PİRHA- Yazar Doç. Dr. Fikret Başkaya, Türkiye’de Alevilere yönelik nefret saldırılarını PİRHA’ya değerlendirdi. Başkaya, Alevilere yönelik ayrımcılığın ve nefret söyleminin, rejimin niteliğini angaje eden bir mesele olduğunu belirtti. Başkaya, “Bu rejim varlığını korudukça nefret söylemiyle başa çıkma imkanı yok. O açıdan sistemi hedef almak, sistemi dönüştürmeyi hedef almak, sistemle yüzleşmek, bu sorunun çözümü için gerekli olduğunu söyleyebilirim” dedi.
Nefret suçu; bir kişiye veya gruba karşı ırk, dil, din, cinsiyet ve cinsel yönelim gibi ön yargı doğurabilecek nedenlerden dolayı işlenen, genellikle şiddet içeren suçlardır.
Nefret suçu, insanlığa karşı işlenmiş olarak görülüyor ve uluslararası hukukta karşılığı var. Ancak günlük yaşamda özellikle inancı, kültürü, yaşam biçimi, dili vb. farklı olan toplum ve topluluklar nefret diline, baskısına ve saldırısına maruz kalıyor.
Türkiye’de geçmişten günümüze nefret saldırılarına maruz kalan toplumlardan biri de Aleviler. Alevilere yönelik nefret saldırıları artarak sürüyor. Devlet tarafından inancı ve ibadethanesi kabul edilmeyen Aleviler, okulda, sokakta, işyerinde, hastane, mahallede, yaşadığı apartmanda aşağılanıyor, hor görülüyor, hakarete uğruyor.
Türkiye’de nefret suçları ile ilgili kapsamlı bir yasal düzenlemenin eksikliği sistematik bir biçimde bu saldırıların devam etmesine de zemin hazırlıyor.
Peki nefret suçu kaynağını nereden ve nelerden alıyor? Yargı Alevilere dönük nefret suçuna karşı ne yapıyor? Demokrasiyi ve eşitliği savunan kurum ve kuruluşlar Alevilere dönük nefret suçlarına karşı ne yapıyor? Tüm bu soruları ve daha fazlasını akademisyen, yazar, tarihçi, hukukçu, insan hakları savunucularına sorduk.
Yazar Doç. Dr. Fikret Başkaya sorularımızı yanıtladı.
“SİSTEM NE ZAMAN KRİZE GİRSE BİR TAKIM DÜŞMANLAR ÜRETİR”
Türkiye’de ve dünyada nefret söylemi ve buna bağlı olarak da nefret söyleminin ortaya çıkardığı şiddet artıyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
FİKRET BAŞKAYA: Kapitalist dünya sistemi 1975’lerin ortasında krize girdi. Geride kalan yaklaşık 50 yıl da krizden çıkamadı. Şu anda krizden çıkabileceğine dair emareler de bulunmuyor. Bu sistem ne zaman sıkışsa ne zaman krize girse bir takım düşmanlar üretmek, düşmanlar peydahlamak, çatışmalar peydahlamak, çatışmalar çıkarmak, savaşlar çıkarmak, nefret söyleminin yoğunluğunu arttırmak gibi bir takım çarelere başvuruyor. Yani bununla bir zaman kazanmak, durumu kurtarmak için bu nefret söylemine daha çok sıklıkla başvuruyor. Bu sıkışmışlık hali sadece Türkiye’ye mahsus bir şey değil. Dünya ölçeğinde bir çok ülkede neofaşist rejimlerin boy göstermesinin bir nedeni de bu. Fakat Türkiye kriz bakımından çok ön saflarda bulunuyor. Genel olarak diyorlar ki bu kriz koronavirüs nedeniyle bu halde. Öyle bir şey yok. Koronavirüs öncesinde de Türkiye ciddi bir krizle yüzleşmekteydi. Bu virüs sadece onun dozunu arttırdı. Yani görünürlüğünü arttırdı. Yani bu rejimlerin sıkışmışlığı, kendi yarattığı sorunları çözmedeki başarısızlıkları, yeteneksizlikleri düşmanlık yaratarak çatışma yaratarak, nefret söylemiyle toplumun bir kesimini düşmanlaştırarak, bir kesimi öbürüne karşı kullanarak vs. böyle bir rota izleniyor.
“ALEVİLERE YÖNELİK AYRIMCILIK VE SALDIRI HİÇBİR ZAMAN EKSİK OLMADI”
Aleviler, Türkiye’de nefret söylemine en çok maruz kalan toplumsal kesimlerden biri. Alevi toplumuna dönük bu dil sizce kaynağını nereden alıyor?
Tabi Alevilerin, bu nefret söylemine en çok maruz kalan bir kitle olduğunu gayet iyi biliyoruz. Fetih Devellioğlu’nun bir sözlüğü var. Ansiklopedik Osmanlıca-Türkçe sözlük. Orada nefretin karşılığı ürküp kaçma, tiksinme, iğrenme olarak karşılık buluyor. Bu Türkiye’deki rejimin niteliğini angaje eden bir mesele. Ama bu sadece Cumhuriyet dönemine mahsus bir şey de değil. Bunun evveliyatı var. Yani Osmanlı İmparatorluğunda da sürekli Alevilere yönelik ayrımcılık ve saldırı hiçbir zaman eksik değil.
İmparatorluk çöküş sürecine girdikten sonra, çöküşü durdurmak, devleti kurtarmak için önce iddiadan asır diye bir şey ortaya atıyorlar. Yani imparatorluk dahilinde yaşayan tüm etnik, dini mezhepsel, kültürel unsurları bir arada yaşatacak bir projeleri var. Fakat bunun imkanı yok, gerçekleşmiyor. Onun ardından II.Abdülhamit ittihad-ı islam diye ikinci bir proje ortaya atıyor. Yani dünyadaki bütün islam halklarını bir araya getirmek için. Onunda tabi gerçekleşmesi mümkün değildi. İttihatçılar çare olarak Türk ırkına dayalı bir milliyetçi, turancı bir çıkış öneriyorlar. Bu cumhuriyette onun ürünü olarak ortaya çıkıyor. Yani orada Türk olmayan, müslüman olmayan, hanefi olmayana hayat hakkı yok. Mesela 90’lara kadar benim nüfus cüzdanımda dini İslam, mezhebi Hanefi yazıyordu. Sonra da diyorlar ki Türkiye Laik vs. ama öyle bir şey yok. Şimdi zaman zaman bazı çevreler, ‘Türkiye Laiktir Laik kalacaktır’ şeklinde sloganlar atıyorlar. Hiçbir zaman Laik olmadı. Dolayısıyla o sloganın bir karşılığı yoktu. Yani rejim, Türk olacak, müslüman olacak, o kadarı da yetmiyor Hanefi olacak gibi ideolojik bir geri plana dayanıyor.
“ALEVİ DÜŞMANLIĞI BU TOPLUMUN GENLERİNDE VAR”
Sonuç itibariyle o zaman da Aleviler imparatorluk zamanından farkı olmayan bir saldırıyla, ayrımcılıkla, baskıyla yüz yüze geldiler. Alevilere yönelik bu ayrımcılığın, nefret söyleminin arkasında söylediğim geri plan var. Yani rejimin niteliğini angaje eden bir mesele. Bu rejim özgür düşüncenin, demokrasinin, insan haklarının iflah olmaz düşmanı. Dolayısıyla o tarakta bezi yok. Sürekli toplumu ayrıştırıp, düşmanlaştırıyor. Bu rejim, en değerli sanatçılarını, şairlerini, yazarlarını, gazetecilerini, bilim insanlarını katletmediği zaman hapishanelerde çürütmüştür, aç bırakmıştır, sürgüne zorlamıştır. Yani böyle bir niteliği var. Bu açıdan baktığımızda örneğin Madımak’ta kaç tane insanı katlettiler. Devletin gözetiminde ve denetiminde yapılan bir katliamdı. Tabi bu bir istisna değil. Alevi düşmanlığı bu toplumun genlerinde olan bir şey. Bu rejim var oldukça da iflah olunacağını sanmıyorum.
“NEFRET SÖYLEMİNİ ETKİSİZLEŞTİRECEK BİR ARKA PLAN YOK”
Hukuksal anlamda nefret söylemine ve eylemine dönük yeterli bir mekanizmanın devrede olduğunu düşünüyor musunuz?
Demokrasinin, asgari koşullarının olmadığı bir devlette, nefret söylemine karşı durulmadığı gibi ona karşı yeterli bir mevzuatta yok haddizatında. O tip mekanizmalar devreye girerek yani bu ayrımcılığı bu nefret söylemini etkisizleştirecek bir arka plan yok.
“TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ BİLİNCİ ÇOK ZAYIF”
Buna ilişkin demokratik kurumlar yeterli refleksi ortaya koyuyor mu?
Kendilerine pek faydası olmayan demokratik kurumların da özel olarak Alevilere yönelik ayrımcılığı, nefret söylemini yeteri kadar sorun ettiklerini söyleyemeyiz. Türkiye demokrasi standartlarının son derece yetersiz olduğu bir ülke. Demokrasi bilinci çok zayıf. Yani demokrasinin olmayışının bir sürü nedeni sayılabilir ama en önemli nedeni bu ülkenin geçmişinde, tarihinde bir modernite devriminin yaşanmamış olmasıdır. Yani bu eski rejimin, ancien rejimin geleneksel ideolojisiyle cepheden bir hesaplaşma yok. Yenilik hareketlerinden sonra, öyle bir izlenim yaratılsa da, eski rejim ve onun hakim ideolojisiyle, egemen ideolojisiyle cepheden bir hesaplaşma hiçbir zaman olmuyor. Olmadığı için o zaman da demokrasi standartları, hukuk, insan hakları vs. bunların bu kadar yerlerde sürünüyor olmasının en önemli nedenlerinden biri bu. O zaman tabi yurttaş bilinci de az gelişmiş durumda oluyor ve aşağı yukarı böyle bir durum var.
Demokrasinin araçları gibi görünen şeyler de antidemokratik. Mesela siyasi partilerin demokrasinin olmazsa olmazı olduğunu söylüyorlar ama kendileri antidemokratik. Yani kendilerinin demokrasiyle hiç ilgileri yokken demokrasinin araçları olmaları mümkün mü? Böyle bir ortamda nefret dili de kendine uygun bir ortam bulabiliyor.
“MEDYA, NEFRET SÖYLEMİNİN YAYGINLAŞMASINDA YANGINA KÖRÜKLE GİDİYOR”
Nefret dilinin topluma yayılmasında başta rol oynayan güçlerden biri de medya. Medya bu dili neden kullanıyor?
Bu nefret söyleminin yaygınlaşmasında ırkçı, milliyetçi siyasetçilerin önemli bir payı olmakla beraber asıl medya burada yangına körükle gidiyor. Yani hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Her fırsatta, her durumda nefret söylemini ateşliyor. Öyle bir medya var. Zaten medyaya pek benzemeyen bir yapıyken şimdi kıymeti harbiyesi sıfır. Çünkü neredeyse televizyonların, gazetelerin, haber sitelerinin yüzde doksanı tamamen iktidarın hizmetine sokulmuş durumda. Bu artık işin tamamen zıvanadan çıktığı anlamına geliyor. Dolayısıyla medya başlı başına bir problem oluşturuyor bu açıdan.
“ALEVİLERİN MÜCADELEYİ REJİMİN SINIRLARI ÖTESİNE TAŞIMASI GEREKİYOR”
Nefret söyleminin ortadan kalkması için ya da en azından azaltılabilmesi için ne yapmalı?
Bu konuda çok önemli bir mesele var. Bu rejim varlığını korudukça nefret söylemiyle başa çıkma imkanı yok. Bu rejim yerinde durduğu sürece, varlığını bu tip şeylere borçlu olan bir rejim olarak ıslah olması, insafa gelmesi potansiyeli yok. Aleviler bakımından şöyle bir şey var, mücadeleyi rejimin sınırlarının ötesine taşımak gerekiyor. Yani bu, rejimi hedef almak, rejim içinde, rejimden bir takım mevziler kazanmak elbette gerekli demek. Ama orda durmamak lazım. Şunun için; çünkü rejim dahilinde kazanılan mevziler her an geriye alınabiliyor, kaybedilebiliyor. Dolayısıyla Türkiye’deki Alevilerin kültüralist saplantılardan uzaklaşmaları, onların talepleri elbette son derece önemli ama kültüralist sınırların ötesine geçmeleri gerekiyor. Rejimi hedef almaları gerekiyor. Rejim dönüştürülmedikçe kısmi kazanımlar elde edilse bile, teorik olarak mümkün, pratikte de mümkün olabilir ama bunların kalıcı olması mümkün değildir. O açıdan sistemi hedef almak, sistemi dönüştürmeyi hedef almak, sistemle yüzleşmek, bu sorunun çözümü için gerekli olduğunu söyleyebilirim.
YENİ AKTÖRLERİN, YENİ ÖZNELERİN SAHAYA İNMESİ GEREKİYOR
Türkiye’de şu anda rejimin muhalefeti bu taşı yerinden oynatma potansiyeline sahip değil. Yeni bir siyaset yapma tarzı oluşturmak, geliştirmek, yaratmak gerekiyor. Yeni özneler yaratmak gerekiyor. Şimdi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter demokrasiye döneceğim diyor, geriye bakıyor. Niye ileriye bakmıyorsunuz da, demokratik bir cumhuriyet kuracağız demiyorsunuz? Neden yapamıyorlar, çünkü ufukları bu kadar. Bu rejimin sınırları dahilinde düşünüyorlar. Parlamenter demokrasiye dönsen ne olacak? 75 yıldır parlamenter demokrasi var. Yani adı var kendi yok. Ona geri dönmek gibi bir kaygıları var. Onun için diyorum ki, bugün ki müesses nizamın partilerinin bu yaklaşımla taşı yerinden oynatmalarının imkanı yok. Yeni aktörlerin, yeni öznelerin sahaya inmesi, oluşturulması, bu sürece müdahale etmesi yani kalıcı bir şekilde verili durumu dönüştürmesi gerekiyor.
UYGARLIĞIN GELECEĞİNİ KORUMAK İÇİN İNSANLIĞIN ELİNİ ÇABUK TUTMASI GEREK
Şöyle bir şey daha var, artık insanlığın yüz yüze olduğu durum, geride kalan dönemlerden çok farklı. Çünkü içinde bulunduğumuz konjonktür de sadece ekonomik kriz yok, sadece politik kriz yok, sadece iklim krizi yok, sosyal kriz yok, etik krizi yok vs. Bütün bu krizlerin harmanlandığı bir şeyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla artık eski tarz siyaset, eski tarz yaklaşımlar, eski tarz anlayışlarla bugünkü tablodan çıkma imkanı yok. O zaman birincisi paradigmayı değiştirmek lazım. İkincisi ise bunu vakitlice yapmak lazım. Çünkü eğer geç kalınırsa, vakitlice müdahale edilmezse insanlığın ve uygarlığın bir geleceği olmayabilir. Onun için mesele şu; 19.yüzyılın ortasında, 20.yüzyılın başında, daha sonraki dönemde sosyalizm, kapitalizmi aşmak için gerekliydi. Şu anda ikinci bir gereklilik daha ortaya çıkmış bulunuyor. Bu sefer insanlığın ve uygarlığın geleceğini korumak için de insanlığın elini çabuk tutması gereken bir zamandayız. Bu açıdan eski tarz düşünme yöntemlerini bir tarafa bırakmak, ekososyalist bir geçiş sürecini oluşturmak, bir paradigma oluşturmak gerekiyor. Haysiyetli insanlar olarak bu sürece müdahale etmek zorunda olduğumuz bir zamandayız.
Diren Keser-Diren SATI / PİRHA
İlgili Haberler:
1-Akademisyen Kaya: Alevilere yönelik nefret çok derinlerde, eskiye dayanıyor-VİDEO
2-Avukat Eren Keskin: Alevilerin hakları birçok kez ihlal edildi-VİDEO
3-Tarihçi-Yazar Erdoğan Aydın: Nefret suçu doğrudan rejimle bağlantılıdır-VİDEO
4-‘Alevi örgütleri nefret saldırılarına karşı ortak tavır geliştirmeli’-VİDEO
5-‘Aleviler, tarih boyunca nefret suçuna maruz kaldı’-VİDEO
Yoruma kapalı.