PİRHA-Cemevlerinde gerçekleştirilen Hakk’a uğurlama erkanlarında Alevi inancından uzaklaşılmasına ve Hünkar Hacı Bektaş Veli Dergahı Postnişini Veliyettin Ulusoy ile Dede Hasan Doğan’a karşı bazı ırkçı çevrelerin organize saldırılarına bir tepki de Alevi kadınlardan geldi. PİRHA’ya konuşan Avustralya Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Suzan Saka ve PSAKD Kartal Şube eski Başkanı Songül Tunçdemir, “Saldırıyı gerçekleştiren oluşum devlet yanlısı ve devletin organize ettiği bir yapıdır. Bir olursak iri oluruz, iri olursak diri oluruz. Tüm baskılara inat ocaklarımızı daha da harlamalıyız” dedi.
Bazı cemevlerinde Hakk’a uğurlama erkanlarında Alevi inancından uzaklaşılmasını eleştiren Hünkar Hacı Bektaş Veli Dergahı Postnişini Veliyettin Ulusoy ve Dede Hasan Doğan’a karşı bazı ırkçı, asimilasyoncu çevreler organize saldırılarda bulunuyor. Saldırıların merkezinde olan ‘Ocakzadeler Meclisi’ denilen oluşuma da tepkiler sürüyor.
PİRHA’ya konuşan Avustralya Alevi Bektaşi Federasyonu (AFA) Başkanı Suzan Saka ve Eski Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Kartal Şube Başkanı Songül Tunçdemir yapılan saldırıların amacının Alevileri bölmek olduğunu söyleyerek bu tür saldırılara karşı bilimin ışığında, Aleviliğin özüne bağlı kalınarak cevap verilmesi gerektiğini belirttiler.
“DIŞARIDAN GELEN BU TARZ SALDIRILARA BOYUN EĞMEYİZ”
Bu saldırıların amacının Alevileri itibarsızlaştırmaktan ve Alevilerin değerlerine saldırmaktan öte bir şey olmadığını belirten Avustralya Alevi Bektaşi Federasyonu (AFA) Başkanı Suzan Saka şunları dile getirdi:
“Özellikle MHP’li ve milliyetçi kesimlerin öncelikle kendilerine dönüp bakmaları gerekiyor. Derin devletle yaptıkları iş birlikleri ve mazlum halka, Alevilere, Kürt halkına, ezilen halka yapmış oldukları haksızlıkların, hukuksuzlukların, cinayetlerin hepsini yıllardır takip edip biliyoruz ve şayet yaşıyoruz. Yakınımızda veya uzağımızda bu anlamda onların amaçlarının, hedeflerinin yerine varacağına inanmıyorum. Aleviler yüzyıllardır direndiler, direnmeye devam ediyorlar. Özellikle Sivas Katliamı’ndan sonra Aleviler kimliklerini buldular, örgütlenmelerini güçlendirdiler. Dışarıdan gelen bu tarz saldırılara boyun eğmediler, eğmeyeceklerini de düşünüyorum.”
“ZALİMİN KARŞISINA MUTLAKA PİR SULTANLAR ÇIKAR”
Bu oluşumun devlet yanlısı ve devletin organize ettiği, Alevi inancından rahatsız olan, onu İslam dini içerisine yedirmeye çalışan oluşumlardan bir tanesi olduğunu vurgulayan Saka, “Alevilik başlı başına bir inanç, bir yaşam biçimi, semavi dinlerle ilişkisi olmayan, kendi içinde edep ve erkanı olan ve bu anlayışla birlikte Alevi toplumunun yaşamının bütün alanlarına müdahale eden, bireylerin sosyal yaşamlarını sevgi ve barış temeli üzerinde biçimlendiren geniş tabanlı bir sosyal örgütlenmedir aynı zamanda. Postnişinliğe yapılan bu tür saldırılara da itibar edilmemeli.
Tahmin ettiğim ve bildiğim kadarıyla en son Kartal Cemevinde başlayan Hakk’a yürüme erkanlarında kendilerini ‘dede’ atfında bulan kişilerin Arapça Kur’an okuyarak, fes ve cübbe giyerek Hakk’a yürüme erkanını yürütmeleri, Alevilikte şu ana kadar olmadı ve bundan sonra da olmayacak. Dediğim gibi Alevilik kendi içerisinde var olan apayrı biricik bir inanç, bir yaşam biçimi.
“KADINLAR ARKADA, ERKEKLER ÖNDE OLMAZ”
Sonuçta Aleviler cemlerini köyde, kentte, farklı ülkelerde bulundukları yerin koşullarına uygun olarak temiz, düzgün kıyafetlerini giyerek yaparlar. Alevilikte kadın, çocuk, erkek ayrımı yapılmaksızın herkese can denilir ve o nedenle herkes sırasının yerini alır. Erkekler önde kadınlar arkada diye bir şey yoktur. Hakk’a yürüyen canın yakınlığına göre kadın, erkek, çocuk da o erkanda yerini alır. Bu anlamda Hacı Bektaş Veli Postnişinliği de ısrarlı bir şekilde Aleviliğin kendine has bir inanç olduğunu, Alevi erkanının özellikle Hakk’a yürüme erkanının Alevi inancına göre deyişlerle, gülbenglerle yapılması gerektiğini ısrarla söyler. Veliyettin Ulusoy’un İslam içerisinde olmadığı konusunda ısrar ettiği için bu tür saldırılara ve tehditlere maruz kaldığını düşünüyorum. Unutmamak gerekiyor ki her zaman zalimin karşısına da mutlaka Pir Sultanlar (günümüzün Pir Sultanları) çıkacaktır ve doğruları da söylemeye devam edecektir.”
“IRKÇILARIN KENDİLERİNİ ALEVİ OLARAK TANIMLAMALARI TRAJİKOMİKTİR”
“Aleviliğin felsefesinde yetmiş iki millete bir nazarda bakmak vardır” diyen Saka, Aleviliğin ırkların üstünde bir inanç olduğunu ifade ederek sözlerine şu şekilde devam etti:
“Alevilikte ırkçılık olmaz. Alevilik sevgi, barış, adalet, eşitlik, demokrasi, hak, hukuk gibi değerleri talep eden insanların bir araya geldiği bir inançtır. Bunun için de bir yaşam biçimi, bir felsefedir. Aynı zamanda bizim inancımızda eline, beline, diline sahip olmak vardır. En önemlisi de budur. Doğal olarak eli kana bulanan, başkasının malını gasp edip el koyan, insanları öldüren, başka ırkların, başka toplumların, başka dillerin yaşamasına müsaade etmeyen, sadece tek bir dili, tek bir ırkı üstün gören bir inancın temsilcileri veya bunu kendine yakıştıran kişilerin Alevi olarak kendini tanımlamaları açıkçası bir trajikomiktir.
“PİRHA ALEVİLERİN SESİ”
PİRHA da yıllardır, özellikle medyada var olan farklı olayları; yani ezilenleri, öldürülenleri, katledilenleri, Alevilerin, Kürtlerin sesini, lezbiyenlerin sesini, Boğaziçi üniversiteli gençlerin sesini, Soma’daki yapılan cinayeti-katliamı yansıtan, var olan medyanın dışında farklı bir medya olduğu için, ezilenin sesi olduğu için oda onların tehditlerine, çirkef saldırılarına maruz kalıyor. Sonuç itibariyle PİRHA’yı takip eden okuyucuları zaten eğriyi doğruyu gayet iyi bildikleri için bu tür dışardan gelen gereksiz, saçma sapan tehditleri dikkate almazlar. Basın emekçilerini ve gerçekten hak ve hukukun yanında olan tarafsız haber vermek isteyen PİRHA gibi basın birimlerini yoldan şaşırtacaklarına da inanmıyorum.”
“BİLİMİN YOLUNU TAKİP EDEREK DİRENECEĞİZ, BAŞKA ŞANSIMIZ YOK”
Alevilik inancının yüzyıllardır asimilasyon politikalarına maruz kaldığını belirten Saka son olarak şunları kaydetti:
“Bu travma yüzyıllardır bizlere kuşaktan kuşağa geçiyor ve yaşadığımız yerlerde kimlik mücadelesi vermeye devam ediyoruz. Ben bir Alevi olarak Alevileri, Alevi olmayan kişilerin tanımlamasını istemiyorum. Alevilerin inanç merkezlerinin cemevleri olarak görülmesini istiyorum. Alevilerin şu ana kadar örgütlenmiş olduğu, kurmuş olduğu birliklerin ve hak, hukuk mücadelesinde kat ettikleri yolun doğruluğuna inanıp bu mücadeleyi devam ettirmeleri gerekiyor. Bu ezelde de vardı bundan sonra da olacak. Pir Sultanlar 300-400 yıl evvel yaşarken, günümüzün Pir Sultanları da olacaktır. Bu ne bir erkek ne de bir kadın. Bir toplum olarak bilimin, çağdaşlığın ve hak, hukukun doğruluğuna inandığımız sürece, insan haklarını temel aldığımız sürece inancımıza dışardan bu tür saldırıların hiçbir etkisi olmaz. Doğruları söyledikçe bedel ödeyeceğiz, ödemeye de devam edilecek fakat doğrudan şaşılmadığı sürece asimilasyona mümkün olduğu kadar az uğranılmaya çalışılacaktır. Çağdaşlıkla bilimin yolunu takip edeceğiz ve direneceğiz. Başka şansımız yok.”
“19 YILLIK AKP İKTİDARI DÖNEMİNDE ALEVİLERE YÖNELİK TAM BİR KUŞATMA YAŞANIYOR”
Eski Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Kartal Şube Başkanı Songül Tunçdemir ise tarihin her döneminde inancından ve kültüründen dolayı Alevilerin yok edilmeye çalışıldığını belirterek şunları aktardı:
“Aleviler her dönemin özelliğine ve gelişmişlik düzeyine göre sistematik saldırılar ile karşı karşıya kalmıştır. Osmanlı döneminde devletin gücü fetvalara ve toplu katliamlara yetmiştir bu uygulanmıştır. Cumhuriyet döneminde toplu katliamların yanında ‘tekke ve zaviyelerin kaldırılması’ kanunuyla başlayan süreçten sonra adım adım Alevi asimilasyonu gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Yani bu sürece kadar yapılan Alevi katliamlarının yanında Aleviliğin de yok edilmesi için yoğun bir asimilasyon süreci başlatılmıştır. 12 Eylül faşist darbesiyle birlikte Alevi köylerine cami yaptırılması, okullarda zorunlu din dersi uygulamalarının yanında, bizzat devletin Alevisi olanlar tarafından devlet destekli adına Alevi kurumları denilen kurumlar açılmıştır. 19 yıllık AKP iktidarı döneminde ise tam bir kuşatma yaşandığını görüyoruz.
“SİNSİ BİR KUŞATMA”
Aleviler belki de tarih boyunca böyle sinsi bir kuşatmaya maruz kalmamıştır. Her seferinde asimilasyonun son halkasıdır diye bahsettiğimiz uygulamalara her gün yeni uygulamalar eklenmektedir. Kurumlar kuşatıldı, cemevlerimiz siyasi rant malzemesi haline getirtildi, ne yazık ki sıra ocaklarımıza kadar geldi. Bir dönem Aleviler ‘Alili Aleviler, Alisiz Aleviler’ diye ayrıştırılmaya çalışılırken şimdi inancımızın damarları, yüreği sökülmeye çalışılıyor.”
“SALDIRILARI YAPANLAR ÖZELLİKLE GÖREVLENDİRİLMİŞLER”
Hacı Bektaş Veli Dergahı Postnişini Veliyettin Ulusoy’un Hakk’ a uğurlama erkanı ile ilgili Pir Haber Ajansı’na yaptığı değerlendirme üzerine yapılan saldırıların bilinçli bir politikanın sonucu olduğunu ifade eden Tunçdemir sözlerine şu şekilde devam etti:
“Çelebiler ailesinden 6 temsilci ve ‘Ocakzadeler Meclisi’nden 36 Ocak temsilcisinin imzacı olduğu metin, Alisiz Alevilik tartışmasıyla nasıl bir noktaya getirilmek istendiğimizi göstermektedir. Bu saldırıları yapanlar belli ki birilerinin muratlarını gerçekleştirmek için özellikle görevlendirilmiştir. Daha doğrusu ruhunu teslim etmiş şahıslardır bunlar. Nerden geldiğimiz önemlidir evet ama geldiğimiz yeri layıkıyla temsil edebiliyorsak oraya ait olduğumuzu söyleyebiliriz. Başka bir şeye dönüştüysen nereden geldiğinin hiç bir anlamı olmaz. Yani Aleviyim, ocakzadeyim demekle Alevi ya da ocakzade olunmaz. Bunu söylemek için Yol’u, erkanı özüne uygun sürmek gerekir. Veliyettin Ulusoy’a yapılan saldırılar karşısında Alevi toplumu olarak ocaklarımıza daha çok sahip çıkmalıyız. Özellikle Alevi kurumları ocaklar ile aramızdaki bağı iyi kurmalı, ocaklardan beslenerek toplumun beklentilerini karşılamalıdır. Toplum olarak inancımızı ancak bu şekilde yürütebilir, kültürümüzü ancak bu şekilde yaşayabiliriz. Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin dediği gibi ancak bu şekilde bir olabiliriz. Bir olursak iri oluruz, iri olursak diri oluruz. Tüm bu baskılara inat yol aşkına şimdi ocaklarımızı daha çok harlamalıyız. Aşk ile…”
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.