PİRHA – Afrin’de yaşayan Makbule ana anılarında kalan Aleviliği Pirha’ya anlatı. ”Buralara nasıl geldiğimizi şu an çok bilen yok ama anlatılanlar bize kadar geldi. Çok eski zamanlarda Osmanlı zulmünden Maraş/Elbistan, Malatya ve Adıyaman taraflarından kaçıp gelindiği hep anlatılır, diyen Makbule Ala “Bizde yemin edilirken Hüseyin Ağa Ocağı üzerine yemin edilirdi” ifadelerini kullanarak bağlı oldukları ocağa işaret ediyor.
HABERİN VİDEOSU:
Makbule Ala altmış yaşında. Afrin merkeze 10-13 km uzaklıktaki Mabeta kasabasında yaşıyor. Dört kız ve üç erkek çocuğu var ve hayat arkadaşını bir kaç yıl önce kaybetmiş. Makbule ana anılarda özlemle anarak yaşadığı aleviliği şöyle anlatıyor.
“Buralara Afrin/Mabeta’ya nasıl geldiğimizi şu an çok bilen yok ama anlatılanlar bize kadar geldi. Çok eski zamanlarda Osmanlı zulmünden Maraş/Elbistan, Malatya ve Adıyaman taraflarından kaçıp gelindiği hep anlatılır. Biz gelişimizi beş babaya (nesle) kadar biliyoruz. Babam bazı zamanlar Türkiye’ye gidiyordu. Geldiğinde bize kuzeyde akrabalarımız olduğunu söylüyordu. Bizim soyadımız Ala. Bu soy isimden kuzeyde akrabalarımız olduğunu hep söylerdi.”
“MALATYA, MARAŞ, ELBİSTAN, ADIYAMAN TARAFLARINDAN GELDİK”
Yaklaşık 40 yıldır Cem görmediğini belirterek konuşmasına devam eden Makbule ana “bizim buralara Maraş, Elbistan taraflarından Hüseyin Ağa ve oğlunun adı Hamdi’ydi o birlikte buralara geliyordu. Ben o zamanlar daha küçüktüm, nenem onlardan bize bahsediyordu. Ama ben onun oğlu Hamdi dedeyi gördüm. O zamanlar at üzerinde buralara geliyorlardı. Genellikle ocak ayında karın kışın yoğun olduğu zamanlarda geliyorlardı. Hüseyin dedenin buralara gelişi 100 yıl öncelerdeydi. Büyüklerimiz onların Malatya, Maraş, Elbistan taraflarından geldiklerini söylüyorlardı. Yemin edilirken Hüseyin Ağa Ocağı üzerine yemin edilirdi” diyor.
“HER ZAMAN ALEVİ OLDUĞUMUZU SÖYLEDİK”
“Biz hala Aleviyiz” diyor Makbule ana “Aşure orucu ve Hızır orucunu tutuyoruz. Şimdi çok iyi yaşayamasak da Aleviliğimizi, yine de ayakta kalmış olmamıza şükredip bereket versin diyoruz. Şimdi nasıl çemberde isek, yüz yıllar boyu çemberde kaldık. Bu kadar etrafımızdaki Sünni köy arasında hep Alevi olduğumuzu söyledik, onlarda bize Alevi köyü gözü ile baktılar. Bizde hep bir söz oldu ‘kızınızı dışarıya vermeyin’ diye. Adetlerimizde boşanma hiç yoktu. Alevilik yolu hep doğruluk dürüstlük üzerine oldu. Çevre köylerde biliyordu biz kimseyi ve canlıları öldürmezdik. Çevre köyler birebir bunları söylüyorlardı. Konuşarak anlaşacağımızı sorunlarımızı aşacağımızı biliyorduk” ifadelerini kullanıyor.
“ÖZÜMÜZÜ KORUDUĞUMUZA İNANIYORUM”
Biz kısmende olsa muharrem orucunu tutuyoruz. Uzun yıllar yaşadığımız zorluklar baskılar ve etrafımızdaki çemberden dolayı büyük oranda adetlerimizden uzaklaştık ama özümüzü koruduğumuza inanıyorum, diyen Makbule Ala geçmişe dair anılarını tazeleyerek anlatıyor.
“Hatırlıyorum önceden aramızda köyümüzde olan sorunların çözümü için illa dedenin gelişi beklenirdi. Dede geldiğinde bu iki sorun yaşayan kişi yada aileyi yan yana getirir çözüm olurdu. Ölümlerde dede çağrılırdı kaldırmak için. Bir kişi kızını dışarı evlendirmek istese dedeye sorulurdu. Dedelerin buraya gelmediği zamanlarda Şabo’nun evi dediğimiz bir ev vardı. Zaten dede geldiğinde de oraya gelirdi. Dede geldiğinde köylüler evlerinde ne varsa o eve götürürler dede de ihtiyacı olanlara dağıtırdı. Dedenin gelmediği bir süre bu adet daha devam etti. Lokma olarak hazırladığımız Hızır ekmeğini de bu eve götürüyorduk.”
“BASKILARDAN ÖTÜRÜ İBADETLERİMİZİ GİZLİ YAPIYORDUK”
Türkiye’de olduğu gibi Suriye’de de rejim baskısından dolayı ibadetlerini gizli yapmak zorunda kaldıklarına işaret ediyor. “Dedelerimiz genellikle kış aylarında, ocak ayında gelirdi. Dedeler geldiğinde köyün dışında olsun cem zamanı olsun güvenlik için 12 kişi evin önünde cem yapılırken nöbet tutardı. Bu durum yine de çevre köylerde fark ediliyordu. Ondan dolayı şikayet ediliyorduk. Kış ayında yapılan bu cemler keyiften değil, zulümden katliamdan kaçmak içindi. Bu zulümlere karşı kendimizi koruduk” diyor.
“İKİ TANE ZİYARETİMİZ VAR; BERBEROJ VE YAĞMUR BABA”
Kasabalarında hala iki tane ziyaretlerinin bulunduğunu belirten Ala devamla şunları belirtiyor. “Burada iki tane ziyaretimiz var. Birisi Berberoj diğeri de Yağmur Baba. Yağmur Baba’ya her cuma gidip lokma dağıtanlar oluyor, ama biz genellikle Berberoj’a gidiyoruz. Ama genel olarak kurban ve adaklarımızı Zeynel Abidin Türbesi’ne ve Siti Zeyneb’e götürüyoruz. Zeynel Abidin Hama ve Humus arasında bulunuyor. Siti Zeynep ise Şam’dadır. Ben çok gittim Zeynel Abidin’e benim bir oğlumun adı da Zeynel Abidin’dir.”
“NURİ DERSİMİ DEDEMİN EVİNDE KALMIŞ”
Makbule Ala’nın anılarında kalan bir önemli konuda Nuri Dersimi oluyor. Aleviliğin buralarda canlı kalmasında Nuri Dersimi’nin de etkili olduğunu belirterek konuşmasına devam eden Ala bu anılarını şöyle anlatıyor. “Buralarda Alevilik üzerine etkileri oldu. Nuri Dersimi yaklaşık iki yıl dedemin evinde kalmış. Türkler o zaman Nuri Dersimi’nin başına altın ödülü koymuştu. Onun kellesini getirene altından ödül vereceklerini vaad ediyorlardı. Nuri Dersimi hikayelerini de bize nenem anlatıyordu. Nenem giller yanına gittiğinde onlara saz çalıyormuş. Üç kızı varmış, Türkiye tarafında kalmış ama onları deniz üzerinden yanına büyük zahmet çekerek getirtmiş.”
“BİZ KENDİMİZ OLDUKÇA DAHA GÜÇLÜ OLACAĞIZ”
Alevi adetlerimizi yaşamayı çok uzun zaman önce bırakmak zorunda kaldığımız için şimdi dağınığız fakat şimdiden bir kısım gençlerimiz Alevi inancını, adetlerini araştırma peşine düşmüş durumdalar ifadelerini kullanan Makbule Ala konuşmasını şöyle tamamladı “Özümüzü koruyoruz ama adetlerimizi çoktandır yapmıyoruz. Alevi olmamızla başımız dik. Şimdi çevremizle hiç bir düşmanlığımız yok. Herkes birbirine kardeşçe yaklaşıyor. Sünnilik, Alevilik bizi bir birimizden uzaklaştırmıyor. Biz kendimiz oldukça daha güçlü olacağız. Herkes gibi bizde kendi kökümüzle buluşacağız.”
PİRHA/AFRİN
Yoruma kapalı.