PİRHA- Alevi Bektaşi Federasyonu bünyesinde kurulan Alevi Kadın Meclisi, kuruluşunun da ilan edileceği 1. Kadın Konferansı Ankara’da Yılmaz Güney Sahnesi’nde başladı.
Alevi Bektaşi Federasyonu bünyesinde kurulan Alevi Kadın Meclisi‘nin düzenlediği konferansa; kadın örgütleri, siyasi parti temsilcileri, demokratik kitle örgütleri de katıldı.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Örgütlenme Sekreteri Ezgi Türkyılmaz, “Merhaba canlar! Merhaba Kerbela’daki Zeynep Ananın düsturunu alanlar, merhaba 1200’ü yılların başında, dergahımızda ilk kadın ahiliği kuran Kadıncık Ananın kemaletini rehber edinenler, dönen dönsün ben dönmezem yolumdan diyen Pir Sultan’ın yoldaşları merhaba, bende sığar iki cihan, ben bu cihane sığmazam diyerek derisi yüzülen Seyyit Nesiminin izinden gidenler merhaba, merhaba ırkların değil, kırkların izindeyiz diye haykıran alevi kadınlar merhaba madımak katliamındaki koru, yüreğine alıp yanımızda olan madımak anneleri ve bacıları” diyerek konferansa katılanları selamladı.
Konferans, slay gösterimi ve saygı duruşu ile başladı ardından Sema Ulusoy İzkaya ve Zeynep Karababa’nın okuduğu Gülbeng-Üç Nefes ile devam etti. Sunuculuğunu Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Örgütlenme Sekreteri Ezgi Türkyılmaz’ın yaptığı konferansta, ABF adına açılış konuşmasını Elif Keleşo yaptı.
“TARİHİMİZDEN DEVRALDIĞIMIZ MİRASI SAHİPLENİYORUZ”
ABF adına açılış konuşması yapan Elif Keleşo, şunları söyledi:
“Hepinizi Alevi Bektaşi Federasyonu ve bileşenleri adına saygı ve sevgi ile yürekten selamlıyorum. ABF tarafından düzenlenen ve kolektif bir emeğin ürünü olan 1. Alevi Kadın Konferansı’na hoş geldiniz.
Coğrafyamızda önce kadınlar uyanır, sonra Güneş doğar. Çünkü Güneşi kadınlar doğurur. Güneşin anaları ve güneşin çocukları hoş geldiniz, merhaba!
Baş eğmemeyi Zeynep Anadan, örgütlü mücadeleyi Bacıyan-ı Rum’dan, direnmeyi ve zalimin önünde diz çökmemeyi Alevi öğretisinden ve yol önderlerinden öğrenen Alevi kadınlar olarak, tarihimizden devraldığımız mirası sahipleniyoruz.
Bizim köklerimiz çok derinlerdedir ve insanlık tarihine cesaretin, sevginin, barışın ve direnişin sembolü olarak kayıtlıdır. Tarihin her bir aşamasında mazlumun yanında yer alan Alevi kadınlar, her daim bozuk düzenlerin çarkını kırmak için örgütlenmiş ve mücadele etmiştir. Bugün de Alevi kadınlar olarak, özgürlüklerden yana bütün kız kardeşlerimiz ile birlikte şeriata karşı laiklik, savaşa karşı barış, sömürüye ve esarete karşı özgürlük, haksızlığa ve ayrımcılığa karşı eşitlik ve adalet mücadelesinden asla vazgeçmiyoruz. İnancımız olan Alevilik, rızalık üzerine kurulmuştur. Kadının rızalığı olmayan hiçbir düzende adalet yoktur.
Sevgili canlar, bugün ilkini gerçekleştireceğimiz Alevi Kadın Konferansında yapılacak sunumlar, tartışmalar ve konuşmalar yarınlarımıza ışık tutacak ve yolumuzu aydınlatacaktır. Bu vesileyle “Alevilerde, kadın erkek eşitsizliği var mıdır?” diyerek tartışmayı başlatmak isterim. Alevilik, cümle mevcudatı rıza şehrine ulaştıracak uzun bir yoldur. Bu şehir, yaşamın her alanında rızalığı esas alan bir sistemin adıdır. Rıza şehri, Aleviliği özümsemiş her canın ütopyasıdır. Bu sistemin ilkeleri ve olmazsa olmazları vardır. Bu ilkeler Yol ulularını, yolu sürenleri ve talipleri bağlar. İnancımız, mitlerimiz, deyişlerimiz, nefeslerimiz ve söylencelerimiz ile sürekli olarak beslenir.
“ALEVİLER İBADETTE HİÇBİR CANI CİNSİYETİYLE GÖRMEDEN AYNI SAFTA YER ALIR”
Aleviliği diğer inanç sistemlerinden ayıran iki önemli husus vardır: İlki; Yola ikrar veren Aleviler, 72 millete aynı nazarla bakarlar. İkincisi ise; Aleviler, Cemler’de, erkanlarda ve ibadette hiçbir canı cinsiyetiyle görmeden aynı safta yer alırlar. Dolayısıyla Yol süren ya da örgütsel olarak mücadele eden her bir Alevi, pirlerinin izinden yürümek, cem kurmak, dem sürmek zorunda olduğu gibi aynı zamanda ırk ve cinsiyet ayrımı yapmayan bir inanca ve anlayışa sahip olmak durumundadır. Alevilik, can olmaya giden yolun girişidir ve bu yolun sonu yoktur! Yolda ilerlemek ve Hakk ile Hakk olmak için, doğruluğuna inandığımız toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını önce kendi zihnimize sonra çevremize ve örgütümüze mal etmemiz gerekir.
Alevilikte dört kapıdan biri olarak bilinen hakikat kapısına erildiğinde ırklar tartışılmadığı gibi cinsiyet kimliklerinin ya da cinsel yönelimlerin de tartışılması söz konusu değildir! Kabemiz can olduğu gibi hakikatin makamı birdir, kaynağı demdir! Nasıl ki kurulan cemde, sürülen demde okunan gülbenglerin, söylenen deyiş ve nefeslerin, paylaşılan lokmaların, yapılan hizmetlerin, dönülen semahların, durulan darın, görülen didarların, verilen rızalıkların, edilen niyazların cinsiyeti yok ise Alevilikte de esas ve ayrıcalıklı olan cinsiyet kimliği değil, candır. Bu nedenle devr-i daimde; yani içinde yaşamış olduğumuz devirde ‘hepimiz canız’, ‘hepimiz eşitiz’, ‘bizde eşitlik vardır’, ‘zaten üç can bir cem ve ceme giren herkes candır’
“ÖRGÜTLERİMİZDE TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ BİR BÜTÜNLÜK TEŞKİL ETMEMEKTEDİR”
Örgütlerin erkekler tarafından yönetildiği, kadınların bir kadın kotası dolayısıyla mecburen yönetimlere bir lütufla alındığı, sayısal açıdan adalet sağlansa dahi karar verme mekanizmasında eşitliğin ve adaletin olmadığı, kadınların yalnızca kendi kürsülerinde söz sahibi olabildiği örgütlerimizde toplumsal cinsiyet eşitliği bir bütünlük teşkil etmemektedir.
Yankı odalarının kısır döngü yarattığı bu sistemde, ‘Hiçbir şey yapılmıyor!’ demek doğru olmaz çünkü adalet adına verilecek çaba hem kadını hem erkeği hem de kendini ikili cinsiyet sisteminin içinde hissetmeyen herkesi ilgilendirir. Örgüt bazında söz edeceğimiz eşitlik ise bütün cinsiyet kimlikleri aynı çabayı verdiği takdirde mümkün olur. Diğer türlü eşitlik söylemlerinin altı doldurulamaz. Aleviliğe ve örgütsel olarak verdiğimiz adalet mücadelesine konfor alanını terketmiş ve eril zihniyetten uzak erkekler ile bu cinsiyetçi sistemin şekillendirmek istediği gibi olmayı reddeden kadınlar ile ulaşabiliriz.
“KENDİ İÇİMİZDEKİ EŞİTSİZLİĞİ GİDERMEK KONUSUNDA HEP BİRİKTE SORUMLUK ALMALIYIZ”
‘Yetmiş iki milleti bir nazar ile görmeyen halka müderris olsa hakîkatte asidir!’ düsturunu temel esas alan bir yolun yolcuları olarak bugün, kendi içimizdeki eşitsizliği giderme konusunda hep birlikte sorumluluk alıp, görevlerimizi yerine getiremezsek hem bireysel hem toplumsal hayatın akışında eşitlikten uzak düştüğümüz gibi Yol’umuza da ters düşeriz.
Öyleyse ‘Alevilikte kadın-erkek eşitliği var mıdır?’ sorusundan ziyade cinsiyet kimliklerinin eşit olduğu Alevilik’te ‘Ben bir Can olarak ne yapmaktayım?’ sorusu daha bir önem kazanmaktadır. Cinsiyetçi hegemonya tarafından yönetilen örgütlerde eşitlikten, Alevilik’ten, görgüden söz edilemez! Yapılan her davranışın kendi bilinçaltımızda bir kültür, inanç barındırdığını söylemek yanlış olmaz. Her davranış birer düşünceden doğduğu gibi eril tahakkümün hüküm sürdüğü örgüt sistemi, eşitlikten uzak bir politika içermektedir.
Bu konferans ile, sözünü ettiğim bu anlayış da içinde olmak üzere, kimi temel sorunlarımızı masaya yatırmayı, buradaki muhabbet, tartışma ve katkılarla fikrimize, mücadelemize, yolumuza güç ve zenginlik katmayı arzuladık. Bugün burada Alevilikte kadın ve toplumsal cinsiyet anlayışı, Alevi kadının gündelik hayatta ve örgütlerde karşılaştığı sorunlar, Cumhuriyetin ilk yüzyılında Alevi ve kadın olmak ve ikinci yüzyılda Alevi kadınların önünde duran sorunlara ilişkin sunum ve tartışmalar olacak.”
Ayrıntılar gelecek…
PİRHA-ANKARA
Yoruma kapalı.