PİRHA- ‘Siyasal Alevilik’ söylemiyle Alevifobik fay hatlarının kaşındığı ve Alevilerin demokratik mücadelesinin suç gösterilmeye çalışıldığını belirten Dr. Serpil Deniz Şahin, yaşanan durumu ‘Alevileri traşlayarak dikensiz gül bahçesi yaratılması’ olarak yorumladı. Dr. Serpil Deniz Şahin, “Bence bu alanda siyasi Alevilik değil tam tersi Alevilerin kendi siyasetini üretememenin ve bunları cesurca savunamamanın yarattığı bir politik boşluk var. Elbette ki bu büyük kuşatma sadece Alevilerin mücadeleyle geri püskürtülecek bir noktada değil. Dünya bunu da engellemez ve seyirci kalırsa bölgemiz ve insanlık yeni katliamlarla, yeni utançlarla karşılaşacak demektir” diye konuştu.
Suriye’de Beşar Esad yönetiminin devrilmesinin ardından ülkedeki kontrolü ele geçiren Hey’etu Tahrîri’ş-Şâm (HTŞ) şeriatçı örgütün Alevi, Hristiyan, Ezidi gibi farklı inançlara mensup halklara düşmanlığı ve saldırı girişimleri büyük endişe yaratıyor.
Dr. Serpil Deniz Şahin ile Suriye’de yaşanan değişime, azınlıklara yönelik baskılar, Alevilere yönelik katliamlar ve Suriye özelinde Türkiye’de Alevi nefretinin yeniden harlanmasına giden süreci konuştuk.
“PELİKAN GÖRÜNTÜLERİNDEN ÇOK İYİ BİLİYORUZ”
PİRHA: Suriye’de rejimde bir “değişim” yaşandı. Uluslararası güçlerin de müdahalesi ve alan açmasıyla ismine çokça ‘demokrasi’ denilen bu değişimi nasıl okuyorsunuz?
Dr. Serpil Deniz Şahin: ‘Savaşta ilk gerçekler ölür’ sözünden hareketle, gerçeklerin eğilip bükülüp, yalanların gerçekmiş gibi algılatıldığı post truth bir çağı yaşıyoruz. Bu bakış açısıyla Ortadoğu’da yaşananları Suriye’de 13 yıl sonra Esat rejimi çökmüş, yerine dinci bir başkası almıştır” demekle açıklamak orda yaşanan trajediler açısından yetersiz olacaktır. Her ne kadar medya tüm dezenformasyon yöntemlerini kullanarak halkın sevinç çığlıklarıyla diktatörün gidişinin kutladığını, HTŞ adlı 18 örgütün birleştiği çatı örgütü olan radikal İslamcıların Hristiyanlar başta olmak üzere tüm farklı etnik kimlik ve inancı rahat ettireceği özgürlük ve demokrasinin geldiğine bizi inandırmaya çalışsa da biz onları Irak savaşında binlerce insan ölürken pelikan görüntülerinden çok iyi tanıyoruz. Özgürlük, demokrasi, eşitlik ,barış kavramlarının içini boşaltıp kullananlar bunları tüm insanlığa kazandırmak için canlarıyla kanlarıyla mücadele edenlerin cesetleri ve deneyimleri üzerinde tepinmekte bir sakınca görmüyorlar.
“ŞAM YAŞANABİLİR EN GÜVENLİ 7 KENT İDİ İSE, ŞİMDİ NEDEN DEMOKRASİ HAVARİSİ KESİLDİLER”
Arap Baharı diyerek Mısır’da ilk önce başlayan laik kalkışmayı boğup Müslüman kardeşlere oradan Sisi’ye ,Libya’yı köle pazarına çevirenler, Irakta nükleer silah yalanıyla işgal eden emperyalistler, 2001 yılında Afganistan’ı işgale gittiğinde, bunun gerekçelerinden biri de kadınlara yapılan zulümdü. Ama alacaklarını aldıktan sonra 2021 yılında aynı Taliban’a iktidarı, dolayısıyla kadınları bırakarak çekilmekte bir sakınca görmediler. İngiltere kraliçesinin ender ağırladığı konuklardan olan Esat çifti, Papanın ziyaret ettiği azınlıkların güven içinde yaşayabileceği Ortadoğu ülkesi diye ilan edilen Suriye, Fransızların nişan verdiği, Şam’ın en güvenilir yaşayabilen 7 kent ilan edilmişken, RTE’ nin kardeşim dediği Beşar Esat nasıl oldu da bir diktatör ilan edildi ve buna üzülen hassas dünya egemenleri burada yaşayan halkların acılarına kayıtsız kalmayıp, onlar adına özgürlük ve demokrasi havarisi kesilebildi.
“ELLERİNDEN SIZAN KANI GİZLEMEK İÇİN BEYAZ ELDİVEN GİYERLER”
Ünlü bir sözdeki gibi burjuvazi ellerinden sızan kanı gizlemek için her zaman beyaz eldiven giyer. Evet bu emperyal çökmenin, çullanmanın sebeplerine baktığımızda birinci öncelik ekonomik olup, Suriye’nin jeopolitik durumu, ikincisi de diğer Arap ülkelerin aksine Filistin meselesinde anayasasına ‘Siyonizm karşıtı’ olmayı yazacak kadar samimi desteği denilebilir. 2000 yıllarında ABD dış işleri tarafından Golan Tepeleri’nin işgalini sorun yapmaması ve Filistin davasına verdiği destekten vazgeçmesi konusunda tehdit edilmiş sonrasına da Ortadoğu’nun haritasının değişeceği ifade edilerek çalışmalara başlanmıştı. Diktatörlük rejiminden halkı kurtarmaya soyunan sermayenin gerçek niyeti sömürü iştahından başka bir şey değildir . El Kaide, IŞİD, Taliban ve benzerleri gibi HTŞ’nin de (Heyet Tahriri el Şam) CIA eliyle kurulup yönlendirilen bir örgüt olduğundan kuşku duymamak gerekiyor.
“RADİKAL ÇETELER BÖLGEYE DAVET EDİLEREK ‘GÖREVE’ HAZIRLANDI”
13 yıldır aralıksız devam eden savaşta Suriye’nin selefi çetelerin adeta üssü haline getirilmesinde amaç nedir?
Tüm dünyadaki Suriye’yi iç savaşa sürüklemek için Kanlı Arap Baharı’nın başlangıcında beri dünyanın dört bir yanından gelen selefi radikal çeteciler ve uzantıları bu bölgeye davet edilmiş HTŞ, Türkiye’nin yanı başındaki İdlib’de Türkiye’nin gözetim ve hatta himayesi altında konuşlandırılmış, ABD tarafından silahlandırılmış, eğitilmiş ve emperyal çıkarlar uğruna her şey önceden çalışılıp “görev”e hazırlanmış Selefi/cihatçı bir örgüt olduğunu kesindir. Bugünde emperyalistlerin güdümünde her gün cinayet işliyorlar, düşman belledikleri herkese işkence yapıyorlar ve toplumda terör estiriyorlar. HTŞ’ye destek verenler bu katliamlar karşısında üç maymunu oynuyor. 22 yıldır Türkiye’yi devlet ve toplum olarak İslamlaştırmaya çalışan AKP Şam’daki İslamcı iktidarın varlığıyla güçleneceğini ve bununla bölgesel politikalarında başarı sağlayabileceğini düşünüyor. İç savaşın başlangıcından beri binlerce insanın ölümüne sürgününe sebep olan AKP-MHP iktidarı BOP’de eş-başkan olarak Türkiye’yi Ortadoğu bataklığının içine sürüklemişti ve şimdi de bataklığı yayma peşinde. Halklar ve özgürlükler açısından açık bir hapishaneye dönüşen ülkemizde şimdi karanlık zifiriye dönüşebilir. ABD, İsrail ve işbirlikçileri Arapları, Türkleri, Kürtleri, Persleri, Sünnileri, Şiileri, Alevileri, Ezidileri, Süryanileri, Çerkezleri, Hristiyanları ve yüzlerce yıldır birlikte yaşayan herkesi birbirine kırdırmak istiyorlar.
“COLANİ VE IŞİD ARTIKLARININ ROJAVA VE ŞENGAL’DEKİ KATLİAMLARINDAN SÖZ EDİLMİYOR”
Colani’nin IŞİD’in Musul yöneticisi olduğu 2007’de Şengal ve Til Ezer’de yüzlerce Ezidinin ölümünden sorumlu olduğunu biliniyor. Uluslararası emperyalist güçlerin bu tutumunu neye bağlıyorsunuz?
Colani ve yanındaki El Kaide, El Nusra, IŞİD artığı katillerin Rojava ve Şengal’de faili oldukları tecavüzlerden, kadın ticaretinden, kestikleri insan kafalarından söz edilmiyor şimdilerde. Sömürgeci ve kapitalist devletleri ilgilendiren zulüm, işkence, hak ihlalleri değil, bunların kimin adına yapıldığıdır. 8 günde Halep 12 günde Şam ele geçirildi diye mutlu olanlar 13 yıl çekilen acılardan ölümlerden bir habermiş gibi, HTŞ gibi ve liderinde başına ödül konan bir örgüte ülkenin kaderini teslim etmekte bir sakınca görmediler. Onların çıkarları söz konusu olduğunda katil Colani’den “devrim lideri” yaratırlar, eğer onların çıkarına ters ise o zaman da dünün kahramanları bugünün “insanlık düşmanı caniler” olarak bir çırpıda ilan edilirler. Ama merak etmeyin ona kravat taktırdılar ve uluslararası hukuku bir komediye çevirirler.
“PLANA KARŞI DİRENEBİLECEK GÜÇLER SOYKIRIM YÖNTEMİYLE ETKİSİZLEŞTİRİLDİ”
Bu yalanlarla mızrağın çuvala girmeyeceği açık. ABD’yi yönetenler azalan hegemonyalarını tekrar kazanmak için, yükselen “yumuşak güç” Çin’e, Çin-Rusya’ya karşı izlenecek stratejide önündeki engellerden İran ve Suriye’nin etkisizleştirilmesine yönelik satranç tahtası olarak da Doğu Akdeniz’i de içine alan Büyük Ortadoğu’yu seçtikleri anlaşılıyor. Bu plana karşı direnebilecek tüm güçler en acımasız soykırım ve suikast yöntemleriyle etkisizleştirildi. Birkaç ay içinde İsrail’in saldırıları sonucu ölen Filistinlilerin sayısı 50 bin; Suriye’deki iç çatışmaların bilançosu 500 bin. 90’lardan günümüze bölgede savaş, iç çatışma, terör ve katliamlarda ölen insan 2 milyonun üzerinde olmuş ne gam. Bu durum bölge halkları açısından büyük bir travmadır; yüzbinlerce insanın ölümü, sakatlanması, acısı yanında ülkelerin yıkımını büyük bir trajedi.
“EN BÜYÜK PAYI, OSMANCILIĞA SOYUNAN SARAY REJİMİ ALMAK İSTİYOR”
ABD ise savaşma hevesinden bir şey kaybetmeyerek Çin’le Pasifik’te kapışmadan önce, enerji ve su kaynakları, enerji ve ticaret yolları, Çin’in Kuşak Yol tasarımı vb. nedenlerle kritik önem taşıyan Büyük Ortadoğu’daki egemenliğini pekiştirmek üzere İsrail’in koçbaşlığını yaptığı büyük bir operasyonla tüm engelleri domino taşları gibi birer birer devirerek, en son Suriye’deki rejimi çökerterek İran kapısına dayandılar. Bu enkazdan demokrasi ve özgürlük çıkarmak şapkadan tavşan çıkarmaktan daha zor. Bu karanlık, kaotik, kanlı gidiş, herhangi bir ölçüyle insani ve ahlaki olmadığı gibi, teorik ve pratik olarak sürdürülebilir de değil radikal İslamcıların yürüttüğü vekalet savaşının asıl kazananları ABD ve İsrail olsa da buradan çıkan enerjinin cihatçı çetelere vereceği cesaretle en büyük yararı sağlamaya çalışan yeni Osmancılığa soyunan ve emperyal kapışmada pay almaya çalışan saray rejimi olacaktır.
“ALEVİLERİ TEKRAR İÇ SİYASET MALZEMESİ YAPMA HEVESİNDELER”
Bu durumda Alevileri ne bekliyor?
Bu durum başta Aleviler olmak üzere bizleri çok yakından ilgilendiriyor. Bu gelişimle baskılanacak olanın tüm demokrasi özgürlük barış taleplerimiz olacağı tecrübeyle sabittir. Türkiye yürüteceği her politikada faturayı Alevilere, tüm emekçilere, sol sosyaliste, Kürtlere ve ötekilere çıkarılacaktır. Dünya sermayesiyle eklemlenen burjuvazi Erdoğan’ı bir kez daha seçtirerek Cumhur İttifakı’nı kalıcılaştırarak emek düşmanı politikalarını sürdürmek istiyor. Cumhur ittifakının önemli sınıf dayanağı Erdoğan-Bahçeli devletinin büyük ve artık küresel karakter kazanmış sermayeye yeni yatırım, sermaye ihraç alanları açma vaat ve kapasiteyle Suriye’deki bu yıkıma ellerini ovuşturarak bakıyor. Tekelci sermayenin emperyal hevesleriyle Erdoğan-Bahçeli ikilisinin Osmanlıcılık-Turancılık hevesleri örtüşüyor. Buna engel olabileceği düşündüğü Alevileri tekrar iç siyaset malzemesi yapma hevesindeler.
“ALEVİFOBİK FAY HATTI KAŞINIYOR; PSİKOLOJİK HEGEMONYA YARATILIYOR”
Suriye’de Alevilere yönelik saldırılarla Alevilerin bütününe verilmek istenen mesaj nedir?
“Ak-Troller” aracılığıyla “Siyasal Alevilik” veya “Alevicilik” 2024’ün son haftası devreye sokulan aslında bir nabız yoklama ve alt yapı oluşturma çabası olarak değerlendirmek gerekir. BAAS rejiminin Alevi zulmü anlamına geldiği uydurması hakareti, aşağılama, tehdidi var. Bu güne kadar tüm sağ söylemler ülkenin bekası için bir düşman yaratmayı hep başarmışlardır. Bunun izlerini cumhuriyet kurucu paradigmasında da görürüz. Bu korkusu sebebiyle farklılıkları peşinen düşman ilan ederek tek bayrak, tek ırk ve Sünni erkek egemenlik üzerine inşa etti. Bu korkuyla yok edilmesi gereken düşmanlar sırasıyla gayri Müslimler, sonrasında Aleviler, sol sosyalistler, Kürtler potansiyel düşman oldular. Yönetememe krizlerini kapatmak için şimdi sınır dışından medet umuyorlar. Suriye’deki olaylar çarpıtılıp yeni düşmanlar yaratılacak ve böylelikle cihatçı radikal İslam’ın zafer naralarının sarhoşluğuyla Aleviler bir anda ‘siyasal Aleviler’ diye lanse edilip Alevifobik fay hatları kaşınarak “katli vacip” kılınmak için bir psikolojik hegemonya yaratılmaya çalışılıyor.
“YAVUZ RESİMLERİ, EBU SUUD PAYLAŞIMLARI ZİHNİYETLERİNİ ORTAYA KOYUYOR”
Suriye üzerinden Türkiye’de Alevi nefretinin yeniden harlanmasını nasıl okuyorsunuz?
Gericilerin Alevilik düşmanlığı ne yeni ne şaşırtıcı. Ak-trollerin Alevifobik söylemleriyle “Siyasal Aleviler” diyerek yürütülen bu kampanyayı böyle değerlendirmek gerekir. Nasıl ki 1970’lerde sermaye düzeninin kurtuluşunu 12 Eylül’de yaptığı faşist darbede sol sosyalist yapıların taban bulduğu Alevileri traşlayarak dikensiz gül bahçesi yaratıp iktidarı siyasal İslamcılara sunarak bulmuşsa, Türkiye’de egemenlerde Suriye’de radikal İslam zafer sarhoşluğuyla Osmanlıcılık ve Turancılık tezleriyle yoğrulmuş zengin olma hayalindeki politik enerjiyi, yeni bir gerici atılım için yakıt yapacak pratikler isteyeceklerdir. Yavuz’un resimleriyle, İmam Gazali’nin burjuvazinin Batıniler için yazdıkları ve Ebu Suud’tan paylaşımlar yapmak AKP zihniyetini ortaya koymak için yeterlidir. Onlar gibi inanmayan ve yaşamayanların öldürülmesi, kadınlarının köle olarak alınması, mallarına el konulması Irak ve Suriye de IŞİD-El Kaide bağlantılı guruplardan deneyimlenmesi ve Şam düşerken Ortadoğu’daki direnç hattını zayıflaması bu zihniyetin cesaretlenmesi sonucu doğuracaktır. Bu yüzden emperyalizmli-Osmanlıcı yayılmacılığın egemenlik alanını genişletilmesi ve bu zihniyetin hakim kılınmaması için en önemli mücadele dinamikleri olan Aleviler bu yüzden hedef tahtasına konmuştur.
“ŞİDDETİN DOZU YİNE AKP TAKTİĞİYLE YOLDA KARARLAŞTIRILACAK”
Ortadoğu’ya özgü savaşarak barışmaya çalışıyor. HTŞ özgürlük savaşçısı, Şam’ın düşmesini de halk zaferi diye lanse edip Esat rejimini bir Alevi devleti gibi gösterip ülkede de yaşayan Alevileri kirli oyununa alet etmeye çalışıyor. Düşman ilan etmekte çok mahir olan RTE, Kılıçdaroğlu’nun mezhebini ima edip Esat’la Rusya’da görüşme ısrarlarını yapanlar onlar değilmişçesine Baas rejimi son destekçisi diye CHP’yi gösterip Alevileri de bir anda destekçi ilan edip seçimde yaptığı gibi dezanformasyonla açıkça yalan üretmekten çekinmiyor. Artan ekonomik sıkıntılar sebebiyle üretemediği rızayı İsrail hükümeti gibi sınır dışında arayarak Suriye savaşından medet umarak iç siyasetin malzemesi yapmaya kendi kodlarında bulunan Alevifobik dili kullanarak başladı. Böylece Türkiye’de sol, sosyalist emekçiler, İslami yapıya direnen laikler, kadınları sindirmeye Alevi düşmanı söylemlerle başladı. Aba altından sopa göstererek sindirmek için uygulanacak şiddetin dozunu yine AKP taktiğiyle yolda kararlaştırılacak. AKP medyası çoktan Lübnan ve Suriye’de işgalci ilan ettiği İran’ın bölgeden tasfiyesini kutluyor. “Sırada İran var” sözü İsrail’den çok Türk medyasında söylenir oldu. Esat’la görüşmek için uğraşırken Şam’ın düşmesinin şaşkınlığını çabuk atlatıp rol kapmaya kararlı görünüyorlar. Şiilik arasında bir gri alan tarif edip Türkiye’de İran’a karşı mezhepçi temelleri siyasal Alevilik söylemiyle kaşımayı düşünüyor.
“SAĞ, ALEVİLERİN KORKUTULMASI KARTINI MASAYA SÜREREK ADIM ATTI”
Bir taraftan yeni bir paradigma yaratıyoruz denilerek İslam bayrağı altında sömürgeciliğe öykünüp Kürtlerle barışmaya çalışılıp bir taraftan da kurdukları Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı aracılığıyla da kendi Alevisini yaratıp asimilasyonda hız kesmiyor. Külliyeye çağırdığı bazı dedeleri tüm Alevilerin sözcüsü gibi gösterip ‘Alisiz Aleviler’ diyerek bölüp parçalamaya çalıştığı demokratik Alevi hareketinin etki alanını küçültmeye çalışıyor. Böylelikle bu örgütlenmeyi marjinalleştirip zapturap altına almayı planlıyor. Gerek Türkiye gerekse Avrupa ve tüm dünyada Alevilerin öncülüğünde başlatılan Arap Alevilerin baskı ve katliama uğradığıyla ilgili eylem ve etkinlikleri etkisizleştirmek için siyasal Alevilik söylemleri üretiyor. Bu tabloda sağ, Alevilerin “korkutulması” kartını masaya sürerek, kendi payına yerinde bir adım atmış oldu. Ancak bunun yanlarına kâr kalacağını ancak bir trol kafası düşünebilir. Aslında bu yöntem yalnızca Erdoğan’ın ya da Türk devletinin değil, bütün kapitalist devletlerin ahlakı budur. Gerçeği ters yüz eden bir kavram ile karşı karşıyayız, çünkü; siyasal İslam diye bilinen akım dinin yani İslam’ın siyasete alet edilmesi üzerinden ortaya çıkmışken, “Siyasal Alevi” kavramını kullananların içeriği tamamen Alevilerin demokratik mücadelesini suç olarak gösterip katline ferman çıkarmaya yöneliktir.
Aleviler; eşit yurttaşlık, laiklik, zorunlu din dersi karşıtlığı, savaş karşıtlığı üzerinden yaptığı çağrılar, siyasidir. İnsan hakları ve evrensel ilkeler temelinde kişi hak ve hürriyetine dair verilen mücadeledir. Aslında Aleviler üzerinden cumhuriyetin 100 yılını geriye bıraktığı bu bir dönemde onun kazanımları olan ne varsa ona saldırmaya, laikliğin kalmış olan kırıntılarını bile ortadan kaldırmaya çalıştığınızı biliyoruz. Çünki neo-liberal politikaların hayat bulduğu emperyalist bir sömürü ağının örülmesi ancak İslami değerler kisvesi altında maskelenebilir.
“ALEVİLERİN KENDİ SİYASETİNİ ÜRETEMEMESİNİN YARATTIĞI BİR BOŞLUK VAR”
Sanal medya üzerinden Alevilerin hedef gösterilmesi akabinde gelişen yeni kıyım kaygılarına dair neler söylenebilir?
72 millete bir nazarda bakan toplum hafızasında katliam kıyım ve acılara rağmen özgürlük ve demokrasi ve kardeşçe yaşamak ısrarından vazgeçmeyen Aleviler Suriye’deki Alevilerin katliam riskinden kaygılı olması gayet insanidir. Uluslararası ortamda kamuoyu oluşturmak için ilk günden beri elinden gelen çağrılarla ortak bir karşı duruş sergilemeye çalışıyorlar. Buna rağmen ortadaki tablo Alevinin Aleviden başka dostu yok dercesine cılızdır. Bu arada yaratmak istenen korku imparatorluğunda Alevi örgütleri daha görünür olup tüm Alevi topluluğuna yalnız olmadıklarını hissettirmeliler. Bence bu alanda siyasi Alevilik değil tam tersi Alevilerin kendi siyasetini üretememenin ve bunları cesurca savunamamanın yarattığı bir politik boşluk var. Elbette ki bu büyük kuşatma sadece Alevilerin mücadeleyle geri püskürtülecek bir noktada değil. Dünya bunu da engellemez ve seyirci kalırsa bölgemiz ve insanlık yeni katliamlarla, yeni utançlarla karşılaşacak demektir. Özellikle Alevi ibadet mekânları ve yerleşim alanlarına yönelik saldırılar, işkence ve baskın görüntüleri, HTŞ’nin, gerçekte Alevi düşmanı mezhepçi bir bağnazlıkla davrandığını ve Esat’a duyduğu nefretin bedelini Suriye’nin masum Alevi halkına ödetmek istediğini gösteriyor. Kürtler ve Dürziler gibi kendilerini savunacak durumda olmamaları ve Hıristiyanlar gibi Batılı desteklerden yoksun olmaları da Alevileri saldırıya daha açık ve savunmasız hale getiriyor, dolayısıyla kitlesel bir kırım riski ile karşı karşıya bırakıyor. Biz Alevilerinde buna sessiz kalması beklenemez.
“SİYASETİ KENDİ TEKELLERİNDE GÖRÜP DEMOKRATİK ORTAMDA ZEHİRLİYORLAR”
Siyasetin zenginlerin oyuncağı olma alışkanlığı yaygınlaşır. Belki daha önemlisi, savaşlar, bireysel şiddet, doğal felaketler ve artık akıl vicdan kaldırmaz kötülükler karşısında insanın kendisini yalnız, çaresiz ve edilgen hissetmesidir. Neoliberalizim yurttaşlık bilincinden yoksun insanı piyasa aparatı halinde edilgen bir yere sürükledi. İşte bu korkulara inat bölgemizde modern sömürgecilikle kirli oyunlar tezgahlayanları kurtuluşçu bir felsefe etrafında umut ilkesini öne çıkaracak bir siyaseti önümüze koymamız gerekiyor. Çağın gerçekliğini kavrayan, yeniden yorumlayan, bununla yetinmeyip pratiğe dönüştüren sınıf siyaseti için, kolektif bir yeniden üretme etkinliği gerekiyor. Tutulacak en önemli halkalardan biri bu gizil gücü ortaya çıkararak dünyanın tekrar değişeceğine inanan sınıf bilinciyle, umut ilkesiyle yeniden bağlanmayla başlanabilir. İşte burada tarihte büyük bir değişim ve dönüşüm aracı olan Alevilerin mücadele deneyiminin zenginlikleri ve sol sosyalistlerle birlikte üretme pratikleri tekrar taban bulunmaması için siyasi Alevilik söylemleri üretiliyor. Gezi’deki gibi halkın gizil gücünün örgütlenmesinden korkan egemenler işi sıkı tutup siyaseti kendi tekellerinde görüp demokratik ortamda zehirliyorlar.
“ÖRGÜTLENMEYİ BİNALARDAN ÇIKARARAK HAYATA GEÇİRMENİN YOLLARI ARANMALI”
Suriye üzerinden Alevi nefreti ve yine Suriye özelinde yeni bir katliam tehdidine karşı nasıl bir yol izlenmeli?
O sebeple işe tüm ülkelerin anayasasında yer almış olan bizimde 1961 anayasasına koyduğumuz sonra 82 anayasasında defalarca değiştirip unutmaya yüz tutan anayasada var olan direnme hakkımızı tekrar hatırlayarak başlayabiliriz. Hukuk olmayan haklarımız yasalardan önce gelir diyerek yaşama hakkımızı tehdit eden her uygulamaya direnme hakkımız olmalı ve Gezi gibi deneyimlerin ışığında bunu ivedilikle değerlendirmeliyiz. Biz Aleviler Suriye deneyiminden yola çıkarak katliamlar kıyımlara karşı nasıl bir mücadele yürütülmeli, öz savunma nedir, nasıl yapılır şeklinde örgütlerde konuşmalı ve örgütlenmeyi kurumlardan binalardan çıkarıp hayata geçirmenin yollarını aramalıyız.
Alevi dostlarını artırarak yüzyıllardır süregelen Alevifobik söylemleri kırmak için çalışmalar yürütmeliyiz. Tarihimizden biliyoruz savaş zenginlerin çıkarttığı, emekçi halkların, yoksulların, kadınların çocukların ödediği çok ağır bir bedeldir. Herkesin kimliğiyle eşit yaşayacağı ve sömürülmeyeceği gerçek bir demokrasi inşası dışında kurtuluş imkânı olmadığını görmeliyiz. Aksi takdirde kitlesel ölümlerin ve göçmenleşmenin yanı sıra, mevcut yoksullaşma ve adaletsizliğin daha da artacağı sonsuz bir kaos, bugüne kadar olduğu gibi kaderimiz olmaya devam edecek.”
Ersin ÖZGÜL/İZMİR
Yoruma kapalı.