebi’ye bir konak tahsis edildi. Maalesef o konak da kitaplarla birlikte yakıldı, yok edildi. Annem, Yalıncak Sultan Tekkesi postnişin kızıdır. İyi biliyorum ve hatta elimde birkaç nüshası da var, kim ‘Alevilere ait herhangi bir el yazması, yazılı belge yoktur’ derse bu kişiler Aleviliğin tarihini bilmiyordur. 12 Eylül döneminde kendi öğrencilik zamanlarımızda da çok sayıda kitabı yok ettik. Her dönemde Alevilere ait bu gibi kaynaklar ne yazık ki korkudan yok edildi vesaire. O nedenle Alevilerin tarihini ancak Aleviler yazabilirdi. Alevilerin o kitapları yok edilmemiş olsaydı bunların bugün açık bir şekilde meydana çıkıp da Alevilerin tarihini ve ansiklopedilerini yazmak gibi bir cesareti olmazdı. Ama onların önüne koyabilecek donelerimizi maalesef yitirdik; daha doğrusu bize kaybettirildi. O nedenle Alevilik tarihini sistem güdümlü başka inançlardan olan şahsiyetler yazdı. Oysa Alevilerin günümüzde yetiştirdiği önemli isimler var. Yavaş yavaş da bu hareketlenmeyi görüyorum. Babadan, dededen, tarihten görüp duyduklarıyla Alevi Yol erkanını bugünlere getiren aydınlıkçı dede ve analarla bir araya gelip, ocakların birikimlerini ortaya koyup, Aleviliğin tarihini Alevilerin kendisinin yazması gerekir. Onun için Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın yazdıklarına itibar etmek bizim tarafımızdan makbul bir durum değil.
“CEMEVİ BAŞKANLIĞI ÇEDES’E SES ÇIKARMAZ”
-Okullarda “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi kapsamında imamlar, müftüler ders vermeye başladı. Çocuklar camilere götürülüyor. Ayrıca okullarda mescitler açılıyor. Dini faaliyetler anaokullarına kadar indi. Dinci vakıflarla ve cemaatlerle yasa dışı şekilde protokoller imzalanıyor ve öğrenciler kontrolsüz bir şekilde dini faaliyetlere götürülüyor. Laik eğitim öğretim tamamen yok edilmiş durumda. Alevi çocukların ve ailelerinin pek çok zorluğu yaşadığını biliyoruz. Ancak Alevi kurumları bu konuda bir tepkiyi örgütleyemedi. Eğitim sistemindeki bu gericileşmeye karşı neler yapılabilir, önerileriniz nelerdir?
İzmir Karabağlar’da Uzundere ,isimli bir Alevi köyünde zoraki bir cami yapılıyor. Yanına da Kur’an kursu ve öğrenci yurdu yapılmakta. Birçok bölgede buna benzer girişimler eskiden beri var. Tekke ve türbelerimize cami yaptırmak ve oradaki Alevileri asimile etmek amacıyla sistem güdümünde olan bir takım yapılar, buralarda Alevilerin asimilasyonla ve siyasal İslam’a Doğru evrilmesine yol açabilecek girişimlerde bulunuyorlar.
İkincisi, yakın tarihte gördük, küçücük öğrenciler, sınıfın ortasına tabut getirilerek cenaze nasıl kaldırılır Arapça dua nasıl okunur şeklinde… Okul içerisine kadar sirayet etmiş bir girişim söz konusu. Cemevi Başkanlığı bu yaşananlara asla ses çıkarmıyor çünkü kendisi ve amacı da zaten bu doğrultuda.
Peki bu eğitimde dinselleştirme sürecine biz ne zaman geldik? Esasında 1950’li yıllar itibariyle bu durum başladı. O yıllarda Türkiye, NATO’ya girip Demokrat Parti iktidara geldikten sonra imam hatip liselerinin arttırılması, daha sonra 1960’da kimileri ‘darbe’ der ama o dönem yapılan 27 Mayıs anayasası aydınlıkçı, ilerici bir anayasaydı. O anayasa ile birlikte Türkiye’de sendikal örgütlenmeler başladı ve toplumun örgütlenme süreci de başlamış oldu. Ve dünyadaki devrimci demokrat hareketlerin yükseldiği zamanlarda elbette ki Türkiye’de de bunlar olmaya başladı. Ve o dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın bir sözü vardı, ‘siyasal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı, bunu durdurmak lazım’ gibi bir söz kullanmıştı. Bu bize 12 Mart muhtırasını getirdi. 12 Mart ile 12 Eylül arasında günde 30-40 öğrenci birbirine kırdırıldı. Bu durum 12 Eylül darbesini getirdi. İşte 12 Eylül darbesi ile birlikte daha yukarıya çıkılarak okullara zorunlu din dersleri getirildi. Din dersleri, sadece bir mezhebin dinsel ögelerini dayatan ve başka etnik kimliklerden olan öğrencileri de o kalıba sokarak siyasal İslamcı bir şey doğurmak için yapılan anlayıştı.”
Kurumlar, hak arama ve Alevilerin haklı taleplerine 2008 yılından 2014 yılına kadar nasıl ki meydanlarda miting ve yürüyüşlerle tepkilerini ortaya koyarak dünya kamuoyuna duyurdular, o anlayış ve dinamikle yeniden Alevi kurumlarının bir şekilde bir araya gelerek bunu dillendirmesi gerekiyor. Az önce örneğini verdiğim o tabut konusu aslında ÇEDES’in uygulanmaya konulması sonucu yapılan bir şeydi. Türkiye ve 53 İslam ülkesini göz önüne getirdiğimiz zaman Amerikan ve batı emperyalizminin güdümünde olmayan hiçbir ülkenin olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla bu sadece Türkiye’nin kendi projesi değil. Bu anlamda laik demokratik cumhuriyeti öyle ya da böyle, aksak ve eksik yaşatan bir tek Türkiye var. Aslında 13. yüzyıl Alevi ulu erenleriyle birlikte Hacı Bektaş-i Veli pirimizin önderliğinde Alevi ulu erenlerinin Anadolu’da yarattıkları bir aydınlanma hareketini Alevi toplamu, o günlerden bu günlere sürdürüp getiriyor. Bu kadim topraklarda binlerce yıldır süren bir aydınlanma süreci var. Sonra Cumhuriyet ilan edildi ve Alevilerin öteden beri alıp getirdikleri ki bu toprakların %80’i kesin söylüyorum zaten aydınlanmacı ve Alevi coğrafyasıydı ama bu asimilasyonla bugünlerde dile getirilen yüzde 25’lere kadar maalesef gelindi. Şimdi bu kesimi ırkçılık üzerinden Türk İslam sentezine doğru evirmeye çalışan bir kurumla karşı karşıyayız.
“YOL ERKANIMIZDA KUR’AN OLMAZDI”
-Aleviler yıllardır çocuklarının zorunlu din dersine girmemesi için mücadele ediyor. Mahkemelere taşındı. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidildi ve davalar kazanıldı. Hükümet kararları uygulamadı. Öte yandan, zorunlu din dersi mücadelesini boşa düşürecek bir sorun var. Bazı cemevlerinde yıllardır Kuran kursu veriliyor. Bunlardan biri Kartal Cemevi. Ne yazık ki hem mahkeme kararlarının uygulanması için hem de Kuran kursu veren cemevi/derneklere yeterli baskı, tepki, örgütlenme yapılamadı. Cemevlerinde Kuran kursu verilmesinin önüne nasıl geçilebilir?
“Cemevlerinde Kur’an kursu anlayışı Alevi düşüncesine, Yol erkanına ters düşen bir anlayıştır. Elbette Kur’an saygındır ve bu toprakların kitabıdır. Hiç kimsenin anlayışına müdahale etme gibi bir hakkımız yok. Çocukluğum Yalıncak Tekkesi’nde geçti. Ağuçan Ocak evlatlarındanım ve Yalıncak Köyü için tarihte ‘Aleviliğin Üniversitesi’ derlerdi. Hiçbir cemimizde ve Yol erkanımızda Kur’an ya da Arapça bir söylem olmazdı. Cemlerimizdeki bir takım ritüelleri herhangi bir ayete dayandırmak şeklinde bir ifade de söz konusu değildi.
Aleviler, Yezid halife olduktan sonra İmam Hüseyin, gidişatı görünce ‘İslam’la vedalaşma vakti gelmiştir’ demiş. Bizlerde ‘aşığın sözü Kur’an’ın özü’ derdik. Dolayısıyla hiç anlamadığımız bir dilden bize herhangi bir şey anlatıldığında itibar etmeyiz. Aşıklarımızın, ulu ozanlarımızın deyişleri bizim için referanstır. Ulu ozanlarımızın deyişleri, mersiyeleri, devriyeleri ile çelişen hiçbir şey Aleviliği de ifade etmez. Dolayısıyla cemevlerinde Kur’an kursu yavaş yavaş Alevileri Şiileştirmek üzerine kurgulanmış bir anlayıştır, doğru bulmuyorum.
“YUKARIDAKİ HALİFE HAZRETLERİ NE DERSE O OLUR!”
-Alevi nefretinin, Alevi asimilasyonunun yükseldiği bir dönem yaşıyoruz. Kurumların geleceğe dair projeler üretmesi, kalıcı hukuk komisyonları kurulması, kararların çabuk alınması, hızlı refleks gösterilmesi, cemevlerinin ibadetin yanında birer okula çevrilmesi, asimilasyonun önüne geçilmesi gibi pek çok konuda toplum Alevi örgütlülüğünden çok şey bekliyor. Kurumlara neler önerirsiniz? Önermekle kalmayıp birlikte neler yapılabilir?
Yakın zamanda Alevilik o kadar çok tartışılmaya başlandı ki bilen bilmeyen, Aleviliğin içerisinde hiç olmamış birçok kişi Alevilikle ilgili çeşitli yorumlar yapıp kitaplar yazıyor. Alevilerin değer verdiği birçok uluların değerlerini ne yazık ki bugün öteleyerek, hatta hakaret noktasına varacak noktaya kadar gelerek eleştiriyorlar. Sanki babası, dedesi, anneannesi geçmişte hiç bunları yaşamamış, onlar bilerek takiye yapmış, kandırılmışlar vesaire. Onun için öyle olmuş gibi bir anlayış söz konusu. Alevilik neden bu aralar bu denli çok tartışılıyor? Alevilik köyden kente göçten öncesine kadar köy odalarında, tekkelerde, türbelerde, dergahlarda fiili olarak yaşanıyordu zaten. Hemen hemen bütün Aleviler kendilerini oralarda buluyordu. Alevilikle ilgili tartışılacak bir şey yoktu. Alevilik müsahiplik kurumu, görgü, dardan indirme, Hakk’a yürüme erkanı ile canlı olarak yaşanıyordu zaten. Ama bugün yaşanmadığı için maalesef tartışılıyor. Alevilik anlatılmaz, yaşanır. O halde Aleviliği özüne, özgürlüğüne yaraşır, kentlerimizdeki şu cemevlerinin yeniden dergah niteliğine büründürülerek birer eğitim kurumu haline dönüştürülmesi gerekir. Cemevlerinin sadece cenaze kaldırılan, yemeklerin yendiği beton yapılardan çıkarılıp dergaha dönüştürülmesi gerekir. Gönüllü kimler olursa olsun; Edip Harabi Baba Alevi değildi ama Alevilerin Ulu ozanlarından birisi. Mehmet Ali Hilmi Dede Baba Alevi değildi ama bugün saygı ile minnetle gidilip ziyaret edilir. İlla Alevi çocukları değil, aydınlıkçı, ilerici, demokrat, çağdaş hangi inançtan, etnik kimlikten, mezhepten olursa olsun, eğer bu yoldaysa biz onların hepsini kendimizden sayarız. Onun için dergahların, cemevlerinin birer eğitim kurumu haline dönüştürülerek herkese kapısı açık hale gelmesi gerekir.
Alevilerin bir müsahipik kurumu vardır. Alevilik 4 ana temel üzerine kuruludur. Ocaklar ve dedelik-analık sistemi… Aleviliği yok etmek istiyorsanız Öncelikle ocakları ve dedelik-analık kurumunu ortadan kaldırmanız gerekiyor. Ocaklar, Aleviliğin olmazsa olmazıdır. Onun için net bir şekilde söyleyeceğim, sorumluluk duyan, aklı başında ocakzadelerin bu anlayışla ocakların yapısına yeniden bir şekil vermesi ve rızalık içerisinde yeniden yapılanması gerekir.
İkincisi, Aleviliğin görgü ve kul hakkı mekanizması vardı. Her yıl görgüden geçilirdi. Çünkü Aleviliğin ana ütopyası rızalıktır. Herkesten rızalık alınıp niyazlaşılarak bir barış sağlanırdı ve ertesi yıl bir görgü ile yeniden devam ederdi.
Üçüncüsü, müsahiplik kurumu vardı. O kurum sadece kutsiyeti olsun diye yapılan bir şey değildi. 2 çekirdek ailenin çoluk ve çocuğuyla birlikte oto kontrol mekanizması söz konusuydu. Müsahipler birbirlerinin yanlış yapmasına engel oluyordu. Dolayısıyla bir otokontrol sistemiydi bu.
Dördüncü ana temel unsurlardan birisi de ozanlık geleneği, deyişler, şiirler, şatiyeler, mersiyeler, devriyeler… Ne yazık ki şehirlerimizdeki cemevlerinde Alevilik hemen hemen hiç yaşanmıyor. Ama deyişler çalınıp söyleniyor. Peki deyişler üzerine bir tefekkür, yorum yapılıyor mu? Ne anlatmak istediği konusunda bir yorumlama mekanizması var mı? Maalesef yok. Tarihten bu yana dikkat edersek hemen hemen bütün ulu ozanlar ve günümüz ozanlarının çoğu cezaevi görmüş, işkenceden geçmiş, zulüm görmüştür. Pir Sultan’ın, Seyyid Nesimi’nin, Kul Hümmet’in akibetini biliyoruz. Yakın zamanımızda ise Muhlis Akarsu, Feyzullah Çınar, Mahsuni baba, Daimi Baba, hapse atılmış, işkenceler görmüştür. Dolayısıyla sistemler, otoriteler, ozanların deyişlerinden devriyelerinden methiyelerinden her zaman korkmuştur. Çünkü toplumları aydınlatan, bilinçlendiren ve geleceğe hazırlayan birer söylemdir bunlar. Dolayısıyla bu toplumlar aydınlanır, bilinçlenirse kendi beyinlerini kullanabilirler. İşte Emevi İslam, siyasal İslam ve emperyalizmin amaçladığı nedir? Hak arama bilinci yok edilmiş, yukarıdaki halife Hazretleri, Şeyhülislam ne derse o olur! Maksat, kendi akıl ve fikrini kullanamayan bireyler yaratmak. Ama Alevilik bu kalıpların hiçbirisine uymadığı için her zaman otoritelerin hedefi haline getirilmiş ve katledilip, yok edilip zindanlara atılmıştır.
Eren GÜVEN/İSTANBUL
İLGİLİ HABERLER:
1-‘İktidar manevralar yapıyor; bir duruşumuz olmalı, belirleyici olmamız gerekiyor-VİDEO
2-‘Alevi örgütleri mücadeleyi toplumsallaştırmalı, Alevi ailelerle ortaklaşılmalı’- VİDEO
3- ‘Alevi kurumları ortaklaşa bir enstitü kurabilirler; bir hukuk birimi kurulabilir’ – VİDEO
4-‘Mutlaka hukuk komisyonu kurulmalı, sorunlara çözüm üreten bir örgütlülük olmalı’-VİDEO
5-‘Alevilerin sorunu siyasetle, hukuk mücadelesiyle çözülür; ciddi çalışmalara başlanmalı’
6- ‘Cemevlerini ibadetin yanında sosyal, kültürel merkeze dönüştürmeliyiz, insana dokunmalıyız-VİDEO
7-‘Sünni ulema zihniyetinin inancımızı bize anlatması mücadele etmemiz gereken bir durum’- VİDEO
8- ‘Alevi kurumlarının bünyelerinde siyasi birimler oluşturulmalı, ortak akılla hareket edilmeli’
9-‘Aleviler sokakta, hukuksal alanda mücadele etmeli ve sivil itaatsizlik örgütlenmelidir’
10-‘Alevi enstitüleri kurularak inançtaki resmi ideolojinin yarattığı deformasyonlar ayıklanmalıdır’- VİDEO
11-‘Alevi örgütlenmesinin yeni bir inşaya ihtiyacı var; dernekler yasasından çıkılmalı’-VİDEO
12-‘Asimilasyonla mücadele ilk olarak devletle değil cemevlerinde başlamalı’-VİDEO
13-‘Bilimsel çalışmalar yapılmalı; Sadece anma günleri ile Alevilik yeniden inşa edilemez’-VİDEO
14-‘Alevi örgütleri mücadeleyi toplumsallaştırmalı, Alevi ailelerle ortaklaşılmalı’
15-‘Alevi kurumlarının örgütlülüğe önem vermesi gerekiyor, örgütlü olmak güçtür’ -VİDEO
16- ‘Aleviliği yaşamayı ve yaşatmayı merkezimize almalıyız, tehlikeli olan iç asimilasyon’
17- ‘Asimilasyona karşı aktif direniş ve sivil itaatsizliği örgütlemek gerekiyor; o zaman hak alınır’
Yoruma kapalı.